Nesim Bencoya ile boyozun ilk üretildiği ve İzmir’le tanıştığı yer olan yer Havra Sokağı’nı konuştuk. Bencoya, boyoz ve subiya’nın kültür mirasının korunmasının müthiş bir örneği olduğunu söyledi.
Nuray Pehlivan
İZMİR- İzmir’in en eski çarşılarından biri olan Havra Sokağı, yalnızca ticaretin değil, kültürlerin, inançların ve insan hikayelerinin de buluşma noktası. Yahudi toplumunun belleğinde derin izler bırakan bu sokak, fırınlardan yükselen ekmek kokusuyla, dükkan sahiplerinin sohbetleriyle hayat buluyordu. Üstelik İzmir’in simgesi haline gelen boyozun da 15’inci yüzyılda Sefarad Yahudileri tarafından bu şehre getirilmesi bize göç hikayesini bir kez daha hatırlatıyor.
Havra Sokağı günümüzde de hem yerel halkın hem de dışarıdan gelen ziyaretçilerin taze ve çeşitli ürünler bulabildiği popüler bir alışveriş noktası. Sokak, bugün de İzmir’in canlı ticaret hayatının önemli bir parçası olarak varlığını sürdürüyor. Bu söyleşide, Havra Sokağı’nın geçmişini ve bugünkü izlerini, onun yakın tanıklarından biri olan İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi Koordinatörü Nesim Bencoya ile konuştuk. Anıları, mekanları ve değişen zamanları anlatan Bencoya, bu sokağın yalnızca bir geçiş yolu olmadığını, aynı zamanda bir kültürel miras olduğunu hepimize bir kez daha hatırlattı.
İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi Koordinatörü Nesim Bencoya
‘HAVRA SOKAĞI, İZMİR’İN KOZMOPOLİT YAPISININ MÜKEMMEL BİR İFADESİ’
Havra Sokağı İzmir’in tarihinde nasıl bir öneme sahip? Sizce bu sokak İzmir’in kültürel kimliği ve toplumsal belleği açısından ne ifade ediyor?
Bence Havra sokağını Kemeraltı kapsamında ele almak gerekir. Havra sokağı Kemeraltı’nın ayrılmaz bir parçası ve onunla devamlı etkileşim içinde olan bir sokak. Dünyanın en büyük açık hava çarşılarından biri olan Kemeraltı, yüzlerce yıldan bu yana İzmir’in, hatta Ege Bölgesinin ticaret, inanç ve kültür merkezi konumunu koruyor. Bu niteliğiyle Unesco Kültür Miras’ına aday olurken, günümüzde bir açık hava müzesi niteliği kazanıyor. Tarihi Kemeraltı; sivil mimari örnekleri, camileri, hanları, eski ve yeni ticarethaneler, imalathaneler, kaybolmaya yüz tutmuş meslekler ve el sanatlarının korunduğu geleneksel işletmeler ile tarihi bir liman kentinin tüm unsurlarını sergiliyor.
Yüzlerce yıldır aynı adla anılan Havra Sokağı çevresinde Eski Yahudi Mahallesi oluştu ve bu mahalle tarihi sinagoglara, okullara, kortijolara, hamamlara, kaşer şaraphanelere, hastanelere ev sahipliği yaptı. Bu yapıların birçoğu bugüne ulaşarak özgün sinagogların bir kompleks olarak korunduğu, dünyada başka bir örneği olmayan, ender bir kültür mirası oluşturdu. Bu alanın merkezinde olan Havra Sokağı, İzmir’in çok kültürlü yapısının en önemli göstergelerinden dolayısıyla İzmir’in kimliğinin de temel taşlarından birisi. İzmir, çok kültürlü, çok kimlikli etnik yapısı ile tarih boyunca diğer yerleşim birimlerinden farklı bir yapıya sahip oldu. Türk nüfusun yanı sıra, Rumlar, Ermeniler ve Yahudi nüfusu da bu topraklarda hayat buldu. Bu sokak, çevresinde kültürel çeşitliliğin en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden olması ile İzmir’in kozmopolit yapısının mükemmel bir ifadesi. Kozmopolitlik veya kültürel çeşitlilik de aslında İzmir’i en iyi tanımlayan bir özellik.
Sinagog
Havra sokağının bir noktası var ki, oradan doğuya baktığımızda Agora antik kentinin duvarlarını, batısında Kestanepazarı Camiini, kuzeyde birbiri yanına dizilmiş sinagogların girişini, güneyde ise tarihi çikolata fabrikasını ve onun ötesinde Azizler Sokağı veya eski adıyla Hahambaşı Sokağını görebiliriz. Yani İzmir’in kültürel çeşitliliğini Havra sokağının tek bir noktasından gözlemleyebiliyoruz. Müthiş değil mi? Ancak, sokak yıllar içinde pek çok müdahaleye uğradı ve son olarak da sokağın üstünü değişik açılardan örten örtüler bu manzaranın görülmesini artık engelliyor. Bu şekilde de sözünü ettiğimiz kimlik fark edilmez oluyor. Bu tip müdahaleler devam ederse Havra Sokağı kimliğini ve dolayısıyla İzmir önemli bir kent kimliği öğesini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalır.
Bu yapılar ve sokaklarda somut olanla soyut olan iç içe geçiyor, kent sınırlarını aşarak dünya tarihinin bir parçası haline gelen önemli hikayelere de tanıklık ediyor. Antik gelenekleri günümüze bağlayan, tarihsel süreçlerin, değişimlerin ve etkileşimlerin ifadesi olan mimari sentezler sergiliyor. Bu özellikler Havra sokağını sadece bir sokak veya bir pazar değil bir anıt konumuna getirmektedir ve bu anıt İzmir’in kültür mirası için son derece önemlidir. Bu anıtın bir kültür varlığı olarak sürdürülebilirliği için yapılacak müdahaleler konusunda çok dikkatli olmak, hafızasını silen müdahalelerden kaçınmak gerekir.
‘HAVRA SOKAĞI YAHUDİ NÜFUS VARKEN CIVIL CIVIL BİR YAŞAM MERKEZİYDİ’
1893 yılında İzmir merkezde Yahudi nüfusu yaklaşık olarak 15 bin idi ve 50’ye yakın sinagog bulunmaktaydı. 20’nci yüzyılın başlarında Avrupa ile ABD’ye ve 1948’de İsrail’e göç sonrası sayıları 2 bin beş yüze kadar indi. Yaşanan bu göçler Havra Sokağı’nı nasıl etkiledi?
Evet, Yahudilerin İzmir’deki geçmişinden söz ederken genelde sinagoglar ve sayıları hatırlatılır. Sinagoglar, dinin egemen olduğu bir dönemde elbette nüfus yoğunluğunun bir göstergesidir ama sadece sinagog yoktu. Bu sayımın yapıldığı yılda birçok okul, şaraphane, restoran ve meyhane gibi eğlence mekanları ve hastane de eski Yahudi mahallesi ve Havra Sokağının yakın çevresinde yer alıyordu. Yani, Havra sokağı ve çevresi Yahudi nüfusun yoğun olduğu cıvıl cıvıl bir yaşam merkeziydi.
Yahudilerin bölgeyi terk etmesi ile Havra sokağı ve yakın çevresi sadece bir çarşı/pazar olarak varlığını sürdürdü. Bu nedenle iş saatleri boyunca faal olan bölge akşamları ıssız bir ada haline geliyor.
Havra Sokağı- İzmir
Zorunlu olarak göç edenler ve eksilerek kalanlar Havra Sokağına, mahallerine ve İzmir’e sizce hangi duygularla bakıyor?
İnsanın doğum yeri sadece coğrafik bir olgu değildir. Bunu şu veya bu nedenle doğup büyüdüğü yeri terk eden herkes bilir. Büyüdüğü yerlerin, dilinin, arkadaşlıkların eksikliğini iliklerine kadar hisseder. Göç edenlerin bazıları eski mahallerini, evlerini, kendilerinin veya büyüklerinin geçmişte ibadet ettikleri sinagogları, okudukları okulları ziyarete geldiklerinde duygularını dizginleyemez, gözyaşları tutulamaz. Özlem, hüzün ve mutluluk iç içe geçer.
‘ZİYARETÇİLERE KÜLTÜREL DENEYİM FIRSATI SUNULMUŞ OLUYOR’
Yahudilerin ibadethanelerinin bu bölgede bulunuyor olması hala burayı Yahudiler tarafından önemli kılıyor. Geçmişten bugüne baktığınızda Yahudi cemaatinin Havra Sokağı üzerindeki etkileri devam ediyor mu?
Maalesef Havra Sokağının üzerinde bugün Yahudi nüfus veya esnaf kalmadı. Esnaf profili son dönem tarihi süreçlerde değişti ve Havra Sokağının tarihine hem köken hem de meslek bağlamında yeni katmanlar eklendi.
Ancak tarihi yapılara ek olarak şöyle güzel bir şey var Havra Sokağı çevresinde: Yahudiler artık bölgede yaşamamalarına rağmen, bazı gelenekler hala sokaklarda yer almaya devam ediyor. Bunlardan biri hepimizin bildiği boyoz, diğeri ise daha az bilinen Yahudi içeceği subiya. Böylelikle çevreyi ziyaret edenlere bir kültürel deneyim fırsatı daha sunulmuş oluyor. Güzel ve zenginleştirici bir etki!
Ek olarak İzmir Yahudi Cemaati geniş kapsamlı bir kültür mirası koruma projesi ile Havra sokağı çevresinde bulunan 9 sinagogu kent yaşamına kademeli olarak katıyor. İzmir Sefarad Kültürü Festivali gibi etkinlikler aracılığı ile bölgeyi bir cazibe merkezine dönüştürmeye yardımcı oluyor. Bu bağlamda tabii ki Yahudi Kültür Mirasının aktif etkisinden söz ediyoruz.
Etz Hayim Sinagogu
‘YEREL YÖNETİMİN MÜDAHALESİNE İHTİYAÇ VAR’
Havra Sokağı’nı korumak ve gelecek nesillere aktarmak için neler yapılabilir?
Bence Havra Sokağını tek başına ele almak tam bir çözüm getirmez. Havra Sokağını en azından yakın çevresi ile birlikte düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta Kemeraltı’nın arka sokaklarından bahsediyoruz ve bu sokaklarda çarşının dışında bir yaşam yok. Bu alanı yaşatmak gerekiyor ve bu da bazı kurumlar tarafından dile getirildiği gibi sadece sanat atölyelerinin ve benzeri yerlerin açılması ile olmaz. Alanın tümünün gün boyu yaşaması, sosyal anlamda etkin olması gerekir. Bunun için burada yerel yönetimin müdahalesine ihtiyaç var. Özellikle toplumsal belediyecilik fikri ile hareket eden belediyelerin paydaşları ile birlikte, bu arka sokaklarda fiyat açısından avantajlı öğrenci yurtları açmalarının hem dar gelirli ailelere hem de Kemeraltı’nın bu bölümüne yararlı olacağı düşüncesindeyim. Birkaç yüz öğrencinin, hele bunların arasında bol miktarda mimarlık ve güzel sanatlar öğrencilerinin bulunması alanın yaşamını tamamen değiştirecektir ve Havra Sokağının sürdürülebilirliğine önemli katkı koyacaktır.
Havra Sokağı ve çevresinde İzmirlilerin ortak hafızası ve kimliğinin temel bir unsuru olan tüm somut ve somut olmayan değerlerin gelecek nesillere aktarılması çok kıymetli ve sürdürülebilmesi de elzemdir. Bu değerlerin en somut ifadesi olan yapıların özgün özellikleri ile korunması farklı nesiller ve kültürler arasında saygı, diyalog ve anlayışı teşvik edecektir. Bu bağlamda, koruma ilkelerini gözeterek yürütülen çalışmaların ve üretilen bilginin sürekliliği elbette son derece önemli.
‘TARİHİ YAPILARIN RUHUNU KORUMAKTA SORUN YAŞIYORUZ’
Peki, neler yapılmamalı?
Daha önce de belirttiğim gibi, Havra Sokağını bir kültürel çeşitlilik anıtı olarak ele almak gerekir. Adı üstünde; Havralar Sokağı, yani 17’nci yüzyılda kurulmuş ve bugüne kadar varlığını sürdürebilmiş olan sinagoglardan adını almış bir sokak… Bu sokak, eski Yahudi mahallesinin merkezi arteri olması nedeniyle üzerinde Yahudi kültür mirası yapıları mevcut. Örneğin Şaraphane binası, 1950’li yıllarda Akın Pasajı olarak kullanılmaya başlanmış, bu adla kent hafızasına yerleşmiş ama bu yapıyı inşa eden, İzmir Yahudi Cemaati. Siren Bora’nın ulaştığı eski kayıtlarda, 1839 tarihli bir arşiv belgesi şaraphanenin büyütülmesinden ve işleyişinden söz ediyor. Bu bulgu Havra sokağının tarihine önemli bir ışık tutuyor. Demek ki inşa tarihi daha eski olmalı. 1923 tarihine dek Şaraphane olarak kullanılıyor. 1923 tarihinde Yahudi Yetimhanesi oluyor, 1950’li yıllarda da satılarak Akın Pasajı adını alıyor. İzmir’in kimliği ile ilgili bu önemli eser görmezden gelinip, bu yapının sadece son aldığı adla anılması ve bu şekilde hafızaya yerleştirilmesi İzmir’in ve Havra sokağının bize sunduğu kültür mirasının ve İzmir kimliğinin silinmesine yol açabiliyor. İşte bunu yapmamak gerekir!
Şaraphane yakınında buna benzer bir olay daha hatırlatabilirim. Kurtuluş mahallesi sınırları içinde olan Kadı Hamamı yanında bir kortijonun restorasyonu yapılmıştı. Yapının hakiki adı tespit edilmiş olmasına rağmen, yapı Mavi Kortejo olarak tescil edildi. Bununla da kalmadı, tanıtım tabelasında bu yapının tüm uyarılara rağmen İzmir Yahudi kültür mirasının bir parçası olduğundan söz edilmedi. Bunu da yapmamak gerekir!
Bu restorasyonlar maalesef İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanları tarafından yönetilen Tarkem Şirketi tarafından yapıldığı için kültür mirasını koruma vizyonu ile meydan gelen bu zıtlığı gidermenin İzmir Büyükşehir Belediyesinin bir görevi olduğunu düşünüyorum.
İzmir boyozu
‘BOYOZUN İLK ÜRETİLDİĞİ YER ESKİ YAHUDİ MAHALLESİ’
Bugün İzmir’in en önemli kültürel göstergelerinden olan ve herkesin sahiplendiği boyoz, Sefarad Yahudileri tarafından İzmir’e hangi dönemde getirildi? Yahudiler boyozu hangi özel günlerde veya bayramlarda tüketirdi?
Boyoz kelimesi İspanyolcadır. İspanya’nın Katolikleştirilme sürecinde sürgün edilen Yahudiler, yanlarında inançları ile birlikte başka şeyler de taşırlar buralara. Bunların başında Ladino dili ve ona bağlı olan kültürleri gelir.
Boyozun 500 yıldan fazla bir süredir İzmir’deki Yahudi cemaatince evlerde üretiliyor olmasına rağmen bu ürünün ne zaman ticari bir ürün haline geldiğini bütün İzmir’de satıldığını bilmiyoruz. Bu konularda, herkes gibi biz de araştırmacılar tarafından aydınlatılmayı bekliyoruz.
Bir Yahudi gastronomisi ürünü olan boyozun ilk üretildiği ve İzmir’le tanıştığı olan yer eski Yahudi Mahallesidir. Yani Havra sokağı, Tilkilik çevresi. Bugün tek bir Yahudi bireyin orada yaşamamasına rağmen, her adım başında bir boyozcunun olması, onun yanısıra bir başka Yahudi gastronomik öğesi olan kavun çekirdeklerinden yapılan bir içecek olan Subiya’nın satılıp tüketilmesi kültür mirasının kendi doğalında sahiplenilmesinin ve korunmasının müthiş bir örneği.
Subiya
Yukarıda örneğini verdiğim Mavi kortijo ve Akın pasajı da özgün olarak belirli bir kültüre ait olup ortak mirasımız haline gelmiştir. Ancak, aynen boyoz ve subiya örneğinde olduğu gibi bu mirasın kökenini belirtmekten ve kabul etmekten çekinmemeliyiz, çünkü bu rengimize renk, kişiliğimize katmanlar ekleyip İzmir’i ve İzmirliyi sadece zenginleştirmektedir.
Yorumlar kapatıldı.