İra Tzourou
Geçtiğimiz koronavirüs döneminde turist rehberlerinin klasiklerinden uzak Kahire’yi tanımaya gittik. Üç farklı pasaportun sahiplerinin tek ortak özelliği İstanbul doğumlu olmalarıydı. Kâğıt üzerinde bir İsviçreli, bir Ermeni ve bir Yunan, Mısır güvenliğini alt üst etmeye yetmişti. Yetkililerin itirazlarına ve kara yollarındaki kovalamacalardan vakit bulduğumuzda, firavun soyundan gelenlerin kültürünün bilinmeyen bir kısmını görmek için Salah Salim caddesi üzerindeki Kahire’nin hem ölüleri hem de dirilerini “barındıran” mesken mezarlıklarına gitmeye karar verdik. Geçmişte bu cadde Kahire merkezini mezarlıktan ayıran ana caddeymiş. Ancak bugün şehir o kadar genişlemiş ki eski nekropoller şehrin kucakladığı bir yöre haline gelmiş.
Gettolaşmış bir alan olan mezarlık 600.000’e varan bir nüfusun tarihi türbe ve anıt mezarlarını meskene çevirmeleri ile gündeme gelmiş. Gün geçtikçe genişleyen bir gecekondu mahallesine dönüşen mezarlık, ölülerin ve dirilerin ortak dünyası haline gelmiş. Yetkililer, turistlerin bu alanları ziyaret etmesinin son derece tehlikeli olduğunu söylüyor. Sayısız çöp dağıyla çevrili dolambaçlı dar ve geniş sokaklar arasında silah ticaretinin ve uyuşturucu kaçakçılığının güçlü bir varlığı var. 21. yüzyılda Kahire’nin evsiz ve yoksul nüfusunun evi haline gelen bu yerler, yüzlerce halifenin ve İslam elitlerinin her biri klasik İslam mimarisinin baş yapıtları arasında yer alan anıt-türbeleri arasında yer alıyor. Kahire’de piramitlerden sonra ne görülmeli? Hiç şüphesiz bu antik mezarlıklar. Buranın adı Αl-Qarafa.
Bu mezarlıkta firavunların torunu olan Mısırlılar, basit mezar taşlarla ve tabutlarla yetinmemişler. Ölüleri için üç-dört katlı aile evleri inşa etmişler. İmkânı olanlar, ölülerinin evinin olabildiğince süslü ve güzel olmasına özen göstermiş. Zamanla doğaya karşı gelemeyen mezar evlerin içinde ağaçlar kök salmış, kiminin çatısı göçmüş, kiminin duvarları bel vermiş. Derken ara sokaklarda derme çatma bir bakkal açılmış, yanındaki mezar evin zemin katı cam atölyesine dönüşmüş. Başka bir mezar evi bir taksicinin garajı olmuş. Bu bölgelerde “beyaz adam” görünmüyor ve göründüğünde bölgedeki herkesin haberdar olması birkaç saniye sürüyor. Mahalleliyi kışkırtmamak için fotoğraf çekmiyor, şaşkınlığımızı belli etmiyor, basit davranıp mekanda gezmeye çalışıyoruz.
Bir yerde İslam’ın en güçlü üç kadını hakkında bir şeyler okumuştum. Bunlardan biri Eyyubi hanedanından Melik Salih el-Eyyub’un eşi Şeceriddür, kraliyet adı ile el-Melike İsmet üd-Din Umm-Halil Şecer üd-Dürr. Türkçesi, Dinin saflığı, Halil’in annesi, kraliçe İnci Ağacı! Önce Eyyubi hanedanının son sultanın eşi ve daha sonra Memluk hanedanının ilk sultanı olan İzzeddin Aybek’in eşi. Bir Akdeniz limanında satışa sunulan bir köle olduğu söyleniyor. Melik Salih’in cariyesi olmuş, becerileri ve hırsıyla yükselmiş. Sultanın tek oğlu ve veliahtı olan Halil’i doğurmuş. Kocası ölünce altı yaşında olan Halil’in annesi olarak iktidarı ele almış. Yedinci Haçlı Seferi (1249-1250) sırasında siyasi meselelerde belirleyici bir rol oynamış. Haçlılarla yapılan savaşta Memlük prenslerini kontrol altına almayı başararak onları Haçlı Seferi’ni tamamen sona erdirecek kesin bir zafere yöneltmiş. İç kavgalar sonucunda altı yaşında olan oğlu öldürülünce 2 Mayıs 1250’de Mısır’ın yegâne hâkimi olmuş. Kendi adına para bastırmış. Ne var ki Mısır bir İslam ülkesiydi ve İslam doktrini kadınların hükümdarlığına izin vermiyordu. Bu yüzden tek başına iktidarının sekseninci gününde Şeceriddür eski kocasının ordu komutanlarından Türk asıllı Aybek ile evlendirildi ve sultanlık unvanını yeni kocasına terk etmek zorunda kaldı. Memluk tarihçisi Makrîzî, Şeceriddürr’ü Mısır’da Türk Memluk devrinin ilk hükümdarı sayar. Makrizî ile Memluk tarihçileri İbn Tağriberdi ve Ebulfida, kölelikten kraliçeliğe yükselen bu kadının Ermeni asıllı olduğunu da belirtirler.
“Meliketü’l-Müslimin” unvanına sahip Ermeni asıllı sanılan Eyyubi kraliçesi, tarihçiler tarafından güzel, dindar ve zeki bir kadın olarak tanımlanır. İslam tarihindeki kadınların en güçlülerinden biridir. Bugün Mısır’da rağbet gören öyküler onun Arap ya da Türk soyundan olduğunu söylese de tarihçiler Ermeni bir ailenin kızı olarak doğduğu konusunda hemfikirdir. Saçları siyah ve gürdü, beyaz tenli çekici bir yüzü vardı, okuma, yazma, hesap yapma ve şarkı söyleme yeteneği vardı. Bunlar Orta çağ İslam’ında bir kadın için nadir sayılan ve bu yüzden türlü efsanelere ilham veren özelliklerdi. Şeceriddür seksen gün boyunca Mısır’ı Sultan olarak yönetti. İslam tarihinde kendi adına para basılan ilk kadın olarak tarihe geçti. Hutbelerde “İsmetüddin vâlidetü-Halîl es-Sâlihiyye, İsmetü’d-dünyâ ve’d-dîn Ümmü Halîl el-Müsta‘sımiyye, Sâhibetü’l-Meliki’s-Sâlih” unvanlarıyla anıldı ve adına basılan paralara da bu ifadeler yazıldı. Eyyubi hanedanının sonunu getiren ve Memluk yönetimini başlatan dramatik olaylar arasında önemli bir rol oynadı. İkinci kocasının saltanatı döneminde de Mısır’ın en güçlü kadını olarak kaldı. Kocasının oğullarını bir daha geri dönemeyecekleri dış görevlere gönderdikten sonra kocasına suikast düzenlediği söylendi. Bu olaydan sonra kendisi de 28 Nisan 1257’de haremde dövülerek öldürüldü. Birkaç gün sonra cesedi Kahire kalesinin surları altındaki bir hendekte bulundu. Böylece Mısır’ı seksen gün yöneten köle kızın hikâyesinin perdesi kapanmış oldu. Cenazesi Αl-Qarafa nekropolünde kendi inşa ettirdiği türbesine kaldırıldı.
Biz gezginlerin üç ayrı pasaportuna yakışır bir kimlik deyip türbesini ziyaret ediyoruz.
İslam mezar mimarisinin mücevheri olan yapının iç kısmı “hayat ağacı” tasvirli mozaik ve mihrapla süslenmiştir. Konstantinopolis’ ten getirilen ahşap ustaları türbesinin dekorasyonunu üstlenmiş, türbenin iç kısmını çevreleyen kufi yazılı ahşap bir kitabeyi yapmışlardır. Kitabe büyük ölçüde hasar görmüş olmakla birlikte, aynı zamanda Ermeni sanatına ait ahşap oymalarda da görülen son derece ince bir işçiliktir. Duvarlar boyunca uzanan, oymalı yazıtlar ve fresklerle dolu ahşap friz, Fatımî döneminden kalma olabilir ve bu nedenle daha eski bir yapıya ait olması tahmin ediliyor. Kubbenin geçiş bölgesinin altındaki üst kitabe bölgesi bir zamanlar, şüphesiz Şeceriddür’ün düşmanları tarafından siyah boyayla kaplanmıştı. Restorasyon döneminde temizlendi ve kemer boyunca adları ve unvanlarını tekrar gün yüzüne çıktı.
Ermeni asıllı köle Sultanın türbesi, 80’li yıllardan sonra restorasyon süreci geçirerek eski Kahire Nekropolünde varlığını sürdürüyor. 1930’ların başında biyografisi, Mısır’ın ilk sinema filmlerinden biri oldu. Şeceriddür veya Mısır Arapçasındaki telaffuzuyla Shagar al-Durr, bugün Kleopatra’dan sonra Mısır’ın en popüler tarihi kadın figürlerinden biri olmaya devam ediyor.
Kaynaklar: Es-Sülûk, I/2, s. 361 – Şeyyal, s.115/cil.2 -El-Makrizi, s. 459/cil.1) – (bn Teğri, s.102-273/cil.6- Ebu El-Fida, s.68-87/Yıl 655H -Lane-Poole, 1901 , s. 237 – Schregle, 1961 , s. 43.46.
İlk yorum yapan siz olun