İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Faysal Mahmutoğlu Yazdı: İlk Gece Hakkı

27.06.2021

Tanios’un doğduğu günün ertesi günü şeyh sabah erkenden keklik avına çıktı, Gerios ve Kfaryabda’nın birkaç ileri geleni de ona eşlik etti. Akşamüstü döndüğünde bir hizmetçi kadın, onu karşılamak için toplanmış ev ahalisinin önünde yüksek sesle, karısının aceleyle Büyük Curd’a doğru gittiğini, çocuklarını da yanına aldığını söyledi, hatta karısı kendi kendine mırıldanırken yakında dönmeyeceğini de işitmiş hizmetçi.

(…) yüzüstü bırakılmış bir koca gibi görünmek; işte bu hoşgörebileceği bir şey değildi. Saçlarından sürükleyerek de olsa şatoya geri getirecekti onu!

(…) eşinin atlarının koşumları daha çözülmemişken kayınpederinin evine vardı.

Genç kızlık odasına kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamıştı şeyhin karısı geldiğinde, babası ve annesi de onu yalnız bırakmamışlardı. Şeyh geldiğinde hemen onlara katıldı ve hızlı davranarak sözü ilk o aldı:

“Tek bir şey söylemeye geldim. Karım güçlü bir adamın kızı, kendi babam gibi saygı duyarım o adama. Ama benim eşim oldu artık, hatta sultanın kızı bile olsa evimden iznim olmadan ayrılmasını kabul edemem!”

“Ben de” diye söze atıldı kayınpeder, “tek bir şey söyleyeceğim: Kızımı saygın bir ailenin oğluna verdim, ona onurlu bir şekilde davransın diye, kızım perişan bir halde evime geri dönsün diye değil!”

….” Erkek erkeğe konuşabilirmiyiz?”

…..” Yaptıklarımın hepsini sen de yaptın. Senin köyünde dolaştım daha önce, sana ait olan bu geniş topraklarda çocukların yarısı sana benziyor, diğer yarısı da erkek kardeşlerine ve oğullarına! Köyümde ben nasıl tanınıyorsam sen de köyünde öyle tanınıyorsun. Babalarımız ve dedelerimiz de kendi zamanlarında böyle tanınıyorlardı. (…) Köyün kadınlarını becerdiğin için eşin terk etti mi hiç bu evi?”

(…) “Bir hafta sonra karın eve dönmüş olacak…” (1 ) 

 Amin Maalouf’un anlattığı bu kurgulanmış olay şeyhlerin, ağaların ve derebeylerin egemen olduğu feodal toplumlarda insanlığın tanıklık ettiği örnek olaylardandır.. Toplumlar geliştikçe derebeye, ağaya bağlılık azaldıkça bu tarz olaylar da nihayete erdi. Ağaların, şeyhlerin, derebeylerin çapkınlıkları hep gayrı ihtiyari hoş görülürdü; günümüzde ise sanat camiasında normal karşılanıyor.

Tarih boyunca yeryüzünün farklı coğrafyalarında insan onuruna yakışmayan olayların yaşandığı bir hakikat. İnsanlık ailesi, savaşlardan soykırıma, zorla yerinden edilmeden toplu kıyımlara kadar birçok acı olaya tanıklık etmiştir. İnsan her türlü kötülüğü yapma potansiyeline sahiptir. Necip millet yoktur. Dinlerin gönderiliş amacı da ‘ahlaklı ve iyilik toplumu’nun inşasıdır. Zaman içinde önleyici tedbir olarak da yasalar çıkarılmıştır. Yaşadığımız coğrafyanın da  benzer bir çok acı olaya, kötülüğe geçmişte de günümüz de de ev sahipliği yaptığını biliyoruz.

Clark Üniversitesi Öğretim Üyesi Taner Akçam, 20 Nisan 2021 tarihinde Gazete Duvar’da yayınlanan röportajında “Hıristiyanlara biçilen yer, ikinci sınıf vatandaş olmaktı. Korkunç bir örnek vereyim; 19. Yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi” şeklindeki iddiası Kürt sokağında haklı olarak infialle karşılandı. Akçam’a cevap niteliğinde birçok makale yayınlandı. İlave olarak, ‘132 Kürt aydın’ bir bildiri yayınlayarak Akçam’ı kınadı ve iki halktan (Kürtler ve Ermenilerden) özür dilemesini talep etti.

“Yapılan eleştiriler üzerine Akçam, 11.06.2021’de Agos’ta yeni bir yazı kaleme alarak kendince yeni deliller ortaya koydu. Araştırmacı Yazar Dr. Kerem Fincancı, Akçam’ın delil olarak sunduğu 17 kaynağın da ikincil kaynak olduğunu, yarısından fazlasının ilk röportajında kanıt olarak verdiği M. S. Lazerev’in “Kürdistan ve Kürt sorunu” isimli kitabından alıntı yapan kaynaklar olduğunu, diğer kaynakların da Lazarev’in bilgi kaynağı olan Tumansky’i referans gösterdiğine dair bir makale ‘bitlisname.com’da yayınladı. Ayrıca M.S Lazerev’in yakın arkadaşı Rusya arşivlerinde araştırma yapan Prof. Kenan Önen, Lazerev’in kitabında “ilk gece hakkı” şeklinde bir ifadenin yer almadığını açıkladı.

Akçam, kaynağında geçen “Sason kazası”, “Müküs”, “bazı beyler” ve “bazı yerler” gibi ifadeleri tahrif ederek “Kürt ağaları” ve “Kürt bölgeri” şeklinde genelleştirerek vermektedir.

Akçam’ın kaynak listesinde yer alan Ertuğrul Aladağ’ın kaleme aldığı “Toprak Damdan Konuta Evrilmek ve Cinsellik” başlıklı makalesi ise Muğla ve çevresini konu edinmektedir; Kürtlerle ve Kürt ağalarıyla ilgisi bulunmamaktadır. Makalede ağaların her birinin, sayıları kırkı geçen köyleri olduğunu ve köylülerin de ağanın malı gibi olduğunu işliyor. Datça’da bir damadın ağalık hakkı için ağayı öldürdüğünü de yazıyor.

Akçam’ın başka bir kaynağında geçen Ermeni köyü Ekrek de Kayseri il sınırları içinde bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti arşiv geleneği olan bir devletti. (Fatih Sultan Mehmed’in kahvaltıda yediği elmanın dahi kayıtlarda bulunduğu ifade ediliyor.) Arazi anlaşmazlıkları, kız kaçırma olayları ve baskınlar dahi kayıt altına alınırdı. Bir de Patrikhane Ermeni cemaati ile ilgili en küçük bir olayı dahi kayıt altına alırdı. Gerek Osmanlı arşivlerinde, gerek Patrikhane kayıtlarında – ki, birçok zina, ensest ilişki ve kürtaj olaylarının soruşturma kayıtları yer almış- ve gerekse seyyahların notlarında, kitaplarında  ve misyoner raporlarında “ilk gece hakkı”’na dair bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Ermeni Patrikhanesinin özellikle Palu ve Bingöl yöresindeki ağaların zorbalığını dile getiren şikayetlerde; çifte vergi almaları, Ermeni genç kızlarla delikanlıların evlenmelerine müdahale etmeleri, bazı gelinlik kızları sevdikleri yerine papaz veya hoca nikahıyla başka Ermenilerle evlendirilmeleri ve evlilik haracı gibi hususlar yer almıştır. Osmanlı yönetimine gönderilen raporlarda “ilk gece hakkı”yla ilgili tek bir veriye rastlanmamaktadır.

1890’de Sason’da eş değiştirme olaylarının cari olduğuna dair bilgi, Siirt Mutasarrıfı M. Safi Paşa’nın raporunda yer almıştır. Bunların Ermenice ve Kürtçe öğrenen Abbasiler olduğu Müfettiş Cemal Bey’in hazırladığı Layihada belirtilmiştir. Gene Patrikhane kayıtlarında, Konya Akşehir’de ensest ilişkilere dair şikayetler rapor edilmiştir.

Esasen 1858 yılında Osmanlının çıkardığı toprak yasası gereğince atılan merkezileşme adımlarına paralel olarak Mirlik rejiminin sonlandırlması neticesinde ortaya çıkan otorite boşluğunu, türedi ağaların doldurduğunu görüyoruz. Bu ağalar, merkezi otoritenin yerel işbirlikçileriydi ve nüfuzlarını genişletmek için her türlü kötülüğü yapabiliyorlardı. Bazı bölgelerde halka (Kürt, Ermeni, Nasturi, Ezidi ayırımı yapmadan) zulmediyorlardı. Devlete ulaşma kapısı bunlardan geçiyordu. Halk bir nevi bunlara mahkum edilmişti. O yıllarda Kürt coğrafyasında kuralsızlık egemen olmuştu.

İlk gece hakkı” veya daha doğru bir ifade ile “ilk çiçeği koparma hakkı” Müslüman olan bir halkın ahlaki normlarına göre kabul edilebilir bir husus değil.

Garo Sasuni; Ermeni- Kürt ilşkilerinde sapmanın Bedirhan Bey yenilgisinden itibaren başladığını yazıyor: Kürtlerin gözünde Ermeniler kendileriyle komşu ve kader birliği içinde oldukları halde, bir düşman ve hain idiler.

Kürt beyliklerinin zayıflamaları neticesinde dağlık bölgelerde Ermeni aşiretleri de zayıfladılar. Bu dönemde Ermeni-Kürt ilişkileri arasına soğukluk girdi. Beyliklerini kaybeden Kürtler yeni bir döneme giriyor ve yavaş yavaş şeyhler başkaldırıyorlardı. Bu şeyhler, dini vazifelerinden başka bütün Kürt silahlı kuvvetlerinin kumandasını da ellerine aldıklarından, güçlü birer aşiret beyi durumuna geldiler. (2)

Bedirhan Bey yenilgisi, Ermenilerin yaşamlarının zorlaşmasının miladı olarak kabul edilir.

Bütün bu yaşanmışlığa rağmen, tehcir sırasında Kürtler tarafından hatırı sayılır bir Ermeni nüfusu, yerel elbiseler giydirilip saklanarak kurtarılmıştır. Birçok kadın ve çocuk, rüşvet karşılığında görevlilerden alınmıştır.

Yaşanan zulüm etnik değil sınıfsaldır. Ezen ağa, şeyh, derebey; ezilen başta kadınlar olmak üzere Kürtler, Ezidiler, Süryaniler, Ermeniler kısaca tüm yoksul halk. Bu durum sadece bir halka özgü değil, evrensel niteliklidir.

Ünlü Kürt düşünürü Ehmedê Xanî, Mem û Zin isimli eserinde hükmeden ağa ve beyleri şöyle tarif eder:

Hukkam-ı ji cinsê şahê marın

Eshabê simûnû muhredarın

Muhran ku dı din, bi zan ku zehre..

 Qehrê ku dı kın cîhan dı sojın.

(Bu yönetici beyler takımı yılanlar şahının soyundandır

 Zehirlidirler, mühür taşırlar

Mühür bastıklarında, bil ki zehirlidir

Kahredince, dünya alemi yakarlar.)

Kaynakça:

1-Amin Maalouf, Tanios Kayası, s. 47-48.

2- Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15.YY’dan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri, s. 121-122.


İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın