Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu
Günümüzün hızla büyüyen kentlerinde; sokakların, caddelerin, hatta insan ilişkilerinin bile dönüşümüne tanıklık ettiğimiz bir dönemde; bakkalıyla, kasabıyla, terzisiyle, kahvesiyle, parkıyla yaşayan; kedisiyle köpeğiyle nefes alan bir mahallenin pastanesinde salon şefidir Fatih Yılmaz.
Gitmeye ara versen merak eder, hasta olsan ortak müşterilerden haber almaya çalışır, öğrenciysen sınav kaygına ortak olur. Ercan ve Kadir ise pastanenin servis elemanlarından ikisidir. Kim kahvesini nasıl içer bilirler, yaşlıların şekerini az koyarlar, müşteri masaya oturmadan ruh halini anlarlar.
Bayağılığın popülerlikle (!) sıvandığı, atmosferi paraya doymuşluk kokan semtlerden yorulmuşken burada hala zamana direnmeye çalışan bir şey var. İçinden insan geçen, yaşanmışlık kokan bir pastane…
Çünkü burası Kalamış.
Kalamış…
Bir semtten daha fazlası.
Cumhuriyetin modernleşme sürecinde İstanbul’un Batılı yaşam tarzına açılan kapılardan biri.
Osmanlı’nın son döneminde bile sayfiye yeri olarak bilinen, nice edebiyatçılara, müzisyenlere ilham veren bir kıyı…
Bir Balıkçı Köyünden Tatil Beldesine
Bugün marinasıyla, sahil boyunca uzanan restoranlarıyla anılsa da, bambaşka bir İstanbul saklıdır Kalamış’ın geçmişinde
Adını Yunanca “Kalamisia”dan (kamışlık) alan, bir zamanlar küçük bir balıkçı köyüdür Kalamış. Osmanlı döneminde Ermeni ve Rum balıkçılar burada ağlarını tamir eder, kıyıdaki salaş kahvelerde denizi izler o zamanlar.
- yüzyıldan itibaren Osmanlı bürokratları ve varlıklı aileler buraya yazlık köşkler inşa etmeye başladığında, Kalamış yalnızca balıkçıların değil, İstanbul’un kalabalığından kaçanların da sığınağı olur.
1950’lere kadar Kalamış Koyu, İstanbul’un en gözde plajlarından biridir. Yaz aylarında şehirden kaçanlar burada denize girer, sahildeki gazinolarda eğlenir. Ancak 1960’lardan itibaren başlayan dolgu çalışmaları, kıyıyı dönüştürür. Denizle iç içe olan Kalamış’ın sahili, marinanın gölgesinde kalır.
Bir Zamanlar Eğlencenin Kalbi: Kalamış Gazinoları ve Köhne Çay Bahçesi
O yıllarda Kalamış, yalnızca deniziyle değil, İstanbul’un kültürel ve sosyal hayatındaki yeriyle de eşsizdir.
Dönemin ünlü gazinoları burada yükselir. Ahmet Rasim’in sık sık ziyaret ettiği Şifa Gazinosu… Yazar burada tenha bir köşeye çekilir, müzik eşliğinde okur, yazar, düşünür. Kadıköylülerin “Alaturka” dediği Belvü Gazinosu ise dönemin seçkinlerinin uğrak noktasıdır. Yatlar, akşamları Fenerbahçe kıyısına yanaşır, misafirler botlarla gazinoya geçer. Burası yalnızca bir eğlence mekânı değil, aynı zamanda İstanbul burjuvazisinin sosyal hayatının merkezidir.
Münir Nurettin Selçuk’un işlettiği meyhane… Yalnızca bir işletme değil, müziğin, sohbetin ve dostluğun buluştuğu bir duraktır. Kendisi dışında kimsenin şarkı söylemediği bu yer, İstanbul’un entelektüelleri, sanatçıları ve müzik tutkunları için vazgeçilmez bir adres hâline gelmiştir.
Ve Köhne Çay Bahçesi… 1970’lerin başlarında, henüz moloz dolgusu yapılmamışken, vapur iskelesinin hemen yanında, gölgesinde oturulan bir ağaç ve salaş bir barakadan ibaret olmasına rağmen içinde bir ömür saklıdır. Yaz akşamlarında sinemadan çıkan âşıklar mutlaka Köhne’ye uğrar. Belki de nice aşkların filizlendiği, nice dostlukların pekiştiği bir yerdir orası.
Atatürk’ün Kalamış Sevgisi
Kalamış, yalnızca geçmişin değil, Cumhuriyet’in de tanığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra burayı sık sık ziyaret etmiş, 1927’de Ertuğrul Yatı ile Kalamış’a gelerek Deniz Kızı Eftalya’nın şarkılarını dinlemiştir. 1930’lu yıllarda yatıyla sık sık Kalamış kıyılarına uğramış, burada denizciliğin gelişmesi gerektiğini vurgulamış, Kalamış Marina’nın temelleri o günlerde atılmıştır. Atatürk’ün deniz sevgisi, modernleşme vizyonuyla birleşmiş, Kalamış yalnızca bir tatil beldesi değil, aynı zamanda denizciliğin ve sosyal hayatın canlandığı bir merkez olmuştur.
Mahalle Kültürünü Yaşatmak Mümkün mü?
Bugün zincir kahveciler, büyük marketler ve yükselen rezidanslar mahalle sıcaklığını giderek yok ediyor. Bir zamanlar bakkalından terzisine herkesin birbirini tanıdığı sokaklar, artık bireyselleşmiş bir şehir yaşamına teslim olmuş durumda.
Her ne kadar değişim kaçınılmaz olsa da, mahalle kültürünü yaşatmak hâlâ mümkün.
Bunun için yerel yönetimlerin yalnızca altyapıya değil, sosyal dokuya da sahip çıkması gerek. Mahalle etkinlikleri düzenlemek, küçük esnafı desteklemek, yeşil alanları artırmak gibi adımlarla şehirleri daha yaşanabilir kılabiliriz.
Çünkü bir şehir yalnızca yolları ve binalarıyla değil, insanlarının birbirine dokunduğu, selam verdiği, paylaştığı ölçüde anlamlıdır.
Kalamış gibi hafıza koridorları olan semtler, geçmişin sıcaklığını geleceğe taşımamız için hepimize ilham vermelidir.
Yorumlar kapatıldı.