İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nesim Bencoya, İzmir Seferad Kültür Festivali’ni anlattı

“Hem kültürel, hem turistik değeri olan bir festival yarattık”

ENGİN TATLIBAL

Bu röportajın yazıldığı tarih diliminde elimizde bulunan bilimsel veriler, insana dair bize şu bilgileri veriyor: Bildiğimiz 46 kromozomlu Homo Sapiens, yani “insan”, ilk kez Afrika’da görüldü. Ardından göç etmeye başladı. İklimin ve coğrafyanın çok daha yaşanabilir olduğu Mısır ve Ortadoğu bölgesine gelenler, bugün “medeniyet” dediğimiz şeyi oluşturmaya başladılar. Fiziksel dünyanın ötesindeki yaratıcıya inanış da yine bu bölgede ortaya çıktı. Temelinde inancın ve aslında onu da şekillendiren mülkiyet ilişkilerinin bulunduğu kültürler de böylelikle doğdu. Bu kültürler müzik yaptılar, yemek yaptılar, binalar yaptılar… Atlarına vurmak için semer, avlarına ve düşmanlarına doğrultmak için silah, giyinmek için kıyafet yaptılar. Ve göç ettiler. Ve yerleşik oldular…
Lafı çok uzatmayayım… Temelinde inancın ve mülkiyet ilişkilerinin bulunduğu bu silsilede en tecrübeli olan kavim, hiç kuşkusuz Yahudilerdi. Yeni dinler ve yeni politik güç odaklarının zuhuru, Yahudileri daha fazla, daha fazla göç etmeye mecbur bıraktı. Daha fazla göç, daha fazla kültürel etkileşim demekti.
İşte bu nedenle Türkiye’nin ve dünyanın en kadim ve en kompozit kavmidir onlar.
İzmir’deki Seferad’ın hikayesi de bu anlamda zengin ve renklidir. Bu antik “Yaşam Ağacı”nın İzmir’deki dalları, 500 seneden beri yeni sürgünler vererek yaşıyor.
Seferad kültürü, geçtiğimiz aylarda İzmir’de ilk kez bir “festival” ile arz-ı endam etti. İzmir Seferad Kültür Festivali ile sözünü ettiğimiz kültürün dünü ve bügünü konserlerle, sergilerle, gezilerle yaşatıldı. Festivalin mimarı, İzmir’in kültür emekçisi ve benim de çok kıymetli ağabeyim Nesim Bencoya, festivali ve bütün olan biteni Sphere için anlattı…
Başlangıç olarak, okuyucularımız için İzmir’in Yahudi mirasından biraz söz etmenizi rica ediyorum.
1492 yılında İspanya ve Portekiz’den sürgün edilen Musevilerin bir bölümü İzmir’e gelerek Sefarad Musevi kültür mirasını, Ladino dilini (Yahudi İspanyolcası) ve Sefarad  geleneklerini beraberlerinde getirmişlerdir. Eski yüzyılların tipik yerel mimari stiliyle inşa edilmiş olan 34 sinagogdan günümüze Kemeraltı çarşısında bulunan 9 sinagog gelebilmiştir. Sinagoglar, 17. ve 18. yüzyıllarda dünyadaki tüm Musevi cemaatleri üzerinde ruhani ve kültürel etki yapmış olan ve bir bakıma Yahudiliğin ruhani merkezi sayılan İzmir cemaatının tarihine ilişkin canlı bir kanıt teşkil etmektedir. Geçmiş yüzyıllarda şeriat kanunları içinde yaşamış bir cemaat olarak, belli başlı yapıları sinagoglardan oluşan Yahudilerin inşa etmiş oldukları ve bazıları birbirine bitişik inşa edilmiş olan sinagoglar, dünyada eşi benzeri olmayan ve dünya Yahudi camiasında dahi bilinmeyen tarihi bir mimari kompleks oluşturmaktadırlar. Bu anlamda İzmir, 16. yüzyılın tipik mimari özelliklerini taşıyan sinagogların günümüze kadar gelebildiği tek kenttir. Mimari özelliğinin yanı sıra İzmir’e tipik Sefarad gelenekleri ve kültürü, bestecileri, müziği, mutfağı, gazetecilik ve edebiyatı gelişti. Örneğin, Türkiye’nin en önemli müzisyenlerinden olan İshak Algazi ve Hoca Santo İzmir’lidir.
Yıllardır sizinle yaptığımız söyleşilerimizde dile getirdiğiniz bir etkinliği gerçekleştirdiniz. İzmir Seferad Kültür Festivali’nin fikir aşamasından ve hazırlık çalışmalarından söz eder misiniz?
İzmir Sefarad Kültür Festivali’nin tohumları aslında 2015 yılında atıldı. Prag ve Krakow kentlerinde düzenlenen bir eğitim gezisinde, o kentlerde Yahudi Kültür Mirasının turizme ne gibi katkılarda bulunduğunu incelemeye gitmiştik. Prag’da sadece Yahudi Kültür Müzesi yılda 700 binin üzerinde bilet kesiyor. Bu, kent için büyük bir gelir kaynağı. Buna konaklama, yeme içme, alışveriş masraflarını da eklerseniz büyük rakamlara ulaşıyorsunuz. Krakow’da her yıl bir Yahudi Kültür Festivali düzenleniyor ve 100 bine yakın katılımcı, dünyanın her yerinden bu festival katılmak için Krakow’da konaklıyor. Biz de tam bu festival zamanı orada bulunduk. Bu eğitim gezisine Konak Belediye Başkanı Sayın Sema Pekdaş ile birlikte katılmıştık ve festivaldeki ortamı görünce, mutlaka İzmir’de de olmalı fikri doğuverdi. Gerçekten, İzmir o kadar otantik değerleri içeren bir yer ki ve İzmir Yahudi cemaati yüzyıllar boyunca bir yandan Ortadoğu’yu, diğer yandan da Avrupa Yahudiliğini o kadar etkileyen bir cemaat oldu ki… Böyle bir festivalin sadece kültürel/yerel değil, turistik değerinin de olabileceğini düşündük. 2018’de Konak Belediyesi, İzmir Musevi Cemaati ve TARKEM’e projeyi sundum ve aynı yıl bir pilot festivali yapmayı önerdim. Fikir kabul edildi ve destek gördü; bu şekilde, toplumun her kesiminden katılan gönüllüler ile otantik ve çok yeni bir festivali İzmir’e kazandırdık.
Programda ne tür etkinlikler yer aldı, nerelere gidildi, neler yapıldı?
Üç konserimiz oldu. Bunlardan biri İshak Algazi Projesi olarak adlandırılan programdı. Türkiye’de yetişen en önemli klasik türk müziği ve Yahudi dini müzik bestecilerinden olan İzmir’li ishak Algazi’nin bestelerinden oluşan konser Burcu Göktürk, Çağlar Fidan, Mehmet Yalgın ve Kaan Ulaş tarafından sunuldu. İkinci konser Ladino dilinde söylenilen Sefarad halk şarkılarından oluşan gitar, ud, darbuka ve bendir gibi enstrümanların eşliğinde sunulan konserdi. Bu konserde eski İzmirli Yahudi ve Müslüman müzisyenlerin geliştirmiş olduğu birlikte meşk yapma geleneğini  yeniden yaşatmak için bir adım atıldı ve her iki dine ait olan ilahiler söylendi. Üçüncü konser ise yine Ladino dilinde ancak klasik müzik tarzında ve piyano eşliğinde opera sanatçıları tarafından söylenen şarkılardan oluştu. Katılımcılara Hanuka bayramı töreni ve Şabat gününden hafta günlerine geçiş törenini bire bir yaşattık. Sefarad Mutfağı atölyesi, sinagoglar turu, kitap lansmanı, sergi, söyleşiler ve Hanuka bayramı kutlaması, gerçekleştirdiğimiz etkinlikler arasındaydı.
Etkinliğin yoğun bir alakayla karşılandığını gördük, yaşanan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence İzmirliler çok değişik bir kültürel etkinlikle buluştu. Bildiğiniz gibi İzmir’de Yahudi varlığı milattan öncesine kadar uzanır, herkes Yahudi cemaatinin farkındadır ama çok az kişi bizim kendi aramızda kutladığımız geleneklere birinci elden tanık olmuştur. Festival bu fırsatı yarattı ve insanlar bunu kullandı. Yahudi toplumu sanırım ilk kez kapılarını açtı ve “gelin bizi bizimle birlikte yaşayın” tadında bir etkinlik gerçekleştirdi. İlgi gerçekten çok büyüktü. Demek ki çok merak ediliyormuş. Ben  şahsen çok kültürlülüğümün bu yüzünü hemşehrilerimle paylaşmaktan çok mutlu oldum, çok da gurur duydum.
“Şu da eksik kaldı” dediğiniz ve önümüzdeki yıl yapmak istediğiniz unsurlar oldu mu?
Çok var tabii ki. Bu bir ilk olduğu için baştan sınırları belli idi. Her yıl bu festivali biraz daha genişleterek, yenilikler ekleyerek tam anlamı ile bir uluslararası festival olmasını ve yurt dışında da ilgi görmesini istiyorum ve bu yönde çalışacağım.
Festival hakkında dönen sohbetlerde insanların etkinliğin adını sehven “Yahudi Kültür Festivali” olarak telaffuz ettiklerine şahit oldum. İspanya’ya atıfta bulunan “Seferad” terimi yerine neden “İzmir Yahudi Kültür Festivali” denmedi etkinliğe? 
Yahudilerin Anadolu’da varlıkları MÖ 4’üncü yüzyıla kadar dayanır. Osmanlı döneminde, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yaşayan Yahudi toplumu, 1492’de, İspanya’dan gelen büyük göç ile genişler. İspanya kökenli Yahudilere “Sefarad Yahudisi” denir. Kısacası, Sefarad=Yahudi’dir. Festivali özellikle Sefarad kültüründeki öğeler temelinde gerçekleştirdiğimizden adı “Sefarad Festivali” olsun dedik.

http://turkce.spheremagazine.pro/2019/02/26/nesim-bencoya-izmir-seferad-kultur-festivalini-anlatti/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın