Büyükada’da denize girmek, dolunayda Aya Yorgi’ye çıkmak, perşembe günleri kurulan pazarda başta domates olmak üzere fahiş fiyata satılan meyve/sebzelerin uygununu aramak, akülü arabalarla bisikletler arasında eve sağlam dönebilmek olağan yaşantının bir parçasıdır.
Söz konusu alışkanlıkların yanı sıra son yıllarda giderek artan kültürel etkinlikler ise durağanlığa renk katıyor.
Pazar günleri genelde akşamüstleri Adalar Müzesi’nde gerçekleşen felsefe sohbetleri; Çelik Gülersoy Kültür Merkezi’nde yer alan sergiler, belgeseller, ilginç paneller; restorasyonu geçen yıl tamamlanan Taş Mektep’te film gösterileri; konserler vs.
↔↔↔
Geçtiğimiz hafta sonu yazar Mıgırdiç Margosyan ölümünün birinci yılında Çelik Gülersoy Kültür Merkezi’nde anıldı.
Margosyan’la yıllar önce ‘Adalı Gazeteciler’ grubunun bir yemeğinde tanıştık. İlk kitabı, ‘Gâvur Mahallesi’ni henüz okumuştum. Masada yan yana oturmamız güzel bir tesadüf olmuştu. Diyarbakır’da geçen çocukluk yıllarının ardından İsta nbul’a ‘okuması’ için yollanmıştı. Anadili Kürtçe’ydi. Bu yüzden okulda ‘garip’ karşılanmıştı. Azimle öğrendiği Türkçe ve Ermenice ilerde onu ‘taşra edebiyatı’nın en büyük temsilcilerinden biri yapacaktı.
Sessiz soru soruldukça yanıtlayan yapıdaydı. Sonraları, ‘Gâvur Mahallesi’ dahil tüm yazılarını okudum. ‘Gâvur’ olmaktan hiç gocunmadı. Bununla birlikte duyduklarını, yaşadıklarını çatışmacı bir dille kaleme almadı. Kararlı, taviz vermeyen biriydi. Dolaylı anlatımlarla da olsa gerçekleri yazmaktan sakınmadı. Belki bu yüzden anlaşılan, sevilen bir yazar oldu. Sanrım Diyarbakır’ın tarihçesini en çok Margosyan’dan öğrendim.
↔↔↔
Kültür Merkezinin bahçe girişinde Kemal Gökhan’ın hazırladığı ‘Margosyan’la Çizgili Röportaj’ sergisi, panolar üzerine resmedilmiş yazılardan oluşuyordu. Margosyan’ın yaşam öyküsü daha anlamlı ve etkili yansıtılmazdı.
Oral Çalışlar’ın moderatörlüğünü yaptığı anma etkinliğinde yazarın eş Selma Margosyan, Evrensel Gazetesi’nden Fatih Polat, Agos’tan Pakrat Estukyan ile Belgesel Sinemacı Yusuf Kenan Beysülen birer konuşma yaptı. Anma, Beysülen’in Mıgırdiç Margosyan’ı konu alan ‘Gâvur Mahallesi’ belgeselinin izlenmesiyle son buldu. Belgesel; yazarın yaşamı, hedefleri ile birebir özdeşleşmişti. Yalın olduğu kadar etkili, dingin olduğu kadar vurucuydu.
↔↔↔
Mıgırdiç Margosyan’ın yaşamını bahçede sergilenen panolardan birtaç alıntıyla özetlemek mümkün. ‘…Get oxlim, oki, büyük adam ol. Anadilini öğrenmek büyük adam olmanın, birinci kuralıydı onlara göre…’; ‘Kimilerinin tehcir, kimilerinin sürgün dediği yani kafile halinde bir yere gitmek ama nereye gittiğini bilememek…’; ‘…50’li yıllarda Diyarbekir’deki Gâvur Mahallesi bir sürü etnik kökenden insanın beraber olduğu yerdi. Sorun yok muydu? En büyük sorun azınlık olmanızdı’; ‘…Diyarbakır bir kadim kentti. Diyarbakırlılar oraya Şark’ın Paris’i derler. Ben o kentin yaşamını verdim. Anadolu’yu anlatan Ermeni yazarların, şairlerin 1915’ten sonra artık yazamamış olması bir zincirin kopmuş olması anlamına gelir…
Gecenin diğer etkili yanı, oldukça kalabalık izleyici kitlesinin Ada’nın bir zamanlar çok kültürlülüğünü yansıtan güzel günlerini bir kez daha paylaşmış olmasıydı.
Sağlıkla kalın.
Not: Gâvur Mahallesi belgeseli internetten izlenebilir.
https://www.salom.com.tr/koseyazisi/128281/gavur-mahallesi-zihniyeti
İlk yorum yapan siz olun