Bugün Kars Antlaşması`nın imzalanmasının 103. yıldönümü.
Oxu.Az Türkiye Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AKDTYK) Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM) “Eğitim Araştırma Komisyonu” ve “Cumhuriyet Tarihi Komisyonu” Bilim Kurulu Asli Üyesi, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ANKASAM Türk Dünyası Başdanışmanı Prof.Dr. Selma Yel‘in Kars Antlaşması ile ilgili mülakatını taktim ediyor:
– Selma hanım, bugün Kars Antlaşması’nın 103. yıldönümü. Kars Antlaşması’nı ortaya çıkaran sebepler neydi?
– 1921, Türk tarihi açısından son derece önemli tarihi olayların yaşandığı bir yıl oldu. Bunlardan birisi de Milli Mücadele`nin askeri safhasında Sakarya Muharebesi`nin TBMM`in kesin galibiyeti ile sonuçlanmasıdır. Artık TBMM savunmadan çıkmış taarruza geçecek güce erişmişti. Müteakiben de başta Fransa olmak üzere Sovyet Rusya`nın da Türkiye politikasında ciddi bir değişiklik olmuş ve Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti, Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti ve Ermenistan Sovyet Cumhuriyetini TBMM ile anlaşma yapmaya yönlendirmiştir. Böylece Kars Antlaşması, TBMM`ni temsil eden Kazım Karabekir Paşa, Veli Bey, Muhtar Bey, Memduh Şevket Bey, Sovyetleri temsil eden Büyükelçi Yakov Ganetsky, Azerbaycan SSC Halk Komiserleri Konseyi Başkan Vekili Behbud Şahtahtinski, Ermenistan Dışişleri Bakanı Aşkanaz Mravyan ve İç İşleri bakanı Bogos Makinçiyan ve Gürcistan Savunma Bakanı Şalva Eliava ve Dışişleri Bakanı Aleksandr Svanidze’nin iştirak ettiği barış görüşmeleri sonunda 13 Ekim 1921 tarihinde imzalandı. Kars Anlaşması bir giriş bölümü olmak üzere 20 madde ve eklerinden oluşmaktadır. Her üç devlet Moskova Antlaşması’nı kendileri için geçerli kabul etti ve böylece Türkiye’nin doğu sınırı kesinleşmiş oldu. Anlaşmanın beşinci maddesi doğrudan Nahçıvan’ın kaderiyle ilgiliydi. Burada Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın bir parçası olarak özerk statüsü tesis edildi. Kars Antlaşması’nın 5. maddesi, Moskova Antlaşması’ndan farklı olarak Nahçıvan’ın statüsü konusunda anlaşan tarafları tanımlıyordu. Bunlar Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan hükümetleriydi. Anlaşmanın bu maddesinde “Türkiye hükümeti, Azerbaycan ve Ermenistan Sovyet cumhuriyetleri, anlaşmanın Ek III’ünde belirtilen sınırlar dahilinde Azerbaycan sınırları içinde Nahçıvan ilinde özerk bir bölge oluşturulması konusunda anlaşmışlardır” deniyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle bu konuda çok ısrarcı oldu, talebinden asla vazgeçmedi. Ayrıca ilgili ülkeler birbirlerinin toprak bütünlüğünü de kabul etti. Bu da son derece önemli bir husustur.
– Şu anda Ermenistan Kars Antlaşması’nın geçersiz olduğunu iddia ediyor. Bunun bir dayanağı var mı?
– Bilindiği üzere SSCB 1991’de dağılmaya başladığında Güney Kafkasya`da aynen 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında meydana gelen olayların benzeri yaşanmaya başladı. Ermenistan, Mayıs 1918`de ilan etmiş olduğu gibi yeniden bağımsızlığını ilan etmiş ve müteakiben de Moskova`nın baskısı ile zorla kabul etmiş olduğunu iddia ettiği Kars Antlaşması’nı tanımadığını belirtti. Taşnak Partisi Erivan Temsilcisi Kiro Manoyan ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Kars Antlaşması’nın SSCB ile imzalandığını, bağımsız Ermenistan tarafından imzalanmadığını öne sürerek bu sınırların geçerli olmadığını iddia etmeye başladılar. Onlara göre, Doğu Anadolu`dan ciddi oranda toprak alacaklarını sandıkları Sevr Antlaşması esas olmalıdır. Halbuki Sevr hiçbir zaman yürürlüğe girmedi, Milli Mücadele zaferi ile de tamamen sonuçsuz kaldı.
Olayların giderek büyümesi üzerine Türkiye ,Ermenistan`la sınırları kapattı. Bu sürecin çözümü için Ermenistan`ın yeniden resmi olarak Kars Anlaşması`nı tanıması gerektiği net bir şekilde ifade edilmeye başlanıldı. Ermenistan’ın Karabağ’daki işgal süreci ile birlikte Türkiye işgalinin sona erdirilmesini ilişkilerin normalleşmesi için ön şart konusu yaptı.
Kars Anlaşması`nın hukuken iptali söz konusu olmamakla birlikte taraf devletlerden birisi tek taraflı olarak ilgili anlaşma hükümlerinden feragat ettiğini ilan edebilir. Ancak bunun için mazeretlerinin hukuken doğru olması gerekmektedir. Avukat Ferhat Aznevi “Hukuksal Boyutuyla Türkiye Ve Azerbaycan”ın Ortak “Ermeni Sorunu” Yukarı Karabağ Ve 10 Kasım 2020 Ateşkes Antlaşması” isimli kitabında Ermenistan’ın Kars Anlaşması’nı reddetmesinin hukuki geçerliliği olmadığını açıkça ortaya koydu.
16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmalarını kabul etmeyen Ermenistan, 1921 Mart’ında anayasal bir Sovyet Birliği’nin oluşmadığını, Ermenistan’ın da Bolşevik Moskova’ya tabi olmadığı için, Sovyet Rusya’nın kendi adına antlaşma yapamayacağını ve bu nedenden dolayı da kendisini temsil edemeyeceğini ve ayrıca 1921 Ekim’indeki Kars Antlaşması’nı onaylayan Sovyet Ermenistan’ı delegelerinin de Ermenistan’ı temsil etmediğini iddia etmektedir. Bu sebeplere dayanarak da Kars Antlaşması’nın geçersiz olduğunda ısrarlıdır.
Ancak 1918 yılında Batum Antlaşması ile birlikte bağımsızlığını ilan eden, TaşnaksutyunPartisi yönetimindeki Birinci Ermenistan Cumhuriyeti, 29.11.1920’de Ermenistan Askeri Devrimci Komitesi Kuzeydoğu Ermenistan’a girip Sovyet Ermenistan Cumhuriyetini ilan edene kadar devam etmiştir. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile yeni kurulan Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti arasında 02.12.1920 tarihinde imzalanan Yerjanyan Antlaşması ile Ermenistan’da Bolşevik Parti kurulmuştur. Yani değişen rejimdir. Devlet devam etmektedir.
1921 yılı boyunca Ermenistan’ın meşru/hukuki yönetiminin Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne ait olduğunu gösteren diğer kanıt 02.12.1920’de iktidarın, Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nin meşru yönetimi tarafından yazılı antlaşma ile savaşmadan Sovyet Rusya’ya bağlı delegasyona devredilmiş olmasıdır. Devletlerarası ilişkilerde “Her hükümet, iktidara devrim ya da darbeyle de gelmiş olsa, bağımsız ve etkili ise, koyduğu kurallara sürekli itaat sağlayabiliyorsa, milletlerarası hukuk bakımından meşrudur”. Kars Anlaşmasını da işte bu meşru hükümet imzalamıştır.
Böylece 02.12.1920’den, 23.08.1991’deki bağımsızlık ilanına kadar kesinti olmadan devam eden Sosyalist Sovyet Ermeni yönetiminin “meşruluk” ve “anayasal meşruluğu” sağladığı hukuk Av. Ferhat Aznevi’ye göre, en kabul edilmelidir. Ermeni tarihçi Dr. Ararat Hakobyan da bu tezi desteklemekte olup Ermeni ordusu Rus askeri birliklerine direnmemiş, Ermeni halkı 1920 Aralık ayında Sovyet iktidarını zımnen kabul etmiştir. Tek çıkış yolu, bağımsız devletten fiilen vazgeçmek ve Ermenistan`ın Sovyetleşmesi, bağımsızlığın kaybedilmesi anlamına geldiğinden, Sovyet egemenliğini benimsemek gerekmiştir. Ermenistan Cumhuriyeti’nin siyasi liderliği, savaşmadan ve direnmeden, Ermeni halkının fiziksel kurtuluşu için bir fedakarlık yapmış, 02.12.1920 günü, Erivan’da, Gümrü Antlaşması’nın imzalanmasından hemen önce, Ermeni temsilcisi Kanayan ile Rus tam yetkili delege Legrand arasında 8 maddelik bir anlaşma imzalanmıştır. Böylece barışçıl bir iktidar devri gerçekleşmiştir.
Antlaşmanın imzalanmasının ardından aynı gün, Birinci Ermenistan Cumhuriyeti Hükümet üyeleri Başbakan Vratsyan liderliğinde, iktidardan istifa etmek için bir kanun imzalamışlar ve Vratsyan Hükümeti iktidarı gönüllü olarak bırakmıştır.
Moskova Antlaşması imzalanırken Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan`da Sovyet Cumhuriyetleri kurulmuş ve Sovyet Devletine bağlanmışlardır. 1921 yılında halen Lenin`in milliyetler ilkesi etkisini sürdürmekte olup gevşek bir federatif yapı mevcuttur. Yani baskı ve tehdit söz konusu değildir.
Ermenistan’ın Kars Anlaşmasının geçersiz olduğunu iddia ederken öne sürdüğü sebeplerden birisi de 1921 yılında Bolşevik Sovyet Rusya yönetiminin anayasası bile olmayan, devlet niteliği taşımayan bir yönetim olduğudur. Ancak, Av. Ferhat Aznevi`ye göre, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği`nin nüfus ve yüzölçümü bakımından en büyük kurucu cumhuriyetidir. Beşinci Tüm Rusya İşçi, Asker, Köylü ve Kazak Temsilcileri Sovyetleri Kongresi’nde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin 1918 Anayasası kabul edildi. Söz konusu anayasal düzen 1925 Anayasası ile değiştirilmemiş ve 1936’da SSCB Anayasası’nın kabulüne kadar hukuken devam etti. Bu nedenle de Ermenistan`ın Sovyet Rusya yönetiminin Moskova ve Kars Antlaşmalarında temsil yetkisine sahip olmadığı iddiası dayanaksızdır.
Sovyet Rusya yönetimi 1918 yılında Ermenistan’a bağımsızlık yolunu açan Brest-Litovsk Antlaşması’nı tüm Çarlık Rusya’sı adına imzaladı. Yani bu denli önemi bir anlaşma hukuken geçerli ise nasıl olur da Moskova ve Kars Anlaşmaları geçersiz olabilir. Ermenistan’ın Moskova ve Kars Antlaşmalarını imzalayan TBMM Hükümetini de sadece sivil toplum örgütü olarak görüp Türkiye’yi temsil yetkisinde olamaz iddiası da bariz bir çarpıtmadan ibarettir. 1921 yılında TBMM Hükümeti, Moskova ve Kars (Ermenistan`ın yanında Azerbaycan ve Gürcistan ile) Antlaşmalarının yanında, yine Ermenistan ile Gümrü, Afgan Hükümeti ile Türkiye-Afganistan İttifak Antlaşması ve Fransa ile Ankara Antlaşması`nı imzalandı.
1921’de iktidarda olan TBMM ve Moskova yönetimlerinin rejimleri devamlılık göstermiş, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de, 1920 Aralık ayından 1922’ye kadar Moskova`ya bağlı, 1922-1936 arasında Kafkasya Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nin federe devleti, 1936’dan Sovyetler Birliği dağılana kadar bir birlik Cumhuriyeti olarak 02.12.1920’de kurulan Sovyet Sosyalist rejimi çatısı altında varlığını devam ettirti. Görüleceği üzere, Moskova ve Kars Antlaşmalarını imzalayan hükümetler ülkeleri adına “Hukuki Devlet” sıfatıyla imza atmaya yetkili olup imzaladıkları anlaşmalar da hukuken geçerlidir.
Ermenistan’ın Kars Anlaşması geçersizdir iddiasını desteklemek için ileri sürdüğü diğer bir iddiası da yine hukuken mesnetsizdir; Buna göre, 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması’nı imzalayan ve onaylayan Ermenistan Sovyet Sosyalist Hükümeti delegasyonunun Ermenistan’ı temsil etmediği bu nedenle de usul yönünden gerçek temsilcilerle müzakere edilmemiş ve imzalanmamış olan bu antlaşmanın geçersiz olduğunu iddia etmektedirler. Kars Antlaşması’nda Ermeni heyetinin baş delegesi Askanas Mravyan’dır. Av.Ferhat Aznevi’ye göre, eğer anılan iddia gerçek olsaydı ve Mravyan Ermenistan Hükümeti`nin iradesi hilafına Kars Antlaşması’na imzalamış olsaydı, kendisinin Ermenistan’a dönememesi, döndüğünde ise bir cezai müeyyideye tabi tutulması ve Ermenistan Hükümetince anılan antlaşmanın geçersiz olduğuna dair derhal bir resmi açıklama yapılması gerekirdi. Ancak Mravyan’a devlet katında gösterilen saygı Sovyetler Birliği sonrasındaki bağımsızlık döneminde de devam etmiştir. Askanas Mravyan, Ermenistan Devrim Komitesi üyesi, ardından Ermenistan Komünist Partisi (Bolşevikler) Merkez Komitesi Sekreteri, Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Dışişleri Halk Komiseri (Dışişleri Bakanı) olarak görev yapmıştır. 1923’ten sonra ise, Halk Eğitim Komiseri (Eğitim Bakanı) ve Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Komiserleri Konseyi Başkan Yardımcısı (Hükümet Başkan Yardımcısı) ve SSCB Merkez Yürütme Kurulu Üyesi olmuştur. Yani ermeniler için bu denli muteber bir devlet adamının Ermenistan`ı temsil edemeyeceği iddiası daha baştan mesnetsizdir.
Son söz olarak Kars Antlaşması’nın 20. maddesi uyarınca Ermenistan tarafından onaylandığını ve onay belgelerinin Kars’taki imza tarihinden bir yıl sonra, 11.09.1922 günü Erivan’da taraflarca verilerek yürürlüğe girdiğini belirtmekte fayda vardır. Özel olarak Ermenistan ve Karabağ konusunda çalışmalara devam eden ve alanında iyi bir uzman hukukçu olan Av. Ferhat Aznevi, Ermenistan Devleti, Moskova ve Kars Antlaşmalarını kendi iradesiyle imzalamış ve onay belgesini vermiştir demektedir. Üstelik de bu antlaşmanın bir bitiş süresi yoktur. Bu süresiz antlaşmaların (Moskova ve Kars) yukarıda belirtilen açıklamalarda görüldüğü üzere geçersiz iddialarla tek taraflı olarak sonlandırılması hukuken mümkün olmadığı açık şekilde ortaya çıkmaktadır. Bir tarihçi olarak benim de görüşüm bu yöndedir. Barış Anlaşması hükümlerini ortadan kaldıran ilgili ülkeler arasındaki savaş ve sonucundaki galibiyet ve mağlubiyet durumudur ki, şu anda böyle bir şey söz konusu değildir.
– 3 sene önce Türkiye ve Azerbaycan Cumhurbaşkanlarının imzaladığı Şuşa Beyannamesinde Kars Antlaşmasına atıfta bulunuldu. Sizce Kars Antlaşmasının günümüz açısından önemi nedir ve bunu nasıl değerlendirebiliriz?
– Tarih Azerbaycan ve Türkiye gibi stratejik önemi olan coğrafyalarda eğer gaflet içinde olunursa tekerrürden ibarettir. Emperyalist devletler hep bir gaflet anı için tetikte beklemektedirler.İngilizlere ait olan parçala-böl hükmet temel stratejileridir. Türk milleti de, Türk Devletleri de artık tarihten ders almayı öğrenmişler ve özellikle de birlikten kuvvet doğacağının bilinciyle hareket etmeye başlamış durumdalar. Bu kararlılığın sonucu Karabağ Savaşında görüldü. Bakü`nün 15 Eylül 1918’de Kafkas İslam Ordusu desteği ile ermeni ve bolşevik işgalinden azat edilmesiyle Şuşa’nın işgalden kurtarılışı ifade ettiği anlam itibariyle neredeyse aynıdır, aynı öneme sahiptir. İşte bu zaferin ışığında Sayın İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan kardeşliğimizi ve müttefikliğimizi daha da güçlendirmek gerektiği için 1921 Kars Antlaşmasına bağlı kalmak kaydıyla Şuşa Beyannamesini imzaladılar. Bu Beyanname ile gelecekte daha güçlü adımlar atılması mümkün olacaktır. Şuşa Beyannamesi’ne temel teşkil eden Kars Antlaşması olup Azerbaycan ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüne atıf yapılmıştır. Bu bağlamda Beyanname’nin önemli maddelerini yeniden hatırlatmakta fayda var:
“-Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü, uluslararası düzeyde tanınmış sınırların dokunulmazlığı, devletlerin iç işlerine karışmama ilkelerine dayanarak müttefiklik ilişkilerinin kurulmasının siyasi ve hukuki mekanizmalarını belirler. Bu madde de çok önemli olup, yine tarihin tekerrür etmemesi için, iki ülke arasındaki iş birliğinin sınırlarını göstermektedir.
-Taraflar, dış politika alanındaki koordinasyonun ve düzenli ikili siyasi istişarelerin gerçekleştirilmesinin önemini belirtir ve bu yönde Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İş birliği Konseyi çerçevesindeki faaliyetlerin önemini vurgular ifadesi hali hazırdaki bu iş birliği sürecinin çok daha fazla güçlendirilerek devam edeceğini göstermektedir.
-Taraflar, kendi ulusal çıkar ve menfaatlerini koruma ve sağlamaya yönelik bağımsız dış politika yürütürler. Taraflar, bölgesel ve uluslararası düzeyde istikrar ve refah üzerinden barış, dostluk ve samimi komşuluğa dayalı uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi, ayrıca ihtilaflar ile bölgesel ve küresel güvenlik ve istikrar meselelerinin çözümlenmesi yönünde ortak çaba gösterirler. Bu madde de önemlidir. Günümüzdeki iki ülkenin arasını bozmaya yönelik teşebbüsleri engelleyici bir hüküm olup, her iki ülke de bağımsız devletler olarak kendi seçimlerini yapma iradesine sahiptirler. Bu noktada hiçbir suizan söz konusu olmayacaktır.
-Taraflar, güncel, karşılıklı ilgi uyandıran uluslararası konularda dayanışma ve karşılıklı destek sergileyerek yakın veya örtüşen tutumlardan yola çıkarak ikili iş birliğini derinleştireceklerdir ve BM, AGİT, Avrupa Konseyi, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi, İİT dahil uluslararası ve bölgesel kuruluşlar çerçevesinde birbirine karşılıklı destek vereceklerdir.
-Tehdit ve saldırı halinde Taraflar birbirine gerekli yardımı yapacak ve Taraflardan herhangi birinin kanaatine göre onun bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı üçüncü bir devlet veya devletler tarafından tehdit ve saldırı gerçekleştirildiğinde, Taraflar, ortak istişareler yapacak ve bu tehdit veya saldırının önlenmesi amacıyla BM Şartı`nın amaç ve ilkelerine uygun girişimlerde bulunacak, birbirine BM Şartı`na uygun şekilde gerekli yardımı yapacaklardır. Bu yardımın kapsam ve biçimi ivedi yapılan görüşmeler yoluyla belirlenerek ortak tedbirler alınması için savunma ihtiyaçlarının karşılanmasına karar verilecek ve Silahlı Kuvvetlerin güç ve yönetim birimlerinin koordineli faaliyeti sağlanacaktır. Bu madde, iki ülke arasındaki fiiliyatta zaten var olan dayanışmanın resmiyete dökülmesi olup, tek millet iki devlet anlayışının somut halidir.
-Tarafların Güvenlik Konseylerinin milli güvenlik konularında düzenli olarak ortak toplantıları düzenlenecektir ve bu toplantılarda ulusal çıkarların, Tarafların çıkarlarını etkileyen bölgesel ve uluslararası güvenlik konularının müzakeresi gerçekleştirilecektir.
-Taraflar, iki kardeş ülke silahlı kuvvetlerinin çağın gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılması ve modernizasyonuna yönelik olarak ortak çaba göstermeye devam edecektir. Bu da çok önemli olup, iki ülke arasındaki dayanışmanın kuvveden fiile geçirilmesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda resmi bir anlaşmada “iki kardeş ülke” ifadesinin yer almakta olması, tarihi bir hakikatin resmen dünyaya ilan edilmesi anlamına gelmektedir.
-İşgalden kurtarılan alanlarda hayatın normalleştirilmesi için ortak hareket edilecek
Taraflar, Ermeni işgalinden kurtarılan rayonlarda başta mayınlı arazilerin temizlenmesi olmak üzere hayatın normalleştirilmesi faaliyetlerini destekleyeceklerdir.
-Taraflar, savunma yeteneklerinin ve askeri güvenliğin güçlendirilmesine yönelik personel mübadelesini, ortak eğitim ve tatbikatların düzenlenmesini, iki ülke silahlı kuvvetlerinin birlikte çalışabilirliğinin artırılmasını, modern teknolojilere dayalı silah ve mühimmatların yönetilmesinde yakın işbirliğini ve bu amaçla yetkili kurum ve kuruluşların koordineli faaliyetinin sağlanmasını teşvik edeceklerdir. Türkiye ve Azerbaycan diğer dost devletlerin orduları ile birlikte askeri tatbikatların düzenlenmesini destekleyeceklerdir. İsabetli bir hüküm olan bu madde ile, kısa süre önce Ermenistan tarafından döşenmiş mayınlı bölgelerin haritalarının aradaki, anlaşma hükmüne rağmen Azerbaycan`a verilmemesi sebebiyle 4 insan hayatını kaybetmiştir. Türkiye mayın temizleme hususunda tecrübeli olup, bu noktada yardımcı olacak olması önemlidir.”
Sonuç olarak, Şuşa Beyannamesinde de açıkça ifade edildiği gibi iki kardeş ülke, yani Oğuz boyunun çocukları Azerbaycan ve Türkiye, 21. yüzyılın en önemli anlaşmalarından birisine imza atmış durumdalar. Her bir maddenin incelikle düşünülerek, hiçbir nokta açıkta kalmaksızın hazırlanılmış olduğu görülen Şusa Beyannamesinin zamanlaması da önemlidir. Beyanname ile bütün dünyaya artık “Bir millet İki devlet resmi olarak yola çıktı” mesajı verildi. Bu “Tek millet İki devlet” ifadesindeki devlet sayısının Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve başka şekilde giderek arttığını da ifade etmek de fayda vardır. 4 Haziran 1918 Osmanlı -Azerbaycan Anlaşmasını imzalayanlar da, 13 Ekim 1921`de Kars Anlaşması’nı imzalayan Azerbaycan ve TBMM de bugünleri hayal ettiler. Onların aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, bıraktıkları mirasının giderek daha da güçlenerek devam edeceğini gururla ifade edebiliriz. Kars Antlaşması’nın 103. yılı kutlu olsun!
Söhrab İsmayıl
İlk yorum yapan siz olun