İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Öğretmenlerin, Aktivistlerin ve Medyanın Gözünden MEB Okullarında YAŞAYAN DİLLER VE LEHÇELER SEÇMELİ DERSİ

HYETERT- Kültürel İncelemeler ve Toplumsal Araştırmalar Derneği’nin (KİTA) Türkiye’deki anadili sorununun bir tezahürü olan Yaşayan Diller ve Lehçeler Seçmeli Dersi konusundaki raporu yayınlandı.

Bülent Bilmez, İrfan Çağatay ve Serhat Arslan’ın hazırladığı raporda, 2012’de müfredata giren bu derslerin, 10. yıllında MEB’e bağlı ortaokullardaki seçilme sıklığından, sorunlara, medyaya yansımalarından aktivistlerin ve öğretmenlerin tutumuna kadar geniş bir yelpazede, derli toplu bir analizi yapılmaya çalışılmaktadır.

MEB tarafından kullanılan isimlendirmeyle ve alfabetik sırayla bahsi geçen diller: Abazaca, Adiğece, Arnavutça, Boşnakça, Gürcüce, Kurmançça, Lazca, ve Zazaca.

RAPOR ÖZETİNDEN

1996 yılında kabul edilen Dil Hakları Evrensel Bildirgesi’nde açıkça belirtildiği üzere dilsel haklar insanın doğuştan gelen hakları arasındadır. Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmaların sayısı ve kalitesi Türkiye’deki dilsel çeşitlilik ile maalesef ters orantılıdır. Yirminci yüzyılda Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş süresi sonrası Türkçe dışı dillerin inkarına dayalı milliyetçi dil politikaları bu çalışmaların her anlamda eksikliğindeki ana nedenlerden biridir. Ancak bu politikaların kısmen gevşediği belli dönemlerde diller hakkında çalışmaların sayısı artsa da insan haklarının bir parçası olarak dil haklarının aynı oranda ilgi görmediğini söyleyebiliriz. 1990lardan itibaren, özellikle 2015 öncesi AKP hükümeti döneminde yaşanan önemli ‘açılım’ ve kısmi demokratikleşme süreçlerinin parçası olarak karşımıza çıkan dilsel çoğulcu faaliyet ve üretim patlaması, bunda belirleyici rol oynayan sivil toplum aktörlerinin çabası ve AB uyum süreci sayesinde Türkiye’de dilsel çoğulluğu kısmen de olsa ortaya çıkarmaya adaydı. Bu sürecin önemli parçası olan hukuki ve idari düzenlemelerden birini de ‘Yaşayan Diller ve Lehçeler’ (YDL) adı altında Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı ortaokullarda (5-8. sınıflarda) seçmeli dil dersleri (SDD) verilmeye başlanması oluşturuyordu. Hem Türkçe-dışı Türkiye dillerinin resmen kabulü hem de tekçi ve inkarcı ulus inşa sürecinin en önemli kurumlarından MEB okullarında öğretilmesinin önünün açılması, aslında Türkiye’de yaşanan dil haklarıyla ilgili inkar ve hak ihlallerine karşı devrim niteliğinde bir adım olarak görülebileceği gibi, devletin zaten sahip olduğu anadilini öğrenme hakkını kullandırma yükümlülüğünü yerine getirmeye başlaması bağlamında ‘normalleşme’ sürecinin parçası olarak da görülebilir.

Bu kadar önemli bir hakkın ortaya çıkışı, mevzuatının oluşması ve uygulanması sürecini konunun bağlamı olarak dikkate alan bu rapor, içerik analizi üzerinden bu meselenin medyada nasıl ele alındığını ve anket üzerinden konuyla ilgili aktivistlerin bu konudaki algısını/tavrını analiz ederken, diğer yandan bu dersleri veren öğretmenlerle yapılan mülakatlar aracılığıyla uygulamada karşılaşılan sorunları ve bunları aşma mekanizmalarını ele almaya çalışmaktadır. Devletin bizzat kendisinin sunduğu hakkı yeterince sahiplenmediğini ve hatta mümkün olduğunca görünmez kılarak bazen uygulanmasını engellediğini ortaya çıkaran bu rapor, aynı zamanda medyanın, aktivistlerin ve okullardaki sorumluların bu hakkın yeterince ve gereğince kullanılmamasında büyük sorumluluk sahibi olduklarını göstermektedir.

2012’den günümüze Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda Yaşayan Diller ve Lehçeler adı altında okutulan seçmeli dersler (MEB tarafından kullanılan isimlendirmeyle ve alfabetik sırayla) şunlardır: Abazaca, Adiğece, Arnavutça, Boşnakça, Gürcüce, Kurmançça, Lazca, ve Zazaca.

2021 Mayıs ve Haziran aylarında bu derslere giren öğretmenlerle Zoom üzerinden görüşmeler gerçekleştirdik. YDL’nin asıl yükünü üzerinde taşıyan öğretmenlerle yapılan görüşmeler aracılığıyla dersin işleyişini, uygulamadaki sorunları, bu sorunların aşılmasında kullanılan yöntemleri, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki öğretmenlerin ortaklaştıkları ya da ayrıştıkları olguları anlamayı düşündük. Bu görüşmelerde ayrıca kendi kişisel hikayelerini ve tecrübelerini dinledik. Bu diller için sürecin nasıl geliştiğini raporumuzda okuyucuya aktarmaya çalıştık.

Anadilinde eğitim hakkı uluslararası hukuk tarafından korunan temel bir haktır. Bu normun bir çeşit yansıması olarak Türkiye’de gündeme alınan YDL seçmeli dersi bu evrensel hakkın gereklerini karşılamadığı gibi aslında hiçbir şekilde ‘anadilinde eğitim’ olarak görülemez. Bu sebeple bu derslerin açılması Türkiye’de azınlık dilleri üzerinde dil politikalarında iyileşme yönünde önemli bir adım olarak görülse de bu konuda yapılacak çok iş vardır. Bunların en önemlisi de yasal değişikliklerle anadili kavramının yeniden tanımlanması, Türkiye’deki tüm dillerin korunması ve desteklenmesi için gerekli duyarlığın gösterilmesi ve dünyadaki olumlu örneklerden yararlanarak anadilinde eğitim konusunda ciddi, sonuç verici ve kalıcı adımlar atılmasıdır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın