İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rav Mendy Chitrik Anlatıyor: ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan çok samimiydi’ (2/3)

BETSY PENSO

Rav Mendy Chitrik ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ilk bölümünde İslam Ülkelerindeki Hahamlar Birliği’nin nasıl kurulduğunu, amaçlarını ve İstanbul toplantısını anlatmıştık. Röportajın birinci bölümüne ulaşmak için buraya tıklayın.

Röportajımızın ikinci kısmında Birlik’in Ankara’ya davet edilişini, Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde gerçekleştirdikleri Arvit duasını, Hanoten berahasını ve hediye ettikleri menorayı konuştuk.

Röportaja kaldığımız yerden devam ediyoruz.

‘Ankara’da gerçekleşen ikinci oturum ise Müslüman dünyada Yahudi hayatını normalleştirdi.’

BP: Ve sonra ne oldu?

MC: Ve sonra bir telefon aldık.

Aslında Türkiye Yahudi toplumu öncesinde hükümete yazılı bir bildirimde bulunmuştu. Çok güzel bir şey sonuçta, dört bir yandan hahamlar İstanbul’a geliyor. Belki birileri gelip hahamlarla konuşmak ister.

BP: O zaman aslında Yahudi Toplumu bir davette bulundu diyebilir miyiz?

MC: Bir davet değildi bu, bir bildirimdi. Nezaketen yapılmıştı. Haber vermemek olmazdı.

Daha sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluşmak üzere Ankara’ya davet edildik. Bu süreçte tüm iletişim Türkiye Hahambaşılığı tarafından gerçekleştirildi.

Hahamlar halihazırda İstanbul’daydı ama nasıl Ankara’ya gidecektik? Biz belki bir delegasyon göndeririz oraya diye düşündük ama tüm hahamların gelmesini istediler. Tüm hahamlar gelebilsin diye bir uçak gönderdiler. O yüzden programımızı kısa kesmemiz gerekti. Bazı oturumları sıkıştırmamız gerekti. Bazı oturumların devamını Ankara’da gerçekleştirdik.

Şimdi dönüp baktığımda anlıyorum Türkiye Hahambaşılığı himayesinde ve Hahambaşının katılımıyla gerçekleştirdiğimiz oturumlardan, İstanbul’da olanı Birlik’imizin ilk amacını yerine getirdi. Bu şekilde hahamlar birbirleriyle tanışmış oldular. Ankara’da gerçekleşen ikinci oturum ise, Birlik’in aslında ikinci amacını tamamladı: Müslüman dünyada Yahudi hayatını normalleştirdi.

Recap of the Inaugural Summit of the Alliance of Rabbis in Islamic States held in Istanbul on 22-23 of December.@RabbisAlliancepic.twitter.com/TWpjkY49m7— Alliance Rabbis Islamic States (@RabbisAlliance) December 31, 2021

‘Müslüman ülkelerin hahamları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tanıştıklarında, Yahudilerin İslam aleminin bir parçası olduğunu Dünya’ya duyurmuş oluyor!’

BP: Normalleşti mi emin değilim ama çok ses getirdiği ve görünür olduğu kesin!

MC: Hayır, hayır normalleştirdi. Neden mi? Hahamlar Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde dua edebiliyorlarsa bunun bir anlamı var. Yahudi duaları her yerde kabul görüyor anlamına geliyor. Hahamlar Külliye’ye davet edilip, önlerine Kaşer[1] bir yemek konduğunda, bu, Kaşer ve Yahudi uygulamaları her yerde yapılabilir anlamına geliyor.

Müslüman ülkelerin hahamları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tanıştıklarında, Yahudilerin İslam aleminin bir parçası olduğunu Dünya’ya duyurmuş oluyor!

Yahudiler bu bölgede binlerce yıldır bulunuyor. Yahudilerin günümüz Türkiye topraklarındaki serüveni -ben pek çok kişiden daha fazla biliyorum ki- 2700 seneden daha fazladır devam ediyor. Buraya geldiğimden beri 2700 sene konusunda oldukça ısrar ediyorum. İran’ın da Yahudi toplumu 2700 senelik. İran Yahudilerinin varlığını kutladığımız bir bayram var hatta: Purim! Evet, İslam aleminde yaşayan Yahudiler var! Ve artık bunu bir çok kişi biliyor.

BP: Hahambaşılık himayesinde derken tam olarak neyi kastediyoruz?

MC: Şu demek: toplantının açılış konuşmasını, kapanış konuşmasını Hahambaşı Rav İsak Haleva yaptı. Tüm rabiler onu ev sahibi olarak görüyorlardı. Delegasyonun başkanı Hahambaşıydı. Herkes ona saygı duyarak oradaydı. Tüm yazışmalar, konuşmalar Hahambaşılık ve Türkiye Yahudi Toplumu tarafından yapıldı. Zaten Hahambaşı ile Cumhurbaşkanı çok eskiden beri tanışıyorlar. Bu toplantı Birlik’in direkt iletişime geçmesiyle olmadı. Biz Birlik’teki hahamların ruhani görevleri, amaçları var.

BP: Külliye’de tam olarak nerede dua ettiniz?

MC: Gitmeden önce söylemiştik aslında. Akşamüstü duasını İstanbul’da yapmıştık ama akşam duasını Ankara’ya vardıktan sonra etmemiz gerekiyordu. Bir yerde duralım mı diye sorduk, hayır dediler. Külliye’de dua edebileceğimizi bir problem olmadığını söylediler. Bize bir oda verdiler ve burada dua edebilirsiniz dediler.

‘HaNoten berahası eskiden her Şabat okunurdu.’

BP: Dua esnasında görüntülerden Rav David Sevi’nin haNoten duasını okuduğunu gördük. Bildiğim kadarıyla haNoten berahası arvitte okunan bir dua değil. Özel günlerde, örneğin düğünlerde duyduğumu hatırlıyorum.

MC: Hemen anlatayım. Hanoten berahası eskiden her Şabat okunurdu. Eski Türkçe dua kitaplarına bakarsan Tora’nın okunması biter bitmez haNoten okunduğunu görürsün.

BP: Bana hiç denk gelmedi…

MC: Haklısın. Çünkü zaman içerisinde bu dua daha az okunur hale gelmiş. Ama haNoten’in düğünlerle hiçbir alakası yok. Bu hükümetin refahı için okunan bir duadır. Bu dua Dünya çapında Yahudi toplumları tarafından yakın modern çağa kadar hep okunurdu. Tüm Şabatlarda ve özel günlerde… Yanılmıyorsam İngiltere’de her Şabat Tora okunmasının bitişinden sonra okunurdu. İngiltere’de kraliçe için, prensler için, kraliyet ailesi için okunan benzer dualar var.

‘Yaşadığınız şehrin refahı için dua edin!’

Yahudiler ilk sürgüne gönderildiklerinde, Yermiyahu peygamber İsrail topraklarındaydı. Sürgüne giden Yahudilere bir mektup yazar ve bu mektubun kopyası kendi defterinde de bulunuyor, ‘Yermiyahu’nun Kitabı’ olarak adlandırdığımız kitap yani. Ve mektubunda şöyle yazar: Şaalu bişlom  hair aşer atem yoşvim bayaşadığınız şehrin refahı için dua edin ki bişloma yiye lahem şalomçünkü o şehirde huzur oldukça siz de huzurlu olacaksınız. Babilliler Yahudilerin dostu değildi. Yahudileri sürgün eden onlardı. Yine de Yermiyahu, yaşadığınız şehir için dua edin diyordu. Bir berahamız var, bir ülkenin başkanıyla tanıştığında söylenir. Özel bir dua.

BP: Yani haNoten değil, bir başka dua yani?

MC: Hanoten değil. Başka özel bir dua. Külliye’de onu da okuduk.

BP: Onu duymamıştım. Onun adı nedir?

MC: Şehalak mikvodo lebasar udam… Kazakistan Hahambaşısı tarafından okundu o gün. Konuşma sırası ona geldiğinde. Hepimiz de ‘Amen‘ dedik. Bu, bir başkan, kral, devlet başkanı gibi biriyle karşılaşınca okunan bir dua. İnsana kendi yüceliğini bahşettiği için Tanrı’ya dua ediyoruz.

https://twitter.com/ishak5723/status/1473773355731927044?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1473773355731927044%7Ctwgr%5E%7Ctwcon%5Es1_&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.avlaremoz.com%2F2022%2F01%2F04%2Frav-mendy-chitrik-anlatiyor-cumhurbaskani-erdogan-cok-samimiydi-2-3-betsy-penso%2F

BP: Diğer hahamlar haNoteni duyduklarında şaşırdılar mı diye soracaktım ama anladığım kadarıyla herkes oldukça aşikarmış?

MC: Tabii! Bu zaten Yahudi geleneğinin ta kendisi. Bir devlet başkanı Yahudi geleneğine göre böyle şereflendirilir. Bazı insanların garipsemesini anlayabiliyorum. Belki insanlar bir devlet başkanın karşısında hahamlar gibi geleneksel bir grubun nasıl davranacağının farkında değillerdir.

BP: Ben haNoteni genel olarak sorguluyorum. Külliye’de okunduğu için değil. Ben gelenekleri seven biri olmama rağmen haNoteni çok eski bir şey olarak görüyorum, sanki artık geride bırakmamız gerekiyor…

MC: Ama biz muhafazakar hahamlar olarak geleneklerimizi koruyoruz. Biliyorsun ben bir Chabad hahamıyım. Chabad akımının kurucusunun kendi dua kitabından -ki elyazmasıydı- geriye sadece bir sayfa  kalmıştı. Kitabın diğer tüm sayfaları kayboldu veya yok oldu. Geriye kalan tek sayfada ise Çar Aleksander Pavloviç’e yazılmış haNoten bulunuyor. İnan bana o çar Yahudileri sevmiyordu. Fakat işte bu geleneksel yaklaşım.

BP: Peki ABD’de okunuyor mu?

MC: Batı’da başkanla karşılaştığın zaman okuduğun dua kesinlikle hala okunuyor. HaNoten ise muhtemelen daha az… Bazı insanlar ama kesinlikle okumaya devam ediyor.

Fotoğraf: chabad.org

Bak elimde bir kitap var adı: Hahamların Rehberi, bu gelenekler, ritüeller, örfler için bir el kitabı, ve içerisinde tabii ki haNoten var. Tam olarak burada. [gösteriyor] Yani haNoten oldukça geleneksel bir şey. Sinagoga düğünden düğüne giden kişiler haNoten ile düğün arasında bir bağ kuruyorlar. Ama aslında düğünlerle hiçbir alakası yok.

Biz konuşuyoruz ama aslında konuşan toplumlarımızdır.’

BP: Ankara’daki toplantıya dönersek, ilk olarak, sence Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın antisemitizm ile ilgili söylediği sözler samimi miydi?

MC: Antisemitizm ile ilgili sözlerine gelmeden önce, sana ortamı anlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inanılmaz derecede karşılık veren birisi olduğunu söyleyebilirim. Hahamlar konuştuğunda oldukça sıcak davrandı. Birkaç örnek vermek istiyorum. Kazakistan hahamı söz alıp dua ettikten sonra, bu hafta Şemot peraşa[2]sını okuduğumuzu söyledi. Ve Şemot’ta Moşe Rabenu[3]‘nun Firavun’un karşısına çıkmasını okuduğumuzu anlattı. Moşe Rabenu kekemeydi konuşamazdı. Ve Tanrı’ya dönüp, ‘Ben kimim ki Firavun’un karşısında konuşacağım.‘ der. Tanrı da ona: ‘Sen konuşacaksın ama senin içinden ben konuşacağım,‘ der. Rabi Cohen bunları anlattıktan sonra: ‘Biz konuşuyoruz ama aslında konuşan toplumlarımızdır.‘ dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözleri kocaman açıldı, ve dedi ki: ‘Müslüman geleneğinde Musa Peygamber’in Firavun’un karşısına çıkmadan önce okuduğu bir dua var. Ve ben bu duayı her konuşmamdan önce okurum.’ Ve o duayı Arapça olarak okudu. Danışmanlarından birinden Türkçe’ye tercüme etmesini istedi. Sonrasında da Rav Alaluf bu duayı Türkçe’den İbranice’ye tercüme etti. Ve bitirdiği anda hepimiz tek ağızdan ‘Amen‘ dedik. Hepimiz bir bağ hissettik.

Azerbaycanlı haham ‘Bir millet iki devlet‘ dediğinde herkes gülmeye başladı. Oldukça samimi bir ortam oluştu. Azerbaycanlı haham, şehit Azeri asker Albert Agarunof’tan bahsediyordu. Tanıyor musun?

BP: Hayır…

MC: Albert Agarunof Azerbaycan’da bir savaş kahramanı. Yahudi bir savaş kahramanı. Azerbaycan’ın sokaklarında bu adamın heykelleri var. 1990’larda ilk Karabağ Savaşı sırasında ölmüş. Ölmeden önce savaşta göründüğü bir video var, izlemelisiniz. Bir tankta oturuyor ve: ‘Ben Yahudiyem, Ben Azeriyem, burada yaşayaram, evim burda.‘ diyor. Ve bu Azerbaycan’da çok ünlü oldu. Azerbaycan Yahudi toplumunu geniş toplumun tam anlamıyla bir parçası yapmış olmasıyla ilgili çok iyi bir örnek.

Tüm ülkelerdeki Yahudiler farklı şekillerle geniş toplumlarıyla bağ kuruyorlar. Birbirimizden örnek alıyoruz. Azerbaycan’ınki Albert Agarunof mesela. Bazı ülkeler diğerlerine göre daha çok örnek almalılar.

Fotoğraf: Instagram, Betty Mazalto

‘Ne yani adanın yarısını sinagog mu yapalım?’

Kuzey Kıbrıs hahamı mesela, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kendisine yardım etmesini istedi. Yardım istedi çünkü 14 senedir Girne’de yaşıyor fakat bir sinagogu yok.

BP: Öyle mi? Nerede dua ediyorlar?

MC: Rabinin evinde! Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gerekli izinleri çıkarmak için, inşaat için yardım istedi. Cumhurbaşkanı’nı görmeliydin. İnanılmaz şaşırdı: ‘Yok mu? Hemen yardım edeceğiz.‘ dedi. Birkaç ay içerisinde sinagog açacaklarını söyledi. Bakanlardan bir tanesini bu işle ilgilenmesi için görevlendirdi. Bu tamamen ayrı bir muhabbet konusu oldu. Hatta bunun üzerinden espriler döndü. Cumhurbaşkanı sinagog ne kadar büyük olsun diye sordu. Haham 3000 metrekare dedi, gülüşmeler oldu. Cumhurbaşkanı: ‘Ne yani adanın yarısını sinagog mu yapalım?‘ dedi, güldük. Kaç kişi için gerekli olduğunu sordu. 200 kişilik yapacağını söyledi. Çok çok samimiydi yani. O sıcaklığı, o samimiyeti hissettik. Gördük. Sadece bir konuşmadan ibaret değildi. Evet çok iyi bir konuşmacı, Türkçe’ye çok hakim, harika kelimeler kullanıyor ama daha önemlisi bize duyulan saygıyı gördük.

İran Hahambaşısı da konuştu. O da Yahudiliğin ve Müslümanlığın ortak noktaları olduğunu söyledi. Tek Tanrı’ya inanç, ölümden sonraki hayata inanç, ödül ve ceza, ve günlük hayattaki mitsvalara (sevaplara) inanç. Dini günlük hayatta mitsvalar yaparak yaşatıyoruz. Bu üç-dört ortak özellik birlikte Yahudilik ve İslam’a özel. Diğer dinlerde bunlardan en az biri muhakkak eksik. Cumhurbaşkanı bunu duyduktan sonra üzerine birkaç dakika düşündü. Çok derin ve özlüydü.

BP: Bir bağ yaratmış olmalı. Aranızdaki konuşmayla ilgili bir sorum daha var. Anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan Birlik’in İsrail ile bağlantıları kuvvetlendirmesi için bir köprü görevi görebileceğini söylemiş. Bunun gerçekten işe yarayacağını düşünüyor musun?

MC: Birlik’in köprü görevi görebileceğini söylemedi bence. Rabiler köprü olabilir dedi. Ki evet, hahamlar köprü olabilirler. Hahamlar diğer insanlardan  farklı bir seviyede bağlantı kurarlar. Bir sürü farklı çeşit bağlantı vardır. Mesela ticari bağlar. Hahamlar bu bağlantıyı kuramaz. Turizm bağı vardır. Bunu belki kurabilirler mesela. Ama ruhani bağ da ilişkilerin çok çok önemli bir bölümüdür. İnsanlar dini, ruhani bir seviyede konuştuklarında daha derin veya daha değişik bir bağlantı kurabilirsin. Farklı bir kanal. Tarih kanalı, turizm kanalı, çıkar kanalı, diplomasi kanalı, politika kanalı olduğu gibi dini-ruhani bir kanal da mevcut. Bu çok önemli bir kanal özellikle de İslam dünyasında.

‘Günün sonunda çoğu haham İslam dünyasında yaşamak konusunda çok rahat.’

BP: Ankara’ya gitmeden önce bu toplantınızın medyaya antisemit şekilde yansıyabileceği için çekince yaşadınız mı?

MC: Hayır hiç yaşamadım. Bu Birlik’i yönetmem ve Birlik’in yüzü olmam istendiği için, medyaya konuşmaktan çekinmiyorum.

BP: Özellikle şahsından bahsetmiyorum aslında, bir grup olarak böyle bir çekince yaşandı mı?

MC: Hiç sanmıyorum. Hiçbir haham tereddüt etmedi. Günün sonunda çoğu haham İslam dünyasında yaşamak konusunda çok rahat.

Şunu da söylemek lazım: İslam dünyasında hahamlara saygı var. Seküler Batı’da böyle bir saygı yok. Biliyorsun, her yaz Anadolu’yu geziyorum. Görüntü olarak da hahama benziyorum. Asla kim olduğumu, ne olduğumu gizlemiyorum zaten. Herkes haham olduğumu biliyor. Hiç yüzyüze antisemitizm yaşamadım. Herkes çok açık ve sıcak davranıyor bana.

BP: Kuzey Kıbrıs’ta açılacak sinagog dışında bu toplantıdan sağlanan başka bir kazanım oldu mu?

MC: Bu toplantı kazanımla ilgili değildi. Haham bu konuyu masaya getirdi ve bir anda Cumhurbaşkanı bu işi üstlendi. Biz herhangi bir karşılık bekleyerek gitmedik. Orada bulunuşumuz, bize saygı duyulması Birlik’in amacını zaten karşılıyordu. Çünkü Yahudiliği görünür kılıyorduk.

Hayal et, bu olaydan sonra Azerbaycan Hahambaşısı ülkesine geri döndüğünde Şabat duasından sonra sinagoga gelen herkes etrafına toplanıp toplantının nasıl geçtiğini sormuş. Aynı şekilde ben bu haftasonu sinagogtaydım. Çok saygı duyulan bir bey yanıma geldi gözünde yaşlarla, hahamların bu kadar güzel karşılandığını görünce ne kadar gurur duyduğunu söyledi.

‘Menora anlamlı ve çok antik bir Yahudi sembolü.’

BP: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir menora[4] hediye ettiniz. Neden menora, bir anlamı var mı?

MC: Menora çok güzel bir sembol. Yahudiliğin sembolü ama dini bir sembol değil. Işığı sembolize ediyor. 

Her Hanuka insanlara aynı mesajı veririm. Neden Hanuka’yı mum yakarak kutluyoruz? Çünkü Yunanlılar herkesin Yunanlı olmasını istemişlerdi. Ve karanlıkta herkes birbirine benzer. Işık varken ise aradaki farkı görebilirsin. İnsanların hepsi birbirinden farklı ve biriciktir. Menora Dünya’ya ışık getirmenin güzel bir sembolü. Ve ışık farklılıkları kabul etmek demektir.

BP: Ne güzel. Hoşuma gitti bu açıklama.

MC: Başkanlar ile hahamların buluşmalarından fotoğraflara bakarsan, hahamların çoğunlukla menora hediye ettiklerini görürsün. Bazen şofar hediye ederler ama çoğunlukla menora hediye edilir. Sen ne hediye verirdin Cumhurbaşkanı’na?

BP: Bilmiyorum. Hiç bunun hakkında düşünmedim şimdiye kadar.

MC: Anlamlı bir hediye vermek istersin. Menora anlamlı ve çok antik bir Yahudi sembolü. Daha bu hafta Side‘de yeni bir sinagog buldular. Onun zemininde de menora sembolü kazınmış. Roma’da Titus Takı’ndan Efes’teki kütüphanenin merdivenlerine, oradan Side sinagogunun zeminine kadar uzanan çok eski bir sembol. Manisa sinagogunun duvar resimlerinin altında bile var. Şu anda Manisa Müzesi’nde görebilirsin. Menora çok güzel bir sembol.

Rabi Haleva Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hediyeyi verirken, ‘Bu menoranın ışığı yolunu aydınlatsın’ dedi. Hahambaşı ayrıca söz aldığında da Cumhurbaşkanı Erdoğanla çok samimi ve arkadaş canlısı bir konuşma gerçekleşti. Hahambaşı ‘ozen‘ – kulak – ve aynı kökten türeyen ‘izun‘ – denge – den bahsetti. Hahamların Yahudi toplumuna nasıl bir denge getirdiğini anlattı. Aralarındaki sıcaklıktan ötürü senelerdir süren arkadaşlıkları anlaşılıyordu, güzel bir ortamdı. Hahambaşı olmasaydı bu toplantı gerçekleşemezdi, onlar sayesinde Ankara’ya davet edildik.

Ve geri dönersek, menora dini bir sembol değil. Menora bir alet, kutsal bir obje değil. Görüntüsü güzel, süslemesi güzel. Diğer hahamlar bir mezuza[5] veya bir sefer tora[6]vermeyi düşünebilirlerdi ama bence menora çok güzel. Eğer olur da Cumhurbaşkanı’nı tekrar ziyaret edersek bu sefer başka bir sembolle gitmeyi düşünürüz.


*Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.

[1] Yahudi yemek kurallarına verilen isim.

[2] Tanah’ın bölümlerine verilen isim. Şemot aynı zamanda Tora’nın beş kitabından ikincisinin ismidir.

[3] Hz. Musa

[4] Süleyman Mabedi’nde bulunan 7 kollu şamdana verilen isim.

[5] Yahudi evlerinin girişlerinde bulunan ve içerisindeki küçük bir parşömen kağıdında Şema duası bulunan obje.

[6] Tora’nın beş kitabını içeren elyazması tomara verilen isim.

https://www.avlaremoz.com/2022/01/04/rav-mendy-chitrik-anlatiyor-cumhurbaskani-erdogan-cok-samimiydi-2-3-betsy-penso/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=rav-mendy-chitrik-anlatiyor-cumhurbaskani-erdogan-cok-samimiydi-2-3-betsy-penso

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın