İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Eğitim, örgütlenme

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Ataol Behramoğlu

Bu yazıya oyumu kullanıp eve döndükten sonra başlıyorum.

Yayımlandığında sonuç çoktan biliniyor olacak.

Kim kazanmış olabilir?

Akıl ve iyilik mi, tam tersi mi?

Bir tahminde bulunmak da istemiyorum.

Kötülüğün kazanmış olma olasılığı daha büyük görünüyor.

Fakat tersi de olabilir. Kılıçdaroğlu’nun son süreçlerdeki performansı, özellikle milyonların izlediği söylenen o genç; televizyondaki duruşu, serinkanlılığı, bilgeliği, bilgi donanımı umutlu olmak için nedenlerdir.

***

Bugün yine de biraz karamsarım. Özel, kişisel nedenleri olabilir kuşkusuz. Bunun dışında havanın somurtukluğu, bir önceki oy verme gününe göre bugünün tenhalığı vb. nedenler sıralanabilir. Fakat sanırım canımı en çok sıkan, son günlerde yazdığım birkaç internet mesajına gelen çok ağır yanıtlar, hakaretler, hakaret boyunu da aşan sözler oldu. Konumuzla ilgili olduğu için bunlardan söz etmek isterim.

***

İlki, Ermeni asıllı Fransız şarkıcı Charles Aznavour’un bir sözü üzerineydi. Ciddi bir yayında gördüğüm, belki (tam anımsamıyorum) kulağımla duyduğum söz şöyleydi: “Ben Ermeni asıllı bir Fransızım”. Bu sözü alıntıladıktan sonra bizde neden bu yapılamıyor diye sormuştum. Bu bir görüştü.Tartışılabilirdi. Nitekim akıllı, ölçülü, saygılı eleştiriler de geldi. Fakat yapılan “yorumlar”ın çoğu sadece ağır hakaretlerdi. Ne faşistliğim ne ırkçılığım ne Kürt düşmanlığım kaldı. Bu arada yeteneksiz, beş para etmez bir şair oluşum da (bunu bazen kendim de düşünüyorum!) defalarca yüzüme vuruldu. Beni en çok üzen ve düşündüren ise bana yapılan hakaretlerin ötesinde, bu kin birikiminin sınır tanımazlığı oldu.

**

İkinci mesaj (tweet) ise belki daha da masumdu. Aynen şöyleydi “Aydınlanmanın ulaşamadığı köylü, çıkarcı-tutucu kasabalı, yoksul-bilinçsiz varoş, bugün işi tıkırında Avro sahibi yurtdışındaki Türk, piyon olarak kullanılan mülteci ve parayla TC yurttaşlığı alan zengin-gerici Arap oyları Erdoğan’a; aydınlanmış, bilinçli kent oyu bize. Bakalım!”

Aydınlanmanın ulaşamadığı köylü sözünde tartışılacak bir yan görmüyorum. Ne yazık ki büyük ölçüde hâlâ öyle olduğu görülüyor. Kasabalı konusunda çıkarcı genellemesi ağır kaçmış olabilir. Bununla dile getirmek istediğim, dünyası ister istemez kâr-zarar hesabı üstünde dönen ve genellikle de tutucu küçük esnaf ya da ticaret erbabıydı. Üstelik sadece bizde değil, dünyanın her yerinde böyledir bu.

Varoşlar; kentin yoksul, kenar semtleri de ne yazık ki büyük ölçüde dediğim gibidir.

Yurtdışında çalışan yurttaşlarımızla bir alıp vereceğim olamaz. Fakat orada kazanılan Avro ya da doların Türkiye’de yol açtığı eşitsizlik, onlar üzerinde ister istemez etkili olacaktır. Bu bir hakaretleşme konusu değil, sosyal-psikolojik araştırma konusudur. 

“Mülteci kardeşlerimiz” ise dilimizi bilip bu mesajı okumuş olsalar, yedi sülaleme sövmekte bizimkilerden herhalde geri kalmazlardı. Bu da yakındır sanırım… Hep birlikte, ağız birliği ile söverler.

***

Şimdi diyeceksiniz ki bu sözlerde ne var? Neden hakaret yağmuruna tutuldunuz?

Genel argüman halk ve din düşmanlığı, halkı tanımamak, halka tepeden bakmak, Erdoğan seçmenine hakaret vb. suçlamalardı. Mülteciler konusunda karşı sav ise “Siz de HDP ile birliktesiniz” savunması idi… (İlk paragraftaki suçlamalar ile nasıl yaman bir çelişki! Kürt düşmanlığı ve HDP ile birliktelik.)

Hakaretler, yukarıda sıralananlardan ibaret değil. Örneğin, internet mesajımı buraya almak için telefonu açtığımda şu “çarpıcı” soruyla karşılaştım: “Şerefsiz fosil sen kimsin?” Soran kişi “Cezzar Ahmet Paşa”imiş. Mustafa Erdoğan isimli bir başkası ise (fotoğrafı da var) şu “veciz” cümlenin sahibi: “Ataol Behramoğlu zincirleri sahibinin elinde havlıyor.” Daha ağırları, aileme, çoluğuma çocuğuma dil uzatanlar da var. Gülüp geçilemeyecek bu gibi pislikleri konuyla ilgili değerli avukatım Uğur Poyraz ve ekibine havale ediyorum.

***

Sevgili okurlarım, kazanmış olsak da olmasak da iktidarda ya da muhalefette, çözümü için kolları bir an önce sıvamamız gereken en acil sorunumuz, hiçbir ülkede onlarsız demokrasinin olamayacağı çağdaş eğitim ve örgütlenme sorunlarıdır. 

“Tweet” hakaretlerine gelince, dün sohbet ederken bu konuda yakındığım değerli dostum, Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül şöyle dedi: “Tweet şaire göre değildir.”

Haklıydı. Evet. Bu defteri kapatmam gerektiğini anlıyorum.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ataol-behramoglu/egitim-orgutlenme-2085669

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın