İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İngiliz casusuna “İstiklal Madalyası” verenler, MİT’in “KALE”sine neden sessiz?!..

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Zekeriya Say

Osmanlı’nın son, Millî Mücadele’nin ilk günlerinde, İngilizlerin işgali altındaki İstanbul’da deyim yerindeyse resmen “istihbarat savaşları”yaşanıyordu.

İngiliz üniforması giyip Osmanlı adına casusluk yapanlar da vardı.

Ön adı “Hafız, Sakallı, Yolgeçenli” olup da Osmanlı’dan elde ettikleri istihbaratı işgalcilere aktararak, onlarla iş birliği yapanlar da…

Fakat bir isim vardı ki;

Bugün dahi gerçekte kimden yana olduğu tam olarak anlaşılmış değil.

Arman Pandikyan’dan bahsediyorum.

Hani şu, mütareke basını tarafından;

“Gayrimüslim vatan şehidi” ilan edilen Ermeni casus Arman Pandikyan Efendi’den.

*

İngiliz İstihbarat Karargâhı’nda tercüman olarak çalışan Pandikyan Efendi, çok iyi derecede Türkçe bilen İngiliz istihbarat subayı “Yüzbaşı Bennet”in tercümanlığını yapıyordu.

O sıralar 20’li yaşlarında olan Bennett’in,

Mustafa Kemal’in Samsun’a gidebilmesi için gerekli olan “izin belgesi”nin altında imza atan istihbarat subayı olduğunu ayrıca hatırlatmaya gerek yok sanırım.

*

İşbu Pandikyan Efendi’nin, İngilizler adına casusluk yaptığı sırada, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde kurulan “Karakol Teşkilatı” tarafından çocukları kaçırılır.

Çocukları “rehin” bir vaziyette iken “Karakol Teşkilatı” üyeleri ile görüşen Pandikyan Efendi;

Güya, “gözü boyandığı için İngilizler adına çalıştığını ve bundan çok utandığını(!)” söyleyerek, Millî Mücadele saflarına katılma kararı alır.

“Katılmak” derken…

Yine İngilizlere çalışacaktır ama bu sefer Türkler adına casusluk yapacaktır.

Ne kadar gönüllü(!) ve samimi(!) olduğunu ispatlamak için ise;

“Ailemi, çocuklarımı size rehin ederken şerefim ve namusum üzerine söz veriyorum. Bu dakikadan itibaren hem düşmanın parasını alacağım hem de emrinizde olarak vatanıma hizmet edeceğim” diyerek bir de ant içer.

 *

İlhami Soysal’ın, “Kurtuluş Savaşında İŞBİRLİKÇİLER” adlı kitabında Pandikyan Efendi’den şöyle bahsedilir:

“Ve bu Pandikyan Efendi, İngiliz memuru olmasına rağmen Kuvayı Milliyecilerin İstanbul’dan kaçırdıkları cephanenin Anadolu’ya ulaşmasında yardımcı olmaktadır.” 

Nasıl yardımcı olduğunu ise ben anlatayım:

Güya Arman Pandikyan Efendi, Anadolu’ya sevk edilen “savaş topları”nı işgalci İngilizlere “Ramazan Topu” diye yutturmaktadır.

Düşünsenize;

İstanbul’u işgal etmiş bir ordunun subayları o kadar salakmış ki; “Ramazan topu” ile cephede savaşacak topu birbirinden ayıramıyorlarmış.

*

Pandikyan Efendi ile ilgili en tarafsız yorumu Milli Mücadele yıllarında Atatürk’ün “İstanbul İstihbarat Şefliği”ni yürüten Yüzbaşı Aziz Hüdai Akdemir yapmıştır.

Akdemir bugün Kemalistler tarafından “Gayrimüslim vatan şehidi” ilan edilen Ermeni casus Arman Pandikyan’dan şöyle bahseder;

“İstanbul Intelligence Service’in şeflerinden biri de Pandikyan’dı. İstihbarat ajanları içinde özü anlaşılmayan, çözülmesi güç tiplerden biridir. Casus muydu, bir yurtsever miydi? Ben hüküm veremeyeceğim. Doğru kaynaklardan aldığım bilgilere göre, Pandikyan büyük harpte İngiliz Ajanı olarak Bulgaristan’da ve Türk sınırları yakınlarında dolaşmış, bir aralık Bulgarlar tarafından hapse atılmış, fakat İngilizlerin yardımı ile kurtulmuştu. Ondan sonra da Bulgar ajanı gibi çalışmıştı.”

*

Evet!..

Eşi ve çocukları “Karakol Teşkilatı” tarafından kaçırıldıktan sonra birdenbire utanması(!) gelen ve artık Türkiye adına casusluk yapma kararı alan fakat bu arada da İngilizlerin hizmetinden çekilmeyerek onlardan “maaş” almaya devam eden işbu Pandikyan Efendi…

İster inanın ister inanmayın, Kemalistler tarafından Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı üstün hizmetler(!)den dolayı İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilmiştir.

Bununla yetinmeyen Kemalistler, Ermeni Pandikyan Efendi’yi bir de “Gayrimüslim vatan şehidi” ilan etmişlerdir.

*

Önceki gün MİT’in yeni binası “KALE”nin dualarla açılışı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; Osmanlı’nın gerilemesinde “istihbarat zafiyetinin” de önemli bir payının olduğundan ve Sultan Abdülhamit Han’ın ardından ise istihbarat teşkilatımızın zayıflayarak işlevini yitirmesinden bahsedince….

Nedense aklıma Pandikyan Efendi geldi.

*

Tabii!..

Türk istihbaratının yabancı ülkeler tarafından kontrol edilmesi Arman Pandikyan örneği ile sınırlı değildi.

Mesela!

1930-1945 arasında İsmet Paşa riyasetindeki CHP’nin tek parti diktasındaki “MAH” yani “Millî Amale Hizmeti” de İngiliz etkisindeydi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Türk istihbaratı CIA’in güdümüne girdi ve bizzat ABD tarafından yeniden organize edildi.

İlk olarak ABD’de eğitim görmüş 6 kişiden biri olan Behçet Türkmen, sonrasında ise;

“Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’in şube müdürlüğünü yaptım” diyen Fuat Doğu, istihbaratın başına geçti.

*

Adnan Menderes tarafından “MİT’i kurtarsın” diye görevlendirilen Ahmet Salih Korur‘u saymazsak, Türk istihbaratı genelde NATO’cu subayların kontrolündeydi ve ABD’nin gizli servisi CIA’ye göbekten bağlıydı.

Bu durumu özetleyen en önemli itiraf ise eski dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil’in; “1973’e kadar MİT’in maaşını CIA ödedi” sözleriydi.

*

MİT’i yabancı servislerin elinden kurtarmak için bir hamle de merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan gelmişti…

Özal, MİT’i sivilleştirmesi için yine CIA’in rahle-i tedrisatından geçmiş biri olan ve İran işgalindeki Güney Azerbaycan’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mustafa Hiram Abas‘ı, MİT Müsteşar Yardımcılığına getirmişti. DHKP-C’nin üstlendiği bir suikast sonucu şehit edilen Abas’ın da gücü, “MİT’in sivilleştirilmesi”ne yetmemişti.

*

CIA adına casusluk yaparken suçüstü yakalanan MİT’çiler bile gördü bu ülke.

Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkan Yardımcısı Sabahattin Savaşman, oğlunu ABD’de okutmak için kendini CIA’ye satmış, önceleri her ay beş bin lira ihanet ücreti alırken daha sonraları bu rakamı 10 bin liraya yükseltmeyi başarmıştı.

CIA’den sonra İngiliz istihbaratına da bilgi satmaya başlayınca ise bu açgözlülüğün hesabını hapsi boylayarak ödemek durumunda kalmıştı.

*

Örneklerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin “istihbarat tarihi” maalesef hayal kırıklıkları ve ihanetlerle dolu.

Türk istihbaratı makus talihini ise Emre Taner‘in 2005 yılında müsteşarlığa getirilmesiyle kısmen de olsa yenmeyi başarmıştır.

Hakan Fidan’ın 25 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarı olarak atanmasıyla ise Türkiye, tarihinde olmadığı kadar “Milli” ve ilk defa “pasif”likten sıyrılarak “Pro-aktif” bir politika güden bir istihbarat teşkilatına kavuşmuştur.

MİT’in benimsediği bu pro-aktif politikanın semeresini ise gerek terör örgütlerine gerekse FETÖ’cülere karşı yürütülen yurt içi ve yurtdışı operasyonlarında rahatlıkla görmekteyiz.

Son olarak,

MİT’in geçtiğimiz günlerde Arnavutluk’ta düzenlediği operasyon, FETÖ üyesi Harun Çelik’i bayıltmıştı.

Dün de…

PKK’nın en üst kadın yapılanması olan PAJK’ın sözde yöneticisi “Delal Nurhak” kod adlı Esme Erat adlı teröristin ve şoförünün, MİT ile TSK’nın düzenlediği ortak operasyonla etkisiz hale getirildiği ortaya çıktı.

*

Ezcümle:

Günümüzde güçlü bir istihbarata sahip olmayan hiçbir ülke kendisini güvende hissedemez.

MİT son 15 yıldır güçlü ve kararlı duruşuyla Türk milletinin kendisini güvende hissetmesini sağlıyordu.

Son olarak hizmete aldığı yeni binası ile gücüne güç katmış oldu.

Murat Alan’ın ifadesiyle “MİT bugünün değil yarının binasını inşa etmiş”durumda.

Bu da bize;

Artık daha çok FETÖ’cünün bayılacağı….

Daha çok PKK’lının ise etkisiz hale getirileceğini müjdeliyor…

*

Tabii…

Gönül istiyor ki;

Pandikçileri “Gayrimüslim vatan şehidi” ilan eden, onlara “İstiklal Madalyası” veren Kemalistler, bugünkü “Yerli ve Milli MİT”i de benimsesinler ama…

Nedense, içinde “Milli” olan ne varsa adamlarda alerji yapıyor!..

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/zekeriya-say/ingiliz-casusuna-istiklal-madalyasi-verenler-mitin-kalesine-neden-sessiz-30942.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın