İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Biz de Malazgirt’te vardık…”

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Hakan Fidan’ın sözlerindeki Kürtlerin yerine pekala Ermenileri de koyabilirsiniz. Fidan’ın zihniyetinin fazla izaha ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Egemenin gözünde başka halklar özne değil, sadece boyun eğmeye mecbur olan köleler olarak var.

Aykan Sever

Epeydir kökünü tarihten aldığını sanan ve buradan kendine meşruiyet kuran yaygın bir “hastalık”tan mustaribiz. Bu rahatsızlığın adını tam olarak koyamadım ama şimdilik “yaranma psikozu” deyip geçelim. Bunun birçok semptomu var. Birazına örneklerle göz atalım.

Bu ara Ermenistan’a giden bazı Türkiyelilerin yayınladığı videolara sıklıkla denk geldim. Çoğunun iyi niyetli olmadığı açık, tanıştıkları insanlarla diyalog kurmak yerine provokatif davranmayı tercih ediyorlar. Bir kısmı belki görevini ifa ediyor, bazıları da para kazanmanın yolunun böylesine ilgiden geçtiğine inanıyor olsa gerek. Kim bilir bazılarının da Ermenistan halklarıyla hiç aklımıza gelmeyecek dertleri olabilir.

Yukarıdakilerden farklı olan bir videoya da denk geldim. Türkiyeli biri Ermenistan’da gördüklerini güzel güzel anlatıyor. Yıllar önce geldiği yerin nasıl değiştiğini çok daha iyi olduğunu falan. Fakat videonun sonuna doğru o “sihirli” sözcükleri ortaya yuvarladı: Ermeniler de Malazgirt’teydi. Malumunuz Kürtler arasında da orada olmaktan fayda umanlar var. Erdoğan da pek bir seviyor Malazgirt masallarını çünkü anlatacak kendisinin herhangi bir “kahramanlık” hikayesi yok. Ancak memleketi Malazgirt-Çanakkale Savaşlarını kucaklayan yalanlar etrafında kamplaştırma-yönetme konusunda “usta”.

Malazgirt elbette bir sembol. Ancak bir arada olmak için Savaş’tan baş bir simge bulamadığınızı da gösteriyor…

Videolara geri döneceğim ancak önce arada sırada aklıma takılan bir soruya yer vermeliyim. Niye kimse Sarıkamış’ta biz de vardık demiyor. Enver Paşa’nın efradı bugünün faillerini anlıyorum, onlar söyleyemezler. Tıpkı ataları gibi sırtlarını dönüp unutmayı, yarlarına nağme yazmayı yeğlerler. Ya orada ölenler, ne için cepheye sürüldüklerini dahi bilmeden, donarak devlet dersinde katledilenler, sakat kalanlar, onların yakınları, ne düşündü, düşünmeye fırsatı oldu mu?

Benim kulaklarımdaysa “Tarihsel bir onarım istiyoruz”(*) diyenlerin sözleri eksik olmuyor.

Bu kez Paşinyan sahnede
Bu kez X’te karşılaştığım videoda Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan sahne alıyor. Sakalını kesmiş, göz kırpıyor. Uzun zamandır sosyal medyada Paşinyan’ın sergilediği garipliklere alışık olsam da merak ettim. Neden böyle bir şey yapıp bunu sosyal medyada yayınlama gereği duydu diye.

Meğer Paşinyan o gün Meclis’te bir konuşma yapmış. Aslında eskiden söylediklerine benzer, “Başka vatan aramayalım, devleti güçlendirelim” türünden şeyler söylerken toplumsal gücünün ne kadar olduğu tartışılır milliyetçi Daşnak Sutyun Partisi’ne de saydırmayı ihmal etmemiş. Özeti Erdoğan’ın da sık tekrarladığı bir taktik: Bir düşman yaratarak asıl istediklerini kamufle et ve yürürlüğe koy. Malum yeni başlangıçlar için de saç, sakal kesme adettendir.

Uzun zamandır 3. Dünya Savaşı’nın paylaşım sahalarından birine dönüşmüş olan Ermenistan’daki Paşinyan iktidarı savruk ve bocalayan görüntü veriyor. Bunun ana nedeni gelecek tasarımından yoksunluk. Paşinyan takıntılı bir tarzda tek ata oynuyor. Yani Türkiye’ye. Bu en zayıf tarafı. Halbuki Ermenistan bu zaaflı yanını ancak Güney Kafkasya’da etkili olan bütün güçlerle dengeli bir ilişki yürütürse kapatabilir. Kaldı ki Türkiye’nin bugünü ve yarını bir hayli belirsiz.

Ben bunları düşünürken Paşinyan arada Vatikan’a gitti. Öncesi kendi atadığı, yetki verdiği bazı kişilerin istifasını istedi. İkisi bakan altı üst düzey yetkili istifa etti. Sonra?

Muhtemelen Paşinyan “tıraş faslı”nın ertesinde asıl mevzuya giriş yapacak. Yani Azerbaycan’la “barış” anlaşması. Aliyev hanedanlığı olası barış anlaşması için Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nin fiilen iptali ve buna dayanan Ermenistan Anayasa’sında değişiklik istiyor. Özeti Dağlık Karabağ’la ilgili her tür haktan vazgeçilmesi. Açıktan söylenmeyen bir diğer talep ise Ermeni Soykırımı’nın unutulması. Bu dayatmalar kendini 2. Dağlık Karabağ Savaşı’nın fatihi; küresel iklim krizini azaltmak niyeti beyanıyla COP29’u organize edip, petrol ve gaz Allah’ın bize nimeti, “Niye kullanamayacakmışız?” gibi muhteşem açıklamalar yapan birisi için elbette normal.

Paşinyan’ın buna ne yanıt vereceği doğal olarak daha önemli. Azerbaycanlı yetkililere göre Paşinyan buna hevesli. Bence de. Tarihi bir kenara bırakmamız lazım, “Ermenistan’ın dışında başka vatan aramamak” gerekir gibi söylemler ilk başta “hoş” olarak algılanabilir. Zira geçmişin bagajlarından kurtularak “barış” etrafında yeni bir dünya kurmaya çalışıyorsunuzdur. Ancak ne dünya siz ve hayallerinizden ibaret ne de “adalet”in olmadığı bir zeminde gerçek anlamıyla barış olabilir.

Bunlardan kastımı kısaca izah edeyim. Türkiye’de bugün alabildiğine baskıcı bir rejim hüküm sürüyor ve bu devlet Ermenistan’ın yanı sıra bölge coğrafyasına dönük emperyalist emeller peşinde. Yani Paşinyan’ın iyi niyetli diye varsaydığım düşüncesi pekala Ermenistan halklarına özgürlük vermek yerine Türkiye’nin boyunduruğunu vurmak anlamına da gelebilir.

Adalet’in ne olduğu ayrı mesele ancak onun sağlanamadığı bir zeminde bu durum katile bir kez daha hem de bu kez suratınıza karşı sırıtarak aynı suçu işleme cesareti vermekle eş değerdedir.

Akıl alır iş mi?
Ermenistan’dan bir arkadaşla bu konular üzerine sohbet ederken onun aklına, Paşinyan’da hiç öyle bir “derinlik” olduğunu düşünmese de acaba bu bize İsa’nın meşhur kelamlarından birini mi öğütlüyor fikri geldi. Neydi bu bahse konu olan sözler:

“Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin” dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü o, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.”(ATTA 5:43-45 TCL02)

Bu tür yaklaşımlara Ermeniler arasında biraz Türk okuyucu için “ağır” gelecek yanıtlar verenler var, biz onları geçelim André Malraux’un Umut romanının kahramanlarından olan Puig’e kulak verelim. Puig İspanya iç savaşının ilk günlerinde, faşistlerle son çarpışmasına gitmeden önce bize soruyor: İki bin yıldır durmaksızın tokat yemiş kimselere tokat yiyince öteki yanağını çevirmeyi öğretmek akıl alır iş mi?

Adalet meselesine devam edelim. Çünkü Paşinyan gibi düşünmeyenler çokça. Örneğin Lemkin Enstitüsü Aliyev’e tepki göstererek “Eski Ermeni topraklarında Soykırım ile egemenliğin yeniden tesis edilmesi adalet değildir” açıklaması yaptı. Nitekim aynı kurum daha önce de Paşinyan’ı “inkarcı” yaklaşımı konusunda uyarmıştı.

Yeniden millet-i sadıka olmak çare mi?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise yine şu lafları sarfetmiş: “Sınır ötesindeki Kürtlerin tek hamisi Türkiye’dir, bunun lamı cimi yok… Tarih böyle akar”

Siz Fidan’ın sözlerindeki Kürtlerin yerine pekala Ermenileri de koyabilirsiniz. Fidan’ın zihniyetinin fazla izaha ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Egemenin gözünde başka halklar özne değil, sadece boyun eğmeye mecbur olan köleler olarak var.

Karşımızdaki “mantık” buyken yeniden millet-i sadıka olmak herhangi bir şeyi çözer mi? Bunun yanıtını bulmak için uzağa gitmeye gerek yok, en azından geçmişte olanları biliyoruz.

Yaşamak istiyorsak Barış üzerine her gün konuşmak zorundayız. Çünkü 3. Dünya Savaşı hepimizin hayatını doğrudan tehdit edecek düzeye her an sıçrayabilir. Savaşın önüne geçmek için umarım sadece konuşmakla da kalmayız…

(*) https://sendika.org/2011/04/tarihsel-bir-onarim-istiyoruz-aykan-sever-gunes-celikkolun-gregorio-hairabedian-ve-garabet-topalianla-soylesisi-birgun-53163

(AS/HA)


bianet

Yorumlar kapatıldı.