İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rav Mendy Chitrik Anlatıyor: ‘Kendi tarihimizin daha çok farkında olabiliriz’ (3/3)

BETSY PENSO

Rav Mendy Chitrik ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ilk bölümünde İslam Ülkelerindeki Hahamlar Birliği’nin nasıl kurulduğunu, amaçlarını ve İstanbul toplantısını, ikinci bölümündeyse Birlik’in Ankara’ya davet edilişini, Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde gerçekleştirdikleri Arvit duasını, HaNoten berahasını ve hediye ettikleri menorayı konuşmuştuk. Röportajın önceki kısımlarına ulaşmak için buraya tıklayın.

Röportajın üçüncü ve son kısmında Rav Mendy Chitrik’in Türkiye’de deneyimlediği bazı olayları ve anıları konuştuk. Yolumuz Afganistan’dan başlayıp Ege sahillerine, Sovyet Rusyası’ndan Orta Çağ İspanyası’na dek uzadı. Keyifli okumalar dileriz.

Röportaja kaldığımız yerden devam ediyoruz.

BP: Birçok ülkenin hahamından bahsettiniz. Birlik’te Afganistan’dan haham var mı?

MC: Hayır hayır yok. Birlik’te olmanın şartlarından bir tanesi Müslüman dünyada yaşamak. Uzaktan kumanda hahamlar Birlik’te değiller. Şu anda Afganistan’da haham veya Yahudi yok.

BP: Afganistan demişken, Afganistan’da kalan son Yahudi’nin Taliban rejiminden kaçmasına yardım ettiğini ve Türkiye’ye getirdiğini biliyoruz. O hikayeyi bir kez de senden dinleyebilir miyiz?

MC: Birlik’imizin amaçlarından biri İslam dünyasındaki Yahudilere yardımcı olmak olduğu için, önceki yıllarda Afganistan’da kalan son Yahudi olan Zevulun Simantov’a matsa yollamıştık. Bir iki senedir iletişimde olduğumuz biriydi. Bu kişinin Afganistan’da kalması artık tehlikeli olduğu için onu Pakistan’a geçirdik. Pakistan da artık tehlikeli olunca İstanbul’a gelmesi konusunda ona yardımcı oldum. 

Rav Mendy Chitrik Zevulun Simantov ile birlikte

BP: Ama hikayenin bence güzel olan bir başka tarafı da aldığınız get [1]ile ilgiliydi.

MC: Evet bu kişi karısına 20 senedir get vermiyordu. Ben bu durumu bildiğimden ona yardımcı olmak için kendi karısına get vermesini şart koştum. Karısına yardımcı olabilme ihtimalim şu hayatta sadece bir defaydı ve onu değerlendirdim. Bu şekilde karısı dini olarak boşanmış olacaktı.

BP: Eğer get’i vermemek konusunda diretseydi, ne yapmayı düşünüyordun?

MC: Allah’a şükür o raddeye gelmedik. Bu görev başarıyla tamamlandığı için çok mutluyum.

BP: Sonuç olarak ABD’ye gitmeyi başardı ama değil mi?

MC: Şu anda nerede olduğundan emin değilim. ABD’den 3 aylık vize almıştı. Hayatı artık tehlikede olmadığı için artık nereye gittiği konusunda endişelenmiyorum. Bu adam zaten bir işinsanı, daha önce de Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye’yle iş yapmıştı. Tam olarak ne yaptığını bilmiyorum. Onu gördüğüm, karşıladığım ve beraber birkaç gün geçirdiğimiz için çok memnun oldum.

‘Herat’ta sinagoglar, mikveler, mezarlıklar var. Yahudiler yok.’

BP: Ama benim asıl merak ettiğim şey aslında bu kurtarma operasyonunun tam olarak nasıl yapıldığı… Nasıl Afganistan’dan Pakistan’a geçirildi, nasıl Pakistan’dan Türkiye’ye geldi?

MC: Önce onu Ağustos ayında uçakla ülke dışına çıkartmak istedik. Taliban henüz daha yaklaşırken. O zaman ülkeyi terk etmek istememişti. Sadece onunla değil, aynı zamanda Afganistan’daki Yahudi mirasına ve eski Yahudi mülklerine ilişkin belgeleri saklayan, koruyan kişilerle de ilgileniyordum. Zevulun Simantov Kabil’deydi ancak Afganistan’ın Yahudi toplumu Herat isimli başka bir şehirde bulunuyordu. Simantov da Herat’ta doğmuştu. Orada sinagoglar, mikveler[2], mezarlıklar var. Yahudiler yok. Ama bu yerleri koruyan ve belgeleyen kişiler var. Onlar için de oldukça endişeliydim. Onlar da Afganistan’ı terk ettiler neyse ki… Onlardan da bazılarına yardımcı oldum ülkeyi terk etmeleri için.

İnsanlara yardım eden ve insan kaçakçılığı yapan gruplar var. Bu kişilerin yardımıyla sınırdan geçebiliyorsunuz.  Pakistan, Tacikistan gibi ülkelere… Onu Pakistan’a geçirdik. Ama orada da durması artık tehlikeli hale gelmişti. Bazı ölüm tehditleri almıştı. Biz de onu acilen çıkartmamız gerektiğini hissettik. Ben de bu imkanı karısına yardım ederek değerlendirdim ve bu şekilde İstanbul’da onu karşıladım. Türk hükümeti Simantov’a 3 aylık vize verecek kadar zarif davrandı.

‘Onun hayatının kurtarılması gerekiyordu ve bunu sadece Türkiye yaptı.’

Düşünsene, danışma kurulunda olan bir arkadaşımız Bakanlık ile vize alabilmek için iletişime geçti ve derhal bu vize başvurusunu kabul ettiler. Ve öyle bir sürü işlem falan yapmamıza falan da gerek kalmadı. Bu kişinin hayatının tehlikede olduğunu anladıklarında hemen verdiler vizeyi. Bu çok güzel bir şey, buna dikkat çekmek lazım.

BP: Evet, Türkiye’nin göçmen politikası diğer Avrupa ülkelerinden oldukça farklı.

MC: Başka hiçbir Avrupa ülkesi bu kişinin hayatını kurtarmak istemedi! Onun Türkiye’ye gelmek istediğini düşünmüyorum. Onun hayatının kurtarılması gerekiyordu ve bunu sadece Türkiye yaptı.

Struma’yı, Mefkure’yi ve geçmişte yaşanan benzeri olayları biliyoruz. Geçmişi reddetmiyorum. Tutucu bir haham olmamla birlikte, bu olaylara çok daha gerçekçi ve pragmatist yaklaşabiliyorum. Bir problem var, hemen yanıt veren biri var, işimize yarayan bir karar, takdiri ve daha pek çok şeyi hak ediyor…

BP: Türkiye’den geçmek demişken. Büyükannenin de Sovyetler’den kaçarken Türkiye topraklarından geçtiğini duymuştum. O hikaye nasıl gelişmiş?

MC: Doğru! Büyükannem, Rusya’da doğmuştu. Onun büyükbabası çok çok zengin bir kişiydi. Rusya’daki en zengin Yahudilerdendi. Ulusal sigara üreticisiydi. Onun o zamanda inşa ettirdiği fabrika bugün hala kullanımda! Yüz küsür sene sonra hala sigara üretiyor!

BP: Hangi marka?

MC: Bilmiyorum. Ama herhalde Amerikan sigarasıdır. Artık herkes ondan içiyor. [gülüyor] Ama fabrika bugün hala çalışıyor. Fabrika Sovyetler tarafından kamulaştırılmıştı. Ve bunun üzerine aile oradan oraya göç etmek durumunda kaldı. Çünkü aranıyorlardı. Zira Çar döneminde zengin olan herkesin Bolşevik döneminde Sovyetler’den kaçması gerekiyordu. Büyükannemin babası, annesi ve üç kızları, Odessa’dan kalkan bir gemiyle İstanbul’a gelerek Sovyetler’den kaçmayı başarmışlardı. İstanbul’da belli bir süre geçirdikten sonra o zamanın Filistini’ne gitmişlerdi.

BP: Yani büyükannenin ayak izlerindesin!

MC: Ayakizlerinde miyim emin değilim ama buradayım. 20 senedir burada yaşıyorum. Türkiye Yahudilerine aşık oldum. Ayrıca burada İstanbul’un kaybolan Yahudi gelenekleriyle ilgili kayıt tutuyorum. 

BP: Ne gibi? Örnek var mı?

MC: Yakın zamanda Twitter’dan da anlattım aslında, mesela: oşia mi kolez..

BP: O nedir?

MC: Komik bir şey aslında. İstanbul’a ilk geldiğimde, Türkçe konuşamıyordum. Sadece İbranice, İngilizce, Yiddish ve İspanyolca biliyordum. Ve dedim ki İspanyolca konuşurum, biraz değişir Ladino olur, insanlar anlar. Bu yüzden Salı günleri düzenlediğim Tora derslerini Ladino vermeye başladım. Artık Ladino verilen Tora dersi kaldı mı emin değilim… Hala devam ediyoruz her Salı bu derslere…

Fotoğraf: Netflix yapımı Kulüp dizisi. Raşel Büyükada’da Purim kutlamasında.

‘Bugün gençlere etrafta fenerle dolaşılan bir gelenekten bahsedersen hiç duymadıklarını görürsün.’

BP: Hala Ladino mu?

MC: Zamanla benim Türkçem iyileşti. Katılan kişilerin Ladinosu kötüleşti. Çünkü yaşlılar öldü ve daha gençler pek bilmiyorlardı. Ve ders Türkçe’ye evrildi. Ladino  konuşmadıklarını artık anladıklarında dersleri Türkçe yapabilir miyiz diye sordular ve ben de bu sayede Türkçemi oldukça geliştirmiş oldum.

Birkaç hafta evvel Kulüp dizisini tartışırlarken, biri çıktı: Purim’de ellerinde fenerlerle oşia mi kolez yapıyorlar dedi.  Bu Purim’de yapılmıyordu dedi.

Dedim: Ne?! Oşia mi kolez nedir? Ben bilmiyorum. Anlattılar. ‘Simha Tora’da fenerle etrafta dolaşır ve oşia mi kolez oşia mi kolez oşia mi kolez derdik.’ Masada 20 kişi var, soruyorum ne demek oşia mi kolez kimse bilmiyor. Sadece söylüyorlarmış. Bunun bir videosunu çekeyim dedim. Herkesi kısa kısa çektim, kimse bilmiyor!

BP: Ve sonunda ne olduğunu buldun mu?

MC: Evet buldum! İzzet Bana anlattı! O da bilmiyordu oşia mi kolez’in ne olduğunu. Gidip Rav Adoni’ye sormuş o da. Rav Adoni çok çok gülmüş. Oşia mi kolez değil o, uletsiyon ir kodeşdemiş. Meğerse Simha Tora’da bir şiir okurlarmış ve duyan insanlar yanlış anlayıp böyle birkaç kelime uydurup söylemeye devam etmişler. Bütün bir nesil bunu yanlış biliyor! Çok komik bir hikaye. Ama kendisini anlattırıyor. Geleneklerle alakalı. Bugün gençlere etrafta fenerle dolaşılan bir gelenekten bahsedersen hiç duymadıklarını görürsün. Bu öğrenmemiz ve hatırlamamız gereken bir gelenek. Bu aslında bize yeteri kadar iyi bir eğitim sistemi olmadığını gösteriyor. Ne söylediklerini anlayabiliyor olmaları gerekiyor.

BP: Çünkü İbranice bilmiyorlar, Ladino’yu da pek iyi bilmiyorlarmış. Problem bu, başka bir cümle çıkıyor ortaya.

‘Sefarad Yahudi kültürü borekitas ve bulemasa indirgenmemeli.’

MC: Ben de öncelikle bir haham olarak sonra da tarihi ve Yahudi geleneklerini seven biri olarak bu gelenekleri öğrenmemiz kaydetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aslında sadece kaydetmek de değil, yaşayan bir anı olmalı. Günün sonunda Sefarad Yahudi kültürüborekitas ve bulemasa indirgenmemeli. Borekitas ve bulemayı çok seviyorum. Her Şabat yiyoruz… İstanbul’a ilk taşındığımız zamanlar karım Şabat akşamları gefilte fish[3] yapardı. Benim çocuklarım hayatta geflitefish yemezler çünkü benim evimde yemediler!

BP: Onlar yarı-Sefarad sayılırlar!

MC: Hatırlıyorum bir defasında arkadaşım Robert Schild yemeğe gelmişti. O geliyor diye geflite fish yapmıştık. Sonuçta o da Aşkenaz Yahudisi. Gelince ‘Gefilte fish bu mu?’ diye haykırmıştı. Daha önce hiç görmemiş!

Her neyse ne diyordum, her hafta soframızda börekas var, seviyoruz. Bu sadece bir örnek. Çok çok fazla örnek var. Demografik olgular, insanların birbirinden çok uzakta yaşamaları sebebiyle pek çok şeyi mesela toplum olmanın duygusunu kaybediyoruz.

‘Asimilasyon sadece Yahudi toplumunun yok olmasına karşı bir tehdit değil aynı zamanda toplumumuzu ve aile dinamiklerimizi de değiştiriyor.’

Ayrıca karışık evlilikler de toplumun karakterini değiştiriyor. İnsanlar artık eskisi gibi konuşamıyor. Çünkü aynı masa etrafındaki kişiler artık aynı duyguları veya deneyimleri paylaşmıyor. Ortak tarih, ortak semboller hakkında aynı şeyleri düşünmüyorlar. Asimilasyon sadece Yahudi toplumunun yok olmasına karşı bir tehdit değil aynı zamanda toplumumuzu ve aile dinamiklerimizi de değiştiriyor. Hahamların konuşmalarını değiştiriyor. Artık hahamlar sinagogda ne söyleyip ne söylemeyeceklerini iki kez düşünmeleri gerekiyor.

BP: Evet, doğru, öyle yapmalılar.

MC: Yabancı bir haham olarak kendimi her zaman bir öğrenci olarak görmüşümdür. Toplumdan sürekli yeni bir şeyler öğrendim. Bu değişen trendleri izlemeyi de öğrendim.

BP: Bu arada bence çok iyi bir öğrencisin. Çok değiştin. İlk geldiğin zamanlar sana karşı daha mesafeli olmam gerektiğini düşünüyordum ama artık seni bizden biri olduğunu hissediyordum.

MC: Estafurullah. Öğrendiklerimi sonrasında öğretmeye de çalışıyorum tabii. Bir şey daha söyleyeceğim. Kendi ailemden böyle gördüm. Chabad olduğumuz için ben her Şabat sinagoga giderek büyüdüm. Gidecek yeri olmayan herkesi Cuma akşamı kendi evime götürürüm. Birinin Türkiyeli Yahudi veya yabancı olduğunu nasıl anlarım biliyor musun?

‘Kendi tarihimizin, kim olduğumuzun daha çok farkında olabiliriz.’

BP: Türkiyelilerin sinagogda duaları İbranice harflerden takip etmemelerinden mi?

MC: Aynen öyle! Sidur kitabının hangi tarafına baktıklarından anlayabiliyorum. Bunun üzerine çalışmalıyız. Bu bir sembol. Yahudi okuryazarlığı üzerine çalışabiliriz. Kendi tarihimizin, kim olduğumuzun daha çok farkında olabiliriz. Yahudi kimliği sözünü sevmiyorum. Ama içimizi güçlendirip Yahudi entelektüelliği ekleyebiliriz. Bu sadece sloganlarla veya rahat bir hayat yaşamakla alakalı değil. Öğren, çalış, düşün, tartış! Ben tartışmayı çok severim. Hep kendimle tartışırım.

BP: Bazı şeyleri bu şekilde öğreniyoruz zaten.

MC: Kesinlikle.

Rav Mendy Chitrik oğluyla Anadolu turunda

BP: Yazın Anadolu’da gerçekleştirdiğin turun kendisi aslında tamamıyla üzerinde başka bir röportaj yapılmayı hak ediyor. Fakat üzerinden çok geçti ve bir sonrakine de daha biraz var. Zaten bu konuyla ilgili seninle pek çok kişi görüştü ve konuştu. Burada belki biraz ucundan bahsedebiliriz? Neler gördün? Anadolu’yla ilgili, Yahudi kültürüyle ilgili, ne anlatmak istersin? Belki Sefarad olmayan daha antik bazı öğelerden bahsedersin? İnsanlar artık belki Yahudilerin bu topraklarda 500 seneden fazladır yaşadıklarını öğrenmelerini sağlayacak bir şeylerden?

MC: Burada bir şey daha eklemek istiyorum. Yahudiler Osmanlılarla 500 sene yaşadılar.

BP: Hem evet hem hayır. Osmanlı devleti döneminde burada yaşayan Romanyot Yahudileri vardı.

MC: %100 haklısın. Ama Romanyot mirası Osmanlılarla doğrudan olarak bağlantılı değil.

BP: Ve aynı zamanda Sefaradlar’ın içinde asimile olmuşlardı.

MC: Aslında bunu ben de yavaş yavaş anlıyorum.

BP: Sanırım Romanyot Yahudileri ile Osmanlı, devlet nezdinde hiç karşılaşmamışlardı.

MC: Evet farklı yerlerdeydiler. Türkiye Yahudi toplumu 9 farklı topluluktan oluşuyor. Dokuz! Şöyle bir bakarsak, Gürcüler var.

BP: Ki onlar aslında Gürcistan’dan değiller!

MC: Değiller. Ama Gürcistan’dan gelen Yahudiler de var. Elvaşvili’ler Çikvaşvili’ler yok mu? Var! Onlar da var. Neve Şalom’da ve Büyükada Sinagogu’nda görürsün Çikvaşvili ailesi bağış yapmış.  Onlar gerçekten Gürcistan’dan gelmişler.

Onlardan başka, bizim Gürcü olarak tabir ettiğimiz Vanlı Yahudiler var,  biraz güneye gidersek Çermik’te, Diyarbakır’da, Nusaybin’de, Kamışlı’da, Urfa’da Kürt Yahudileri var. Arap dili konuşan zamanın Halep vilayetine bağlı Yahudiler var Antep’ten, Kilis’ten, Antakya’dan. Tabii Romanyot Yahudileri var, tüm Ege sahillerinde. Sefarad Yahudileri var 500 sene önce gelmiş olan, ki aslında buraya varan en son grup onlar.

‘Buraya gelen Sefaradlar çok çok dindardılar. Çok dindar olmayanlar zaten İspanya’da kalmaya devam ettiler.’

BP: Belki sayıca çok fazla oldukları için bu kadar herkes onların içlerinde eridi.

MC: Sadece sayılarının çok olması değil. Aşkenazlar’a ve Karaylar’a değinememiştim ama.. Sefaradlar’ı diğerlerinden ayıran şey ne biliyor musun? Buraya gelen Sefaradlar çok çok dindardılar. Çok dindar olmayanlar zaten İspanya’da kalmaya devam ettiler. Buraya gelenler sokakta kipayla dolaşmak isteyen, Şabat’a bakmak isteyen, her Şabat sinagoga gitmek isteyen kişilerdi. Yahudiliği sadece evlerinin içlerinde yaşamak isteyen Yahudiler değillerdi. Bunu çoğu zaman unutuyoruz.

Kimler geldi? Hahamlar, Yeşiva öğrencileri, sabahları uyanıp sinagoga gidip teilim okumak isteyen dindar insanlar! Ve dindar oldukları için ortamı onlar belirlediler.

Ve tabii buraya geldiklerinde her şey kolay değildi. Geldiklerinde yerel toplumla kavga içerisindeydiler. Neden mi? Çünkü Romanyotlar’ın veya Aşkenazlar’ın şehitasına[4]güvenmiyorlardı. Onlar için yeteri kadar katı kurallarla yapılmıyordu bu kesimler. Onlar ultra-dincilerdi. İspanya’dan ta buraya dinlerini korumak için geldiler, burada Romanyotların beğenmedikleri kesimine mi kaldılar?!

Bu aslında çok enteresan, bununla ilgili tartışmayı rabilerin notlarında görüyoruz. Sefaradların ayrı şehitasının olup olmayacağını tartışmışlar. Yavaş yavaş Romanyotlar Sefaradlara entegre olmuşlar, asimile kelimesini kullanmayı sevmiyorum bu örnekte.

Aşkenazlar ise her zaman ayrı kaldılar. Neden mi? Çünkü her zaman yeni Aşkenazlar ülkeye geliyordu. Yeni Romanyotlar ise gelmiyordu. Osmanlı Devleti’nde ne kadar Romanyot vardıysa zaten toplamda o kadar Romanyot vardı. Aşkenazlar içinse öyle değildi. Bir haham geliyordu Filistin’e giderken, Rusya’daki pogromlardan kaçıp gelen topluluklar oluyordu, iş için gelen aileler oluyordu, yani sürekli yeni birileri geliyordu. Bu da Aşkenaz geleneklerinin sağlam kalmasına sebebiyet verdi. Aşkenazlar dışındaki Yahudiler oldukça Sefaradlaştılar.

‘Bir cümle, iki kelime. Al tira! Korkma!’

BP: Antisemitizmle alakalı olarak… Bütün turun boyunca antisemit hiçbir olaya maruz kalmadığını söylemiştin.

MC: İnternette yaşadığım dışında. Bir adam çıkıp bu haham yangınları çıkarıyor dedi…

BP: Bu maruz kaldığın tek olay mı? Yoksa başka antisemit tweetler ile de karşılaştın mı?

Twitter’da Hüseyin Hakkı Kahveci isimli kullanıcı Rav Mendy Chitrik’in orman yangınlarını çıkartmakla itham etmişti.

MC: Sadece bu. Bu arada hikayenin öteki yüzünü biliyor musun? Ertesi gün bunu yazan kişi Twitter’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu tweet yüzünden kendisine soruşturma açıp ifadeye çağırdığını söyledi.

BP: Gerçekten mi? Yani sence bu hikaye gerçek mi? Yoksa böyle bir şey olmuş gibi mi davrandı?

MC: Hayır gerçekten yaşandı! Ben şikayette bulunmamıştım.

BP: Bulunman da gerekmez zaten. Savcılık bu gibi durumlarda resen soruşturma açmalı…

MC: Bu olaydan sonra adam sustu hiç ses çıkartmadı.

BP: Enteresan. Soruşturmadan sonra ne olacağını merak ediyorum.

MC: Ben takip etmek istemiyorum, umrumda değil.

BP: Bir avukat olarak ben merak ediyorum.

MC: Sen avukatsın, ben hahamım. Ve bir haham olarak şunu söylemek istiyorum. Tora’da en çok tekrar edilen cümle nedir?

BP: Bilmiyorum. Nedir?

MC: En çok tekrar eden cümle bu! Tanrı Avraam[5]’a söylüyor, Tanrı Yitshak[6]’a söylüyor, Tanrı Yaakov[7]’a söylüyor, Tanrı Moşe[8]’ye söylüyor, Tanrı Yahudilere söylüyor, Moşe Yehoşua[9]’ya söylüyor… 25 kez kadar tekrar ediliyor bu cümle Tora’da. Bir cümle, iki kelime. Al tira! Korkma!

Bunu söylemen gerekiyorsa bir korku var demektir. Ama Tanrı diyor ki korkma, kimsen o ol.Ben de olduğum kişiyim.

‘Müslümanlar için İslamofobi antisemitizmden daha kötü.’

BP: Peki… En son soruya geliyorum. Yılın En Antisemit Vakası anketimizi gördün mü? Oy verdin mi?

MC: Gördüm ancak henüz oy vermedim ama inceleyip oy vereceğim[10].

Cumhurbaşkanı’nın antisemitizm ile ilgili yorumuna geri dönersek, Antisemitizmleİslamofobiyle savaştığı gibi savaşacağını söylemişti. Ve bu çok çok önemli bir mesaj.

BP: Ve bunu samimi bulmuş muydun?

MC: Cumhurbaşkanı’ndan nasıl bir samimiyet gördüğümüzü anlatmıştım zaten. Biz Yahudilerin anlaması gereken bir şey var. Pek çok insan anlamıyor. Bizim için antisemitizm en korkunç şey. Müslümanlar için İslamofobi antisemitizmden daha kötü. Çünkü Avrupa’da cami inşaatına izin vermeyen ülkeler var. Çünkü et kesimi ve sünnete ilişkin kuralların düzenlenişi sadece antisemit değil, aynı zamanda ve daha fazla İslamofobik. Antisemitizmin 100 katı daha fazla İslamofobik olay yaşanıyor.  Bizim için tabii ki de antisemitizm en kötü şey çünkü biz antisemitizmin sonucunda neler yaşanabildiğini gördük. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir Müslüman’ın İslamofobiyle savaşırcasına antisemitizmle savaşacağını söylemesi sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın duyması için söylenen bir mesajdır. Ve ben bu mesajı güzel bir şekilde karşılıyorum.

BP: Çok keyifli bir sohbet oldu. Tüm içten cevaplarınız için, vaktin için teşekkür ederiz.

MC: Rica ederim. Son olarak belirtmemde yarar var. Evet ben Türkkiye Hahambaşılığına bağlı bir hahamım. Ancak tüm anlattıklarım Birlik’in yöneticisi olarak benim şahsi görüşlerim. Ben Hahambaşılığın sözcüsü değilim. Burada sadece kendi deneyimlerimi samimice anlatmaya çalıştım.


*Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.

[1] Get, dini boşanma esnasında erkeğin kadına verdiği bir izin belgesidir. Bu belge kadına verilmedikçe boşanma hüküm bulmaz.

[2] Yahudi dinine uygun, belli zamanlarda kullanılması için yapılmış hamamlar.

[3] Genellikle Aşkenaz Yahudileri tarafından yapılan bir balık yemeği. Genellikle soğuk olan servis edilen bu yemek basitçe haşlanmış veya fırınlanmış doldurulmuş balık köftesi olarak anlatılabilir.

[4] Yahudi et kesim kuralları

[5] Hz. İbrahim

[6] Hz. İshak

[7] Hz. Yakup

[8] Hz. Musa

[9] Hz. Yuşa

[10] Röportaj 27 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirildiğinde, 2021 Yılının En Antisemit Vakası Anketi’ne hala oy vermek mümkündü. 1 Ocak 2022’de oylama sona erdi ve sonuçlar açıklandı.

https://www.avlaremoz.com/2022/01/06/rav-mendy-chitrik-anlatiyor-kendi-tarihimizin-daha-cok-farkinda-olabiliriz-3-3-betsy-penso/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın