Recep Erçin
Türkiye, müstafi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde girdiği bağımsızlıkçı ekonomi politikalarından saptı. Kimin aklına geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etti ise hem dünyada hem ülkemizde enflasyonist etkiler yükselirken faiz indirmek, bizi yüksek kur yüksek enflasyon ve ahlaksız piyasa ile baş başa bıraktı.
O dönem yapmayın dedik. Yüksek faizden hiç haz etmeyen biri olarak yüzde 19’luk faiz o dönem için yeterli idi. Ne artırmak ne de düşürmek lazımdı. Neyse bir indirdik bir düşürdük şimdi yeniden çıkarıyoruz. Meselenin faiz olmadığı, sürekli değişen politikalar olduğu ortada. Bu yüzden de ipin ucu çoktan kaçtı.
Mayıs 2023 seçimleri sonrası göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kaptanlığında daha alışılageldik politikalar izleniyor. Bir miktar başarı da sağlandı. Fakat her şeyin bir bedeli var. O bedel sadece ekonomide soğuma, vatandaş ve reel sektörün kemer sıkması ile sınırlı kalmıyor gibi bir hissiyat doğmaya başladı bende.
BORÇ ALAN EMİR ALIR
Daha önce de bu köşede yazdım. 3 Haziran 2023 tarihinde yayınlanan “28 Mayıs’ta yetki Londra’ya değil Ankara’ya verildi” başlıklı köşemde milletin yetkiyi Ankara’ya verdiğini vurguladım.
Türkiye ekonomisini Ali Babacan’ın yönettiği 2009-2015 döneminde Türkiye’nin dış borcu 413 milyar dolara çıktı. Bu dönemdeki borç artışı 138 milyar dolar oldu.
2015-2018 döneminde ise Mehmet Şimşek kaptan köşkünde idi. O dönem (24 Kasım 2015 – 9 Temmuz 2018) ülkenin dış borcundaki artış da 35 milyar dolara yakın olurken brüt borç yükü 447 milyar dolara çıktı.
Berat Albayrak’ın ekonomiyi yönettiği Temmuz 2018-Kasım 2020 döneminde ise dış borç artışı olmadı aksine 18.5 milyar dolarlık borç azaltımı görüldü.
Albayrak’tan sonraki Lütfi Elvan ve Nureddin Nebati dönemlerinde ise ilave 46.4 milyar dolar borçlanıldı.
Mayıs seçimleri sonrası göreve gelen yeni ekonomi yönetimi dönemine baktığımda şunu gördüm. 2023 ikinci çeyrek sonunda 476.2 milyar dolar olan dış borç bu yılın ilk çeyreği sonunda 506.8 milyar dolara çıkmış yani 30.6 milyar dolarlık artış var. Bu artışın geçen üç ayda da sürdüğü öncü verilerden izlenebiliyor.
Mesela 2023’ün ikinci çeyreği sonunda 277.3 milyar dolar olan uluslararası yatırım pozisyonu açığımız bu yılın ikinci çeyreği sonunda 328.5 milyar dolara çıktı. Artış 51.2 milyar dolar arttı. Nedir? Ülkenin döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki fark daha da açıldı.
PATRİKHANE MÜDAVİMLERİ
Bu ortamda garip şeyler olmaya başladı. Mesela biz bir yandan İsrail hükümetinin Gazze’de yaptığı katliama yüksek sesle tepki gösterip 5-6 milyar dolarlık ticareti bir kalemde silerken İsrail’i korumaya gelen ABD gemisi ile Akdeniz’de ortak tatbikat yapıyoruz.
Bu ortamda mesela Cumhurbaşkanı’nın uçağına da alınacak kadar akredite bir basın mensubu olan Hakan Çelik, Posta gazetesindeki köşesinde 29 Ağustos tarihinde “Din özgürlüklerinde gelgit yaşamayalım” başlıklı yazısında Patrik Bartholomeos‘u “Dünyadaki Ortodoksların Ruhani Lideri” ilan ediyor, yetmiyor yurt dışından gelecek Hıristiyan din görevlilerine vize verilmesini, Patrikhanenin kendi din adamlarını yetiştirebilmesi için altyapının sağlanmasını istiyor.
Yetmiyor tabi gazetedeki yazısının dışında X hesabında daha geniş bir metin ile “Ekümeniklik” iddiasında olan ve bu iddiası yüzünden devlet kurumlarınca defalarca uyarı yemiş (Küçük bir arşiv taraması ile bulunabilir) Patrik’in “bazı komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi farklı amaç ve ajandalar peşinde koşmadığını”, bazı kesimlerin ki o kesim bilakis Aydınlık gazetesi de oluyor, “Ekümeniklik” tartışmasını açarak “Türkiye’deki Hristiyan yurttaşlarımızın bir gizli ajandası varmış gibi izlenim oluşturmaya çalışıyorlar.” gibi bir iftirayı dillendirebiliyor.
İftira diyorum çünkü mesele Hıristiyan yurttaşlar değil her fırsatta kendini ikinci Vatikan gibi konumlandırmaya çalışan Patrik ve onun yönetimindeki kilise. Çelik burada genelleme yaparak hedef saptırıyor.
FATİH SULTAN’IN MEZARI ÜSTÜNE
Hakan Çelik bununla da kalmıyor. Sanki Patrikhane’nin gizli basın sözcüsü gibi “Patrik, -bir din adamı kimliğiyle- Avrupa Birliği ile müzakere süreçlerinde pek çok kez Türkiye’nin tam üyeliğinin AB ve Türkiye için çok olumlu olacağına dair görüş ve desteğini dile getirmişti.” diyor. Yani neredeyse 70 yıldır Türkiye’yi kapısında bekletip üyelik için olmadık tavizler isteyen AB için ricacı olmasını savunuyor. Savunur tabi Hakan bey, AB’ye tam üye olunca ülke Ankara’dan değil Brüksel’den yönetilecek!
Hakan Çelik bununla da yetinmiyor; “Nitekim çok kısa süre önce bir görüşme gerçekleştirdiğim ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Türkiye’de din özgürlüğü alanında atılan adımları ve reformları memnuniyetle karşıladıklarını söylemişti.” diyerek sanki ABD bu konuda bir otorite imiş gibi “Aferin” aldığımızı utanmadan yazabiliyor.
Erdoğan’ın uçağına binecek kadar akredite olan gazeteci Hakan Çelik, bir de Erdoğan ile yol yürürken ona cephe alan ve olmadık sözler eden Davutoğlu’nun Patrik Bartholomeos ziyaretini güzelliyor. Ama aynı Hakan Çelik, pek aziz Patrik efendiye 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan “Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename” gereğince Batı Trakya’daki Türk azınlığın da aynı haklara sahip olup olmadığını nedense sormuyor.
Bu yazıyı görünce Aydınlık yazarı merhum ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün şu tarihi uyarısı aklıma geldi: “İkinci Vatikan’ı Fatih’in kemikleri üzerine kuracaklar. Bunu da bu cami cemaatine yaptıracaklar.”
SOSYAL MEDYA VESAYETİ
Neyse ki FETÖ tarafından hedef alınan müstafi Amiral Cihat Yaycı, yine FETÖ tarafından hedef alınan Cübbeli Ahmet Hoca ve yine FETÖ’ye karşı Fenerbahçe’yi savunan avukat Faik Işık, Patrikhane’nin gizli sözcüsü gibi yazılar kaleme alan Hakan Çelik’e tepki gösterince 31 Ağustos tarihinde “Vesayet odakları kaos peşinde” başlıklı bir yazı kaleme alıyor.
Ülkede belki bir yarım asır vesayet odağı olan Gladyo yapılanması FETÖ değil de onunla mücadele eden ve onun tarafından hedef alınanlar, Patrikhane konusundaki sözleri yüzünden kendisini eleştirdi diye vesayet odağı oluyormuş.
Bendeniz de kendisine bu yazısı üzerine esprili bir şekilde “Sizi vaftiz ettiler sanırım Hakan bey.” diye yazınca ekonomi medyasının önde gelen isimlerini arayarak, sanki beni tanımıyormuş gibi, kim olduğumu soruyor. Burada niyetin ne olduğu belli. Sayın Çelik ben de şimdi telefon edip sizi Patrikhane’ye mi sorayım?
Ülkenin dış borcu artar, bağımsızlıkçı ekonomi politikaları rafa kalkarken birileri sanki kapitülasyonlar geri gelmiş gibi Rum Patrikhanesi’nin etki alanını genişletmesi için kalem sallıyor.
Ülkede bir vesayetten söz edilecekse sosyal medya vesayeti olduğu açık. Son birkaç yılda ülkeyi ve devleti yıpratacak, halkı birbirine düşürecek, kutuplaşmayı körükleyecek söylemler öne çıkar oldu. Bunu yapanlar da troll olarak tanımlanan hesaplar. Bir kesim muhalefet üzerinde diğer taraf iktidar üzerinde vesayet kurmaya çalışıyor.
Bu hesaplarla ilgili ve bilhassa da şu sahte medya organları ve “sokak röportajcıları” ile ilgili bir düzenleme şart
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/hayirdir-kapitulasyonlar-geri-mi-geldi-487721
İlk yorum yapan siz olun