Azerbaycan’ın 19 Eylül’de Karabağ’a yönelik gerçekleştirdiği saldırıdan sonra, Karabağ yönetiminin şartları kabul etmesiyle 20 Eylül’de ateşkese varılmış, Karabağlı Ermeniler ateşkesin ardından Ermenistan’a sığınmışlardı. Azerbaycan’ın Karabağ’a uyguladığı ve 9 ay süren ablukanın ardından gelen savaş sonrasında bir hafta içinde 100 bin Ermeni, evlerini bırakarak sadece birkaç parça eşya ile Ermenistan’a sığındı. Sığınmacıların bir kısmının Ermenistan’da gidecek adresleri vardı. Ancak önemli bir bölümü evsiz, barksız ve geleceksiz bir durumda buldular kendilerini. Agos’tan Pakrat Estukyan ve Berge Arabian bir hafta boyunca Ermenistan’ı baştan başa gezdiler, sığınmacılarla, sivil toplum örgütleriyle görüştüler. Estukyan’ın izlenimleri ve Arabian’ın fotoğraflarını bir yazı dizisi olarak yayınlayacağız. Bu hafta Ermenistan gezisindeki ilk günden röportajlar ve izlenimler var.
Ermeni ulusunun tarihine kaydedilen acılı günlerin sonuncusu Karabağlı Ermenilerin ülkelerini terk etmesini simgeleyen 19 Eylül 2023 tarihi oldu. Tarihî kaynaklara göre 3 bin yıldan eskiye dayanan Karabağ’daki Ermeni varlığı, bu tarihte fiilen sona erdi. Takip eden üç gün boyunca 100 bini aşkın Karabağlı Ermeni, Hagari Köprüsü’nden geçerek Ermenistan Cumhuriyeti’nin farklı bölgelerine sığındılar.
Yaşananlar doğal olarak hem Ermenistan’da hem diasporada büyük bir sarsıntıya yol açtı. Karabağ ülkesinin kaybıyla birçok önyargı da tuzla buz oluyordu. Üstelik bu önyargılar, Ermenilerin genel kabullerini oluşturan bir özellikte. Geçtiğimiz yüzyılda Hıristiyan devletlerin vicdanına sığınmanın ne kadar temelsiz olduğunu deneyimlemiştik. Bu kez ise devletler arasındaki ilişkileri yönlendirenin tarihî ittifaklar değil, yaşanan ânın çıkarları olduğunu acı bir şekilde gördük.
100 bin Karabağlı Ermeni’nin Ermenistan’a sığınmasından sonra okurlarımızı ilgilendiren en önemli meselelerden biri, bu mültecilerin mevcut durumu ve geleceğe dair kaygıları oldu. Konu birçok okurumuz için Ermenistan’ın beka sorununa dönüşmüş durumda.
Bu ortam içinde Agos’un emektar fotoğrafçısı Berge Arabian’la birlikte Ermenistan’a giderek, zorla yerinden edilen insanlarla görüşmenin, onların bugünkü hâlini ve geleceğe yönelik beklentilerini kendilerinden duymanın anlamlı olacağına karar verdik. Bu aşamada Friedrich Ebert Vakfı bu proje için bizi destekledi ve bir hafta sürecek gezi için yardımcı oldu. Gezi öncesinde program oluşturmak için de yoğun bir hazırlık dönemi geçirdik.
16 Ekim akşamı Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki yoğunluğa bağlı olarak 45 dakikalık bir gecikme ile Yerevan’a hareket ettik. Zvartnots Havaalanı çıkışında, elinde ‘Agos’ yazılı bir kâğıtla bizi karşılayan, ardından da altı gün boyunca tüm yolculuklarımızda sürücülük hizmeti veren Suren Bey’le karşılaştık.
Yolculuk anında dikkatimizi çeken ise yolculardaki çeşitlilikti. Daha önceki uçuşlarımızdan alışık olduğumuz Ermenistanlı ticaret erbabı yerine bu kez uçakta çoğunluk farklı uluslardan insanlara geçmişti.
Hoş sürprizlerden biri ise Karadağ’daki Avrupa boks şampiyonasından bronz madalya ile dönen Ermenistan milli takım boksörleriyle karşılaşmamız oldu.
Öngörülen ilk görüşme Yerevan’a inmemizden birkaç saat sonra, Ermenistan’ın önemli sivil toplum örgütlerinden birinin ofisinde gerçekleşti. Özellikle Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde önemli faaliyetleri olan kurum, Türkiye’den de bir dizi sivil toplum kuruluşuyla yapıcı bir işbirliğini sürdürüyor. Ne var ki bu çalışmalar, sürmekte olan çatışma ortamında belli bir duraklama dönemine girmiş durumda. Aynen Ruben Rubinyan ve Serdar Kılıç’ın resmî düzeyde ve bir periyot içinde sürdürdükleri görüşmelerin kesintiye uğraması gibi.
Berge, ilk hayal kırıklığını bu buluşmada yaşadı. Muhataplarımız fotoğraf çektirmekten ve kurumlarının adının açıkça belirtilmesinden çekindiler. İkinci çekince o kadar önemli değildi zira ben isim belirtmeden de görüşmeyi ve işlenen konuları okura aktarma imkânına sahiptim. Ancak Berge gördüklerini fotoğraflamak için oraya gitmişti ve fotoğraf çekemezse çalışmasının hiçbir anlamı olmayacaktı.
Neyse ki bu ofiste Karabağ’dan gelmiş genç bir gazeteciyle tanıştık ve o fotoğraf çektirmek veya isminin belirtilmesi konusunda bir çekinceye sahip değildi.
Marut Vanyan
“Hangi dürtüyle bilmiyorum ama ilk bombalamadan hemen sonra kendimi şehrin mezarlığında buldum. Her yerde çukurlar açılmıştı ve gömülmeyi bekleyen cenazeler vardı. O an şehirden ayrılmaya karar verdim. Bu niyetimi Facebook’ta paylaştım ve bir süre sonra da tanıdığım biri araçlarında bir kişilik yer olduğunu, beni de alabileceklerini söyledi. Önümdeki en önemli sorun kalacak bir yer temin etmekti. Gerçi şu anda açıkta değilim ama kalıcı bir yer bulmak zorundayım.”
İçinde bulunduğu durumu bu sözlerle tanımlayan gazeteci Marut Vanyan, bir süreden beri serbest gazeteci olarak birçok iletişim kanalına veri sağlıyor.
Ertesi gün, yönümüz güney istikametine çevrildi ve dört saatlik bir yolculukla Karabağ-Ermenistan sınırına en yakın nokta olan Goris kentine ulaştık.
Buradaki ilk uğrağımız Goris Basın Kulübü oldu. Kulübün müdiresi Suzanna Şahnazaryan 23 yıllık bir geçmişe sahip olan kurumun faaliyetleri hakkında özet bir bilgi verdikten sonra bugünlerde de zorla yerinden edilen Karabağlı Ermenilerin sorunlarını gidermek yönünde sürdürdükleri çalışmaları anlattı. Bizim açımızdan ilginç olan bilgilerden biri, 1934 yılından bu yana günaşırı bir periyotla yayınlanan Zangezur adlı gazetenin dijitale çevrilmesi konusuydu. Kuruluşundan bu yana 70 bin sayfa içeriği bulunan bu kaynak dijitalize edildikten sonra, bölgenin tarihiyle ilgilenen araştırmacılar için çok önemli bir işleve sahip olacak.
Fotoğraf çektirmek istemeyen sığınmacılar
Goris Basın Kulübü’nün 12 çalışanı var. Kulüp, koordinatörlüğünü Anna P.’nin üstlendiği mediapoint.am adlı bir internet sitesine sahip. Anna P’nin yol göstericiliğinde yakınlardaki Mina Otel’i ziyaret ettik. Bu otele beş sığınmacı yerleşmişti. Fotoğraf çektirmeye karşı duyarlılık burada da karşımıza çıktı. Tam birileriyle konuşmaya başlamışken anî bir kargaşanın içinde bulduk kendimizi. “Araçlar geldi, çabuk olun” uyarıları içinde 7-8 çocuk, annelerinin gözetiminde caddenin karşısında bekleyen iki araca bindiler. Resim kursuna gittiklerini öğrendik. Sonra o çocuklardan birini işaret ederek “Bu yedi yaşındaki oğlan Karabağ’dan çıkış yolunda trafiğin kilitlendiği her an araçtan inip bulduğu taşların üzerine özenle ‘Ben burada yaşadım’ yazdı ve yol kenarına bıraktı. Hiç kime ona böyle bir nasihatte bulunmamıştı üstelik” dediler.
Burada gördüklerimizin benzerlerini ziyaret ettiğimiz diğer merkezlerde de gözlemledik. Okul çağındaki çocukların eğitimleri anlamında çok ciddi bir çalışma sürdürülüyor. Yaşanan birçok mağduriyete rağmen aç ve açıkta kalan kimse yok. Psikologlar ve eğitimciler uzmanlıklarının sağladığı tüm bilgilerle insanlara yardımcı oluyorlar. Karabağ’dan gelenlerin her biri teker teker kendilerine özgü sorunlarla baş etmeye çalışırken ortaklaştıkları iki nokta vardı. İlki kalıcı bir konut temini, ikincisi ise devletin örgütlülüğüne ve hizmet çabasına duyulan minnet. Hükümetin gelen her mülteciye aylık 50 bin Dram (125 ABD Doları) geçimlik ödemesi, ayrıca her gün üç öğün gıda ulaştırması herkesin takdir ettiği bir hizmet olmuş.
Hiç şüphesiz ki konut sorununun çözülmesinin ardından gelen en önemli sorun iş bulma meselesi. “Ailemi arabaya doldurup geldim ama traktörüm orada kaldı” diyordu bir çiftçi. Kimisi evinin anahtarını cebine koyup gelmişti, kimisiyse boş yere kapıyı kilidi kırmasınlar diyerek evinin kapısını kilitlememişti. Evde kullanılabilecek ne varsa kapının önüne yığıp ateşe veren de vardı gelenler arasında. O an, Hrant Dink’in naklettiği, 1915’te tehcire gitmeye hazırlanırken kırık düveni onarmaya çalışan yaşlı adamın sözler geldi aklıma: “Oğul biz tarlayı ektik, başaklar boy verdi, elbet biri biçecek, düveni kırık bırakmak yakışmaz.”
Dönüş yolunu tamamlayıp otele vardığımızda öngördüğümüz günlük 12 saatlik çalışma süresini iki saat aşmıştık.
Ertesi gün ziyaret edeceğimiz Ardaşad kenti Goris’e kıyasla Yerevan’a daha yakındı. Dolayısıyla bir saat geç yola çıkmaya karar verdik. Üstlendiğimiz çalışma programının dışında Ermenistanlı dostlarımız ziyaret etmek için de zaman ayırmalıydık.
İlk iki çalışma gününde Karabağ’dan zorla sürgün edilenlerle STK’ların aracılığıyla temas kurmuştuk. Üçüncü buluşma bu kez bir kamu kuruluşunda, Ardaşad Belediyesi’nde gerçekleşecekti.
(Devam Edecek)
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/29370/karabagli-ermenilerde-umut-ve-umutsuzluk
İlk yorum yapan siz olun