İstanbul Ermeni toplumu çoktan yaz tatilinin rehavetine kapılmış durumda. 2023-2024 öğretim yılı geride kaldı, 2024-2025 öğretim yılı ise önümüzde. Kısır tartışmalarla, yönetsel buhranlarla, mali açmazlarla, kangrenleşmiş genel verimsizlikle yüklü cemaat gündeminde değişiklik yok. Herkes denizin bitmek üzere olduğunun farkında, sorumlular kaçak güreşmeye devam etmekte ve herkes adeta denizin biteceği noktada ne olacağını merakla izlemeye hazırlanmakta.
Bu çıkmaz sokakta, geride kalan ders yılının son döneminde Mıkhitaryan’da, Pangaltı Lisesi’nde olup bitenler Türkiye Ermeni toplumunun gündeminde büyük dikkatle izlendi. Genel gidişatın tamamen dışında olaylar ve gelişmeler yaşandı. Şu anda kamuoyunda buhranın aşılmış olduğuna dair bir algı yaratılmış olmasına karşın, yaşanan sıcak gelişmelerin ardından varılan noktada bir değerlendirme yapmak ve özellikle bazı saptamalarda bulunmak uzun vadeli yararlar sağlayabilir.
Süreci şöyle özetleyebiliriz: Rafael Alik başkanlığındaki Mıkhitarist Manastır ve Mektebi Vakfı’nın yönetim kurulu, eğitimde yeni bir hamle sağlayabilme beklentisiyle aylar önce okulda bir koordinatör müdür görevlendirmeyi kararlaştırdı. Bu görev için Armen Sarukhanyan uygun aday addedildi ve Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nde de öngörülmüş olan bu pozisyondaki atamasının onaylanması için Millî Eğitim’e başvuruda bulunuldu. Aylarca zaman geçmesine karşın bu başvurunun yanıtı vakfa ulaşmadı. Okuldaki mevcut müdireler Eva Orakyan (lise) ve Elda Karagözyan (ortaokul) kurumda görev yapacak bir koordinatör müdürle çalışmayı uygun bulmadıklarını belirttiler. Vakıf yönetim kurulu bu durumda önümüzdeki yıl adı geçen müdirelerle yola devam edemeyeceğini kendilerine prosedürel zamanlamadan da önce sözlü olarak tebliğ etti. Bunun üzerine ilkokul bölümü müdiresi Katya Vargı da diğer meslektaşlarıyla birlikte ayrılmasının daha doğru olacağı kanaatine vardı. Bu arada okulun kurucu temsilcisi sürecin en başından yönetim kurulunun öngördüğü uygulamaya karşıydı, doğacak tepkilerin göğüslenemeyeceğini düşünüyordu; ancak başkan Rafael Alik bu yeni girişimin şart olduğunu savundu. Okul çevrelerinde, velilerin bazı endişeleriyle tetiklenmiş tepkiler doğdu. Öğrenciler karara direnmek adına yönetim kuruluna karşı protesto gösterisi yaptı. Derken doğan tepkiler karşısında yönetim kurulunun içindeki uyum aksama işaretleri vermeye başladı. Ermeni Katolik Başpiskoposu Levon Zekiyan durumdan vazife çıkartarak vakıf yönetim kuruluna bir mektup yazdı ve bunu bilinçli olarak kamuoyuna sızdırdı. Tepkiler karşısında özellikle başkan Rafael Alik ödün verme eğilimine girerek, kurucu temsilcisiyle bir tandem oluşturdu. Bu arada Mıkhitaryan çevrelerinde kendilerini ‘akil insan’ olarak tanıtan bazı kişilerin, arabuluculuk görüntüsü altında sağladığı karanlık temaslarla sürece müdahalede bulunduğunun ve sonuçta seçilmiş yönetim kurulunun iradesinin gölgede bırakıldığının kokusu da çıktı. Bu kişilerin, şu andaki yönetim tarafından taşınmazlarla ilgili tasarrufları bağlamında basiretsizlik eleştirileri yapılan, hatta daha da ileriye gidilen eski dönem yöneticileriyle çok yakın olmaları da konunun ayrıca dikkat çeken boyutu oldu. Bu insanların, yönetim kurulu geri adım attıktan sonra okulda bazı kutlamalara katıldıklarına dair duyumlar da alındı. Bu arada ilgili resmî mercilere verilen dilekçe, yine ilgili resmî mercilerden gelen sözlü yanıt üzerine geri çekildi. Koordinatör müdür atamasının neden yapılamayacağına dair en ufak bir açıklama verilmedi. Yani tüm azınlık okullarını ilgilendirebilecek, örnek oluşturabilecek bir konuda büyük sorumsuzluk ve çapsızlık ortaya kondu. Atama onayının kişisel ilişkiler saikiyle yapılmadığına dair söylentiler de havada kaldı. Başkan ve kurucu temsilcisi; yönetim kurulunun geri kalan çoğunluğuyla restleşme yoluna gitti. Kurucu temsilcisi, müdirelerin sözleşmelerinin sona erdirileceğine dair tebligatları imzalamayacağını net olarak bildirdi. Yönetim kurulunun büyük çoğunluğunu oluşturan üyeler, daha önce alınan kararın uygulanmasını sağlayabilmek için başkan ve kurucu temsilcisinin oylama yoluyla değiştirilmesi eğilimine girdi. Sürecin devamında yönetim kurulundaki denklem de değişti. Son aşama da geçtiğimiz 15 Haziran’da fiilen tamamlandı. Tebligatlar yollanamayınca müdirelerin görevlerine devam edeceği kesinleşti ve burada kalın çizgilerle özetlenen sürecin sonunda, cemaat çevreleri buhranın bittiğine inandırılmaya çalışıldı.
Mıkhitarist Manastır ve Mektebi Vakfı Yönetim Kurulu haftalar süren bu çalkantılı ortamda toplumu tek bir satır yazılı açıklamayla aydınlatmadı ve amaçları hakkında bilgilendirmedi. Tavrını; bırakın savunmayı, açıklamayı dahi gereksiz gören yönetim kurulu, toplumun ilgisinin arttığı oranda dezenformasyonun da dozunu arttırarak bu süreci idame ettirdi. Sürecin başlarında, başkanı bulunduğu vakfın sınırları içerisinde, TET Ajanda’nın yayınında Rafael Alik toplumun önünde, gerçekten kimsenin kesinlikle maruz kalmak istemeyeceği durumlara düştü, sürecin sonunda ise kurucu temsilcisi aynı TET Ajanda’nın yayınında buhranın bittiğini cemaate sözüm ona müjdeledi. Konuya taraf olanların arasında tek yazılı açıklamayı Armen Sarukhanyan yaptı. Sosyal medya ve yazılı basın mecralarında paylaştığı kapsamlı değerlendirmeler her bakımdan aydınlatıcıydı.
*
Tüm bunlardan sonra, bir parantez açarak bu sürecin bugün varılan noktasında iki kişiye övgü bildirmek gerekiyor. Tartışmasız olarak söylenmesi gereken şudur: Bravo Eva Orakyan! Pangaltı Lisesi Müdiresi Eva Orakyan bu sürecin en büyük kazananıdır. Kendisinin ayakta, kuvvetle alkışlanması gerekir, abartısız cemaatte bu yıl yaz tatilini en çok hak eden okul müdürüdür.
Eva Orakyan, kâğıt üzerinde asla şansı olmayan bir durumda, prosedürel olarak kendisinden tamamen bağımsız gelişerek, tamamen kendisinin aleyhine sonuçlanacak bir süreçte, inanılmaz bir maharetle konjonktür değişikliği sağlamayı becerebilmiştir. Makyavelist mantığın tüm gereklerini ustalıkla yerine getirerek, kozlarını doğru oynayarak görevinin başında kalmayı başarmıştır. Yönetim kuruluna karşı girişilen direnişin baş kahramanının Eva Orakyan olduğunu herkes bilmektedir. Şu an itibarıyla Orakyan Mıkhitaryan’ın tek ve tartışmasız hâkimidir. Yönetim kurulu ve kurucu temsilcisi onun iradesini yaşama geçirmek için gereken imzaları atmak zorunda olan piyonlar durumundadır. Eva Orakyan kendi taktik ve stratejisiyle, başına çorap örenleri kendi kurdukları tuzağa düşürmüş, kendi oyununu kurmuş ve artık ipleri tamamen eline almış durumdadır. Tabii ki profesyonellik ve terbiye icabı görüntüyü muhtemelen hiç bozmayacaktır; ama artık bu noktadan sonra Mıkhitaryan’ın tek patronu kendisidir.
Eva Orakyan; Türkiye Ermeni toplumunun son derece sağlıksız ortamında, kendisine karşı haksızlık yapıldığı kanaatine varan bir profesyonelin neler yapabileceği konusunda gerçekten herkese ders vermiştir. Ancak denklemin diğer unsurlarının da, tavırlarının tersine de olsa ibretlik olduğunu unutmamak gerekir. İstanbul Ermeni cemaatinin çağdaş tarihinde Eva Orakyan’ın adı özellikle anımsanacaktır. Konumuna koşut olarak, güçlenen bir şevkle müdürlük görevini sürdüreceği açıktır. O halde bu parantezi tekrarlayarak kapatalım:
Bravo Eva Orakyan!
*
Bu yaşananların içerisinde, Eva Orakyan’a eşdeğer olmazsa da, özel bir parantez de TET Ajanda için açmak gerekir. Ukdesindeki tasarrufla ilgili basına ya da kamuoyuna tek bir satır yazılı açıklama yapmaya tenezzül etmeyen yönetim kurulunun çaresizliğini gözler önüne sermeyi başarmıştır. Yönetim kurulunun, buhranın dindiği açıklamasını da kurucu temsilcisi aracılığıyla, başkanının aczini canlı yayında topluma yansıtan TET Ajanda’da yapmak zorunda kalması gerçekten âdeta kaderin cilvesi niteliğinde. Kısacası hakkını teslim etmek gerekiyor:
Bravo Şahnur Kazancı!
*
Şimdi gelelim bu sürecin ışığındaki diğer çıkarım ve gözlemlere; özellikle de kurumun gelecek ufku açısından değerlendirmelerde bulunmak amacıyla.
1- ARMEN SARUKHANYAN
İlk bakışta bu sürecin kaybedeni gibi gözükse de, Armen Sarukhanyan bu buhrandan itibarını zedelemeden çıkabilmeyi başarmıştır. Soruna dair yapılan tek yazılı açıklamayı imzalayarak topluma olan saygısını net olarak ortaya koymuştur. Bu açıklama mesleki sorumluluk anlayışını herkesin nezdinde teyit etmiştir. Kaldı ki eğitim çevrelerinden birçok insan daha şimdiden Sarukhanyan’ın gerçekten şanslı olduğunu ifade etmekte. Zira yol yakınken, bu kadar tutarsız ve omurgasız bir yönetim kuruluyla gelecekte yaşaması muhtemel büyük nahoşluklardan ve yol kazalarından sakınabilmiştir. Saygın ve vizyon sahibi bir eğitmen olarak toplumun vicdanında kesinlikle aklanmıştır.
Yönetim kurulu, mezun olduğu okula hizmet etme şevkiyle kendisine önerilen görevi kabul eden Armen Sarukhanyan’ın arkasında duramayarak, hatta kendi yalpalamalarıyla ona yanılgı riskleri yaratarak aslında ‘nelere kadir’ olduğunu ele güne göstermiştir. Bundan sonra toplum, kendisini alt ederek kurumda hâkimiyetini kuran Eva Orakyan’ın tahakkümü altında bu yönetim kurulunun nasıl yol alacağını, tepesinde sallanan Demokles’in kılıcıyla nasıl yürüyeceğini ilgiyle izleyecektir.
İstanbul Ermeni cemaatinin tüm kurumlarının yönetimleri gibi, Mıkhitaryan Vakfı Yönetim Kurulu da eğitmenlerin yetişmesi için hiçbir şey yapmamakta; ancak onlarla ilişkilerde benimsenen hoyratlık sonucu bu uzman personel birikiminin israf edilmesine yol açmaktadır. Bu örnekte ilgili eğitmenler ne mutlu ki en az zarar ve sarsıntıyla kurtulabilmiştir; ancak eğitmenlerin her zaman bu denli şanslı olmadıkları barizdir. Eğitmenlerin örgütlü bir biçimde, profesyonel dayanışma hâlinde bir insan malzemesi yaratarak bu sistemdeki yerini alması kaçınılmazdır. Varlık amacına hizmet etmekten gittikçe uzaklaşan İstanbul’daki Ermeni okulları ağı bu gidişle kendi kendini yok ederken, uzman personeli de yutan bir girdaba dönüşmek üzeredir.
2- RUHBANLAR
Mıkhitaryan’daki buhranın en büyük kaybedenleri kuşkusuz bu sürece gerek yokken müdahil olan ve de müdahil olması gerekiyorken edilgen tutum benimseyen ruhbanlardır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki olayları eli kolu bağlı izlemeyi yeğleyen Mıkhitarist Kongregasyonu’nun keşişleri Üst Rahip Dr. Sarkis Ermen ve Üst Rahip Hagopos Çopuryan İstanbul’daki manastırda artık, tabiri caizse sığıntı konumundadır. Hiyerarşisinde yer aldıkları, ait oldukları bir kurumda bu duruma düşen keşişler için, sevilseler dahi başka ne denebilir ki?
Bir diğer hayal kırıklığı Başpiskopos Levon Zekiyan bağlamındadır. Kendisinin Mıkhitaryan krizini, Ermeni Katolik toplumundaki hayli zayıflayan otoritesini dengeleyebilmek için araca dönüştürdüğü yorumları doğrulanmıştır. Son seçimlerden önce, yani İstanbul’daki Mıkhitarist Manastır ve Mektebi Vakfı’nın mevcut yönetim kurulunun iş başına geldiği süreçte, Ermeni Katolik toplumu önemli bir mücadele vermiştir. Son derece sağlıksız içtihatlarla ait olduğu toplumun iradesine kapatılan bu vakıf, yeniden Ermeni Katolik toplumunun iradesini yansıtan bir şekilde yönetilmeye başlamıştır. Neredeyse hiçbir tanesi Ermeni Katolik toplumuna mensup olmayan eski dönem yöneticilerinin yol açtığı zararları mevcut yönetim kurulu toplum önünde dillendirmiştir. Başpiskopos Zekiyan okuldaki buhran ortamında yaptığı gereksiz çıkışla, kendi toplumunun iradesiyle seçilmiş yönetim kurulunu açıkça tökezletmiştir. Kendi popülaritesi uğruna, ruhani bir lider olarak, seçilmiş bir yönetim kurulunun iç uyumunu ve birliğini desteklemesi, tarafsızlıkla mesaj vermesi gerekirken, tam tersi yönde davranmıştır. Rafael Alik’i ‘akil insan’ olarak kapalı kapılar arkasına çekenler eski dönemin destekçileri ve savunucularıdır. O kişiler bu vakfın Ermeni Katolik toplumuna kapalı kalması için yakın geçmişte açıkça çaba göstermiştir. Toplum bugün tüm bunların sadece müdireleri esirgemek için yapılabilmiş olduğuna inanmakta zorlanmaktadır. Mıkhitaryan’ı Ermeni Katolik toplumunun ukdesinden çıkartmak isteyenlerle Başpiskopos Zekiyan aynı düzlemde buluşmuş, onlarla aynı düzlemde çıkarları örtüşmüştür. Bu noktadan itibaren, Zekiyan’ın âdeta kendi toplumuna ihanet etmiş olması izlenimi karşısında kamuoyu şaşkınlığa kapılmış bulunmaktadır.
3- YÖNETİM KURULU
Mıkhitarist Manastır ve Mektebi Vakfı Yönetim Kurulu bu sürecin en büyük kaybedenidir. Burada konu bir nüfuz mücadelesinin dar sınırları içerisinde açıklanabilecek kadar yüzeysel değildir. Yönetim kurulu açısından hem ahlaki düzlemde hem de yeterlilik anlamında büyük soru işaretleri doğmuştur. Seçilmiş bir yönetim kurulu, çıkarlarını gözetmekle yükümlü olduğu kurum için tabii ki esneklik sergileyebilir ya da demokratik, yapıcı tartışma ortamında almış olduğu bir kararı gözden geçirebilir. Ancak burada tanık olunan durum tüm bu anlaşılabilir sınırların çok ötesindedir. Omurgasızlıklara ve şantajlara boyun eğildiğine dair izlenimler bugün bu yönetim kurulunun kurumun çıkarlarını gözetmekten öte, kuruma zarar verme riski yarattığını düşündürmektedir. Yazılı çalışmaktan kaçınma amatörlükleri, resmî mercilerle ilişkilerde sergilenen ciddiyetsizlikler, tepki göğüsleme zorunlulukları karşısında korkaklık ve bölünme, müdireler tarafından ‘burnu sürtünmüş’ bu yönetim kurulu bağlamında sıralanabilecek zaafların sadece birkaçıdır. Saygın bireylerden oluşan ve bazı üyeleri kesinlikle tenzih edilmeyi hak etmesine karşın, bu yönetim kurulu ortak akıl üretemediği gibi, âdeta toplu bir akıl tutulmasına kapılmış bulunmaktadır. Başkan Rafael Alik’in kendisinden beklenen liderliği bir türlü sergileyememesi, ‘akil adamlar’ tarafından kapalı kapılar arkasında kulağı çekilen insan konumuna düşmüş olması bu bakımdan ciddi etki yaratmıştır. Yine de olup biteni anlayabilmek adına yorumuna başvurduğumuz kaynaklar; yönetim kurulunun hayli kırılgan iç dengelerinden, kaynayan kazanından her an radikal değişiklikler doğabileceğini olasılık dışında tutmamaktadır.
Vakıf yönetim kurulunun bu buhranda verdiği tavizlerin, kararını uygulayabilmek için yere sağlam basamamasının devamında, taşınmazlar bağlamında sergilenen verimliliği arttırma mücadelesi bakımından da yumuşak karın yaratabileceği kuşku ve endişeleri ne yazık ki sürekli akılların bir köşesindedir. Başkan Alik eski dönemdeki kayıpların telafisi için yargı süreçlerinin dahi işletilebileceği yönündeki söylemini hayli yumuşatmış bulunmaktadır. Yönetim kurulunun içerisinde bu konulardaki kararlılık âdeta bir kırmızı çizgiye dönüşmüş durumdadır. Konuya yakın kaynaklara göre, ‘akil adamlarla’ kapalı toplantıların ardından başkan eski yöneticilerin sağladığı anlaşma koşullarıyla bazı kiracılarla ilişkileri devam ettirmek için toplantı masası etrafında niyet beyan etmiş bulunmaktadır. Yönetim kurulu ise; güncel piyasa gerçeklerinin çok uzağında kalmış olan, kiracıların da iyi niyetle gözden geçirilmesine razı olduğu kira bedellerinin güncellenmesi için olgunlaştırılan zemin ve kazanımların yitirilmemesi için henüz somut adımlar atabilme potansiyeline sahip gözükmektedir.
Şimdi buhranı bitirdiğini iddia eden yönetim kurulu ve geçtiğimiz süreçte söylemedikleri kalmayan müdireler birlikte çalışmaya devam edecek. Bakalım bu pişkinlikten okul ne kazanacak? Bakalım vakıf bakımından sağlıklı bir zemin doğacak mı?
Her neyse, sabrın sonu selametmiş. Kötümserlikten uzak kalmak en iyisidir. Elbette tez zamanda başka bir yerde, Mıkhitaryan’dakini unutturacak başka bir rezalet doğar ya da Mıkhitaryan’da bunu unutturacak daha da büyük bir rezalet yaşanır. Nedense, ziyadesiyle hak etmesine karşın, İstanbul Ermeni cemaati büyük hazım kapasitesiyle yeterince övünmemekte…
Ara KOÇUNYAN
İlk yorum yapan siz olun