İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bunları Ana Akım Medyada Duyamazsınız

Soner Tufan
18 Temmuz’da İzmir Aliağa Şakran Ceza ve infaz kurumunda Andrew Brunson’un 3. duruşması sırasında aslında yazılacak çok şey olmasına karşın ana akım medyanın itibarsızlaştırma ve magazinel yaklaşımı nedeniyle ancak medya aygıtlarına yön veren anlayışın gördüğü veya görmek istediği konuların gündeme geldiğini okuruz. Çekilen fotoğrafların ancak bir anı, genellikle yalancı tanıkların dayanaksız beyanlarını yansıtan şeyler olduğunu anlamakta gecikmeyiz.
Kısaca bakacak olursak 7 Ekim 2016 yılında gözaltına alınıp bugüne kadar hakkında somut hiç bir delilin olmadığı suçlamalar ve iddialarla hayatından, eşinden ve çocuklarından koparıldığını izliyoruz. Oysa şu açık ki resmen, “Al papazı, ver Papazı!” Pazarlığında kullanılan bir rehinedir Andrew Brunson.
Yoksa ne FETÖ, ne PKK ne da başka bir örgütle ilişkisi vardır, onun. Hakkında yalan tanıklık eden insanların hiç biri doğrudan, “Andrew Brunson bunu yaptı, bunu söyledi” diyerek bir tanıklık edememekte, “birinden duydum, zaten bunlar konuşuluyor” diyerek onu suçlamaktadırlar. Ki hakkında tanıklık edenlerin hepsinin o kiliseye bir süre gitmiş, çeşitli taleplerde bulunmuş, elde edemediklerinde oradan ayrılıp ona çamur atmaya çalışan kişilerden oluşması da manidardır.
22 ay boyunca Andrew Brunson’u hapiste yaşamından, ailesinden kopararak tutan güç gerçekten de ortada bir suç ve delili olsa daha farklı davranacağı da bellidir. Ne var ki ona isnat edilen suçların hiç biri aklı başında kimsenin inanamayacağı şeylerdir. Ki zerre kanıt olmadan, kaçma şüphesi vardır diyerek içeride tutulmaktadır. Çünkü pazarlık malzemesi olarak kullanılabilmesi için kendisinin tutuklu kalması icap etmektedir.
Duruşmayı izlediğinizde hakkında suç teşkil edecek hiç bir delil olmamasına karşın, Andrew Brunson’u içeride tutabilmek için türlü gizli tanıklarla, “ateş, dua…” gibi isimlerle kendilerine biçilmiş rolleri oynadıklarını, 2. ya da 3. kişilerden duyduklarını iddia ettikleri suçlamalarla delil üretmeye çalıştıklarını görmek trajikomik bir durumdur.
Bu dava hukuki bir dava değildir, siyasi bir davadır.
Zira Andrew Brunson’un kendisinin de savunmasında ifade ettiği gibi, önüne gelen istediği gibi kara çalarak kendisini suçlarken, o kendisini savunmak için mahkeme heyetine tanık bile kabul ettirtmemekte, Müdafi avukatın mahkeme heyetinden istediği araştırma, bilgi, belge, tanık dinleme gibi taleplerinin de çoğunun reddedildiğine tanık olunca insanın adalete güveni sarsılıyor.
Mahkemede duruşma sırasında Andrew Brunson’un gayet sakin, saygılı ve dikkatli bir şekilde kendini ne kadar güzel savunduğunu ve ne kadar samimi, dürüst bir şekilde davrandığını görüyoruz.
Ne var ki anlaşılmıyor, onun kendini savunma çabası başka yerlere çekiliyor; örneğin kendisine neden Türkiye’de olduğu sorulunca açık bir şekilde Matta 28:16-20 arasında ayetleri okuyarak Tanrı’nın, “Gidin, Dünyanın dört bir yanında tanıklarım olun!” Sözüyle yola çıktığını, sözü duyurmak İçin geldiğini 25 yıl boyunca O’nun iyi bir tanığı olarak sözü duyurduğunu, verdiği iyi haberin ne olduğunu açık açık ikrar ediyordu. Her ne kadar dinleyenlerin çoğu onun sözlerini umursamasa da kimi insanların mutlaka aklında kalacağını, İsa’nın çarmıha gerildiği sırada, çok kişi İsa ile alay ederken yüzbaşının, “O Tanrı’nın oğluydu!” demesinden biliriz. Bugün o duruşma salonunda Andrew Brunson’un sesini yükselterek, cesaretle duyurduğu müjde birçok yürekte yerini bulmuştur, onun attığı tohumlar mutlaka filizlenecek ve meyve verecekti.
Bu zor anında kendisini kurtarmak için canhıraş çabalamak yerine Söz duyulsun, müjde yayılsın diye kendisine ayrılan zamanın önemli bir kısmını insanlara Tanrı’nın sevgisini iletmek için kullanması sadece takdir edilir.
Evet kendisini kurtarmak için derin bir çaba göstermek yerine bana haksızlık eden, benim hakkımda yalan söyleyen, beni inciten, beni eşimden çocuklarımdan ayıran bu insanları affediyorum demesi kim tarafından tam olarak anlaşıldı bilmem, ama en azından birkaç kulak bunların üzerinde düşünecektir.
Son sözlerini şunlarla bitirdi..Çok daha fazlası var, birkaç haftaya kadar tutanaklar çıktığında Andrew Brunson’un eşsiz tanıklığı net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Tabii ki Mesih uğruna acı çekmek de bir ayrıcalıktır. Ne mutlu ki O’nun adı uğruna ben bu acıları çekiyorum, ne mutlu ki iftiralar atılıyor bana, ne mutlu ki benim hakkımda yalanlar söyleniyor ve hapiste yatıyorum. Ne mutlu ki O’nun acılarını paylaşıyorum” diye devam ederken kendimi ayağa kalkıp alkışlamamak için zor tuttum.
Biz bu dünyaya herkes tarafından anlaşılmaya gelmedik. Biz bu dünyada Mesih’in Elçileri gibi tanık olmaya ve Müjdeyi duyurmaya devam etmek için duruyoruz. Bunun içinde acı da var, hakaret, iftira, şiddet ve itibarsızlaştırma da var. Ama ben müjdeden utanmıyorum. Bizi utandırdıklarını düşünenlerin de bir gün boşa çabaladıklarını anlayacakları günün uzak olduğunu sanmıyorum. Yenilmiş gibi görünsek de Galiplerden üstün olduğumuzu da biliyorum.
Andrew Brunson’un dediği gibi, Mesih uğruna hak etmediklerimizle karşılaşmak ayrıcalıktır, sevinçtir, Sevinç’le coşmak için kuvvetli bir nedendir, zira gökte ödülümüz büyük olacaktır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın