İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayasofya ve İnönü

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Güneri Cıvaoğlu

Gündemin üst sıralarındaki konulardan biri de “Ayasofya’nın ibadete açılması…”

Bu konu çok yıllardır her iktidar döneminde konuşulmuştur.

Ancak…

“Müze” statüsünde bırakılmıştır.

Hatta…

Birkaç yıl önce “Ayasofya ibadete açılsın” sesleri duyulduğunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Önce diğer camileri dolduralım da” mealinde bir söylemle, bu önerileri geri çevirmiştir.

………………….

Bu kez durum “ciddi” görünüyor.

İstanbul’un fethinin 567’nci yıl dönümü bağlamında Ayasofya’da “Fetih duası” okundu.

Bu bir işaretti.

Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ayasofya’nın ibadete açılması” için yeşil ışık yaktı.

Kurmaylarından “hukuki durumun iyice incelenmesini” istedi.

2 Temmuz da ise bu konu Danıştay’da görüşülecek.

SEÇİM YA DA YUNANİSTAN

Arada geçen zamanda ne değişti ki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Önce camilerimizi dolduralım da” noktasından “Ayasofya’yı ibadete açalım”a geldi?

Yorumlar çeşitli…

Kimilerine göre “Yunanistan’ın mütecaviz tavırlarına bir cevap…”

Başka görüşte olanlar da var.

Onlar “Sonbaharda bir baskın seçim” olasılığına işaret ederek “Ayasofya’yı 90 yıl sonra ibadete açan ilk iktidar olmanın siyaset getirisini” hesaplıyorlar.

………………….

Konunun hukuki yönü tartışılmakta…

Amacı için de “niyet okuma” yapmayacağım.

Ayasofya ve İnönü

İNÖNÜ CAMİ KAPATTI MI?

Fakat…

Öngörülebilir olan şu ki “erken ya da zamanında” olsun bir seçimde terazinin bir kefesine “Ayasofya’nın ibadete açılması konulduğunda”, diğer kefesine malum iddia mutlaka yerleştirilir; “İnönü döneminde CHP cami kapattı!..”

Gerçek bu mu?

Evet…

İnönü, gerçekten iki camiyi kapattırmıştır.

Önlerine de jandarma dikmiştir.

Halkın camilere girişini yasaklamıştır.

Ama neden?

Bunların arkasındaki gizem neydi?

70 yıldır bu söylemler havada uçuştu ama hangi camiler ve neden soruları konuşulmadı.

Cevaplanmadı.

Tartışmalar yüzeyde kaldı.

İşte o sorulara cevap veren tarihten yapraklar. (*)

KAPANAN İKİ CAMİ

Atatürk ölmüş…

İkinci Dünya Savaşı başlamış, İnönü Cumhurbaşkanı seçilmişti…

Hitlerin orduları Avrupa ülkelerini birer birer ezip geçiyordu.

Alman tankları, Fransızların “Asla geçilmez” dedikleri Maginot hattını bile geçmişti.

Daha 1941 yılında 13 ülke teslim bayrağını çekmiş, Alman orduları Türkiye sınırına dayanmıştı.

…………………

Türkiye de boş durmuyordu.

Alman tanklarına karşı Trakya’nın altına binlerce “korugan” yapılmıştı.

Bununla yetinilmemiş, Alman ordularının İstanbul’a girişini önlemek için “Çatalca-Büyükçekmece” hattına Maginot hattının bir benzeri “ÇAKMAK HATTI” inşa edilmişti.

Alman tanklarına karşı da önlem alınmıştı.

Peki ya Alman uçakları?

Alman uçakları İstanbul’u bombalarsa?

Tarihimizin maddi, manevi en değerli hazineleri kutsal emanetler ne olacaktı?

Bir Alman taarruzuna karşı “kutsal emanetlerin” Alman uçaklarının menzili dışında bir yere taşınmasına karar verildi.

ÖZEL TRENLE

İnönü, her şeyin gizlilik içinde yapılmasını, Almanların kutsal mekânlara dokunmayacağının da hesaba katılmasını istedi.

Düşünüldü, taşınıldı…

“İstanbul saray ve müzelerindeki tüm değerli eşyaların Anadolu’nun ortasında Niğde ve Ulukışla’daki dini mabetlere saklanmasına” karar verildi.

Özel tren hazırlandı.

İçi çinko, özel bölmeli sandıklar yaptırıldı.

Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Kutsal Emanetler, Hz. Muhammed’in hırkası, mührü, kılıcı, oku, yayı, Kâbe’nin anahtarı, Hz. Osman’ın kanlı Kuran-ı Kerim’i, padişahların tahtları, eşyaları, hazine, silah, tablo, porselen, paha biçilmez el yazması eserler büyük bir gizlilik ve titizlikle sandıklara yerleştirildi.

1942 yılı…

Alman ordularının Trakya sınırımıza dayandığı o günlerde…

Bir gece, 391 sandık 48 vagona yerleştirildi.

Tren, paha biçilmez değerdeki yüküyle, büyük gizlilik içinde ve koruma altında Anadolu’nun ortalarına doğru hareket etti.

NİĞDE VE ULUKIŞLA

Kutsal Emanetler ve paha biçilmez değerdeki mücevher ve el yazması eserler Niğde’de Ak Medrese ve Sarıhan ile Ulukışla’da bir camiye yerleştirildi.

Her şeyin gizlilik içinde yapılması zorunluğu nedeniyle yerel yöneticilere bile bilgi verilmedi.

Camilerin etrafına özel askeri birlikler konuşlandırıldı.

Bu ibadet yerlerine kimse yaklaştırılmadı.

Ayasofya ve İnönü

………………..

Öyle ki…

1943 yılında İnönü, Churchill ile görüşmek üzere Adana’ya giderken treni Ulukışla’da durdurur…

Kutsal Emanetler’in saklandığı camiyi teftiş eder.

Kendisi bile içeri girmez.

Koruma Birliği Komutanı’ndan bilgi alır.

Ayrılırken de “Bize emanet, size emanet… Gözüm arkada kalmasın” der.

1947’DE YERLERİNE

4 sene geçer, savaş biter…

Kutsal Emanetler 1947 yılında geri getirilir.

Saray ve müzelerdeki yerlerine konulur.

Yıllar geçse de ne İnönü, ne CHP bu konudan söz etmez.

“Camileri ahır yaptı” iddiaları da var.

Bunun da izahı “Kutsal Emanetler ve diğer değerlerin saklandığı camilerin çevresindeki koruma askerlerinin atlarıdır.”

Atlar elbette mekânların dışında kalmışlardır.   

………………..

(*) Sayın Mesut Parlak’ın Sözcü’deki değerli araştırma yazısından özetledim. 29 Mayıs 2020

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/ayasofya-ve-inonu-6230405

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın