İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Atina’da skandal konferans: Bartholomeos hâlâ ekümeniklik peşinde koşuyor!

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
 

Fatih Kaymakamlığı’na bağlı Fener Rum Patriği Bartholomeoshimayesinde, Büyük Helen Vakfı tarafından Yunanistan’ın başkenti Atina’da skandal bir etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikte Bartholomeos Lozan Anlaşması’na aykırı şekilde bir kez daha “Ekümenik Patrik” olarak takdim edildi. Söz konusu etkinlikte Türkiye, Gökçeada ve Bozcada’da işgalci olarak tanıtıldı. SABAH, tarihçi İsmail Öz’e Yunanistan’ın ve Bartholomeos’un amacını sordu.

FATMA DAMLA KAYAYERLİ

Fatih Kaymakamlığı’na bağlı Fener Rum Patriği Bartholomeos himayesinde, Büyük Helen Vakfı tarafından Yunanistan’ın başkenti Atina’da geçtiğimiz günlerde ‘Pan-İmroz Konferansı’ yani ‘Gökçeada’nın Birleşmesi Konferansı’ düzenlendi. Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu’nun da katıldığı “İmbros (Gökçeada) ve Tenedos (Bozcaada): Nostos (Keder) ve Prospect (Umut)” adlı bu etkinlikte Bartholomeos Lozan Anlaşması’na aykırı şekilde bir kez daha “Ekümenik Patrik” olarak takdim edildi.

Söz konusu etkinlikte Türkiye, Gökçeada ve Bozcada’da işgalci olarak tanıtıldı. Açılış konuşmasını yapan Bartholomeos, yakın tarihte Türkiye’nin bu iki adada Rumları tutukladığını, köyleri boşalttığını ifade edip terör ortamı oluşturduğu yönünde yalanlara sarıldı. Rumların bu adalara yeniden yerleştirilmesinin nasıl gerçekleşeceğini adım adım anlatan Bartholomeos’ın iftiraları bununla da sınırlı kalmadı. Türkiye’nin adalarda yağma, şiddet ve cinayetler yaşattığını söyledi ve her iki adanın ilhakı konferansta konuşuldu.

“TÜRKLER, RUMLARIN SOSYAL YAPISINA DOKUNMADI”

Yunanistan’daki skandal etkinlikle ne amaçlandığını SABAH tarihçi İsmail Öz’e sordu. Öz ilk olarak Patrikhanenin tarihine değinerek şunları söyledi: “Patrikhanenin tarihi inişli çıkışlıdır. Fatih Sultan Mehmet döneminde kendilerine tanınan ayrıcalıklar da herkesin malumudur. İstanbul’un fethi, Patrikhane için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Kendi hâkimiyeti altındaki diğer milletlerin din, örf ve adetlerine dokunmayan ve hatta hoşgörü ile karşılayan Türkler, Rumların sosyal yapısına da dokunmadı. İstanbul’un fethedildiği 29 Mayıs 1453 tarihinde ortada Patrik de yoktu. Fatih Sultan Mehmet, cami yaptığı Ayasofya’da kıldığı Cuma namazından çıkarken Patriğin üç gündür kendisini ziyarete gelmediğini sorduğunda; Hristiyan din adamları II. Athanasios’un istifasından beri Patriklerinin olmadığını kendisine söylemişlerdi. Fatih, Patrikliği yeniden dirilten kişi olarak, II. Yenadios’u Patrik ilan etti. Fatih, Rum Patriğini Vatikan’ın karşısına da bir güç olarak dikti. Ona “ferman”, asa ve “Üç Tuğlu Paşa” rütbesi vererek “milletbaşı” ilan etti. Bizans döneminin de ötesinde yetkilerle donattı. Zira 1453 senesinde İstanbul fethedildiğinde Bizans Kilisesi ekümenik değil, sadece bağımsız ve millî bir devlet kilisesi olarak beş asırdan beri varlığını sürdürmekteydi. Bu noktada Türkleri suçlayamayacakları gibi Cumhuriyet döneminin gerçekleriyle de yüzleşmek durumundalar. Uluslararası antlaşma hükmüne de saygı duyarak tabi.”

“AMAÇ SİYASİDİR VE TÜRKİYE’NİN BU KONUYA DAİR YAKLAŞIMLARI SON DERECE AÇIKTIR”

Öz, Yunanistan’daki skandal etkinlikle ilgili olarak ise şunları dile getirdi: “Patrikhane ve Patrik, dinî kisve altında siyasi amaçlı faaliyetlerde bulunmak için ‘Ekümenik Patrik’ unvanını kullanıyor. Bu hayal ile yaşadığı da çok açıktır. En azından Atina’da düzenlenen ve Yunanistan Cumhurbaşkanının da katıldığı, “İmbros (Gökçeada) ve Tenedos (Bozcaada): Nostos (Keder) ve Prospect (Umut)” adlı skandal etkinlikte kendisine yöneltilen bu sıfata itiraz etmeyişi de bunun açık bir delilidir. Zira Ekümeniklik evrensellik, cihanşümullük anlamlarında kullanılan bir kelimedir. Bunu bilmediğini düşünemeyeceğimize göre, bununla neyin arzuladığını anlamayacak kadar da saf olamayız. Yunanistan’ın İstanbul ve adalar konusundaki tutumu ve iddiaları da düşünüldüğünde iyi niyet tamamen bir acziyetin ve cehaletin eseri olacaktır. Bizantion’u yani İstanbul’u kurduğu iddia edilen Megaralıların da bir Yunan kolonisi olduğu iddiası düşünüldüğünde meselenin ne kadar eski olduğu da ortaya çıkıyor.

Nasıl fırsat kollandığını göstermesi bakımından şu örnekte çok manidardır. İşgalde İstanbul’daki Rum ileri gelenleri, 16 Mart 1919’da Heybeli Ada’da yaptıkları toplantıda, Rumların birleşmesini sağlayarak İstanbul ve havalisinin Türkler tarafından terk edilmesinin sağlanması, mutlak surette Rumlara teslim edilmesi ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaması gerektiği ifade edilmişti. “Artık geçti Türkiye yoktur, burası Yunanistan’dır” sloganlarıyla milleti tahrik etmekten de geri kalmadı bazı Rumlar… Dolayısıyla Patrikhane’ye ekümenik statüsünün verilmesi, İstanbul’u dünyadaki 270 milyon Ortodoks Hristiyan’ın dinî merkezi haline getirmek amacına yöneliktir. Ancak Lozan Antlaşmasına göre Fener Rum Patrikhanesi, yalnızca Türkiye’deki Ortodoks azınlığın dinî lideri olarak kabul edilmektedir. Fener Rum Patriği’nin, “Siyasi bir anlam taşımıyor. Sadece tarihî ve dinî bir unvan” demesi arka plandaki bu hakikatleri gizleyerek onu sadece sembolik bir yere taşımaz. Amaç siyasidir ve Türkiye’nin bu konuya dair yaklaşımları da son derece açıktır. Niyetleri okuma konusunda da son derece tecrübelidir… “

https://www.sabah.com.tr/gundem/2024/10/06/atinada-skandal-konferans-bartholomeos-hala-ekumeniklik-pesinde-kosuyor

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın