İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AYASOFYA İBADETE AÇILDI

LÜTFİ PARLAK

Dünyanın merkezinde yer alan İstanbul, birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı gibi uzun ömürlü iki imparatorluğunun başkenti olmuş bahtiyar bir şehirdir. 

Dolayısıyla kültür ve medeniyet mirası bakımından gayet zengindir. 

Güncelliği açısından işte Ayasofya…

Değerler üzerinden konuşmak, siyaset yapmak huyumuzdur. 

Bu yüzden Ayasofya ile ilgili politik söylemlerimizin haddi hesabı yoktur. 

O sebeple 18.06.2020 günkü yazımda; “Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur” demiş, gündem değiştirmek için ortaya atılan suni bir ninni diye eklemiştim. 

Ancak bu sefer öyle olmadı, Ayasofya ibadete açıldı. 

Hayır getirir inşallah dedikten sonra yapının ifade ettiği yorumlar üzerinde durmak istiyorum. 

Bin yıllık Hıristiyan mabedi Ayasofya, 1453’te Fatih’in İstanbul’u almasıyla elimize geçti. 

Fethin sembolü sayılıp camiye dönüştürüldü. 

1934’te de müze yapıldı, 1985 yılında UNASCO Dünya mirası listesine alındı. 

Şu kadarını söylemek gerekir ki bu gün Ayasofya’ya sadece kilise demek yanlıştır. 

Hıristiyan ve Müslüman motiflerini üzerinde barındıran dünyada belki de tek nadide eserdir. 

Mihrabıyla, minberiyle, şadırvanıyla, mahfilleri ve minareleriyle… kısaca beş yüz yıllık İslami öğeleriyle ortak bir insanlık mirasıdır.  

İbadethanenin geçmişiyle ilgili taşıdığı manalar da çoktur. 

Daha önce aynı yerde yapılmış “Büyük Kilise, Kutsal Yapı” isimlerle anılan ve sonradan yıkılan, yakılan tapınakların yerinde Justinien, 27 Aralık 573’te bu günkü binayı inşa etmiştir. 

Yahudilerin “Süleyman Mabedi” benzeri bir eseri ortaya koymaya çalışan imparator açılışta; “Ey Süleyman seni geçtim” diyerek maksadını açık açık ortaya koymuş, kendini Hz. Süleyman’la kıyaslayıp övünmüştür. Dolayısıyla Ayasofya ile Kudüs’teki ilk Yahudi sinagogu “Kutsal Ev” arasında büyük benzerlikler vardır. 

Her şeyden önce Ayasofya onun gibi dikdörtgen şeklinde yapılmış, kadın-erkek yerleri birbirinden ayrılmıştır. 

Bir anlamda Hıristiyanlığın, Yahudiliğin devamı olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. 

Apsisi Yerüşalim’a (Kudüs) taraf bırakılmış, Doğu Roma imparatorlarının taç giydiği kutsal bir alana dönüştürülmüştür. 

Osmanlıda da itibar görmüş, Sultan Ahmet Camii yapılıncaya kadar en önemli ibadethane sayılmıştır.  

“Kutsal hikmet veya Tanrının Kutsal Sözü” anlamına gelen Ayasofya, Hıristiyan itikadının somutlaştırılmış halidir. 

Göğü andıran kubbe merkezinde, tahtında oturup aşağıya bakan Hz. İsa; “O her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek tanrıdır” (Romalılar 9;5) ayeti yerleştirilmiş, yakınına da Allah, iki yanına İsa ile Meryem resmedilmiştir. 

Ayasofya’nın açılış günü “24 Temmuz,” muhtemelen 24 Temmuz 1923 Lozan sözleşmesinin imza gününe denk getirilmiştir. 

Çünkü anlaşmanın bazı maddelerini istismar eden Yunanlılar; Doğu Akdeniz gerilimi, Ege adaları, kıta sahanlığı gibi problemler çıkararak Türkiye’nin başını ağrıtmaktadır. 

97 sene sonra Ayasofya’nın aynı günde ibadete açılması, cuma namazı kılınması Rumlara verilen mesaj niteliğindedir. 

Ancak adının “Ayasofya-ı Kebir Camii” olması, bence doğru değildir. Keşke kelimeler de terkip de Türkçeden seçilseydi.

Ne diyelim! İbadete de siyasete de açılan Ayasofya, şimdilik içte ve dışta paylaşılamayan bir mekân.

Sonunda çekişmenin değil, kardeşliğin sembolü olur inşallah. 

https://www.gunisigigazetesi.net/ayasofya-ibadete-acildi-makale,11712.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın