İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TANRI’NIN ADALETLİ VE MÜCADELECİ OĞLU’NUN ARDINDAN…

Ari Kevork Demircioğlu


“İyilik etmeyi öğrenin, adaleti gözetin, zorbayı yola getirin, öksüzün hakkını verin, dul kadını savunun.” (Yesayi 1:17)

Sebuh Srpazan’ı İstanbul’da ilk tanıdığımda henüz onun kıymetini bilemeyecek kadar küçüktüm. O günlerden aklımda kalan “Cigar” adındaki parfümü (çok beğendiğimi, ismini verebilirse bulmak isteyeceğimi söyleyince bana hediye etmişti) ve bazen insanı tedirgin edebilecek kadar delici bakışlarına rağmen inanılmaz güler yüzlü ve eğlenceli birisi olmasıydı. 2008’e kadar hiç temasımız olmadı ama her nasılsa onun o yardımsever, iyi yüreği bir şekilde farkında olmadan içime işlemiş olmalı ki daha sonraları ne zaman bir şeye ihtiyaç duysam hep yardım elini uzattı. 

Türkiye Ermeni toplumunun ve tabii ki benim de Mesrob Badriark’ın hastalığı ve sonrasında ölümüyle sarsıldığı dönemde, hep aramızda olarak hepimizi teselli etmeye gayret etti. Kendisi ve kendisi gibi yurtdışında yaşayan patrik adaylarının önünü tıkayan ve bu topluma zorla dayatılan adaletsiz bir seçimle karşı karşıya kaldığında hepimize Yesayi Markare’nin sözlerini örnek gösterdi.

“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” (Matta 7:13-14)

Daha küçük yaştan itibaren zorluklarla mücadele eden, yardımsever ve çalışkan birisi olarak ruhani hayatında da hiç kolay yolu seçmemişti. Halkına, kilisesine hizmet eden bir ruhani nasıl olur sorusunun ete kemiğe bürünmüş haliyle bulunduğu her ortamı aydınlatan, geliştiren ve elini evlatlarının üzerinden hiç eksiltmeyen birisiydi. Önderlik ettiği Gugark Bölgesi’nde onlarca kilisenin onarılmasını, deprem sonrasında evsiz kalan ailelere ev inşa edilmesini sağlamış, içinde yaşanacak dört duvardan ziyade insanlara umut aşılamıştı. Halkının geleceğinin çocuklar olduğunu çok iyi bildiğinden yaz kampları düzenleyip binlerce çocuğun bir süreliğine de olsa daha iyi daha mutlu hissetmesi için elinden geleni yaptı. Dünyanın her yerinden hayırseverler ondan gelecek bir telefon ile istediği her şeyi ayağına sermeye hazırdı. Onun işlerini ve adanmışlığını anlatmaya başlasak ne sayfalar ne gücümüz yeter. 

“Kalabalık halk toplulukları İsa’yla birlikte yol alıyordu. İsa dönüp onlara şöyle dedi: “Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, öğrencim olamaz.” (Luka 14:25-27)

Pandemi döneminde kendine dikkat etmesi, bir süreliğine de olsa halkla topluca buluşmalarına ara vermesini rica edenlere karşı çıkmış, yerinin halkının yanı olduğunu her fırsatta dile getirmişti. Kendi hayatından önce evlatlarına olan bağlılığı çok daha önemliydi ve neredeyse kaçınılmaz olarak bu yeni lanet hastalığa yakalanarak halkını yetim bıraktı. Son isteğinde dahi kendisinden önce çobanı olduğu halkını ve çocuklarını düşünmüş, “Vefat edersem ruhum için verilecek hokecaş ve cenazeme gönderilecek çiçekler yerine, «Ծիծեռնակ» çocuk kampına bağış yapılmasını” istedi.

Hayatımızda bazen öyle insanlar ile yollarımız kesişir ki bu durum her birimiz için bir dönüm noktasına dönüşebilir. Bu dönüm noktaları, bizi olduğumuzdan daha kötüye ya da daha iyiye doğru yönelmemizi sağlayabilir. Çoğu zaman bizi daha iyi bir insan olmamıza yönlendiren insanları (onların doğalarından gelen mütevazilikten olsa gerek) kaybetmeden kıymetlerini anlayamaz, eksikliklerinin neye sebep olabileceğini fark edemeyiz. Genelde kendileri hakkında bahsedilmesindense geriye miras olarak bıraktıkları devasa projelerin konuşulmasını ve geliştirilmesini, eksik kalan işlerinin de kendilerinden sonra devam ettirilmesini isterler. 

Türkiye Ermeni toplumu olarak iki sene içinde Mesrob ve Sebuh Srpazan gibi iki büyük değeri kaybetmiş olmak bizim için gerçek bir sınav. Onlar hayattayken öyle büyük işler başardılar, çıtayı öyle yükseklere koydular ki bu kayıp yerleri bir daha kolay kolay dolamayacak boşluklar yarattı. Zaman zaman ümitsizliğe kapılsak da bu örnek Srpazan’ları her zaman hatırlayıp, giderken önümüze koydukları görevleri onlara layık olacak şekilde gerçekleştirmek zorundayız.

42 yıllık ömrümde “Srpazan Hayr” demekten hep gurur duyduğum, benim için yeri doldurulamaz üçüncü boşluğu kalbimin tam ortasına bırakan Sebuh Srpazan Hayr’ı sevgiyle, hatırasının önünde saygıyla eğilerek anıyorum. 

Sirov yev ağotkov,

Ari Kevork Demircioğlu

24 Kasım 2020

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın