İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

70 yıl önce gittiler-3

Seyyahların ve araştırmacıların ilgi odağı olan azınlık dinlerine mensup cemaatler hakkında, özellikle batılılar tarafından birçok yazı, araştırma, rapor hazırlanmış ve yayınlanmış. 1824-1832 yılları arasında Arabistan, Irak, İran ve Hindistan’ı ziyaret eden David D. BethHillel, Çermik ve Diyarbakır gezilerinin de içinde olduğu gezi notlarını bir kitap halinde yayınladı. BethHillel, yazdığı kitabında Çermik ve Diyarbakır ziyaretlerini şöyle anlatır.

Ahmet Sümbül

“Urfa’dan dört günlük bir yolda olan Çermik’e gittim. Bütün yol dağlık olup çok az sayıda köy mevcuttur. Çermik etrafı birçok dağlarla çevrili küçük bir dağın meylinde inşa edilmiş küçük bir köydür. Evler kesme taşlardan inşa edilmiş olup sıra sıra sokaklardadır. Sokakları ve çarşıları çok dardır. İklim çok soğuktur, suyu güzeldir. Hububat, meyve, sebze, balık, et, iyi şarap, tereyağı ve süt bol miktarlarda mevcut olup hepsi çok ucuza neredeyse bedavaya elde edilmektedirler. Arapça konuşan yaklaşık kırk zengin Yahudi ailesi mevcuttur. Küçük bir Sinagogları vardır. Çok az sayıda Hıristiyan mevcuttur. Yaklaşık iki bin Müslüman aile vardır.

‘Şehre giriş için kişi başına 3 kuruş alınıyordu’

Çermik’ten iki günlük mesafede bulunan Diyarbakır’a gittim. Yol dağlık idi, az sayıda köyü ancak çok güzel suyu vardı. Diyarbakır çok geniş bir şehir olup kesme taşlardan yapılmış sağlam bir surla çevrilidir. Müslüman olmayan her yabancı şehrin kapısından içeri girerken üç kuruş ödemek zorundadır. Evler kesme taşlardan inşa edilmişlerdir. Güzel sokakları ve çarşıları vardır. Seyyahlar için birçok han mevcuttur. Şehir Bağdat, Halep, İstanbul ve Ermenistan arasında yer aldığından burada her türlü eşya ve mal bulunmaktadır.

Uygun fiyatlı her türlü gıda maddesi vardır, güzel suya ve Polonya gibi soğuk bir iklime sahiptir. Yahudiler çok eski Sinagog’a sahiptirler. Sinagogda yeri veya sekiz yüzyıllık eski yazmalar mevcuttur. Bu yazmaları inceledim, onları bizim yazmalara eşdeğer buldum. Lisan esas olarak Türkçedir ancak bazıları Kürtçe konuşmaktadırlar. Para, ağırlık, ölçü birimleri ve gümrük bedelleri Halep’teki gibidir. Şehrin valisi bir paşa olup şehrin etrafında bulunan tüm Kürt köylerine valilik yapmaktadır. Şehrin öte yanında Mardin’e doğru Dicle nehri akmaktadır. Nehir üzerinde kesme taştan yapılı bir köprü mevcuttur.”

Bir hekimin Diyarbakır izlenimleri

1880 yılının Aralık ayında İstanbul’a gelen ve zamanın Dünya Sağlık Örgütü’nün görevlisi olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok vilayetinde otuz yıl süreyle karantina hekimi olarak görev yapan Alman hekim Lamece Saad’ın Diyarbakır’ı ziyaretinden sonra kaleme aldığı izlenimleri ise şöyledir:

“Diyarbakır’da Müslüman, Gregoryen Ermeni, Süryani Yakubi, Keldani, Katolik Ermeni, Protestan, Katolik Süryani, Ortodoks Rum ve Katolik Rum’lar yaşamaktadır. Bu cemaatlerden her biri kendi ibadethanesine ve okuluna sahiptir. Hatta Gregoryen Ermenileri iki kiliseye sahip bulunmaktadırlar. Şehrin ticareti tamamıyla Hıristiyanların elindedir. Sanayi ve ticarette önemli konumlara sahiptirler. Büyük bir kısmı toprak sahibidir ya da en azından hali vakti yerindedir.

Şehirde görev yapan memurlar ve birkaç büyük toprak sahibi dışındaki Müslümanların çoğu yoksuldur ve şehirde katırcılık, bahçıvanlık, eskicilik, hamallık ve genellikle Müslümanların yanında, nadiren de Hıristiyanların yanında hizmetkarlık yapmaktadırlar. Şehrin sanayiinde sahip oldukları tek alan leblebiciliktir.

Yahudiler hakkında rapor hazırlandı

Araştırmacı JozefNiego, 1906 yılında JewishColonaziationAssociation (Amacı, başka ülkelerde baskı altında yaşayan Yahudileri bulundukları ülkelerden başka ülkelere göç etmelerine yardım etmek olan Yahudi Müstemleke Teşkilatı) görevlisi olarak Diyarbakır, Siverek, Zaho, Cizre ve Urfa’yı ziyaret ederek burada gördüklerini raporlaştırdı.

JozefNiego’nun o tarihte raporlaştırarak Paris’te bulunan AllianceİsraeliteUniverselle merkezine gönderdiği raporda Diyarbakır Yahudileri hakkında şunlar yazılıydı: “Bu bölgedeki dindaşlarımızın durumunu iyice anlayabilmek için bu bölgenin içinde bulunduğu genel duruma bir göz atmak gerekir. Musul ve Diyarbakır bölgenin vilayetleridir. Bu bölgede idari teşkilat bozuk, bağımsızlık, mal ve can emniyeti mevcut değildir.

‘Ağalarına körü körüne bağlılar’

Osmanlı devleti ile köylüler arasındaki aracılar olan ve bütün vergileri tahsil eden ağalarına körü körüne boyun eğerler. Her kabilenin, her köyün kendi ağası vardır. Çoğu zaman bir ağa birçok köye ve kabileye ağalık yapar. Bu ücra yerlerde arazi kadastrosu yoktur. Mülkiyet yoktur. Arazi ağaların malı olup ağalar köylüleri çalıştırırlar. Devlet gücü yettiği zaman vergi tahsil eder. Bu verginin hiçbir kıstası yoktur. Ağalar ile resmi erkan arasında dostane bir şekilde tespit edilen bir bedeldir. Ağalar köylüden tüm vergileri tahsil eder anca hazineye sadece istedikleri miktarı verirler. tahsil etmiş oldukları verginin büyük bir kısmını kendilerine saklarlar.

‘Bir ağanın himayesine girmek zorundalar’

Kürtler, Yaludilere karşı Perslere karşı besledikleri aynı hisleri beslemektedirler. Diyarbakır ve Musul vilayetlerindeki Yahudiler halktan ayrı, sefil ve aşağılanmış bir vaziyette sıkıntı, yokluk içinde yaşamaktalar, kıt kanaat geçinmekteler. Aralarında biri tasarruf etmeyi başarırsa parasını saklaması lazım. Huzur istiyorsa bir ağanın himayesi altına girmesi lazım. Diyarbakır Yahudi cemaati 122 aile ve 505 kişiden müteşekkildir.

Hepsi Dicle nehrinin kenarında ayrı bir mahallede yaşamaktadırlar. Aralarında en zengin olanlar dört kişi olup, her birinin bin-iki bin Fransız frangı civarında bir paraya tekabül eden servetleri vardır. Cemaatin diğer bütün mensupları sefillik içinde bulunmaktadırlar. Bazılarının bir oda, bir avlu ve bir taraçadan müteşekkil küçük evleri vardır.

‘Çerçilik yaparak geçinirlerdi’

Diyarbakır Yahudilerinin çoğu eskiden çerçi olup yakınlardaki köylere gidip ticaret yapıyorlardı ancak bu meslek yavaş yavaş kaybolmaktadır. Bölgede olan karışıklıklar yüzünden artık çevredeki köylere gitmekten çekiniyorlar.

Yahudilerin evlerde konuştukları lisan Arapça olup meslekleri gereği sürekli çarşıda bulunan erkekler Türkçe, Ermenice ve Kürtçe bilmektedirler. Yahudi kadınlar yüzlerini örtmekte ve kocaları ile birlikte yemek yememekteler. Tamamen ayrı bir hayat sürmekteler. Sadece yıkanmaya gitmek için evlerinden çıkıyorlar. Çarşıya hiç gitmezler.

Cemaatin sahip olduğu Sinagog her türlü vergiden muaf olup üç bölümden müteşekkildir. Hasırlar üzerine oturulup dua edilen kapalı büyük bir oda, genellikle yazın yapılan ibadetlerde kullanılan bir avlu ve Talmut Tora şeklinde kullanılıp çocuklara din eğitimi verilen bir eyvan.

‘Her yıl vergi ödemek zorundaydılar’

Diyarbakır Yahudilerinin çoğu okuma-yazma bilmezler. Ödedikleri vergiden özellikle şikayet etmekteler. Önce bir yaşından itibaren bütün erkekler için ödenmesi gereken yarım mecidiye tutarında bedel-i askeri var. Sonra yılda on iki buçuk kuruş tutarında yol parası var. Sonra 20-70 yaş arasındaki erkeklerden tahsil edilen yıllık otuz sekiz kuruş tutarında şahsiyye vergisi var. Nihayet yapılan ticaretin önemine göre ödenen yıllık 15-50 kuruş arasında temettü vergisi var. Dolayısıyla dört erkek çocuğuna sahip bir aile reisi yılda 70-80 frank civarında vergi ödemek zorundadır.

Diyarbakırlı Yahudilerin yaşadıkları bültenlere yansıyordu

Merkezi Paris’te olan ve İstanbul’da da şubesi olan AllianceİsraeliteUniverselle adlı kuruluş, yaşadıkları bölgelerde azınlık durumunda olan ve baskılara maruz kalan Yahudilerin durumunu sık sık haber veya raporlar halinde yayınlayarak, sorunların çözümü için hükümetler nezdinde girişimlerde bulunuyordu o tarihlerde.

1860 yılında kurulan bu kurum, özellikle Diyarbakır’da yaşayan Yahudilerin sıkıntılarını haber bülteni halinde yayınlıyordu. Bu kuruluşun o yıllarda yayınladığı Diyarbakır Yahudilerine ilişkin bültenlerden bazıları şunlar:

*Yahudi kadınların küçük su kaynaklarında Tevila (Yahudi şeriatında kadınların yağmurdan veya kaynaktan oluşmuş bir tabi su havuzunda vücutlarının tamamını veya bir kısmını duya daldırıp dini olarak arınmaları ritüelidir) yaparken rahatsız edilmeleri üzerine Dicle nehrinin kıyısına gidip burada yıkanmaya çalıştılar. Kendilerine burada da tacizde bulunulmaya devam edilmesi yüzünden bazı kadınlar bu ritüeli yapmamaya başladılar.

Bu nedenle de Hahambaşı YakirGeron, Tevila yapan Yahudi kadınların rahatsız edilmeleri ve hakarete uğramaları nedeniyle 5 Eylül 1872 tarihinde Hariciye Nezareti’ne bir takrir verip nezaretten Diyarbakır Valisi’ne mektup yazılıp gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Hariciye Nazırı’nın Diyarbakır Valisinden duruma müdahale etmesini talep etmesi aksi tesir yarattı. Vali, böyle bir şeyin meydana gelmediğini ileri sürüp bu müdahaleye kızdı. Yahudi mahallesine içme suyu taşıyan boruları tahrip etti ve mahalleyi susuz bıraktı.

Bunun üzerine Hahambaşı bir kere daha Hariciye Nezareti’ne yeni bir takrir yollayıp Vali nezdinde müdahalede bulunulmasını rica etti.

* Diyarbakır halkının tamamı iki yıl boyunca yaklaşık sekiz fersah uzaklıkta olan bir kaynaktan şehre su getirmek için yapılan kanal inşaatında çalıştı. Kanal inşaatı sona erdikten sonra Yahudiler hariç halkın tamamı suyu bedava kullanma hakkına sahip oldu. Yahudilerin mahallesi kanaldan çok uzakta olup suyu da çok pahalı bir bedel karşılığında kullanabilmekteler.

* Yahudilere yüklenen işler arasında en ağırı dört yıldan beri Yahudi dini bayramları dahil olmak üzere her gün çalıştıkları demiryolu inşaatıdır. Cemaatin hiçbir mensubu bu inşaat işinde çalışmaktan muaf tutulamıyor ancak günde kırk frank ödendiği taktirde muaf tutulmakta. Yahudiler Yom Kippur günü çalışmalardan muaf olabilmek için resmi makamlar nezdinde girişimlerde bulundular. Bunun sonunda Saray’dan gelen bir emirle sadece Yom Kippur günü kendilerine istirahat etme hakkı tanındı.

‘Ateş düşürücü ilaç diye sakalları yolunuyordu’

* Çermik’te yaygın olan bir batıl inanç nedeniyle Müslümanların sokakta yürüyen bir Yahudinin sakalını yolup, yoldukları kılları ateş düşürücü ilaç olarak kullanmalarına sık sık rastlanmakta. (Sürecek)


http://www.guneydoguekspres.com/yil-once-gittiler-h2658.htm

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın