İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayasofya Vakfiyesi Hakkında

Mükremin Kızılca

Atmış beş metrelik ceylan derisine Arapça yazılmış olan Ayasofya Büyük Cami Vakfiyesinin çevirisini Allaha cc şükürler olsun tamamladım.

Görünürde 141 resimden oluşan bir metin olmasına rağmen yaklaşık kırk sayfası tekrardan ibarettir. Aslının bu tekrarları ihtiva edeceği mümkün değildir bu ancak BOA tasnif heyetinin bir hatası olabilir, diye düşünüyorum.

Arapçadan tercümesini büyük bir keyifle yaptım. Adeta kendimi yazan katip, imzalayan baş kadı ve tertip eden alimlerle aynı masada gibi hissettim.

1460 yani 560 yıl önceki İstanbul’u Sokak sokak gezdim. Hristiyanların kiliselerini, Yahudilerin sinagoglarını dolaştım.

Gerek tarihi yarımadada gerekse Galata tarafındaki bütün çarşıları, hanları, hamamları ve konakları ziyaret ettim.

Dere boylarındaki değirmenlerin, İstanbul dışındaki yüz binlerce dönüm arazinin, Anadolu’daki ve Trakya’daki yüzlerce çiftliğin ve İstanbul içindeki binlerce dükkanın ve işyerinin kaydına ben da katıldım.

Ulu Hakanımız Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin Ayasofya Camiine, Medreselerine, misafirhanelerine, Hastane ve İmaretlerine gönüllü olarak fazla evlerinin gelirini veya mülkiyetini bağışlayan binlerce ev sahibiyle beraber nefes aldım.

Anadolu’nun her köşesinden İstanbul’a yerleşmiş Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin vatandaşlık ruhuyla gönülden katkı sağladıkları ve vakfa bağışladıkları gayrimenkulleri seyrettim.

560 sene önceki Dahil-i sur ve hariç-i surda bulunan ve hayat süren Hristiyan, Yahudi ve Müslüman kardeşlerimizin isimlerini, unvanlarını ve geldikleri memleketleri yazdım.

Bunlar arasında Ankaravi – ankaralı, Karamani – Karamanlı, Sivasi – Sivaslı, Bosnevi – Bosnalı, Rodosi – Rodoslu, Engüri- Ankaralı, Bursevi – Bursalı ve daha nice imparatorluk topraklarından göçüp gelerek yaşadıkları kentin simgesi olan Ayasofya Külliyesine samimi olarak yaptıkları katkıları gördüm.

Burada adı geçen yüzlerce hanın, hamamın, değirmenin, çarşının ve malikanelerin büyük bölümünün halen ilk günkü gibi vazifelerini icra etmeye dönecekleri gün için gözyaşı döktüklerine 1974 yılındaki Galata’daki (Pera – Beyoğlu) tahsilim sırasında şahit olmuştum.

Osmanlı İmparatorluğunun ilk cihanşümul sahip-kıranı Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin Ayasofya Camii külliyesi için yaptığı ebedi yardım kampanyası için girilen kuyrukta Yahudileri, Hristiyanları, Müslümanları, fakirleri ve zenginleri beraber görmenin gururunu yaşadım.

560 sene önce yazılan Ayasofya Vakfiyesinin emlakini kaydederken Kostantıniyye’nin bütün cadde, mahalle ve sokaklarını asıl adlarıyla not ettim, bu sırada mazlumların ahını almamaya ve cihanda adaleti kurmaya ahdeden büyük sultanın vakfiyesine katkıda bulunanlar arasında Dimitriler, Antonlar, Nikolalar, Abrahamlar, Kostalar, İshaklar ve her etnik köken ve dinsel oluşumdan insanlarla tanıştım.

Vakfiyede binlerce kişiye iş ve hizmet imkanı sağlayan bütün alanlarında çalışmaya konulan edebi ve ahlaki şartlara vakıf oldum. Liyakat ve ehliyetin vazgeçilmez bir şart olduğunu okudum. Özellikle dini alanda medrese ve mabetlerde hizmete alınacak kişilerde aranan şartları hayretle müşahede ettim.

Vakfiyenin her hangi bir bozma ve değiştirme teşebbüsüne karşı ilahi ve nebevi tehditler içeren ayet ve hadislerle bezenmiş lanetleme bölümünü ürpererek yazdım.

Ayasofya cami 1934 yılında müze haline geldikten sonra ilk defa 8 Ağustos 1980’de merhum Süleyman Demirel’in gayretleriyle hünkâr mahfili ibadete açıldı.

12 Eylül 1980 darbesi olunca bakım sebebiyle tekrar kapatılan hünkâr mahfili 10 Şubat 1991’de yeniden ibadete açıldı ve Ayasofya bir bölümüyle de olsa cami olarak hizmet vermeye başlamıştı.

1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle 2005 yılında Danıştay 10. Dairesi’nde açılan ve üç yıl süren dava 31 Mart 2008’de esas yönünden reddedildi ve yapılan temyiz başvurusu üzerine aynı kararda ısrar edildi.

2016 yılında Danıştay 10. Dairesi’nde yeniden açılan dava 2 Temmuz 2020’de sonuçlandı ve bu kez Danıştay 2020/2595 numarayla tarihî karar vererek 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti ve böylece Ayasofya’nın müzeden tekrar camiye çevrilmesinin yolunu açmış oldu.

Bunun üzerine 10 Temmuz 2020 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılması kararlaştırıldı. Böylece Ayasofya müzeye dönüştürülmesinden seksen altı yıl sonra, 24 Temmuz 2020 tarihinde kılınan cuma namazıyla ve Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi adıyla yeniden ibadete açılmış oldu.

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin!

Kaynak: Ayasofya Vakfiyesi Hakkında – Mükremin Kızılca

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın