Osmanlı Devleti’nde Ermeni ahali 19. Yüzyılın sonlarına dek sadık millet olarak adlandırılır, üst seviye görevlerde bulunurlardı. Ermeniler Tanzimat ve Islahat fermanları İLE bürokrasi ve ekonomide daha fazla yer alarak, ayrıca dini ayrıcalıklar elde ettiler. 1862 yılında Ermeni Nizamnamesi’ni padişahın onaylaması ile beraber bir anlamda bir lütuf alan Ermenilerin sonraki yıllardaki ilerleyişi ise kendilerine verilen bu değere uygun olmadı.
Fransız devrimi ile gelişmeye başlayan ırkçı milliyetçilik akımları, Osmanlı’yı oluşturan birçok ırkı etkilediği gibi Ermeni’leri de etkiledi. Yurt dışında kurulan Hınçak ve Taşnak partilerinin Osmanlı Ermenileri ile etkileşimleri sonucunda Sason, Zeytun, Yozgat ve birçok şehirde ayaklanmalar tertip edildi. Mektuplar aracılığı ile Müslümanları kışkırtacak emirler alan Ermeni komitacıları birçok vatan yöresinde gerçekleştirdikleri isyan ve terörle onbinlerce Ermeni’yi de töhmet altına sokmaya devam ediyordu. Birçok belgede isyancıların İngiliz, Rus ve Fransız güdümlü oldukları da anlaşılmaktaydı.
1914’e gelindiğinde Erzurum’da toplanan Ermeni kongresinde Ermenilerin Osmanlı’ya karşı pozisyonları daha da netleşti ve çıkacak bir savaşta Osmanlı’dan yana olmayacakları görüldü. Yine 1914’te gerçekleşen Zeytun isyanı gibi isyanlar da bu durumu tescilledi.
Sonrası daha bilinirdir. O güne kadar da ondan sonra da sakin tavrını koruyan Osmanlı hükümeti, en doğal hakkını kullanarak yer değiştirme kararı aldı. Bu kaçınılmaz karar, bugün Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin var olmasını sağlamıştır. Bugünkü sınırlarımız bu sayede 783.562 km2’dir, Doğu ve Güneydoğu halen toprağımızdır.
Sonuçta kim kaybetmiştir. Evet Ermenilerin kaybettiği kesindir. Bugün, ya diasporada, ya el kadar Ermenistan’da yoksunluk içinde ya da İstanbul’da kaçak işçi olarak yaşamaya devam etmek zorundalar. Osmanlı Devleti ise yeni bir devlete küçülerek dönüşmüştür. Türkler ve Ermeniler açısından da bir anlamda büyü bozulmuş, Türkler ve Ermeniler arasında kolay kolay tamir edilemeyecek uçurumlar oluştu.
Bu durumda kazananlar ise bu iki taraf dışındakiler oldu.
-o-
Çoğumuz için lise tarih derslerinde kalan bu konuları niye şimdi anlatıyorum?
On yıllardır bölücü PKK terörü ile yapılmak istenen de çok farklı bir şey değil. İnsanlar, ırklar ve yıllar belki farklıdır ama şablonlar aynı.
Aslında tarih hep tekerrür etmektedir. Türk İmparatorluğunun Paylaşılması Hakkında Yüz Proje (1281-1913) isimli bir kitap var, İş Bankası Yayınları’ndan. Kitap sadece 100 yabancı bölücü projeyi anlatsa da belki yüzlerce proje vardır. Son 50 yıldır da başka bir proje yürütülüyor PKK maşasıyla.
-o-
Bu hafta MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli yaptığı konuşmasında öncelikle ortamı tarif etmiş ve savaşa doğru bir gidiş olduğunu ifade etmişti:
“İşin özünde İkinci Dünya Savaşı’nı takiben tesis edilen kurallara dayalı uluslararası sistem ilansız ve ilamsız iflas bayrağını çekmiş durumdadır.”
“Ukrayna’nın Batı yapımı silahlarla Rusya’yı vurması üzerine Putin’in “savaşın küresel boyut” kazandığına dair söylemi üçüncü dünya savaşı ihtimalini gün ışığına taşımıştır.”
“Gördüğümüz yalın gerçek şudur: Türkiye’nin çevresi silahlarla, füzelerle, şiddet versiyonlarıyla, yeni nesil savaşlarla kuşatılmaktadır.”
Sonrasında, Sayın Devlet Bahçeli DEM Parti’ye bir kez daha seslenmiş ve son dönemdeki konuşmalarında da beklediğini anlattığı şekilde, örgütün ve dış klonlarının faaliyetlerine derhal son verecek şekilde bir gelişmenin önemini anlatmıştı:
“Türk milletinin asil ve asli mensubu olmak duruyorken, Emperyalizmin kanlı menüsünde yer almaya tamam demek insan onurunun hiçe sayılmasıdır.
Hiçbir Kürt kardeşim böylesi korkunç bir vebale ortak olmamış ve olmayacaktır.
Kürt’ü Türk’ten ayırmak dünyayı güneş sisteminden ayırmak kadar imkansız ve deli saçmasıdır.
Anımız bir, acımız bir, ahlakımız bir, aminimiz bir, geleceğimiz de birdir.
O halde el ele verip, gönüllerimizi birbiriyle yoğurarak terörü ve bölücülüğü gündemimizden tamamıyla çıkarmalıyız.
Kandil’de ve Türkiye düşmanlarının mahzeninde DEM’lenip Türkiye’yi devirmek isteyenler bir karar eşiğindedir.
Bölücü terörün mü DEM’isiniz? Yoksa kader ortaklığının ve bin yıllık kardeşliğin DEM’i mi olacaksınız?”
Evet, Türkiye partisi DEM mi, emperyalizm maşası DEM mi? Bu yazının ilk ve son bölümü birlikte değerlendirildiğinde, yeni savaşlar öncesinde bir ve bütün olmanın ne kadar önemli olduğunu görmemek mümkün değil.
Kürtleri temsil ettiğini söyleyen partinin de bir an önce terörden koşarak uzaklaşmasında büyük fayda var. Kendini Kürt bilen kanaat önderleri kadar, tüm partilerde Türk siyasetinin öndeki isimlerinin de konuların ciddiyetinin farkında olması, DEM’i ve varsa diğer unsurları “bir ve bütün Türkiye” dışında hiçbir planın olmadığı bir çabaya ikna etmesi gerekir. Tarih onları, Devlet Bahçeli’nin çabalarını ve aldığı yüksek insiyatifi yazan sayfalarda mı, ihaneti yazan sayfalarda mı yazacaktır, bunu kendileri belirleyeceklerdir.
Bunlar son “dem”lerdir. Çay bittiğinde muhabbet biter. Samimi olan uzanan eli tutar, gerisi hıyanet içerisindedir.
https://www.turkgun.com/kose-yazisi/198767/millet-i-sadikadan-tehcire-bir-ders
İlk yorum yapan siz olun