İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’de Yunanca yer adları – 2

Sevan Nişanyan

Kaynaklar

Roma kayserliğinin bildiğimiz anlamda nüfus sayımları, vergi kayıtları elimizde yok; büyük olasılıkla hiçbir zaman olmamış. Anadolu topraklarının bilinen ilk sistemli envanteri Fatih devrinde, 1455 yılından itibaren çıkarılan maliye tahrir defterleridir. On on beş yıl gibi kısa bir sürede, resmi evraka geçen yer adı dağarcığı belki on ya da yirmi katına çıkar. (Ki tek başına bu olgu Türk fethini başka bir ışıkta düşünmek için yeterlidir. Başka zaman düşünelim.)

Eldeki kaynaklar esas itibariyle edebi kaynaklardır. Türkiye’de klasik filolog az arkeolog çok olduğundan, genelde yer adı bilgimizin yazıtlardan ya da sikkelerden geldiği sanılır. Oysa öyle değildir. Doğrudan epigrafik veya nümizmatik kaynaktan tespit edilmiş olan yer adı nispeten azdır. Kitabe ve sikke çoğu zaman ancak edebi kaynaktan bildiğimiz yer adının lokalizasyonuna yardım eder.

Ana kaynaklarımızı sayalım. En bereketli kaynak tabii Amasyalı Strabon‘dur. Günümüze gelmiş ilk sistemli coğrafyanın yazarıdır, sene aşağı yukarı MS 17. Bugünkü Tr sahasına ait olan 11. ila 14. ciltlerinde toplam, daha önce kayda geçmemiş 240 kadar yer adı buluyoruz.

Daha eski veriler destancı Homeros ile başlar. Muhtemelen MÖ 8. yy’da İzmir veya Sakız adası civarında bir yerde yaşamış, ancak eserinin son redaksiyonu 6. yüzyılda Atina’da yapılmıştır. Genellikle kent ve kasaba gibi sabit yerleşimlerden söz etmez. Andığı kavim ve soy adlarından 25 kadarını Anadolu coğrafyasında tanıyabiliyoruz. MÖ 456-418 yılları arasındaki taşa yazılan Atina haraç listelerinde Ege ve Akdenizin Tr kıyılarındaki 20 kadar kentten ilk kez haberdar oluruz. Bodrumlu Herodot, MÖ 450 civarında kaleme aldığı Historia’sında 60’a yakın yer adı bildirir. MÖ 399’da on bin askeriyle Mezopotamya’da bir maceraya girişip büyük zorluklarla Trabzon üzerinden ülkesine dönen Atinalı Ksenophon’un Anabasis’inde, öbür türlü haklarında çok az şey bildiğimiz Kürt, Ermeni ve Pontus diyarları hakkında paha biçilmez malumat ediniriz. MÖ 146’da Roma’nın yükselişinin ayrıntılı tarihini yazan Polybios, Helenistik devirde Anadolu’da yeni kurulan ya da yerli köyü iken Helen statüsü ve adı kazanan irili ufaklı pek çok yeri anar.

Roma imparatorları devrinde, takriben 75 yılında, “Eski” lakaplı Plinius çağının tüm bilimlerini kapsayan bir Naturalis Historia yazar; coğrafya faslında 40 kadar yeni yer ekler. Yunanca değil Latincedir, ancak Anadolu’daki adların yerel Yunanca biçimini kolayca çıkarabiliriz. 131 yılında İzmitli Arrianos Karadeniz kıyısındaki tüm iskele, burun ve dereleri mil cinsinden mesafeleriyle veren bir Periplus (kıyı rehberi) yazar veya aktarır; oradan da şahane bir netlikle yerleştirebildiğimiz 40 isim çıkar. İkinci yüzyıl ortalarında İskenderiyeli Ptolemaios, ki İslam aleminde Batlamyus diye bilinir, dünyadaki belli başlı kasaba ve mevkilerin enlem ve boylamını listeler. Ne yazık ki elimizde kötü aktarılmış Latince bir yazmadan başka kopyası yoktur; berbat deforme edilmiş isimler arasında 60 tane kadar yeni yer çıkarabiliriz. 180 yılı civarında gezi rehberi yazan Pausanias ilk kez mesela İzmir’deki Pagos dağını (Kadifekale) anar. 378’de Ammianus Marcellinus imparatorluğun Ortadoğu’ya kayan ilgi odaklarını yansıtır. 391’de vefat eden Gregorios Nazianzen mektuplarında Kapadokya coğrafyasında (çoğunu tanıyamadığımız) irili ufaklı birçok yerden söz eder. Jüstinyen zamanında, tahminen 540’lı yıllarda yazan Bizanslı (yani İstanbullu) Stephanos Ethnika (“Milletlere dair”) eserinde eski yazarlardan derlediği 4500’ü aşkın yer adı listeler. Bunlardan Tr sınırları içinde 70 kadarı bizim için yenidir. Stephanos antikçidir, yani kendi çağında çıkmış yeni yer adlarıyla ilgilenmez. Ancak Miletli Hekataios ve Atinalı Apollodoros gibi bugün kaybolmuş eski yazarları aktardığı için değerlidir.

Yol rehberleri

Bir başka önemli kaynak grubu Roma imparatorluğu döneminin yol rehberleridir. En ünlüsü Itinerarium Antoninum adıyla bilinen liste. Tren tarifesi gibi, Roma karayollarındaki menzilleri, yani ortalama 12 ila 24 mil arayla gece kalınacak yerleri, aradaki mesafelerle birlikte gösterir. İlkin 2. yy sonlarında hazırlanmış, sonraki yüzyıllarda sayısız kopyası yapılmış, her kopyada bir şeyler bozulmuş, bir şeyler eklenmiştir. Batı ve Orta Anadolu bilgileri oldukça sağlamdır, doğuya doğru gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alır. İkincisi Peutinger Tablosu denilen bir tür şematik menzil haritası. 3. veya 4. yüzyılda yapıldığı anlaşılıyor, fakat eldeki tek nüshası 13. yy’a ait bir yazmadır. İmlası facia. Üçüncüsü 334 yılında Fransa’daki Burdigala (Bordeaux) kentinden kalkıp Kudüs’e hacca giden birinin gayet özenli bir şekilde tuttuğu yol günlüğü, yahut menzil listesi. Itinerarium Burdigalense diye geçiyor. Bir özelliği de, o tarihten üç yıl önce adlandırılan Constantinopolis kentini anan eldeki ilk yazılı belge olmasıdır.

Bizans kaynakları

  1. yy’dan sonra yazılı kaynakların hacmi ve kalitesi düşer. Bu dönemin en ilginç malzemesiNotitia Episcopatuumadı verilen piskoposluk listeleridir. Kilise o devrin başlıca sivil idare örgütü, piskoposluk da aşağı yukarı Osmanlı’daki kaza eşdeğeridir. Fırat’ın batısındaki Anadolu’da sayıları 300 ile 450 arasında değişir. Eldekilerin en eski ve en detaylı olanı 451 yılındaki Kadıköy Konsilininhazirun listeleridir. Bunu Hierokles’in 530’lu yıllara ait Synekdemos’u, Sahte-Epiphanios’un 640 küsur tarihli Ekthesis’i, 787 tarihli İkinci İznik Konsilinin listesi, 6. Leo’nun en geç 907 tarihli listesi ile Konstantin Porphyrogenetos’un yaklaşık 952 tarihli De Administrando Imperio’sundaki liste izler. Bu tarihten sonraki listeler realiteyle bağını gitgide koparmış görünür. Bizans bürokrasisi hatıralarla yaşamaya başlar; eski listeler kopyalanır; elden gitmiş yerlar hala bin yıl önceki adıyla varmış gibi gösterilir; çağı geçmiş makam ve unvanlar fosil gibi korunur. “Türkler gelse de kurtulsak” duygusuna kapılırız.

Sabredip tarayınca Bizans vakanüvislerinin her birinden beşer onar yer adı çıkar. Ben Kayserili Prokopios’un hem Binalar hem İran Savaşları kitabını (550 civarı), Kıbrıslı Ioannes’i (610), Theophylaktos Simokatta’yı (630), Skylitzes’i (1057), Mihail Psellos’u (1078), Anna Komneni’nin Aleksiad’ını (1150 civarı), Honazlı Niketas’ı (1207), Akropolites’i (1220), Paxymeres’i (1308), Doukas’ı (1462) taradım. Gerisine sabrım yetmedi.

Taradım diyorsam, binlerce sayfalık Bizans dedikodusunu (üçü hariç) baştan sona oturup okumadım. Allah (cc) onlardan razı olsun, Batılı alimler bunların nefis edisyonlarını hazırlamış, ayrıntılı indeksler eklemiştir. Sonra interneti icat edip, kitapların OCR’li kopyalarını hiçbir karşılık beklemeden oraya koymuşlardır. İki tıkta bulursun, falanca siktirikten kasabanın MS 567 yılında başına neler gelmiş, 789 yılında papazının adı neymiş. MS 2019 yılında kolay mı, fahiş cehalete ya da galiz ideoloji çorbasına bulanmamış iki satır bilgi bulabilir misin o yere dair?

İkincil kaynaklar

Yok mu bunun derli toplu hazır bilgisi diye sorarsanız yok, olsa da güven olmaz. Bu konularla biraz haşır neşir olunca fark edersiniz ki piyasada dehşetli miktarda bilgi kirlenmesi vardır. Birinin tahminini diğeri kesin bilgi diye aktarmış, birinin olmaz deyip attığını diğeri olur diye okumuş, birileri bunları listelemiş, başka birileri o listeyi esas alıp haritalar çizmiş, öteki o haritayı kullanıp makaleler yazmış, beriki makaleyi yarım yamalak anlayıp Wikipedia’ya aktarmıştır. Bazı şeyler o kadar çok tekrarlanınca aksini düşünmeye cesaret edemezsin. O yüzden tek sağlam yol asli kaynaklara gitmektir. Belgeyi görmeden – ya da belgeye dayalı sağlam bir tanıklık duymadan – baban da söylese inanma.

İstisnalar var tabii. W. M. Ramsay bu sahanın piridir. 1870’lerden başlayıp iğneyle kuyu kazar gibi antik Anadolu yer adlarını incelemiş, The Historical Geography of Asia Minor adıyla yayınlamıştır. Anlatımı yalapşaptır; bilgileri eskidir, bazı hataları ortaya çıkmıştır, ama gene de hazinedir. Avusturya Bilimler Akademisi’nin hazırladığı Tabula İmperii Byzantii esaslı bir kaynaktır. Friedrich Hild başta olmak üzere bütün memleketi fiilen, adım adım taramışlar, allahın dağındaki Roma’dan kalma taş döşeme kırıntılarını, moloza atılmış mil taşlarını tespit etmişler, bilmem neredeki kale duvarına gömülü kırık taşın üstündeki üç kırık kelimeden anlam çıkarmışlar, binlerce arkeoloji makalesini öğütmüşler, hepsini şimdilik (Tr ile ilgili) 8 hayvani cilde dökmüşlerdir. Daha da 4 cilt eksiktir; Fırat doğusu hesapta yoktur. Altı sene önce İstanbul’daki Alman Kütüphanesi’nde epey taramış not almıştım. Ne yazık ki notların aslı elimde değil. İnternette pdf yok, Samos belediye kütüphanesinde kopyası yok, her bir cildi de Amazon’da 220 ila 1115 (bin yüz on beş) dolara satıyorlar affedersiniz. Son olarak Vladislav Zgusta gibi harikulade isimli muhteremin Kleinasiatische Ortsnamen adlı iki ciltlik değerli eseri var. Bunun konusu Anadolu’da Yunan-öncesi dillerden Yunancaya aktarılan yer adlarıdır. Mükerrerler hariç 1448 ad sayar. Bilge Umar’ın desteksiz spekülasyonlarına karşı bir tür panzehir olarak okunması gerekir.

(devam edecek)

http://nisanyan1.blogspot.com/2019/01/turkiyede-yunanca-yer-adlar-2.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın