İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demagogun ölümü

ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001 saldırılarının hemen ardından Beyaz Saray’da düzenlenen bir toplantıya, koltuğunun altında birkaç makaleyle girmişti. Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’ın eline tutuşturduğu bu makaleler, Ortadoğu ve İslâm dünyasıyla ilgiliydi.

Özellikle Irak, İran ve Suriye’yle ilgili ayrıntılı bir çerçeve çiziliyor, ABD’nin bu bölgelerde mutlaka aktif biçimde “demokrasi öncülüğü” yapmasının önemine atıfta bulunuluyordu. Başkan Bush, toplantıda makalelere sık sık göndermeler yaptı, yazarından övgüyle söz etti.

Ertesi hafta, bu defa makalelerin yazarı bizzat Beyaz Saray’a davet edildi. “Karanlıklar Prensi” adıyla ünlenen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle ve ekibi, anlattıklarını soluksuz dinlediler. Toplantıya katılanlardan biri, Bush yönetimini Irak’ı işgal için teşvik eden Ahmed Çelebi’ydi. 2015’te kalp krizi sonucu yaşamını yitirene kadar tartışmalı bir figür olarak kalan Çelebi, Şii kesime mensup olması dolayısıyla, işgalin hemen ardından Irak’ın yeniden toparlanması işinin kendisine ihale edildiği isimdi aynı zamanda. Toplantıda o ve Çelebi, Irak’ın ABD tarafından mutlaka işgal edilmesi ve Saddam Hüseyin’in devrilmesi gerektiğini savundular.

Sadece 2000’lerin başında değil, ta 1970’lerden beri, Bush’un etrafındaki önemli isimlerin kendisine hep kulak verdiği bu kişi, Ortadoğu ve İslâm dünyasıyla ilgili sayısız esere imza atmış ünlü akademisyen Prof. Dr. Bernard Lewis’ti. Bush’un adamlarından bazılarına üniversitede hocalık da yapan Lewis, o zamana kadar edindiği bütün birikim ve tecrübeyi, Irak’ın işgal sürecinde ABD yönetiminin ayaklarının altına serdi. Richard Perle, kendisini “Radikal İslâm ve Batı arasındaki çekişmelere dair derin bilgisi ve hikmetli bakışı” nedeniyle övgülere boğuyordu.

Türkiye’de daha çok Atatürk’e yönelik övgüleri ve “Ermeni Soykırımı”nı reddiyle gündeme gelen Bernard Lewis, 1916’da İngiltere’nin başkenti Londra’da dünyaya geldi. Emlâk işleriyle uğraşan Yahudi bir babayla ev hanımı bir annenin oğlu olan Lewis, yükseköğrenimi için Londra Üniversitesi’ne intisap etti. 1974’e kadar, Ortadoğu ve İslâm Araştırmaları sahasında çalışan ve profesörlük payesi elde eden Lewis, bu tarihte ABD’ye giderek Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başladı. 1982’de Amerikan vatandaşlığı alan Lewis, 1986’da zorunlu emekliliğe ayrıldığında, kendisine ün kazandıran birçok kitabı çoktan kaleme almıştı.

Uzun akademik kariyeri boyunca Türkiye’nin de aralarında bulunduğu onlarca İslâm ülkesini ziyaret eden, bazılarında belli sürelerle yaşayan, bölgenin dillerini öğrenen (Arapça, Farsça, İbranice, Türkçe, Osmanlıca) Bernard Lewis, 1950’lerde Osmanlı Arşivleri’nde araştırma yapma hakkı elde eden ilk yabancı akademisyendi aynı zamanda.

Lewis’in, “Ermeni Soykırımı”nı, Ermenilerin anlattığı şekliyle reddettiği doğruydu. Ancak kendisinin bunu yapmasının altında yatan esas sebep, Türkiye muhabbeti veya sempatisi değil, “Ermeni Soykırımı”nın konuşulmasının İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin başına gelenleri gölgeleyeceği endişesiydi. “Soykırım” kavramını sadece Yahudilere has kılmaya çalışıyordu Lewis. Günümüzde İsrail ve Siyonistler de aynı noktada duruyor. İlave olarak, Bernard Lewis’in alkışladığı Türkiye’nin “ABD’nin kurduğu düzenle tamamen uyumlu, mevcut dünya sistemine herhangi bir itiraz veya alternatif getirmeyen, pasif bir Türkiye” olduğu gerçeğini de hatırlamak gerekiyor. İslâm’a ve Müslümanlara karşı önyargılarla dolu olan Lewis, Türkiye’nin son yıllarda yaptığı atılımları hiçbir şekilde alkışlamadı. Ki bu, şaşırtıcı da değildi.

“Modern Türkiye’nin Doğuşu”, “Ortadoğu”, “İslâm Dünyasında Yahudiler”, “Haşhaşiler”, “İslâm ve Batı” gibi pek çok kitabı Türkçe’ye tercüme edilen Lewis, 2003 tarihli “İslâm’ın Krizi” adlı kitabında, Müslümanlara yönelik bütün düşüncelerini sansürsüz ve engelsiz bir şekilde ortaya sermişti. Bildiği diller, ulaştığı kaynaklar, seyahat ettiği coğrafya ve elde ettiği şöhret düşünüldüğünde, 19 Mayıs günü ABD’deki bir bakımevinde sona eren 102 yıllık bir hayatın semeresi ibret verici. Lewis’in onca birikimin ardından tarihe -Edward Said’in tabiriyle- “eski tezlerin işportacısı” bir demagog olarak geçmesi, tamamen kendi tercihinden ve siyasal meylinden kaynaklanıyordu.

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının hemen ardından kaleme aldığı “Ortadoğu’yu Yeniden Düşünmek” adlı makalesinde Lewis, bölgemiz için uzun bir çatışma ve kaos silsilesi öngörüyordu. Kendi hayal ve ümitlerini de yazıya ustaca yediren Lewis’in düşünceleri ABD Başkanı George W. Bush dönemindeki işgallerle ilk aşamayı tamamladı; ardından “Arap Baharı” ile kemâle erdi. Bush’un şahin Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’ın şimşek çakan gözlerinde somut şekilde gördüğümüz İslâm dünyasına yönelik öfke ve nefret, siyasal bir üslup olarak bugün Başkan Donald Trump ve ekibinin elinden ve dilinden de dökülüyor. Bu, teorik çerçevesini Bernard Lewis ve tilmizlerinin çizdiği bir bakış açısı. Ve İslâm dünyasının başına bela olmaya da devam ediyor.

Taha Kılınç


https://www.yenisafak.com/yazarlar/tahakilinc/demagogun-olumu-2045762

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın