Mayıs portakallarından koparıyor, olmamış… Onları koklarken “Mayısta gelirseniz daha güzel olur” diyor Bedros.
Dilek OMAKLILAR
“Mücadele edeceksin hayat sürüyor” demişti Bedros.
Samandağ’da bir Ermeni köyü olan Vakıflı köyünde, Bedros’un portakallar, limonlar, turunçlar içindeki balkonundayız. Bir taraf Musa Dağı diğer taraf Kel Dağlarına bakan manzarasında Bedros’un misafirperverliği eşsiz tarihe sahip bu yerde bizi karşılarken de belli oluyordu.
Geçtiğimiz ay bir saha çalışması için gittiğimiz Samandağ’da tanışmıştık Bedros’la. Samandağ’da önce bir okula girip gönüllülerin burada gıdadan, kıyafete birçok ihtiyacı düzenlemesine ayırmasına tanık olurken bir yandan notlar tutuluyor, çaylar içiliyordu… O sırada Bedros çıkageliyor, önce okulun bahçesinde sohbet ettiğimizde söylüyor bu cümleyi; “Hayat böyle bir şey, mücadele etmezsen nasıl olacak.” Sonra da o yeşilin ve mavinin iç içe geçtiği temiz havasından başınızın döndüğü balkona sahip evine konuk olduğumuzda.
Eve geçtiğimizde ise önce biraz salonda oturuyoruz. Depremde salonun köşesinde duran büfede eskiden aile fotoğrafları varmış dizi dizi… Düşüp kırılmışlar, “tarihimiz” diyor Bedros.
Sonra balkonuna geçiyoruz. Bedros seviyor konuşmayı, arada gözlüklerinin tepesinden bakıyor dinlediğimizden emin olmak istercesine. Önce hayallerinden bahsediyor, “Oğlum için bir kat yapacaktım daha buraya” diyor. Geniş balkonunda birkaç parçası dökülmüş duvarı gösteriyor. Bir de sevdiği çiçekleri… “Şükür canlarımız sağ” diyor Bedros, gözlerindeki hüzünle. Arkadaşları, dostları, enkaz altında kalan komşuları, köyden çocukları için giden Ermeni aileleri anarak… Elleri durmuyor konuşurken umudu kadar diri ve yine ekliyor, “Mücadele edeceksin hayat sürüyor.”
Mayıs portakallarından koparıyor, olmamış… Onları koklarken “Mayısta gelirseniz daha güzel olur” diyor Bedros.
…Geçtiğimiz gün İzmir’de bir İZBAN yolculuğunda arkadaş sohbetinde İskenderun, Hatay, Samandağ hakkında konuşurken karşımızda oturan bir amca “Ya işte biz oralardan geldik” diyerek söze girdi. Önce şaşırıyoruz bizi duymasına, ama epey dinlemiş belli ki şöyle devam ediyor: “Hep yalan o haberlerde çıkanlar. 3 gün kimse yoktu. Bisküvi bile veren olmadı. Şimdi DSİ’de kalıyoruz. Şükür, koşullar çok iyi.”
Gözleri doluyor… Oy kullanmak için gittiklerinde gördüğü manzarayı aktarıyor amca, “Hâlâ kaldırılmayan enkazlar var kızım, hâlâ…” diyor.
“Hayat geçiyor” diyor amca. Bedros aklıma geliyor. Akıp geçen hayatta tüm umuduyla 112 gündür “mücadele etmeden olmaz” diyen tarafın karşısında; “Hâlâ çadıra ihtiyaç var” diyenlere karşı kulağını gözünü kapatanlar var. Ancak biliyoruz ki o gözünü kulağını kapatanlara karşı bu topraklar, “Mücadele etmeden olmaz” diyenlerle mayıs portakalı ağacı gibi çiçeklenecek.
*Vakıflı köyünde Musa Dağlıların tarihi de uzundur, giderseniz köyün girişindeki o kahvede muhakkak anlatacak birini görürsünüz. Bir de Franz Werfel’in “Musa Dağ’da Kırk Gün” kitabı ile Serdar Korucu’nun 2018-2019 yılları arasında Türkiye, Ermenistan, Lübnan ve Fransa’da 1939’da Ermenilerin Musa Dağ’dan ayrılmalarına tanık olan Musa Dağlılarla yaptığı röportajlardan oluşan “Ahalinin Gidişi” kitabına ulaşabilirsiniz.
https://www.evrensel.net/haber/491014/simdi-mayis-portakali-zamani
İlk yorum yapan siz olun