İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk tarihçi: “Ermeni Soykırımı’nın da, Holokost gibi unutulmayacağını düşünüyorum”

Ermeni Soykırımı’nın 109’uncu anma yıldönümü çerçevesinde İstanbul’da yaşayan Türk aydın Nesim Ovadya İzrail Ermenihaber.am‘a özel bir röportaj verdi. Tarihçi olarak mesleği hayatının başlarında, “İttihat ve Terakki” partisine olumlu bir tutum sergileyen Türk yazarı, Ermeni meselesiyle tanıştıktan sonra, 19. Yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan partiye karşı tamamen fikir ve yaklaşımlarını değiştirdiğini ifade etti. Nesim Ovadya İzrail aynı zamanda “24 Nisan 1915” ve “Krikor Zohrab – 1915 Bir Ölüm Yolculuğu” kitapların yazarıdır.

-Sayın Nesim, bir Türk yazar, araştırmacı ve düşünür olarak sizin için 24 Nisan ne anlam taşıyor ve ne sembolize ediyor?

– Osmanlı Devleti’nin hükümranlığı altındaki topraklarda eşit vatandaş statüsünde yaşayan, nüfuzu farklı sayılarla ifade edilen Ermeniler, ülkenin her tarafına homojen olmayan bir şekilde yayılmıştı. Dönemin Osmanlı hukukuna göre millet olarak kabul edilen Ermeni toplumu ve cemaati bir bütündü. Van’daki Ermeni ile İstanbul’daki Ermeni veya İzmir’deki Ermeni bir bütünün parçalarıydı. İstanbul’da 24 Nisan 1915’te Ermeni milletini millet yapan en diri unsurları toplanarak, yaşam alanlarının dışına çıkarıldı. “Eğer Ermeni halkını koca bir beden olarak düşünürsek, 24 Nisan o bedenin başının kesilmesidir.” Başsız bir bedenin yaşayabilmesini, hayata tutunabilmesini tartışmak bile mümkün değildir. 24 Nisan 1915 ile başlayan süreçte, bir başkaldırı olduğu gerekçesiyle, İttihatçı Osmanlı hükûmeti, Ermeni toplumunun başını kopardıktan sonra, sayısı milyonla ifade edilen suçsuz vatandaşını tümden cezalandırmış ve yok etmiştir.

24 Nisan sembolü, 1915 ve 1916 yıllarında Osmanlı Ermenilerine yapılanları anlatmaktadır. Önce aydınlar, toplum önderleri 24 Nisan’da olduğu gibi tutuklanarak dönüşü olmayan yollara çıkarıldılar. Başsız kalan Ermeni halkı suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan benzer yöntemlerle, yüzyıllardan beri yaşadıkları yerlerden koparılıp çöllere gönderildiler. 24 Nisan 1915, iki yıl boyunca, Ermenilere Osmanlı topraklarında soykırım tanımına giren uygulamaları tanımlayan bir semboldür.   

– Siz “24 Nisan 1915” kitabının yazarısınız, aynı zamanda Batı Ermeni meşhur aydınlardan, yazar Krikor Zohrab hakkında ayrı bir çalışmanız var. Neden bu alanda araştırmalar yapmaya karar verdiniz? İlham kaynağı ya da sebebi neydi?

– Ben öncelikle Osmanlı’nın son döneminin tarihi hakkında okumalar yapıyordum. Hatta İttihat ve Terakki hakkında olumlu görüşlere sahiptim. 1990’lı yıllarda dünyada ve Türkiye’de Ermeni meselesi konuşulmaya, yayınlar çıkmaya başlayınca, bu konudaki bakışım değişti.

Bu doğrultuda, 1915-1916 yıllarında bütün Osmanlı topraklarında Ermenilere uygulanan kıyımın, İstanbul kısmını araştırmaya karar verdim. Ermeni tarafı, 24 Nisan 1915’te İstanbul’dan tutuklanıp Çankırı ve Ayaş’a götürülen aydınların kaderi hakkında, “hepsi öldürüldü” tespitini yapıyordu. Türk resmi görüşünü savunan taraf ise, “hayır, hepsi öldürülmedi, büyük çoğunluğu savaşın sonunda sağ olarak geri döndüler” diye yanıt veriyordu. Benim gördüğüm ise, her iki tarafın doğru tespit yapmadığı şeklindeydi. Bu konuya kendime göre bir açıklık getirmek için yola çıktım.

Bu konuyu araştırırken, daha önce fazla bilmediğim Krikor Zohrab dikkatimi çekti. Önce Zohrab’ın kitabını, sonra “24 Nisan 1915”i yazdım. Bana göre 24 Nisan 1915’in en tanınan figürü Krikor Zohrab’tır. Türkiye’de Zohrab’dan sonra bilinen ikinci 24 Nisan figürü ise Gomidas Vartabet’tir. İstanbullu Ermeniler dahi üçüncü bir ismi saymakta zorlanırlar. Ermenistan’da bu sorunun yanıtını çok merak ediyorum.

24 Nisan araştırmamdan çıkardığım bir diğer önemli sonuç da, Çankırı ve Ayaş konusunda bilinenlerde eksik bilgilerin olması oldu. Çankırı ve Ayaş, Ermeni aydınları için birer toplama kampı ve hapishane idi. Gerçekte bütün cinayetler Ankara’da oldu. Ankara’nın merkezine 2-3 saat yürüme mesafesindeki ıssız yerlerde işlendi bütün cinayetler. Ve bugün bu yerler, büyüyen Ankara şehrinin mahalleleri oldu. Onun için, “Çankırı, Ayaş ve Ankara” olarak kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.

– Son yıllarda Türkiye’de, özellikle bazı entelektüel çevreler 1915 hakkında kendi görüşlerini ifade ediyorlar, hatta bazen anma etkinlikleri düzenleniyor. Sizce bu süreç devam eder mi yoksa belirli bir noktadan sonra azalır ve Türkiye’de bu konu gittikçe kapanır, anmalar ve benzer etkinlikler durur mu?

– Ben bu konuda iyimser düşünenlerdenim. Evet, bugün dünya ve Türkiye’nin koşulları bu konuda umut vermiyor gibi görünüyor. Ama ben bu olumsuz koşulların ilelebet devam etmeyeceğini ve demokrasi ve insan hakları konusunda güzel günlerin geleceğini tahmin ediyorum. İnsanlık soykırımlar konusunda giderek hassaslaşıyor. Bugün İsrail’in yaptıkları unutulacak mı sanıyorsunuz? Aynı şekilde Ermeni Soykırımı’nın da, Holokost gibi unutulmayacağını düşünüyorum. Bugün az sayıda da olsa, Türk aydınlarında da artık 1915’te Ermenilere yapılanlar hakkında doğruyu savunan insanların sayısı giderek artıyor.   

– Sizce Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye devletinin inkâr politikasında ileride herhangi bir şey değişir mi? Yani Türkiye’nin yıllardır devam eden yaklaşımında değişiklikler mümkün mü? Bu değişikliklerin olması için ne gibi etkenler rol oynayabilir? Uluslararası baskı, iktidar değişimi ya da herhangi başka bir etken var mı sizce?

– Toplumdaki değişmeye paralel olarak, Türk devletinin de inkâr politikasında değişim olacaktır. Tabii daha geç, ama olacaktır. Bugün Kürtler benzer bir şekilde çemberi kırmış görünüyorlar. Unutmayalım ki, Kürtler, Aleviler ve aydın Türklerin nüfusu küçümsenmeyecek bir sayıdır. Ayrıca Türkler de zamanla bu aydınlanmadan etkilenecek ve sonunda bu değişim devlete kadar gidecektir. 

Sorularınızla, bana Ermenistan toplumuna selam iletme şansını verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

https://www.ermenihaber.am/tr/news/2024/04/24/Ermeni-Soykırımı-Türk-tarihçi/273520

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın