Ayşen GÜR – Gazete Pazar
Ermeni cemaati şu anda heyecanlı günler yaşıyor. Çünkü 84’üncü İstanbul Ermeni Patriği bugün-yarın seçilecek. İstanbul Ermeni Patrikliği, dünyadaki dört Ermeni Patrikliği’nden (diğerleri Ermenistan’daki Eçmiyadzin, Kudüs ve Beyrut) biri. 1461’de Fatih Sultan Mehmet’in isteğiyle kurulmuş. Padişah, Bursa’dan tanıdığı Piskopos Hovagim’i İstanbul’a getirerek ilk Patrik olmasını sağlamış. Cumhuriyet döneminde ise dört Ermeni Patriği var: Naroyan. I. Karekin, I. Şmork ve II. Karekin. Şimdi ise patriklik makamı için iki aday bulunuyor. Birisi Başpiskopos Şahan Sıvacıyan, diğeri Patrik Vekili Başpiskopos Mesrob Mutafyan. Seçim öncesi Türkiye ve Hergün gazetelerinde adaylardan Mutafyan’a yönelik saldırgan yazılar yayınlandı. Cumhuriyet’te de Özgen Açar içişleri bakanlığının patrik seçimi kurallarını değiştirmek istediği, dışişlerinin ise buna karşı çıktığı yolunda iddialann ortada dolaştığını yazdı. Geçen hafta Kumkapı’daki İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde adaylardan Başpiskopos Mesrob Mutafyan’ın konuğu olduk. Başpiskopos, Ermeni Kilisesi, gelenekleri ve bugün cemaatin Kilise ve dinle ilişkileri konusunda sorularımızı cevapladı.
Istanbul Ermeni Patriği için “demokratik yolla seçilen tek dini lider” deniliyor. Bu gelenek nasıl ortaya çıkmış?
Ermeni Patrikliğinin iki “tek”i var. Birisi, Müslüman bir hükümdar tarafından kurulmuş tek Hıristiyan merkezi. İkincisi bütün Ermeni patrikleri gibi İstanbul’dakinin de halk tarafından seçilmesi. Önce Ruhani Genel Kurul toplanıp patrikliğe uygun bir aday listesi hazırlıyor. Sonra Kilise’nin vaftiz olmuş tüm üyeleri, yani sokaktaki adam, bu adayları seçecek sivil delegeleri seçiyor. Delegelerin kimi tuttuklarını halk biliyor. Ruhani Genel Kurul ayrıca on tane de ruhani delege seçiyor. Genel Delegeler Meclisi toplanıyor. 10 ruhani delege ve 85 sivil delege, yani toplam 95 delege birlikte patriği seçiyorlar.
Patrik seçildikten sonraki işlemler nasıl? Devletin bunu onaylaması nasıl oluyor?
Batı’da bir kilise seçiminde devletin hiçbir fonksiyonu yok. Ama Türkiye’de bir sultan patrikliği kurmuş. Baştan itibaren bir devlet tesisi, bir devletin himayesi söz konusu. İlk dönemlerde cemaatteki etkin grupların hangisi ortaya daha fazla para koymuşsa, onun istediği kişiler patrik olmuş. Ama Batı’da okuyan gençler İstanbul’a döndüklerinde patriğin artık altın torbalarının ağırlığıyla değil, bir nizamnameye bağlanarak tespit edilmesmi önermişler. Osmanlı’daki Kanun-u Esasi’den önceki ilk nizamname 1863’de son şeklini almış ve Babıali bunu onaylamış. Bunun adı Nizamnameyi Millet-i Ermeniyan, Ermem Milleti Nizamnamesi. Osmanlı’da her değişik dini grup bir millet kabul ediliyordu. Bir üst kültürün tek millet olması, ulus kavramı yoktu o zaman. Cumhuriyet döneminde ise Nizamname Ermeni Kilisesi’nin örf ve adetinin bir parçası olmuştu artık. 1961’de Bakanlar Kurulu bir kararname çıkardı. 1961’de ve 1990’da 82’inci ve 83’üncü İstanbul patrikleri buna göre seçildi. Şimdi 84’üncü patriği seçeceğiz.
Kararnamenin getirdiği koşullar nedir?
Patrik adaylarının 35 yaşım bitirmiş, babadan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve bu vatandaşlığın gerektirdiklerini (örneğin asker lik) yapmış olması gerekiyor. Devletin itimadına layık olacak, sabıkası olmayacak, dini olur almış olacak ve patriklik görevini yapacak kapasitede olacak. Bu şartlara haiz herhangi biri devletin seçim yapılması onayını aldıktan sonra seçilir. Delegeler Meclisi seçimi yaptıktan sonra o kişi yeni İstanbul Ermeni Patriği ilan ve addolunur, deniliyor kararnamede. Seçim mazbatası vilayete verilir, o da Ankara’ya iletir. Bakanlar Kurulu bir kararname çıkararak yeni patriğe makamında, kilisede ve sokakta kisveyle gezebilmesi için izin verir. Bu sadece Diyanet İşleri Başkanı’na, Ermeni ve Rum Patriklerine ve Türkiye Musevi Hahambaşısı’na verilen bir ayrıcalıktır.
Türkiye’de cemaatin Kilise’yle olan bağı nasıl?
Dünyadaki Ermeni kiliseleri içinde İstanbul’un özel bir konumu var. Mesela paskalya öncesi kırk günlük oruç dönemi sadece İstanbul’da şu anda. Herkes 40 gün kiliseye gider. Bunu yalnız İstanbul’da görürsünüz. Öteki yerlerde, uzun bir Sovyet dönemi geçiren Ermenistan’da artık yoktur bu. Normal bir pazar günü cemaatin yüzde 10’u, beş büyük bayramda da bence yüzde 80’e yakını Kilise’ye gider. Hemen hemen Kilise dışı evlilik yoktur. Ama medeni nikah olmadan dini nikah yapmayız kimseye. 60’ların sonunda, 70’lerde gençler uzaktı kiliseden. Seksenlerden sonra bir canlılık görüldü.
Bu gelişme sizce dünyada gözlenen bir eğilimin parçası mı, yoksa Ermeni cemaatine özgü bir yönü var mı?
Türkiye’ye özgü şeyler var. Eskiden her gencin kafasında Avrupa’ya Amerika’ya gitme düşüncesi vardı. Şimdi bu yavaş yavaş azaldı. Hatta Özal döneminden itibaren yurtdışından geri dönüş var. Bunu neye bağlarım bilmiyorum. Daha mı iyi yurdun durumu? Bence biz her günkü olayları yaşadığımız için bazen karamsar düşünüyoruz. Ama bir yirmi sene öncesine baktığımız da bugün durumun daha iyi olduğu, standartların yükseldiği açık. Bir de Kilise 1980’lerde rahmetli 82’nci patrik Kalustyan (I. Şmork) zamanmda önemli bir adım attı. Kimsenin anlamadığı klasik Ermenice yerine kilisede kitapları modern Ermenice’yle okumaya başladık. Vaazlarda her günkü Ermenice’yi kullanmaya, hatta Anadolu’dan İstanbul’a gelenler için Türkçe vaazlar vermeye başladık. Bu hemen canlanma yarattı.
Cemaat içinde sizinle ilgili genel düşünce genç oluşunuz ve yeni bir rüzgar estirmeniz.
Şu anda iki aday var. Biri çok sevdiğimiz büyüğümüz, 72 yaşında. Diğeri 42 yaşında. 52 yaşında, 62 yaşında aday yok. Az önce bahsettiği miz sosyolojik olay: Uzun bir boşluk dönemi var. Belki dışarı gidenler çok oldu. Sonra bizim kuşağımız kalmaya başladı. Yeniliklere gelince, bazı yenilikler oldu ama bunu ben kendim yapmadım. Yozgatlı Kalustyan Patriğimiz benden 30 yıl büyüktü ama benden gençti. O sabahın altısında çıkıp yürüyüşe çıkardı. Ben arkasından yetişemezdim, dilim sarkardı. Bu herşeyde öyleydi. O yürüyüşteki karikatür, yani önden giden yaşlı adam, arkasından da dili dışarda bir genç, her alanda öyleydi. Kilise 2000 yıllık, bu Patriklik 600 yıllık. Bu kurumun bir müze parçası olmak, Fatih’le Hovagim’i anlatıp sadece bununla böbürlenmek yerine bugünün önderleri, devlet yöneticileriyle, öteki kiliselerle, öteki dinlerle diyaloğu nasıl, buna bakmak lazım. Kurumun bu açıdan diyaloglarında girişimlerinde kendi kendini algılama sında çağdaş olması, gençleşmesi gerekir.
Ermeni Kilisesi’nde nasıl bir teolojik eğitim almıyor?
İstanbul’da bir ruhban okulu olmadığına göre din görevlisi nasıl yetişecek? Bu bütün kiliselere has bir sorun. Bu durumda din adamı ya alaydan yetişecek, yani kiliseye çocukluğundan itibaren korolara katılacak, bazı şeyler öğrenecek, kendi kendini eğitecek ve yaşı gelince bir rütbe alacak. Ya da ailesinin geliri varsa Batı’daki bir eğitim kurumuna gidip, sonra Türkiye’ye geri dönebilir. Ama burada da sorun var. Çünkü bir katolik okuluna ya da protestan okuluna giden geri döndüğünde kendi yurduna, cemaatine ve kilisesinden uzak kalabilir.
Dünyada Ermeni Kilisesi’nin kendi ruhban okulu yok mu?
Bu, Ermeni olmanın zorluğu. Ermenistan 70 yıl Sovyet rejimi altındaydı. Türkiye’den kimse gidemezdi. Şimdi bile sınırlar açık değil. Ku düs’te bir ruhban okulu var. Ama o bir manastır ruhban okulu. Beyrut’ta da var. Ama orada Taşnak Partisinin ağırlığı olduğundan Beyrut’a hiç rağbet etmedik bugüne kadar. Bazı insanlar Kudüs’e gitti, çoğu geri gelmedi. New York’ta bir ruhban okulu var. Oraya giden hiçbir genç geri gelmiyor. Çünkü ABD’de de din adamına ihtiyaç var, dolarla maaş alacaklarsa, kalıyorlar. Öyle ki biz kendi yöntemlerimizle bu işi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ben İstanbul’da Taksim’deki Esayan İlkokulu’nu, Nişantaşı İngiliz Erkek Lisesi’nin ortaokulunu, Almanya’daki Amerikan Lisesi’ni bitirdim. Sonra ABD Memphis Üniversitesi nde sosyoloji okurken Anglikan bir ruhban okulundan teoloji dersleri aldım. Kudüs’te İbrani Üniversitesinde ve Amerikan Enstitüsü’nde dini arkeoloji üzerinde lisansüstü eğitim yaptım. Bir yıl kadar da Roma’da St. Thomas Aquinas Üniversitesinde dinlerarası ilişkiler konusun da ihtisas çalışmalarım oldu.
Dinlerarası diyalog Patriklikteki görevleriniz arasındaydı. Bunu nasıl sürdürdünüz?
Ekümenizm, teolojide bir terimdir. Bütün dünyanın bir ev, bütün insanların bir aile ve Yaradani da bu evin reisi olarak algılayan bir dü şünce. Ekümenik ilişkilerde safhalar var. Önce hıristiyanlar arası ilişkiler, sonra öteki tek tanrılı dinlerle, sonra çok tanrılı dinlerle, sonra da dinsiz olduklarını söyleyenlerle ilişkiler. Türkiye’de ekümenik ilişkiler o kadar gelişmiş değil. Ama kurumsal ekümenik ilişki olmasa da halkımızın arasmda bir yaşam diyaloğu var. Artık İstanbul bir megapolis. Bu megapoliste yaşam tarzı dinle belirlemek çok zordur.
Patrik seçimi dolayısıyla hükümetten gelecek kararı bekliyorsunuz. Cumhuriyet’te Özgen Acar’ın yazdığı bir yazıda hükümetin 1961 kararnamesini değiştireceği ve seçilmiş patriği onaylayıp onaylamama gibi bir yetki alacağı iddialarının duyulduğunu yazdı. Bu konuda size bir bilgi geldi mi?
Böyle bir bilgim yok. Bunların hepsi seçim öncesi sürenin uzamasından doğan spekülasyonlar. Burası patriksiz kalmayacaktır. Bu patrik de muhakkak Ermeni Kilisesi’nin örf ve adetlerine göre seçilecektir. Onun dışında bir patriği tanımamız imkansız. Sokakta yürüyen cemaat üyesinin iradesinin de bu seçime yansıması gerekiyor. Bu olacaktır, ama bu hafta, ama bu ay, ama gelecek ay. Çok huzurlu bir seçim öncesi ortamı yaşıyoruz. Bazılarının canı sıkılmış ki huzursuz bir ortam yaratmaya çalışıyorlar! Gerek Ermeni toplumu, gerek Patrikhane, gerekse şahsım aleyhine komik iddialar öne sürenler var. Onlar için yasal girişimlerde bulunduk. Bizi devlet de toplum olarak çok iyi tanır. Şahsen beni ve öteki bütün adayları halk da çok iyi tanır. Yeniden kimse kimseye tanıtılmaz. Bu seçimin hem cemaatimiz hem de yurdumuz için hayırlı olmasını diliyorum.
[…] https://hyetert.org/1998/05/17/ermeni-kilisesinde-genc-kusak/ […]