İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Biliyorsunuz Alevi!

Yusuf Karadaş

Dün Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümüydü. Bilindiği gibi, İttihatçıların (İttihat ve Terakki Cemiyeti-İTC) Ermenilere karşı kitlesel tutuklamaları başlattıkları 24 Nisan 1915 tarihi, Ermeni Soykırımı’nın başlangıç tarihi olarak kabul ediliyor. Osmanlı, Enver Paşa’nın öncülüğünde ‘Turancı’ ve yayılmacı politikalar üzerinden Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’na sokulduğunda bu politika için ‘iç tehdit’ olarak görülen Ermeniler göçe zorlanıp soykırıma uğratılmıştı.

O günden bugüne Ermeni Soykırımı ile yüzleşme, tekçi devlet politikalarıyla hesaplaşmanın bir turnusolü haline geldi. Çünkü cumhuriyetin ilanından sonra İTC’nin bu politikasının bir devamı olarak Kürtler de inkar, imha ve asimilasyona maruz kaldılar. Öte yandan kuruluş sürecinde dinci yapılanmaların kontrol altında tutulması amacıyla oluşturulan ‘Diyanet’, Sünni İslam’ın resmi devlet dini haline gelmesine ve Aleviler başta resmi inanç kurumunun dışında kalan bütün inançların baskı altına alınmasının aracına dönüştü. Ancak baskı ve asimilasyona rağmen Türk-Sünnilik üzerine kurulu resmi devlet politikası, ülkede etnik ve dinsel-mezhepsel gerilimlerin kendilerini sürekli yeniden üretmesinin önüne geçemedi. Bu nedenle Kürtlerin ulusal hak eşitliği ile Diyanetin kaldırılması ve inanç özgürlüğünü sağlayacak gerçek bir laiklik bu ülkenin demokratikleştirilmesinin önemli sorunları olageldi.

AKP-Erdoğan iktidarının etnik, dinsel-mezhepsel kimliklerin hak eşitliği talebinin istismarı konusunda ülke tarihinin en istismarcı yönetimi olduğuna kuşku yok.

Erdoğan kendi politik çıkarları için yeri geldi “Osmanlı vatandaşı Ermenilerin yaşadığı acıları” paylaştı, yeri geldi “Kürt sorunu benim sorunumdur” dedi, yeri geldi, “Alevilerin sorunlarını çözme” adına ‘Alevi çalıştayları’ yaptırdı. Ancak gerçek bir demokratikleşmeyi amaçlamayan bu istismarcı politika, sorunları çözmek bir tarafa kimlikler üzerinden toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi. Erdoğan, bugün bir tarafından IŞİD-Taliban kırması Hizbullah’ın devamcısı HÜDA PAR ve öte tarafında ırkçı MHP-BBP olan en gerici güçlerin ittifakının lideri olarak İttihatçılara bile rahmet okutuyor!

Ülke tarihinin en kritik seçimlerinden birine sayılı günler kalmışken Erdoğan’ın en büyük rakibi Kılıçdaroğlu, toplumsal kutuplaşmayı aşmak ve kimlik siyasetinin istismarının önüne geçmek bakımından önemsenmesi gereken iki video yayımladı.

Bu videoların birinde iktidar blokunun oy uğruna milyonlarca Kürt’e terörist muamelesi yapmasına işaret etti ve kardeşlik hukukundan söz etti.

Diğer videoda ise, Alevi olduğunu söyleyerek kimliklerin ayrışma ve kutuplaşmanın aracı haline getirilmesinin önüne geçeceğinin mesajını verdi.

Bu videoların Erdoğan ve iktidar sözcülerini ne kadar telaşlandırdığı yaptıkları açıklamalardan da anlaşılıyor.

Erdoğan, dinsel-mezhepsel ayrımı kışkırtmak, ülkenin Sünni çoğunluğunu yedeklemek için meydan meydan gezip Kılıçdaroğlu için “Biliyorsunuz o Alevi” diyen kendisi değilmiş gibi bu kez “Bu zatı kimse bu kimlikleri üzerinden herhangi bir ithama da maruz bırakmadı” demeye başladı. Haziran/Gezi direnişi sırasında camide içki içildiği iddiasından Suriye savaşında Esad’ın Aleviliğine, “Affedersiniz Ermeni”den Kürtlerden beklediği oyları alamayınca “Yallah Kürdistan’a” çıkışına ve Suriye Kürtlerinin kurduğu özerk yönetimin “terör yapılanması” ilan edilmesine kadar iç ve dış politikada toplumsal kutuplaşmayı her fırsatta kışkırtıp kullanan kendileri değilmiş gibi iktidar sözcüleri de kimlik siyasetinin ne kadar tehlikeli olduğunu söylemeye başladılar.

Erdoğan ve ortakları telaş ve öfke içindeler, çünkü Kılıçdaroğlu’nun Kürt ve Alevi videoları, kimlikler üzerinden toplumu kamplaştırmayı ülkeyi yönetmenin araçlarından biri olarak kullanan iktidarın en önemli silahlarından birinin elinden alınması yönünde atılmış bir adım olarak anlam kazandı.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun Kürt ve Alevi çıkışlarının demokratikleşme ve laiklik bakımından taşıdığı önem, Millet İttifakı içinde de bu konularda adımlar atılmasına direnç gösterecek güçlerin olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun çıkışı; emek, demokrasi ve özgürlük güçlerinin bu talepler uğruna mücadelesinin gerekliliğini ortadan kaldırmıyor, ancak bu taleplerin mücadele zemininin genişlemesine hizmet ediyor.

Etnik, dinsel-mezhepsel kimlikler üzerindeki ayrımcı politikaların son bulmasını sağlayacak gerçekten demokratik ve laik bir düzen, Türkiye gibi ülkelerde burjuva gericiliğin sınıfsal çelişkilerin üstünü örtmesinin önüne geçilmesi ve Türk, Kürt, her milliyetten işçi sınıfı ile emekçilerin insanca çalışma ve yaşam mücadelesinin birleştirilmesi bakımından da büyük önem taşıyor. Dolayısıyla bugün her geçen gün daha fazla yoksullaşıp açlık sınırının bile altında yaşayan milyonlarca işçi-emekçi için demokrasi ve insanca yaşam mücadelesi iç içe geçmiş bulunuyor.

Unutmamak gerekiyor ki, bu coğrafyada emperyalistler ve iş birlikçi egemen sınıflar kimlikler arasındaki gerilim ve çatışmaları yüz yıldır kendi sömürü ve yağma düzenlerinin devamı için kullandılar ve kullanıyorlar. Öyleyse işçi sınıfı ve emekçi halkların kendilerine kader olarak dayatılan bu kısır döngüden kurtulmalarının ve geleceklerini kendi ellerine almalarının ilk adımı, aralarındaki etnik-mezhepsel ayrımları aşmalarını sağlayacak bir mücadele birliğinden geçiyor.

https://www.evrensel.net/yazi/92868/biliyorsunuz-alevi

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın