Ermenihaber.am karşılıklı özel temsilcilerin atanmasıyla Ermenistan ve Türkiye arasında başlayan diyalog süreci konusunda Türkiye’deki siyasi çerçevelerinden farklı isimlerle, sivil toplumu temsil eden şahıslarla röportajlar gerçekleştiriyor. Türkiye’deki siyasi çerçevelerin ve genel olarak toplumun bu konuda ne düşündüklerini okuyucularımızın dikkatine sunmaya çalışacağız.
Bu röportajı Türk siyasetçi, eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ile yaptık.
— 2020 yılında yaşanan 44 günlük Artsakh (Karabağ) savaşından yaklaşık 2 yıl sonra, Ermenistan ve Türkiye’nin özel temsilcilerinin atanmasıyla bir çözüm süreci başlatıldı. Mevcut aşamada Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini gerçekçi buluyor musunuz?
— Gerçekçi bulmak isterim, ancak burada bir tiyatro var ve bu tiyatro bitmedi bir türlü. Ben 90’li yıllarda Ter-Petrosyan Cumhurbaşkanıyken yanıma üç gazeteciyle birlikte Ermenistan’a, Yerevan’a gelmiştik. Başıma gelmeyen kalmadı. Geri geldiğimde bir kıyamet koptu, cezaevine attılar, büyük sıkıntılar yaşadım. Burada Türkiye’de derin bir Ermeni düşmanlığı işlemişler. Yöneticiler başka Rum düşmanlığını, sonra da Ermeni düşmanlığını genlerine bulaşmışlardır neredeyse. Bunun kınanması, aşılması gerekiyor. Sovyetler Birliğinde de öyleydi. Ermenilerde endirmişlerdi. Hayali bir düşman yaratmışlardı. Kafkasya’daki bütün halkları birbirine karşı husumeti, düşmanlığı vardı ama bizimkiler anormal safhada. Bu acayip bir şeydi. Sonra da duydum 2023’te kapıyı açtılar, fakat Ermeni ve Türk geçmiyor kapıdan. Sinek, böcek geçiyor galiba. Şimdi normalleşme-mormalleşme diyorlar ama keşke olsalar. Ermenistan liberalleşti falan diyorlar iyi oldu. Bir sorun yok. Türkiye-Yunanistan arasında bir şey kalmadı artık, fakat kafalar çok küfürlü olduğu için genetik forma dönüştürmüşler düşmanlığı.
Biz Türkiye’de bir grup Ermeni Soykırımını kabul ederiz. Bize nasıl düşmanlığı yaparlar, anlatamam. Ne diyorsun peki işi sayıya bağlıyorlar. En efendisi diyor ki 300 bin ölmüş diyor. Biri diyor ki 1 milyon ölmüş. Neyse… Bu ne? Kuzu mu koyun mu ölmüş? 300 bin az mı yani? Bunu sorduğumuzda da düşmanlık görmekteyiz. Yani bırakın Ermeni düşmanlığını, Ermenistan’a düşman olmayanlara da düşmanlar.
— Taraflar bir kaç anlaşmaya vardı, ancak bugüne kadar Türkiye tarafından anlaşmaların hayata geçirilmesi için hiç bir adım atılmadı. Ankara, Yerevan ile ilişkilerini bilerek mi normalleştirmek istemiyor yoksa başka nedenler mi var?
— Bilerek, taammüden. Azerbaycan burayı kullanıyor. Ne kadar kapkaç edindiği para varsa hepsini Türkiye üzerine kullanıyor. Dolayısıyla Türkiye’ye esir olmuş durumdalar. Yani o özellik var. Azerbaycan bizim gardaşımız, Ermeni niye bizim düşmanımız olsun kardeşim. Yani o ayrı o da ayrı bir ülke. Bizim için de gardaşımız. Gürcü de gardaşımız. Yani o sayfaya gelemedik bir türlü daha. Bir anlatılan hikaye var ya: Ermenistan’da herkesin evinde bir Ararat dağı fotoğrafı var, küçük penecereli bir ev, Türk düşmanlığı nasıl kaslaşmışsa onun karşısına Türkler aynı şekilde bir düşmanlık gütmektedirler. Bu dili, jargonu değiştirmeden bir yere çıkacağımızı zannetmiyorum. Ter-Petrosyan’ın önerisi vardı: Bu işi tarihçilere bırakalım diye, tarihçiler tartışsın filan. Gerçi tarihçiler asker dili kullanarak tartışıyorlar. Hala oradalar. 90’lılardan 30 yıl geçti aradan bu jargon değişmedi. Bir gazeteciyi oturtuyorsun, Türkiye Genelkurmay Başkanı gibi konuşuyor. Ya da bir Ermeniyi oturtuyorsun Ermenistan Kara Kuvvetleri Komutanı gibi konuşuyor. Bu dilden çıkarmak lazım. En düzgün dil kullanan Amerika Diasporasıdır. Fransız Diasporası çok sert davranıyor.
Bir de üzerine Karabağ’da “tuz biber” oldu. Yani biraz uzun süreye ihtiyaç vardır. Sıkıştı bizim hükümet. Belki de ondan dolayı bir adım atabilir çünkü ekonomik çıkmaza, siyasi krize girdiler. Ondan dolayı dışarıda iyi ilişkiler kurma baskısı var, çünkü Süriye’de bütün kolu komşu bir yandan Irak, Suriye, hepsine düşman olduk. Zaten Ermeniler kalu beladan beri düşmanız, Allaha şükür. “Yurtta sulh cihanda sulh” doldurma vatandaşların tepki de var. Belki de imana gelirler de kapıyı açarlar, normalleşiriz, bir gidip gelmeye başlarız. Aramızda ticaret anlaşması olur. Elçilik olur. Normal bir ülke gibi davranmamız lazım birbirmize.
— Yakın zamanda sınırlar açılır mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
— Çok umutlu değilim ben. Ben Yerevan’dan taş getirdim, Kars’ta bir otel yaptırdım. Yahu adamlar otele düşman oldu. Ben Dağıstan muhaciriyim, Bizim köklerimiz Dağıstandan geldiler. Açtırmamak için her şeyi yaptılar. Sanli Ermeni kalesi kurmuşuz gibi davranıyorlar. Bunlar nasıl normalleşecek. Ahalde bir şey yok, yöneticilerde düşmanlık var. Bir yönetici kendine Ermeni veya Rum düşmanı yapmak zorunda hissediyor. Yani Batıda ne kadar alçak adam varsa onlara Rum tohumu derler doğuda Ermeni tohumu derler.
Yerevan’da var ya Türk suyu içilmez. Bunu kırmak gerekiyor. Birbirimize olan bu dili kırmamız gerekiyor. Biz burada epey çabaladık Taner Akçam arkadaşımla.
Sanıyorum Amerikalıların baskısıyla belki biraz bir şey yapabilirler. Bu yeni dönem ABD yönetiminden ümitliyim biraz. Hem güneydoğuda hem Kafkasya’da bir yumuşamaya sebep olabilir onlar. Bize kalırsa bizde bir ümidim yok benim.
— 1995’te Ermenistan’ı ziyaret ederek Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’la bir araya gelmiştiniz. Bir Türk siyasetçi olarak Ermeni Soykırımı Anıtını da ziyaret etmiştiniz. Daha sonra Türkiye’ye döndüğünüzde Ermenistan’a gitmenizi Amerikalıların istediğinizi söylemiştiniz. Ermeni Soykırımı Anıtına ziyareteniz Türkiye’de nasıl karşılandı?
— Beni kilitlediler, sonra dolandırdılar, hapise attılar. Hakkımda bir dava açmışlardı. Mesela davanın konusu;
1) Ermeni misin?
2) Ermenistan’da koyun kaçakçılığı,
3) Nükleer silah kaçakçılığı yapmışım diye dava açtılar.
— Soykırımcıların arasında amcanızın ismi de geçiyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Amcam Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın elemanıydı. O kavgada varlar yani. O kavgada olan bir aileyiz. Ama biz kanı, kanlıyı yıkamayız. Dedem yapmıştır. Ne yapayım. O dönem bir şey olmuş. Ben şimdi barışseverim, hiç bir Ermeni’ye düşman değilim ben, kimseye, hiç bir ırkından dolayı düşman değilim. Dolayısıyla bunun gereğini yaptım. Ermenistan’a gitmekle başıma bu sıkıntılarının geleceğini biliyordum. Türkeş evrak, kağıt al dedi. Seni burada öldürürler dedi. Ben inanmamıştım. Sonra başıma gelmeyen kalmadı.
Alparslan Türkeş destekledi beni o zaman. Hem gidişte destekledi hem geri geldiğimde linç ettiler beni, televizonda eskiden Türk eski Moskova Büyükelçisi onunla beraber beni destekledi. .
— Alparslan Türkeş ziyaretinizi destekledi mi?
— Evet, tabii, tabii destekledi.
— Bir milliyetçi, bir Ermeni düşmanı olarak destekledi mi?
– Yani Ermeni düşmanı değil. Madem bir yarısı Ermeni… Ermeni düşmanı değildi. Sonuna kadar destekledi. Hem gittiğimde, hem geri geldiğimde beni linç ettiler. Televizyonda Türkkaya Ataöv’i gönderdi. yanında durdu. Ataöv Moskova elçiliğini yapmış. Oraya Nazım Hikmet’i almadılar dedi. Bu büyük başarı diplomasidir falan filan diye. Böyle bir yümüşatmaya çalıştılar. Fakat bir de seçime altı ay vardı. Beni mahvettiler. Ama seçildim.Çıktık şeyden…
DİKKAT!
Röportajda yer alan tartışmalı ifadeler, editör kadrosunun görüşleri ile örtüşmeyebilir. Fikirlerin içerik açısından editoryal müdahale olmaksızın tam olarak yayınlanması, aşağıdaki amaçlar için temel öneme sahiptir:
https://www.ermenihaber.am/tr/news/2024/11/26/Gürbüz-Çapan-Türkiye-Ermenistan/291165
İlk yorum yapan siz olun