İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ABD’nin 1915 Ermeni karar tasarısı ve Hulusi Akar’ın kitabı

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
 

Merve Şebnem Oruç

Malumunuz, ABD Kongresi’nin alt meclisi olan Temsilciler Meclisi,geçtiğimiz haftalarda, Barış Pınarı Harekatı’na ve Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekmesine karşı olan Washington’ın öfkesini bir misillemeye çevirdi ve biri karar tasarısı, biri yasa tasarısı olan iki tasarıya imza attı.

Karar tasarısı, hemen her ülkenin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı bir konuyu kabul ettiremeyince sarıldığı 1915 olayları ile ilgili… Temsilciler Meclisi’nde 405’e karşı 11 oyla kabul edilen karar tasarısı ile 1915 olaylarının soykırım olarak kabul edilmesi ve bu şekilde anılması istendi.

Söz konusu karar tasarısının bir bağlayıcılığı yok. Defalarca kez Amerikan-Ermeni lobilerince ısrarla Kongre’ye taşınan ve raflara tekrar tekrar geri konulan bu karar, 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanımlandığı anlamına da gelmiyor. Lakin bu kez, siyasi bir silah olarak yaptırımlara ilişkin bir yasa tasarısının yanı sıra ağır bir çoğunlukla kabul edilmesi, ABD-Türkiye ilişkilerini daha da kötüleştirecek nitelikte.

Bu karar tasarısına ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Tarihleri soykırım, kölelik, sömürü lekeleriyle dolu bir ülkenin Türkiye’ye ne söz söyleme ne ders verme hakkı olamaz,” şeklindeki sözleri son derece doğru.

Ama Washington’ın gözü öylesine dönmüş ki, ABD medyası dahil tüm devlet ve devlet dışı aygıtlar benzeri ifadeleri kullanan kendi Kongre üyelerini bile linç etmekten geri kalmadılar.

ABD’nin ilk kadın Temsilciler Meclisi Üyesi İlhan Omar, “İnsanlığa karşı işlenen tarihsel suçların gerçek kabulü, hem 20. yüzyılın en şiddetli soykırımlarını, hem de köle ticareti gibi daha önceki toplu katliamları ve bu ülkede yüz milyonlarca yerli insanın hayatını alan Kızılderili soykırımını da içermelidir. Bu yüzden çekimser oy verdim,” diye kendini savundu savunmasına ama daha da kötü şekilde çarmıha gerildi.

Omar, bu tür iddiaların siyasi bir silah olarak kullanılmaması gerektiğini ve meselenin akademik bir tartışmanın konusu olması gerektiğini şöyle ifade etti: “Soykırıma yönelik hesap verebilirlik ve tanınma, siyasi bir savaşta sopa olarak kullanılmamalı. Bunun, jeopolitiğin itip kakması dışında akademik bir mutabakata dayanması gerekiyor.”

Bu ifadeler, halihazırda Türkiye’nin uzun yıllardır dile getirdiği tezlerle örtüşüyor. Türkiye 1915 olaylarının, akademik olarak tartışılması gerektiğini, herkesin kendi arşivlerini açması gerektiğini ve Ankara’nın buna hazır olduğunusık sık ifade ederken, bu konunun ülkemize karşı çeşitli ülkelerce gerektiğinde kullanılmak üzere saklanan bir tehdit aracı, siyasi bir silah olduğunun bilincinde…

ABD de diğer ülkelerden farklı olmayarak, öfkesini kontrol edemeyerek aynı sopaya sarıldı ve Temsilciler Meclisi’nde söz konusu karar tasarısını onayladı. Oysa bırakın diğer tarihi dokümanları, kendi arşivlerine dahi baksalar,1915 olaylarının bir soykırım değil, tam aksi olduğunu görebilirlerdi.

ABD arşivlerine ilişkin en kapsamlı çalışmalardan biri Milli Savunma Bakanı Dr. Hulusi Akar tarafından yapılmış. 

Bakan Akar, Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan “Harbord Askeri Heyeti Raporu” adlı kitabında, başta ABD Ulusal Arşivlerini incelemek üzere derinlikli bir araştırmaya imza atmış ve o döneme ışık tutan ve gerçekleri su yüzüne çıkaran bir çalışma ortaya koymuş.

Akar’ı kitabı, ABD Kongresi’nin onayı ile ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından 1 Ağustos 1919’da Tümgeneral James G. Harbord başkanlığında İstanbul’a Anadolu ve Kafkaslardaki durumu incelemek için gönderilen askeri bir heyetin raporuna odaklanıyor.

Kitapta öne çıkan çok çarpıcı detaylar var.

Geziye çıkmadan önce yoğun Ermeni propagandasına maruz kalan, ve bu nedenle Ermenilerin toplu mezalimlere maruz kaldıklarına dair kanıtlar bulacağını zanneden Harbord, bölgeye geldiğinde bunun hiç de kolay olmadığını fark ediyor. Harbord, ne savaştan önce ne de sonrasında, Anadolu’da Ermenilerin çoğunluğu oluşturduğu herhangi bir yerleşim yeri olduğu bulgusuna ulaşamıyor.

Ayrıca Harbord Askeri Heyeti, Türk ordusunun Rus sınırında bir taarruza ve Türk halkının da Erzurum civarında Ermeni nüfusa yönelik bir saldırı hazırlığı içinde olduğu yönündeki iddiaların aksine, böyle bir durum olmadığını belirtiyor.

Ve daha da önemlisi, heyet esasen Türk halkının Ermeni mezalim ve saldırılarına maruz kaldığını raporunda ifade ediyor.

Akar kitabında, Amiral Mark Lambert Bristol’ün en çok değer verdiği ilk raporun, Deniz İstihbarat Subayı Teğmen Robert Steed Dunn tarafından yazıldığını belirtiyor. Doğu Anadolu, Karadeniz kıyıları ve Kafkasya’ya yaptığı araştırma gezisinin ardından hazırladığı 24 Temmuz 1919 tarihli raporunda Teğmen Dunn, şu hususa dikkat çekiyor: “Erzurum’da Rusya Ermenistan’ında geçici görevden dönen İngilizler, İngiltere ve Amerika’da ikamet eden Ermenilerin, geçmişte Rusya Ermenilerine bomba sağlayarak Müslümanları öldürmeye teşvik ettiklerini, ve böylece Müslümanlar misillemeye başladıklarında Ermenilere sempati kazandırmak isteyen ajan provokatörler olduklarını ifade ediyorlar.”

Harbord, raporundan anlaşıldığı üzere, ziyareti öncesi etkisi altında kaldığı propagandadan ziyade, ziyareti sürecinde gördüklerinden etkilenmiş: 

“Ziyaret edilen yerlerde Ermeniler yavaş yavaş evlerine geri dönüyorlar, herhangi bir şiddetle karşılaşmıyorlardı. Bazı durumlarda sahip oldukları mallar kendilerine iade edilmekte ve bazı durumlarda da sevk ve iskan edildikleri dönem için kira ödenmektedir. Ülkede herhangi bir rahatsızlık emaresi ve eski Rus sınırı boyunca toplanan birlikleri gösteren herhangi bir işaret de yoktur. Türk birliklerinin Hristiyanları katletmek için Rusya Ermenistan’a gideceği tehlikesi ile ilgili olarak da, böyle bir şey olduğuna inanmıyorum.”

Yaygın propagandanın aksine, Türk nüfusun savaş sırasında büyük bedel ödemiş olduğu da Harbord’ın raporuna yansıyor: “Askere alınanların yüzde 80 ile yüzde 90’ı evlerine dönmemişlerdir. Bu durum köylerde 20 ile 25 yaşındaki erkeklerin bulunmamasından anlaşılmaktaydı. Türkler saldırgan değildi, bilakis ülkedeki İngiliz ve Fransız faaliyetlerinden memnun değillerdi.”

Milli Savunma Bakanı’nın kitabında yer verdiği üzere, Harbord’un nihai raporunda şu ifadeler de yer alıyor:

“Kendi hallerine bırakıldıklarında Türklerle Ermenilerin başka devletlerin kışkırtmaları olmadığında şu ana kadar huzur içinde birlikte yaşayabildiklerini gösteren çok şey var. 500 yıldır aynı topraklarda yan yana var oluşları şüphe götürmez şekilde birbirlerine olan bağlılıklarını ve karşılıklı çıkarları olduğunu ispatlamaktadır.”

Bu ve benzeri pek çok delil ve detaya yer veren ve satışından elde edilen geliri Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan Akar, gerçekten de tarihe ışık tutacak çok önemli bir kitaba imza atmış.

İngilizcesi de yayınlanan bu kitabı, Amerikalıların yüzlerine çarpmak ve böylesi bir karar tasarısını oylamadan önce kendi arşivlerine bakmaları gerektiğini söylemek lazım. 

Bugün ABD’ye doğru yola çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki heyetin bu kitabı da yanlarında götürmüş olduklarını umuyorum.

https://www.superhaber.tv/abdnin-ermeni-karar-tasarisi-ve-akarin-kitabi-makale-238585

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın