***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
|
Müjdat Gezen
Timur’la Nasrettin Hoca her ne kadar aynı tarihlerde yaşamamışlarsa da halk daima başı sıkıştı mı ikisi aynı devirde yaşamış gibi davranır. Dedem Nasrettin Hoca, halkın sığınağıdır. Derdini ona anlatır, onda şifa bulur, onda rahatlar. İçini dedeme döktüğü olur. Yönetimden şikâyetçi olduğunda hemen ona koşar. Timur baskıcı bir hükümdardır. Belki o zamanlar Anadolu halkı içinde bulunduğu yönetimden de şikâyet ediyordu. O zaman hemen dedeme başvururlardı. Timur bir gün sohbet sırasında Nasrettin Hoca’ya sormuş: “Hoca söyle bana, mesela ben köle olsam, pazarda satılsam kaç para ederim?” Hoca cevap vermiş: “Yüz akçe edersin.” “Sen ne yaptın hoca, şu benim sırtımdaki kaftan sadece o kadar eder” deyince hoca, “Ben de zaten onun değerini söyledim” demiş. “Omnis vincit amor” Aşk her güçlüğü yener. BASKI Özellikle katedral ve kiliselerin gotik tarzda yapılmış olanlarına şöyle bir bakın. Ne kadar büyük ne kadar görkemli ve ne kadar baskıcı yapılardır. Bunlar genellikle haftanın tek pazar günü toplu olarak ibadete, vaaza açılırlar. Kapıları sürekli açık olmakla beraber, haftanın bir günü burada toplu ibadet ve vaaz vardır. Buna rağmen büyüklükleri, azametleri inanılmaz derecede görkemli yapılardır. İnsanı kapısının girişinden itibaren inanılmaz bir baskı altına alırlar. Bu binalar girişinden itibaren, önce dış sonra iç görünüşleriyle insanı baskı altına alıverir. Şunu fısıldar: “Sen minnacık bir yaratıksın. Ben bu dinin eviyim ve bak ne kadar büyük ve güçlüyüm. Sen küçüksün, ben uluyum. Bana itaat et. Cezalandırıcıyımdır. İstersem seni mahvederim. Gel, inan, iman et, mum dik, biraz para bırak ve git.” Kendi adıma bu konuda çok rahatım. Senin bana böyle dikta içerikli buyruklar söylemene gerek yok. Ben zaten minnacık olduğumu sen söylemeden de biliyorum. Senin görkemin benim için inşaat israfından başka bir şey değil. Koca bir yılda sadece 52 gün için seni oraya dikmişler. Ben evimde de o işi yapabiliyorum. O nedenle asırlardır kandırdığın kişilerden biri değilim ben. Yurtdışı gezilerimde merak edip içine bile girmem. Vatikan’da kızım merak etti, girdik, anı resmi çektim kızıma. Tepeden vuran gün ışığı bir işaretmiş. Yok canım? Dışarıda gün boyu ışık var. Kimi uyutuyorsunuz? Işık insanın içindedir. O görkemli yapılara inanmam ve israf olarak görürüm. SANAT VE SPOR Bu iki güzellik hiçbir şehrin isminin önüne geçer mi? Geçer. Örneğini 50 yıl önce gördüm, yaşadım. Siz de biliyorsunuz. Kentin ismi Barcelona. Ama eğer bu addaki futbol takımı olmasaydı ve de Gaudi diye bir mimar bu şehri eserleriyle bezemeseydi, Barcelona dünyada bu denli tanınan bir kent olamazdı. Kuşkusuz adı geçen iki unsur yokken de biliniyordu ama Barcelona Futbol Takımı ve dünyaca ünlü mimar Gaudi, bu şehrin dünyaca tanınmasında en önemli iki unsur olmuşlardır. Sanat ve spor burada da buluşmuşlar, bir kenti dünya çapında tanıtmışlar. Ne güzel. Çünkü adını andığım iki dalda olmayan tek şey torpildir. Sporda ve sanatta torpil olmaz. Yakın bir akrabanızı torpille yüksek atlattıramazsınız. Çok yeteneksiz bir yeğeninizi iyi bir piyanist, aktör, ressam, ses sanatçısı yapamazsınız. Torpil kabul etmeyen işler, yetenek ve emek ister. O nedenle ben sanatı çok seviyorum. Sporu da seviyorum ama artık sadece izleyici olduk. Gençken çok güzel top oynardım. Askere gittiğimde Denizgücü Takımı’nda oyun kurucuydum. Sonra yavaş yavaş değiştim. Sonra hızlı bir değişim oldu. Yaşlanmaktan söz ediyorum. Artık spora uzaktan bakan bir hayran gibiyim. Ne yapalım. Yaşlandık işte, ölelim mi yani? Eh, o da olacak bir gün. Arkama bakıyorum, hızlı ilerlemiş duvar takvimlerinin yaprakları. Bana bir ayrımcılık yapmadılar. Her gün biri koptu gitti hayatımdan. Tek bir takvim yaprağının bile jestini görmedim. “Hadi iki üç gün yerimde sayıp seni mutlu edeyim” diyen olmadı. Yıllar o kâğıt parçalarının kopup kopup gitmesi gibi geçti gitti. Çok şükür iyi yaşadık. Nankörlük etmeyelim. Dünya böyledir. Hayat, iyisiyle de kötüsüyle de yaşanmaya değer bir güzelliktir. Yeter ki arkanda bir küçük imza bırak. Atatürk diyor ki: SİYASİ ASKERİ ZAFERLER NE KADAR BÜYÜK OLURLARSA OLSUNLAR, EKONOMİK ZAFERLERLE TAÇLANDIRILMAZSA BU ZAFERLER KALICI OLAMAZ. |

Yorumlar kapatıldı.