Geçen yıl bu köşemde “Türkiye fotoğraf dünyası” başlığıyla Türkiye’de fotoğrafın icadından bu yana fotoğrafın durumunu özetleyen dokuz haftalık bir yazıyazmıştım. İFSAK Blog’da da dört bölüm halinde yayımlanmıştı. Bu hafta bu özete dahil olacak bir yazıyla devam ediyorum.
MUCİT FOTOĞRAFÇI FİKRET KAFTANOĞLU
1944’te Ankara’da Foto Üstün’de çalışan Fikret Kaftanoğlu, akıllı telefonlarla birlikte hayatımıza giren selfie kavramının belki de ilk mucidi sayılabilir. Stüdyo fotoğrafçılığında fotoğrafçının poz verdirme sorunlarına bir çözüm olarak sunulan “görçek” olarak adlandırılan ‘Kendi fotoğrafını kendin çek’ sistemini geliştiren Fikret Bey Kodak firmasıyla iletişime geçmiş, buluşunu devletten “ihtira beratı” alarak tescil ettirmiş. Sonraki yıllarda körüklü büyük format fotoğraf makineleri ve aynalı kondansatörlü agrandizörler imalatıyla birçok stüdyo fotoğrafçısının tercih edilen makine imalatçısı olmuş. Daha sonra Görçek adıyla Ankara’da, İstanbul’da stüdyolar açmış, fotoğraf stüdyosu açmak isteyenlere isim hakkıyla makine ve teçhizat satarak ülkenin dört tarafına yayılmış.
Stüdyoya gelen müşteri odaya girip karşısındaki aynaya bakarak istediği duruşu sağlayıp elinde bulunan uzatmalı deklanşör kablosuna basarak kendi fotoğrafını çekiyor. Çekilen film ışık görmeyen bir kutuya düşüyor. Bugün için basit görünen bu yöntemin mekanik çalışma sistemi önemli tabii. Üstelik bu makineyi de kendisi imal ediyor.
Bir anne çocuğunun kare kare yaş günü fotoğraflarını böyle çekebiliyor. Bu arada dönemin tanınmış sanat ve siyasetçileri de kendi fotoğraflarını kendileri çekmişler.
Öyle ki Mahir Çayan’ın meşhur fotoğrafını bir fotoğrafçı değil, kendisi pozunu vererek çekmiş.
Fikret bey bununla yetinmeyip “bant film şarjörü” geliştirip Roll filmlerin bitmesini beklemeden kesilip kullanımını sağlayan ve çekilmeyen bölümün yeniden çekilmesini sağlayan adaptörlerin geliştirilmesini, depremi önceden haber veren cihazların geliştirilmesi, yangın sırasında kendi devreye giren su fışkırtan cihazlar gibi mekanik ve teknik bir çok çalışmasına patent almış bir mucit olarak 1995 yılında hayata veda etmiş.
BİR FOTOĞRAFÇININ İCATLARI
Fotoğraf 1826 yılında icat edildi. 19 Ağustos 1839’da, Paris’te Louis Daguerre’in fotoğrafik yöntemini açıklaması her şeyin başlangıcı oldu.
1847’de, yani on yılda Fransa’da iki bin dagerreyotipi satılmış. 1853’te 10 bin Amerikalı daguerreotypist ortaya çıkmış. İngiltere’de Londra Üniversitesi 1856’da müfredatına fotoğrafçılığı eklemiş.
Fotoğraf hızla yaygınlaşırken 1840’ta çarlık Rusya’sında aristokrasinin ihtiyaçlar listesinin vazgeçilmezi oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nda tasvirin yasak olmasından dolayı, matbaanın geç girmesi gibi fotoğraf da gecikmeli geldi. Fotoğrafçılık Osmanlı’da, Hristiyan yurttaşların sayesinde başladı. İstanbul’da ilk olarak 1842’de İtalyan Fotoğrafçı Carlo ve Giovani Noya kardeşler Daguerretip stüdyolarını kurmuşlar. Abdullah biraderler hem saray fotoğrafçılığı hem de özel stüdyolar açarak Osmanlı’da fotoğrafçılığın ilkleri olmuşlardır.
Bu kronolojik gelişmeler uzunca yazılabilir. Gelelim yakın tarihimize.
Çarlık Rusya’sı yıkılıp 1917’de kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), fotoğrafı devrimin ve halkın hizmetine sundu. 1924’te bizzat Lenin’in çağrısıyla fotoğraf eğitimi başladı. Yetmedi fotoğraf endüstrisi kuruldu. Yani fotoğraf makineleri, fotoğraf kimyası ve karanlık oda malzemeleri hem ucuz fiyata halka hem de kapitalist Batı’ya satılıyordu.
2000’li yıllara kadar fotoğraf tarihine baktığımızda fotoğrafçılığın, Sovyetler, Bulgaristan, Yugoslavya, Çekoslovakya ve Polonya’da hem teknoloji hem de sanat olarak gelişmesi batıya örnek olmuştur. Zenit, Lubitel, Zorki gibi fotoğraf makineleri, Opemus, Krokus Agrandizör, Forte, Foma, Orwo… gibi fotoğraf kağıt ve filmleri hatırlardadır.
O TARİHLERDE TÜRKİYE’DE FOTOĞRAF NE DURUMDAYDI?
Ne fotoğrafa ne fotoğrafçılara destek olan bir devlet vardı. Fotoğraf lüks kullanım ve tüketim araç gereciydi. Fotoğrafla ilgilenmek boş işti anlayacağınız. Eğer bugün geriye dönük bir “Türkiye fotoğrafı”ndan söz edilecekse bir elin parmaklarını geçmeyen sayı ortaya çıkar. Türkiye’de fotoğraf endüstrisine devlet desteği olsaydı hem “Görçek” isimli makine markası bilinebilir hem de ilk selfie çeken makineyi dünyaya tanıtmış olabilirdik. İşte Uğur Kavas fotoğrafın teknik ve mekanik dünyasından değerli bir mucidi bizlere tanıtıyor.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu bilgileri Araştırmacı Fotoğrafçı Uğur Kavas’ın “Bir Fotoğrafçının İcatları” isimli kitabından aldım. Türkiye fotoğraf tarihi için önemli bilgi ve belgeleri barındıran kitabı meraklılara öneririm. Bu meşakkatli çalışmayı yapıp bizlere ulaşmasını sağlayan Uğur Bey’e şükranlarımı sunuyorum.
İlk yorum yapan siz olun