İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Hekimyan” derler benim aslıma

21 Mayıs 2024

Hekimyanların altı çocuğundan kimse hayatta değil ama dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan çocuklar ve torunlar hayattalar. Evden çıkınca torunlara büyükbabalarının, amcalarının doğduğu ama huzurla yaşayamadıkları evlerinin fotoğraflarını aramızdaki saat farkına aldırmadan yolladım. Dünya yaşadığımız hayatlar gibi; bazılarımız için gündüzken, bazılarımız da gerçeklerin bulandırıldığı bir karanlığa gömülüp unutuluşun çaresizliğine hapsolmuş durumda

Güven Bayar

Hekimoğlu türküsünü bilirsiniz!

“Hekimoğlu derler benim aslıma…

Ünye Fatsa arası ordu da kuruldu…”

Fakat Ordu Ermenilerinden, aslı Hekimyan olup Türkleştirme politikası ile Hekimoğlu yapılan ailelerin (Dertliyan~Dertlioğlu, Çakıryan~Çakıroğlu…) türküleri daha yazılmadı bu topraklarda! Bundan 3-4 yıl öncesine kadar, yüzlerce Ermeni ve Rum ailesinin hikâyesinden bîhaber yaşadığımız Ordu’da, kentin çok kültürlü tarihinin bugüne uzanan izleri karşısında herkesin üzerinde ürkek bir şaşkınlık var. Yerelden ulusalı da aşıp uluslararası alana taşınan iletişim ağı, Karadeniz’in en büyük cemaatlerinden birisi olan Ordu Ermenilerinin hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyor. Kanada’da yaşayan Hrayr Hekimoğlu ile iletişim kurmamızı sağlayan Roger Zaven Gudsuz bana, Engels’in Anti-Dühring’de yer alan “Tesadüfler belli zorunlulukların sonucudur” sözünü hatırlatıyor.

Ordu’da yakın bir zaman önce kaybettiğimiz 1936 doğumlu Doktor Dikran Toraman, Hekimyanların evini gösterirken şöyle demişti:

“Diş hekimi Atam Hekimyan (15 Ağustos 1906 Ordu – 17 Haziran 1985) İstanbul Üniversitesi’nde eğitim görüp geldiğinde, Ordu’da doğru dürüst diş hekimi yoktu. Ordu’da tüm cemaatin ve çocukların dişçisi o idi. Atam Hekimyan’ın çocukları Vahram ve Apraham Ordu’da doğdu. 1950 yılının başında Ordu’dan gitti. İstanbul’da, Taksim civarında bir muayenehane açarak mesleğe orada devam etti. Kardeşi Püzant ve eşi Adrine burada kaldı, çocukları yoktu.”

Hekimyan ailesine dair bilgim yıllarca bu iki isim üzerinde donup kaldı. Cemaat de benden farklı değil. Onlar da ben yazdığımda öğreniyor, hatırlıyor ve yıllar sonra tekrar iletişim kuruluyor. Ordu’dan hiç ayrılmadan baba evinde eşi Adrine Hanımla yaşayan Püzant Hekimyan’ın mezarını Ordu Kent Mezarlığı’nda bulduğumda, 1971’de Ordu’da vefat etmiş olduğunu da öğrenmiş oldum. Hekimyan ailesinden bugüne gelebilen tek mezar onunki. Oysa ki, Hrayr Hekimyan’la konuştuğumda, Apraham Bey’in ilk eşi Armaven Hagopyan, ikinci eşi Peğatrig (Beatris) Serabian ve ilk çocuk Vahram Hekimyan da Ordu’da vefat etmiş ama yüzlerce Ordulu Ermeni gibi mezarları kayıp. Altı kardeş olan Hekimyanların hikâyesini kardeşlerin en küçüğü Papken Hekimyan ve Seta Çutakyan’ın Kanada’da yaşayan oğlu, torun Hrayr Hekimyan’la konuştuk.

Soldan sağa: Vahram, Püzant, Atam, Keğam, genç bayan Oktav Polat (Bir Ermeni yetimi, ölene kadar Hekimyan Ailesi ile yaşadı.) Oturanlar: Papken ve Peğatrig Hanım

Atam Hekimyan ve Yeprakse Hekimyan’ın 6 çocuğundan en küçüğü Apraham Hekimyan ilk evliliğini 1915 öncesi Armaven Hagopyan’la yapıyor. Bu evlilikten Vartanuş, Vahram, Püzant ve Atam dünyaya geliyor. Armaven Hanım erken bir yaşta hastalanıp vefat edince Apraham Hekimyan ikinci evliliğini Peğatrig Serabian ile yapıyor ve bu evlilikten de Keğam ve ailenin en küçüğü 1911 doğumlu Papken Hekimyan dünyaya geliyor. 1915 Tehciri öncesi fındık ticaretiyle uğraşan Apraham Bey ve eşi Peğatrig Hanım çocukları ile birlikte bugün dahi ayakta duran Ermeni mahallesinin girişinde bulunan baba Atam Hekimyan’dan kalma konakta yaşıyorlar.

1938 tarihli fotoğrafta at üstündeki Papken Hekimyan’ı arkasında aile konağıyla birlikte görüyoruz.

Tüm Ordulu Ermenilerin hayatlarını alt üst eden 1915 Tehciri başladığında, Apraham Bey 6 çocuğundan Vahram’ı, Püzant’ı ve Atam’ı Ordu ilinin Sivas sınırındaki ilçesi Mesudiye’ye, iş yaptıkları bir aile dostlarına kafileye sokmadan gönderebiliyor. Apraham Bey ise gece evinden alınıp kendi yaş gurubu bir kafile ile gemiye bindiriliyor, diğer gün gemi geri geliyor ama gidenler gelmiyor! Eşi Peğatrig Hanım, Vartanuş, Keğam ve Papken ise kafile ile Ordu’dan Sivas’a, bir bilinmeze doğru yola çıkıyorlar. Sivas’a geldiklerinde Apraham Bey’in iş yaptığı bir arkadaşı aileyi tanıyor ve tek kız çocuğu olan Vartunuş’u kafilen alıp kurtarıyor. Peğatrig Hanım ile çocukları Kegam ve Papken, Harput’a kadar kafileyle yürümeye devam ediyorlar. Harput’ta Peğatrig Hanım çocuklar hasta olmasınlar, hayatta kalsınlar diye, annesinden öğrendiği kırmızı biberle bal karışımı bir şey hazırlıyor ve her gün yediriyor Keğam ile Papken’e. Keğam 6, Papken 4 yaşında. Harput’ta bir gün yüzbaşının çocuğu hastalanınca Peğatrig Hanım’ın çocuklara yedirdiği o karışım yüzbaşının kulağına gidiyor ve çocuğu için de Peğatrig Hanım’a hazırlatıyor bundan, çocuğa yediriyorlar. Çocuk düzelince, yüzbaşı “Dile benden ne dilersen” diyor. Peğatrig Hanı “Beni burada bırakın, Ordu’ya gitmem, burada hastanede çalışırım” diyor ve 1919’a kadar iki çocuğuyla orada kalıyor. Savaş bitince Peğatrig Hanım, Keğam ve Papkenle Sivas’tan Vartanuş’u da alarak Ordu’ya geliyorlar. Mesudiye’de bir ailenin sahip çıktığı Vahram, Püzant ve Atam da geri geliyor ve aile neredeyse beş yıl sonra Ordu’da tekrar bir araya geliyor.

Ordu’ya 1920’de döndüklerinde aile bir karar alıyor ve tek kız çocuğu olan Vartanuş’u Ermeni mahallesinden aynı yaşta iki yetim kız çocuğuyla beraber İstanbul’a, oradan da ABD’nin Maine eyâletinin en büyük kenti Portland’a yolluyorlar. Kızlardan biri Apraham Bey’in en büyük ağabeyi Alexander’in (eşi Vartanus Antreasyan) en büyük kızı Siranuş Hekimyan (evlendikten sonra Garinyan oluyor)… Siranuş Hanım ile Hrayr ve Vahram Beyler 1982’de Andover, Massachusetts’te tanışıyorlar ve bu hikâyeyi ondan dinliyorlar. Vartanuş ve Siranuş orada görüşmeye devam etmişler. Fakat Vartanuşla beraber giden üçüncü kızın kim olduğunu ve birbirleriyle orada görüşüp görüşmediklerini bilmiyoruz. Hrayr Hekimyan’dan dinleyelim:

“Vartanuş halamı kardeşi Atam amcam getiriyor İstanbul’a. Bu üç kız kimsesiz olarak geliyor Amerika’ya ve halam iner inmez evlendiriliyor. Neden Portland’a gelmişler bilemiyoruz! Bana anlatılan o zaman Portland’ta çok Ermeni yok, toplasan 100 aile ama Portland’tan Güney Boston’a kadar yüzlerce köy var ve oralarda bir sürü aile var. Ama onlar ayrı. Ben halamı tanıdım. 1982’de Atam Amcamın oğlu Vahramla ziyaret ettik ama alzheimer başlamıştı. Beni gördüğünde babam zannetti beni, “Papken niye bu kadar geç geldin? Beni burada bıraktın” dedi. Zannetti ki kendisi hâlâ Sivas’ta, ben de onu kurtarmaya geldim. Halam hep Portland’ta yaşadı, orada vefat etti.” (15 Eylül 1898 Ordu – 30 Temmuz 1986 Portland, Maine)

Vartanuş Hekimyan ve eşi, Portland

Ordu’ya dönelim tekrar… Vartanuş gitti ve Hekimyanlar evi dışında her şeyini kaybetmiş bir durumda hayata yeniden başlamak zorunda artık. Tehcirde ölen Apraham Bey’in fındık ticareti yaptığını biliyoruz ve bu işi devam ettirip, aileyi toparlamak büyük ağabey Vahram Hekimyan’a düşüyor. Vahram, kardeşleri ile her şeyi yoluna koymaya çalışırken 1927 yılında tüm ailede travma yaratan bir cinayetle yaşamı son buluyor. Hrayr Hekimyan olayı şöyle aktardı:

“Vahram Amcam Ordu’da öldürülmüş ve günler sonra bulunmuş. Kimse bunu konuşmak istemezdi. Babam anlattı bir gün öldürülüp bir bidonun içine koyulmuş halde bulunduğunu…”

Vahram’dan sonra Papken ve Keğam 1940’lara kadar fındık komisyonculuğu yapıyor, öyle ki sonrasında İstanbul’da Sirkeci Nafiz Bey Han 4. katta fındık ticareti ve komisyonculuğunu 1990’lara kadar devam ettiriyorlar. İstanbul’da diş hekimliği eğitimi alan 1906 doğumlu Atam Hekimyan ise İstanbul Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Ordu’da kendi muayenehanesini açıp 1950’ye kadar Ordu’da kalıyor. Fakat sonrasında o da İstanbul’a taşınıyor ve orada devam ediyor mesleğine. Bu arada 1942 Varlık Vergisi listelerinde “Hekimoğlu Papken 2000 (lira), Hekimoğlu Keğam 500 (lira)” yazıldığını görüyoruz.

Papken Hekimyan; Ordu’da fındık işi yapan kişilere de manav denir.

Soldansağa: Papken, Atam ile eşi Yevpime ve dedesinin adını verdikleri oğulları bebek Abraham, Keğam

Yazıyı yollamadan Hekimyanların aile konağına gittim. Bahçesinde gezdik, kahveler içildi ve konuşulması gereken her şey konuşuldu. Bugün, evin sahipleri, Püzant Hekimyan’dan evi alan aile; ev el değiştirmemiş. Aydın, güzel insanlar… Hekimyanların altı çocuğundan kimse hayatta değil ama dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan çocuklar ve torunlar hayattalar. Evden çıkınca torunlara büyükbabalarının, amcalarının doğduğu ama huzurla yaşayamadıkları evlerinin fotoğraflarını aramızdaki saat farkına aldırmadan yolladım. Dünya yaşadığımız hayatlar gibi; bazılarımız için gündüzken, bazılarımız da gerçeklerin bulandırıldığı bir karanlığa gömülüp unutuluşun çaresizliğine hapsolmuş durumda.


T24

Yorumlar kapatıldı.