İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kriya: Raşel neden üzerindeki kıyafetleri kesiyor? – Rav Mendy Chitrik ile Yahudi gelenekleri üzerine röportaj

BETSY PENSO

Kulüp’ün ikinci sezonu izlendi. Gözyaşlarımız sel oldu, aldı gitti. Raşel’in tuttuğu yası iliklerimize kadar hissettik. Ancak yaptığı bazı şeyleri anlayamadık adlandıramadık diyorsanız doğru adrestesiniz. Dizide izlediğiniz ve hatta izlemediğiniz detaylarıyla çok da iç açıcı bir konu olmayan Yahudilikte ölüm adetlerini ve ucundan Kulüp’te gördüğümüz kadarıyla düğün adetlerini Rav Mendy Chitrik ile konuştuk. Chitrik İstanbul geleneklerine göre Yahudi yas, cenaze ve düğünün bazı sahnelerini anlattı. Biz de doğrusuyla yanlışıyla Kulüp’ü konuşmuş olduk. Eğer üzücü şeyler okumak istemiyorsanız sizi röportajın en sonundaki düğün bölümüne alalım. Meraklıları için ise başlıyoruz…

Yahudilikte umut kesilmez

Rav Mendy Chitrik aslında Aşkenaz bir haham ancak 20 seneyi aşkın süredir İstanbul’da yaşıyor olması sebebiyle İstanbul’daki geleneklere oldukça aşina. Konuya ölüm öncesinden başlıyor.

‘Yahudilikte hiçbir zaman umut kesilmez. Doktor şifa getirebilir deriz. Bir günlük bebeğin ölümü ile 99 yaşında hasta bir kişinin ölümü aynıdır. Yaşamın değerini ölçemeyiz çünkü. Her dakika ölçüsüzdür.’

Röportajımız boyunca Chitrik ile Yahudilerin ölüme ilişkin batıl inançlarından sık sık söz ettik. İlkini şöyle anlatıyor: ‘Bazı hahamlar ölüme ilişkin gelenekleri ve ritüelleri öğrenmiyorlar. Bu aslında biraz batıl bir inanç. Ben bu konuları öğrenmezsem başıma da gelmez diye düşünüyorlar. ‘Şeytanın ağzını açmamak istiyorlar’.

Chitrik gelenekleri ölüm anından anlatmaya başlıyor: ‘Bir kişi bilinci açıkken ölüyorsa Şema İsrael’in ilk cümlesini söylemelidir. Eğer o yapamıyorsa o ana şahitlik eden diğer kişiler yapmalıdır.’

Raşel kriya yapıyor

Kriya

Kriya hakkında internette çok fazla bir bilgi yok. Ekşisözlük’te kriya başlığını dizinin senaristi Rana Denizer açmış. 2005’te kaleme aldığı entry’sinden anladığımıza göre dizide izlediğimiz sahne aslında Matilda’nın kendi kardeşi öldüğünde yaptığı kriya ile neredeyse birebir. Dizide Raşel, annesi Matilda’nın ölümünden sonra üzerindeki bluzu ve içerisindeki iç çamaşırını kesmiş daha sonra ise onları dikerek şiva olarak adlandırdığımız yedi gün boyunca üzerinden çıkarmamıştı. Okuyucularımızın en çok merak ettiği konu olan kriya hakkında daha fazla ve en doğru bilgiyi edinebilmemiz için soruyorum: Kriya nedir, nasıl yapılır?

Chitrik: Bugün her ne kadar İstanbul geleneklerinde cenazede yapılıyor olsa da, aslında dine göre ölüm gerçekleştiği anda ölünün yakınlarının hepsi kriya yapmalı. Üzerlerindeki gömlek yırtılmalı.

8-10 santim kesilir, yırtık dikilmez

Betsy: Dizide hem iç çamaşır hem dış çamaşır yırtılıyor. Benim gözlemlediğim ise İstanbul’da sadece iç çamaşırın yırtıldığı.

Chitrik: Aslında dış çamaşır yırtılmalı. Modern dünyada bu gelenek iç çamaşırına döndü. Aslında hiç gerek yok iç çamaşırın yırtılmasına çünkü mesele bunu dış dünyaya göstermek.

Betsy: Dizide Raşel bluzunu ve iç çamaşırını boydan boya kesti. Ben daha küçük bir kesik yapılır diye biliyordum.

Chitrik: 8-10 santim kadar yırtmak gerekir. Daha sonra bu yırtık dikilmez. Yırtık şekilde kullanılmalı o çamaşır. Kriya eğer kaybedilen ebeveyn için yapılıyorsa çamaşırın sağ tarafından kesilir, diğer yakınlar için yapılıyorsa sol taraftan kesilmeli. Diğerleri yakınlar eş, çocuk ve kardeşlerdir. Dediğim gibi bu aslında ölüm gerçekleştiğinde yapılmalı günümüzde cenazede gömüden sonra yapılıyor.

Raşel cenazede bluzunu dikmiş

Kriya bir reflekstir

Betsy: Kriya ne anlama geliyor? Sembolik bir anlamı olsa gerek.

Chitrik: Kriya bir reflekstir. Vay vay… ‘O kişi hayatımdan yırtıldı, hayatımdan koptu,’ anlamına geliyor. Nasıl kriya yapılan kıyafet tekrar eski haline dönmüyorsa bir hayat da eski haline geri dönmüyor. Bu geri dönüşü olmayan bir kayıptır…

Betsy: Peki yas tutan kişinin yırttığı bu kıyafeti ne kadar süre giymesi gerekiyor?

Chitrik: Dine göre bu kıyafet sadece yedi gün giyilir. Geleneksel olarak otuz gün veya bir sene boyunca giyenler de olabiliyor. 

Hem yas hem sonrasına inanış

Chitrik daha sonra Yahudilikte olan bir ikilemden bahsediyor: ‘Bir taraftan yas tutuyoruz, geri dönmeyecek diyoruz bir taraftan da tüm kayıplarımızın geri geleceğine inanıyoruz. Ölülerin tekrar geri döneceği var inancımızda. İstanbul’da yapılan bir cenaze şöyle başlar: ‘Baruh Ata Aşem Mehaye Ametim,’ Tanrı’ya öleni tekrar canlandırması için dua ediyoruz.’ 

Bu konu üzerine Chitrik’e Yahudi inancında ölümden sonrasını soruyorum. 

Chitrik: İki şey var. Birincisi 13 iman prensibi. On üçüncü inanç prensibi ‘metim yehaye el berov hasdo,’ yani Tanrı tüm ölüleri tekrar canlandıracak! Buna inanıyoruz. İkincisi ise ölümün vücuda ait bir terim olduğu inancı. Ruhun ölmediğine her zaman kaldığına inanıyoruz.

Betsy: Cennet ve cehennem inancımız var mı peki?

Chitrik: Var. Ruh ölmüyorsa nereye gidiyor? Cehennem kelimesi nereden geliyor biliyor musun?

Betsy: Arapça bir kelime sanki…

Cehennem kelimesi İbranice’den geliyor

Chitrik: İbraniceden geliyor: Gehinom! Yeruşalayim’de Sion Kapısının orada bir vadi var. Gey ben hinom’dur o vadinin adı. Gey vadi demek, yani adı: Hinom’un oğlunun vadisi. Bir putperestlik hikayesi bu aslında. Zaman içerisinde ‘Leh le gehinom,’ yani ‘Gehinom’a git!’ bir beddua olarak kullanılmaya başladı. Putperestlik hikayesinde ölüm, acı ve ateş bağlantısı olduğu için Gehinom’un böyle bir konatasyonu oldu. Biz de cehennem diye bir yer olduğuna inanıyoruz fakat bizim inancımızda orada ateş yok! Bunlar fiziksel terimler. Ruhları ateşe veremezsin, suya batıramazsın. Biz tam anlamıyla orada ne olduğunu elbette bilemeyiz, biz fiziksel canlılarız.

Chitrik daha sonra ilahi bir mahkemeden bahsediyor: ‘Tanrı biri öldükten sonra bakıyor, hayattayken bu kişi neler yapmış, bir mahkeme veya bir terazi olarak değerlendirebiliriz. Ruhun tekrar temizlenmesi mi gerek yoksa bu kişi gerekli şeyleri yerine getirdi ve bir üst seviyeye yükselmeye hak mı kazandı? Temizlenme veya ceza gehinomda gerçekleşir. Yüksek mertebeye de cennet deriz.’

Matilda’nın cenazesi

Cenaze gelenekleri

Oldukça ruhani bir konudan cenaze geleneklerine geri dönüyoruz. İstanbul geleneklerinde cenaze sırasıyla ilk dua, gömü, ikinci dua ve seuda yani yemek adımlarından oluşuyor. Bu adımları Chitrik sorularıma detaylı yanıtlar vererek açıklıyor.

Betsy: Bildiğim kadarıyla Yahudilikte matem rengi diye bir şey yok yani cenazelere siyah giyilmiyor, öyle değil mi?

Chitrik: Evet Yahudilik’te böyle bir kural yok. Ancak 2000 sene önce Talmud zamanında vardı. Kıyafet kuralı olarak söyleyebileceğim şey matem tutanların deri ayakkabı giyemeyecekleri.

Kadiş okutmamak bir batıl inanç

Betsy: Bir de Kadiş meselesini merak ediyorum. Yakınlarını kaybetmeyenler neden Kadiş okuyamazlar? Yakınlarını kaybedenler neden sürekli Kadiş okurlar?

Chitrik: Yakın birini kaybettiğimizde sinagoga gider ve Kadiş okuruz. Fakat Kadiş nedir? Kadiş Aramice bir anonstur, bir dua değildir. Okundukça diğerleri ‘Amen’ der yani söylenenleri kabul ederler. Kadişin ilk cümlesi: ‘Tanrı’nın ismi yücelsin’dir. ‘Bizim üzerimize selam olsun,’ diye devam eder. Bir yetim veya matem tutan biri Kadiş okur, çünkü gömüden önce hazan özel bir çağrı yapar: ismi Tsiduk ha Din. İstanbul geleneğinde cenaze bununla başlar. Bu çağrıda Tanrı’nın her şeyi doğru yaptığı anons edilir… Biz de bir şekilde kabul ediyoruz Tanrı’nın yaptıklarını. Evet ağlıyoruz, evet canımız acıyor ama bu acıyla beraber Tanrı’nın bu hayatı verdiğine ve Tanrı’nın bu hayatı aldığını kabul ediyoruz. Bu bir kabul etme anıdır! Kadiş de aslında bu anonsun devamıdır. Yas tutan biri sinagoga gidiyor ve Kadiş okuyor: bu acım var ama bu benim inancımı etkilemedi anlamına geliyor. Kadiş tam olarak bunu ifade eder.

Matilda’nın cenazesinden, hazanın başındaki siyah şapka Rav Chitrik’in en son kısımda anlattığı gibi Fransız usulü

Bu açıklama üzerine ısrarla, hiç matem tutmamış kişilerin normal tefilalarda da Kadiş okumasına izin vermediğini soruyorum. Aldığım yanıtta ise başta söylediğim batıl inançlar kendisini tekrar gösteriyor.

Chitrik: Kadiş aslında dualar esnasında tüm boşluklarda söylenir. Duanın bir kısmı bitirilir, Kadiş okunur ve diğer duaya geçilir. Zaman içerisinde gelenek değişti. Bazı kadişleri Hazan okusun bazılarını yas tutanlar okusun dendi. Daha sonra ise Kadiş yas tutanlarla özdeşleşti ve ailesinden kimseyi kaybetmemiş birisine Kadiş söylenmemesi tembih edilmeye başlandı. Sanki kapalı bir gözü açacakmış gibi… Bu dini bir şey değil. Dünyanın her yerinde olan bir batıl inanç diyebiliriz. Örneğin İstanbul Aşkenaz cemaatinde eğer bireyin anne babası hayattaysa onlar hiçbir şekilde mezarlığa girmiyorlar. Ölümü çağıracağını düşünüyorlar. Tıpkı Kadiş okumamak gibi bir batıl inanç. Mesleğim sebebilyle Kadiş okumam gerekiyor. Bu sebeple benzer bir şekilde ben de İstanbul’a gelmeden babamdan izin aldım Kadiş okumak için.

Cenazenin tabutsuz gömülmesi esastır

Betsy: Dizide aslında bir Kadişi sadece cenaze esnasında hazan okuyor. Onun dışında sadece gömüyü gördük. 

Chitrik: İstanbul’da cenaze iki aşamadan oluşuyor. Önce midraşta/sinagogda dualar okunuyor, sonra gömü yapılıyor sonra ikinci aşama için tekrar midraşa dönülüyor. Yahudilikte gömü toprakta olur. Adem topraktan yapıldı, topraktan geldi, toprağa geri dönmeli. Yahudilikte aslında tabutsuz gömü esastır. İstanbul’da zamanında tabut geleneği gelmiş. Tabutu toprak ile dolduruyoruz bu durumda da. Fakat İstanbul’da hala din adamları veya çok dindar kişiler tabutsuz gömülüyorlar. Normal halk genelde tabutla gömülmek istiyor. Bu durumda cenaze esnasında tabut toprak ile doldurulup o şekilde gömü yapılıyor. Gömü yapıldıktan sonra üzerine yer seviyesinden en az 25 santim daha yukarıda kalacak kadar toprak atılmalı. Sonra sinagoga geri dönülüyor.

Başsağlığı gömüden sonra yapılır

Betsy: Başsağılığı da gömüden sonra yapılmalı değil mi?

Chitrik: Evet. Başsağlığı gömüden sonra yapılır. Çünkü Talmud’a göre, tıpkı kızgın bir kişiyi yatıştıramayacağın gibi büyük acısı olan bir kişiyi de teselli edemezsin. Vücut henüz gözler önündeyken insan teselli kabul edemiyor. Ancak gömüden sonra o kişi teselli edilmeye başlanabilir.

Betsy: Peki ya cenazenin yıkanması? Mezarlık görevlileri mi yapıyor bu işi?

Chitrik: Cenazenin yıkaması Hevra Kadeşa üstleniyor. Mezarlık çalışanları değil. Toplumumuzdaki bazı gönüllüler bu işi yapıyor. Özel ritüelleri var, hem cenazeyi yıkıyorlar, hem kefene giydiriyorlar, hem de su dökülüyor gözlere. Biz bunlara ‘Hesed şel emet’ diyoruz yani gerçek bir iyilik. Neden gerçek? Çünkü tamamen karşılıksız bir iyilik bu. Ölen bir kişiye iyilik yapıyorsun, o sana geri bir şey veremez.

Betsy: Gömüden sonra cenazenin ikinci kısmına geçersek…

Chitrik: Sonra geri dönülüyor dua edilecek yere. Matem tutanlar ayakkabılarını çıkarıyor. Gerçi bu İstanbul’da çok fazla yapılmıyor artık. Kadiş okunuyor. Kriya yapılıyor. Mum yakılıyor. Şiva süresi gömü ile başlıyor.

İyileşme Yemeği

Şiva İbranice yedi demek, cenazeden sonra tutulan yedi günlük yası temsil ediyor. Buna Ladino’da da yine yedi anlamına gelen siete karşılık geliyor. İstanbul Yahudi toplumu her iki kelimeyi de kullanıyor. Henüz şiva konusuna geçmeden cenaze ritüellerini sonlandırmak için son sorumu soruyorum. Cenazelerin ikinci kısmından sonra kurulan o sofrayı ve o sofrada bulunması gerekenleri…

Rav Mendy Chitrik anlatmaya devam ediyor: ‘Sonra seuda var. Adı ‘seudat havraa’ yani ‘iyileşme yemeği’ anlamına geliyor. Arkadaşlar ayarlıyor bu yemeği. Özellikle dairesel yemekler yeniyor bu seuda’da. Zeytin, mercimek, katı yumurta, biskoços… Bu yuvarlak yemekler şekilleriyle döngüyü sembolize ediyor. Ölüm var, hayat devam ediyor, durmak yok mesajı veriliyor sembolik olarak. Yaşanan şeyler her ne kadar acıysa da hayat devam ediyor.’

Betsy: Zeytin şeklinden ötürü değil de siyah olduğu için bu sofrada var sanıyordum?

Chitrik: Doğru. Hatta İstanbul geleneğinde bazı aileler Şabat akşamı siyah zeytin sofraya koymazlar matemi sembolize ettiği için.

Matem süreci

Cenaze merasiminin detaylarının ardından yasa ilişkin sorulara geçiyoruz, Rav Chitrik anlatıyor: ‘Şiva nedir? Şiva yedi demek. Yas periyotlar halinde tutuluyor. İlk parça yedi gün sürüyor. Daha sonraki parçalar 30 gün, 11 ay ve 12 ay. O yedi günde neler yapılıyor? İşe gidilmiyor, işyerleri kapanıyor. Yas tutanların alçak sandalyelerde evde oturmaları lazım. Duş alınmıyor, sakal kesilmiyor, saç kesilmiyor, cinsel ilişkiye girilmiyor… Aslında tüm dualar da evde yapılırdı eskiden. Minha, Arvit, Şahrit hepsi… Artık evde düzenlemek yerine bu duaları yas tutanlar sinagoga gidiyor. Matemliler sinagogda özel bir bölgede oturuyor. Hatta yine matemli olmayan insanları bu bölgeye oturtmuyorlar. Hiç matemli biri yoksa o koltukları boş bırakıyorlar. Kadiş gibi bir batıl inanç diyebiliriz…’

Raşel, Matilda’nın yasını alçak sandalyede kesilmiş bluzuyla tutuyor.

Yedi günlük matem süresinde arkadaşların ve akrabaların matem tutanları evlerinde ziyaret etmek, acılarını paylaşmak, onlara yemek götürmek ve yedi gün boyunca onlar için yemekler düzenlemek de geleneğin bir parçası. Bunun üzerine Chitrik’e bu matemin nasıl sona erdiğini soruyorum: ‘Yedinci gün sabah duadan sonra özel bir dua ile matem kesilir. Yine de Kiduş söylenir, Aşkava yapılır. İlk yedi gün ağır bir matemdir. Sonra matem hafifler fakat yine saç sakal kesilmez ama normal kıyafet giyilir, işe gidilir, normal bir yaşam sürülür. Fakat eğlence olmaz. Eğer eş, kardeş veya çocuk için matem tutuluyorsa 30 gün sonra matem biter. Anne baba için tutulan matem ise 1 sene sürer. Matem süresince seyahat olabildiğince az olması lazım, düğüne eğlenceye katılmamak lazım…’

Matem sürelerinin arasında böyle bir fark olduğunu bilmediğimden çok şaşırarak nedenini soruyorum: ‘Eskiden çocukların çok az bir kısmı hayata tutunabiliyordu, genç yaşta ölüyorlardı. Hayatın gerçeği buydu. Bu sebeple çocuk için matem daha kısa düzenlenmiş.’

Rav Chitrik’e eklemek istediği başka bir şey var mı diye soruyorum ve hiç aklıma gelemeyecek konulara değindiğini görüyorum: ‘Bu konu bitmez… Çok detaylı… Ölüm nasıl ölçülür? Beyin ölümü, kalp ölümü… Müdahale etmek şart mı? Organlar bağışlanabilir mi? Çok fazla konu ve tartışma var…’

Rav Mendy Chitrik daha fazla bilgi edinmek isteyenlere de yaklaşık 10 sene önce basılmış Ebedi Yaşam kitabını tavsiye ediyor. Kitapta İstanbul Yahudi gelenekleri, ölüm ve ölümden sonrasına ilişkin konular işleniyor. 

Düğün

Rita’nın düğününde bardak kırma sahnesi

Röportajı daha güzel bir konu ile bitirelim istiyorum ve dizideki düğün sahnesine dönüyorum. Düğün sahnesi Kadıköy Sinagogu’nda çekilmiş ve sadece bardak kırma sahnesine şahit olduk. Düğün de kendi başına çok uzun bir konu olduğu için gördüğümüz birkaç şeyi anlatması için Chitrik’e sordum. Fakat o bana başka bir soru yönlendirdi, neyse ki bildiğim yerden geldi!

Chitrik: Kadıköy Sinagogu’nun ismi neden Hemdat İsrael Sinagogu biliyor musun?

Betsy: Biliyorum Abdülhamit’ten!

Chitrik: Evet çok enteresan, Abdülhamit için Yahudi karşıtı diyorlar ama yine de o dönemde bu sinagogun açılması için izin verdi ve onun ismi bir sinagoga verildi!

 Yeruşalayim’i hatırlamak için

Chitrik daha sonra düğünlerde neden bardak kırdığımızı açıklıyor: ‘Talmud’da geçen bir hikayeden ötürü kırıyoruz aslında. Bir haham oğlunu evlendiriyor. Herkes çok çok mutlu. Haham bir anda oradaki en pahalı bardağı alıp yere fırlatıyor. Bir anda sessizlik oluyor. Haham diyor ki: ‘Çok mutluyuz ama Bet Amikdaş hala inşa edilmedi, unutmayalım’. Her ne kadar mutluysak da Yeruşalayim’i hiçbir zaman unutmamalıyız. Hahamın oğlunun düğününde bu olay yaşandıktan sonra bu bir Yahudi geleneği oldu ve her düğününde bu yapıldı. Hikaye bardakla başladı bu sebeple herkes bardak kırıyor. Mutluluğu acı ile beraber yaşıyoruz.’

Kadıköy Hemdat İsrael Sinagogu’nda düğün – Chitrik’in bahsettiği beyaz şapka ve kadınların başlarına şapka takması

Sefarad toplumunda Alliance etkisi

Daha sonra Chitrik’e dizide yakaladığım bir detaydan söz ediyorum. Hani Neve Şalom’da kayıttan bir müzik veriyorlar ya düğünde, aynısını kullanmışlar dizide de…

Chitrik yine küçüklüğümden beri içerisinde yaşamam sebebiyle hiç sorgulamadığım bir noktaya dikkat çekiyor ve bir nevi aydınlanmamı sağlıyor: ‘O da ilginç aslında. Neve Şalom’da kullanılan düğün müziği Aşkenaz müziği. Bir bestekar vardı Goldenberg isminde. Doktor Goldenberg’in babası veya amcası sanırım. O Neve Şalom korosu kurmuştu. Tabii kendisi Aşkenaz, müziği de o yaptı. İzzet Bana da aynı müziği kullanarak kayıtları hazırladı. Bu müziğin Sefaradlıkla bir alakası yok. Yaklaşık 50 senedir bu müzik kullanılıyor. Bu AllianceOkullarıyla gelen sözde ilerici bir frankofon gelenek. Aşkenazlaştı aslında cemaat Alliance esintisiyle. Mesela hahamların kullandığı bu beyaz şapkalar… Aşkenaz giyimi böyledir… Sefaradlar sarık takardı. Fransa’da kullanılırmış bu tarz şapkalar ancak onlar bile bırakmışlar bu tarz giyinmeyi, ancak İstanbul’da hala bunlar kullanılıyor. Protokoller, şapkalar, şamaşların polis gibi şapka giymesi vs. hepsi Alliance kültürü ile geldi.’

Rita’nın düğünü. Rav Mendy Chitrik’in bahsettiği gibi şamaş polis şapkası takıyor.

https://www.avlaremoz.com/2023/09/26/kriya-rasel-uzerindeki-neden-kiyafetleri-kesiyor-rav-mendy-chitrik-ile-yahudi-gelenekleri-uzerine-roportaj-betsy-penso/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kriya-rasel-uzerindeki-neden-kiyafetleri-kesiyor-rav-mendy-chitrik-ile-yahudi-gelenekleri-uzerine-roportaj-betsy-penso

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın