İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Öldürmeye değil yaşatmaya üflemeliyiz nefesimizi”

Agos Gazetesi’nden Pakrat Estukyan, Aras Yayınları’ndan Rober Koptaş, Yazar Jaklin Çelik, Azerbaycan – Ermenistan arasındaki gerilimi bianet’e değerlendirdi. 

Evrim Kepenek

“Türkiye’deki ve biliyorum ki dünyadaki Ermenilerin hiçbiri kimsenin kanı dökülsün istemez. Çünkü dökülen kanın gelecek nesillere bıraktığı mirasın farkında bir halktır Ermeniler. Nasıl ki bir Türk gencinin kanı döküldüğünde tüm Türk toplumu kanar; nasıl ki bir Kürt gencinin kanı döküldüğünde tüm Kürt toplumu kanar; bütün bu bastırılmışlık içerisinde bir Ermeni gencinin kanı döküldüğünde Ermeni toplumu da kanar. Buna Türkiye, diaspora ve Ermenistan’da yaşayan bütün Ermeniler dahil…”

Birçoğunun duygusu böyle. Bazıları ise benzer süreçlerden o kadar sıkılmış ve umutsuzluk duygusuna kapılmış ki aynı konulardan konuşmak, söz etmek istemiyor. Bu nedenle de biraz daha sessizliğe gömülmüşler.

Türkiyeli Ermeniler… Büyük çoğunluğu İstanbul’da yaşıyor. Eskilerde bu topraklarda çok daha fazla Ermeni yaşıyordu şimdilerde sayıları 40 bin olarak tahmin ediliyor. Peki, Türkiyeli Ermeniler, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki gerginlikten nasıl etkileniyor?

Agos Gazetesi’nden Pakrat Estukyan, Aras Yayınları’ndan Rober Koptaş, Yazar Jaklin Çelik, anlatıyor. 

Çelik:Ermeni ülkesi burada yaşayanların da ülkesi

Ermenistan’la Azerbaycan arasında son günlerde yaşanan gerilim yeni değil. Ama Türkiye’nin olaya bu denli şiddet besleyen bir taraf olarak sahnede yer alması ürkütücü. Bu ülkede iktidarlar ne zaman bir kardeş bulup yan yana gelse Ermenileri hedef haline getiriyor.

Şu anki görüntü Türkiye’nin, kendi bünyesinde barındırdığı tüm dinamiklerle Azerbaycan’ı da geride bırakıp bu savaşta ön saflarda yer alması. Kaç gündür yandaş medya, sabah programları ve akşam ajansları da dahil olmak üzere topyekun bir kin ve nefret söylemi içerisinde. Kardeşlik payesiyle bunu yaparken ülkede yaşayan tüm Ermenileri hedef haline getiriyor bu söylem. Malum, Ermeniliğin de ülke ve dünya genelindeki Türkler tarafından bir algılanış şekli var.

Örneğin Türkiye Ermenileri sadık; burada bahsi geçen sadakat aslında temelinde resmi söylemden beslenen tehdide dayalı bir onurlandırma. Diaspora tasvip etmediğimiz dış mihrak, Ermenistan ise bu aklımızın ermediği, ancak lobi destekli, bir sistematik içinde anlamlandırılmaya çalışılan bir “terör” ülkesi.

Onun da atası 1915 ülkesi. Böylesi bir üçlü üzerinden bu ülkenin beslendiği refleks “öldürmedin diyene kadar öldürmeye devam edeceğim,” olmuştur her daim, olmaya da devam ediyor. Oysa olaya toplumsal açıdan yön veren politikacıların şunu bilmeleri gerekiyor, diaspora buradaki Ermenilerin bir parçasıdır ve görmezden gelip bitirmeye çalıştıkları Ermeni ülkesi burada yaşayanların da ülkesidir. Kim aksini söyleyebilir?

Buradaki Ermeniler her zamanki gibi suskunlar. Ama iki gündür Kumkapı sokakları Azeri bayraklı arabalardan atılan envai çeşit faşizan sloganlarla saldırmaya hazır bir güruh tarafından zapt edilmiş halde.

Kumkapı’da ve bunun haberini alan adalar da dahil olmak üzere diğer İstanbul semtlerinde yaşayan Ermeniler, alışıldık bir tedirginlik içerisinde, siyasetin üst perdesinden kullanılan dilin onları tükürdükleri deliklere kapanmış durumdalar. Sorarım, bu insanların günahı ne? Ve savaşa doğmuş gencecik Ermeni ve Azeri askerin günahı ne? Onları ölüme gönderdiğinizde ne geçmiş temizlenecek ne de gelecek temiz kalacak. Şu anda Türkiye, sahibi olmadığı bir savaşa sahibi olmadığı çocukları 1915’e kurban etmeye hazırlanıyor tekrardan.

Türkiye’deki ve biliyorum ki dünyadaki Ermenilerin hiçbiri kimsenin kanı dökülsün istemez. Çünkü dökülen kanın gelecek nesillere bıraktığı mirasın farkında bir halktır Ermeniler. Nasıl ki bir Türk gencinin kanı döküldüğünde tüm Türk toplumu kanar; nasıl ki bir Kürt gencinin kanı döküldüğünde tüm Kürt toplumu kanar; bütün bu bastırılmışlık içerisinde bir Ermeni gencinin kanı döküldüğünde Ermeni toplumu da kanar. Buna Türkiye, diaspora ve Ermenistan’da yaşayan bütün Ermeniler dahil…

Ben bir Türkiye Ermenisi yazar olarak böyle düşünüyorum, kardeşlerimin de böyle düşündüğünü çok iyi biliyorum. Bu da gösteriyor ki bize hepimiz aynı yerden kanıyoruz. Savaş ve nefret dili iyi bir söylem değil. Öldürmeye değil yaşatmaya; savaşmaya değil barışa üflemeliyiz bütün nefesimizi.

Koptaş: Bu yol yol değil, kimseye faydası yok 

Türkiye’de bazı meselelerde kamuoyu çok hızlı bir şekilde resmi tezler etrafında toplanıyor ve Ermeniler bunda Kürtlerle birlikte başta geliyor. Mutlak bir önyargı var ve kimse gerçekte ne olduğuna, meselenin ayrıntılarına, insani boyutlarına bakmıyor. Devlet veya kamuoyu oluşturan devletlu kişi ve kurumlar bir şey söylüyor ve gazeteciler dahil herkes onu doğru kabul ederek onun üzerine söylem geliştiriyorlar.

Mesela Karabağ ErmenilerininKarabağ’da neredeyse otuz yıldır de facto bir devletleri var uluslararası hukuk tarafından tanınmasa da, ama sanki bir “işgal” hareketini bugün başlatmışlar gibi konuşuluyor. Neden şimdi, neden bugün diye kimse sormuyor. Kimse tarihsel olarak buraya nereden gelindiğine bakmıyor.

İlk saldırıyı Ermeni tarafının yaptığı hemen genel kabul görür gerçek halini aldı ama yine gazeteciler dahil bunun gerçekten böyle olup olmadığına kimse bakmadı. İlk ateşi yapan Ermenilerdiyse bile nasıl oldu da Azeri ordusu bir anda yüzlerce kilometrelik temas hattında topyekun bir operasyona girişti, bu bir ön hazırlık gerekmez miydi diye kimse sormadı. En objektif görünen gazeteciler bile yapmadı bunu. Mesele saygı duyulan bazı yazarlar bile, sanki memlekette bu olay etrafında güçlü bir savaş karşıtı hava esiyor gibi, bu şoven ortamı görmezden gelip, “gerçekçi olmayan savaş karşıtlığını” eleştirebildi ve 90’lı yılların başında yaşanmış Hocalı katliamını hatırlatarak yangına körükle gitti, barışı savunanları boşa düşürmeye çalıştı.

Türkiyeli Ermeniler zaten onyıllardır korkuyu içselleştirmiş olarak yaşıyorlar ve böyle sıcak zamanlarda bu korku katmerleniyor. Ve paranoyak bir korku değil bu, tarihi ve güncel pek çok somut örneğe, yaşanmışlığa, deneyimlere dayanıyor. Türkiye sanki kendisi savaştaymış, kendisine yönelik doğrudan bir saldırı varmış gibi tepki veriyor. Bunun gerekçesi olarak da “Azeri soydaşlarımızla tarihsel ve kültürel bağlar” gerekçe gösteriliyor.

Azerbaycan kültürüne de insanına da sonsuz saygım var, ama Türklerle Ermeniler arasındaki kim bilir kaç kat daha derin ve katmanlı kültürel ve türlü bağları nedense herkes unutuyor, herkes soy, dolayısıyla ırk temelli bakmaya başlıyor olaya. Bu durumda da elbette ki Türkiyeli Ermeniler kendilerini evlerinde dahi güvensiz, huzursuz, korku içinde hissediyor.

İktidar düşmansız yapamıyor

Bizler, söz söyleyen, yazıp çizen bir avuç Ermeni bile bir söylüyorsak üç yutkunuyor bu şartlar altında başımıza bir şey gelir mi diye, birbirimizi uyarıyoruz aman dikkatli konuş, dikkatli yaz diye.

Kumkapı’da yapılan arabalı, bayraklı geçit Türkiye’de zaten zor koşullarda yaşayan Ermenistanlı göçmenleri (ki bu insanların gerçek anavatanı burası) hedef alıyordu ve bu anlamda çok korkutucuydu. Özellikte geçmişte yaşanmış 6-7 Eylül gibi pogromlar düşündüğünde bu tür gösterilerin nasıl hızlıca birer alev topuna dönüşeceğini daha iyi anlarız. Ben bu tür sokak eylemlerinin yetkili makamların onayı olmadan yapılmadığına inanırım.

Muhtemelen biraz güç gösterisi yapmak istediler ancak bu yol yol değil, kimseye de bir faydası yok. Türkiye’nin elbette bir Kafkasya politikası olacaktır, ancak neticede üçüncü taraf olduğumuz, belki arabulucu rolü oynasak daha etkili olacağımız bir meselede bu kadar savaşçı bir tutum içine girmek gerçekten akıl alır gibi değil.

Anlıyorum, mevcut iktidar düşmansız yapamıyor, sürekli bir gerilim siyasetini, düşman ve düşmanları içte ve dışta yaratmak zorunda ama bütün ülkenin bir anda o havaya bu kadar kolay girmesi, muhalif görünenlerin bile o resmi duruşun hizasında kolayca saf tutması bu ülkede milliyetçiliğin nasıl bir akıl tutulmasına yol açtığının en basit kanıtı bence.

Estukyan: Göz göre göre gelen bir süreç

Son derece rahatsız bir süreçteyiz. Kişisel olarak ise öfkeliyim. Bu süreç göz göre göre geldi. Organize edilen bir süreci yaşıyoruz.

İki hafta önce Ermenistan Dış İşleri Bakanı “Cihadcıların bölgede hazırlık yaptığını” söyledi. Bu bizim basında yer almadı.

Ama, “Karabağ’da PKK kampı var” diye haber yaptılar. Bugün ise Karabağ’da cihadcılar savaşıyor. Durduk yerde gencecik insanlar ölüyor. Çok öfkeli ve üzgünüm.

(EMK)

http://bianet.org/bianet/siyaset/231802-oldurmeye-degil-yasatmaya-uflemeliyiz-nefesimizi

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın