Sinan Meydan
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal (Atatürk) Samsun’a çıkarken ülkede koşullar çok kötüydü. Ancak o umudunu hiç kaybetmedi, mücadeleden hiç vazgeçmedi. Akılcı, bilimsel, planlı, hesaplı, hazırlıklı, örgütlü ve stratejik hareket etti. Saraya/sultana veya emperyalist ülkelere değil, halka inandı, halka güvendi.
Üç gün önce 14 Mayıs seçimleri yapıldı. İlk turda cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan aday olmadı, seçim ikinci tura kaldı. Seçim gündemine kurban gitmesin, iki gün sonra 19 Mayıs: Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkıp Türk Bağımsızlık Mücadelesini örgütlemeye başlamasının 104. yılı. Aslında bu günlerde 19 Mayıs’tan, Mustafa Kemal Atatürk’ün hareket tarzından alınacak çok ders var.
GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkarken ülke her bakımdan yokluk ve yoksulluk içindeydi. 1911-1918 arasında aralıksız neredeyse 7 yıldır devam eden yıkıcı savaşlar Osmanlı Devleti’ni paramparça etmişti. Bu savaş sürecinde devlet, milyonlarca insan, yüz binlerce kilometrekare toprak kaybetmişti. I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin elinde Doğu Trakya, İstanbul ve Anadolu kalmıştı. Halkın yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşayıp tarımla uğraşmakta, yaklaşık yüzde 70’i salgın hastalıklarla pençeleşmekte, yaklaşık yüzde 95’i okuma-yazma bilmemekteydi. Okula gitmesi gereken çocukların yaklaşık üçte ikisi okula gidememekteydi. Halk, tarikat-cemaat kıskacındaydı. Ülkede ne yeterli fabrika, ne yeterli yol, ne yeterli okul, ne yeterli öğretmen, ne yeterli hastane, ne yeterli doktor vardı. Ülkede kültür-uygarlık kurumu yok denecek kadar azdı. Ülke her bakımdan dışa bağımlıydı. Ülkenin milli varlıkları ve temel kaynakları yabancıların elindeydi. Kadın, medeni ve siyasi haklarından yoksundu.
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nı kaybedip 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması ile I. Dünya Savaşı’ndan çekildikten kısa süre sonra ordular dağıtıldı, silah ve cephaneye el konuldu, tüneller, tersaneler, demiryolları, limanlar İtilaf devletlerince kontrol edildi.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlerde İstanbul’da bile ekmek sıkıntısı vardı. Anadolu insanı yiyecek ekmek, çayına koyacak şeker, ayağına giyecek ayakkabı bulamıyordu. Devlet, borç içindeydi. Hükümet memur maaşlarını bile ödeyemiyordu.
Kasım 1918’den itibaren İtilaf devletleri Anadolu ve civarını işgale başladı. 13 Kasım 1918’de İstanbul fiilen işgal edildi. Boğaz’a düşman donanması demirledi. Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti, Karadeniz’de Rum Pontus Devleti, Güneydoğu Anadolu’da Kürt Devleti kurmak için hazırlık yapan ayrılıkçı etnik gruplar vardı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket etmesinden bir gün önce, 15 Mayıs 1919’da Yunanlar İzmir’i işgal etti.
İstanbul’daki Osmanlı Saray Hükümeti (Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit) ve neredeyse tüm siyasi partiler İngiliz, Fransız veya ABD himayesine sığınma yanlısıydı. Padişah Vahdettin, İngilizlerin bir dediğini iki etmeyerek işgallerin önlenebileceğini, en azından tahtını/tacını koruyabileceğini düşünüyordu. Aydınların çoğu İngiliz veya Amerikan mandası istiyordu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti gibi zararlı cemiyetler kurulmuştu. Ülkenin her yerinde yabancı konsoloslar, yüksek komiserler ve ajanlar vardı.
Buna karşın Anadolu’da sarayın/ sultanın ağzına bakmadan işgallere karşı silaha sarılan, evini, barkını, köyünü, kasabasını korumaya çalışan insanların yerel direnişiyle Kuvayı Milliye hareketi ortaya çıkmıştı. Ülkenin çeşitli yerlerinde Müdafaai Hukuk Cemiyetleri kurulmuş, yerel kongreler toplanmaya başlanmıştı. Mustafa Kemal, bu milli uyanışın ne anlama geldiğini çok erken fark etmişti.
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken ülkenin durumu böyleydi. Ancak o umutsuz değildi. Siyasal ve toplumsal gerçekliğin farkındaydı. Sorunları ve çözüm yollarını iyi biliyordu. Gerçekçi bir bakışla, akılcı, bilimsel bir yaklaşımla ilk hazırlıkları yapmıştı. 19 Mayıs 1919’da Samsun Tütün İskelesi’ne ayak basan Mustafa Kemal, ne yapacağını, kimlerle birlikte nasıl hareket edeceğini biliyordu.
İSTANBUL’DAKİ 6 AY
Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919 arasındaki 6 ay boyunca İstanbul’da kurtuluş yolları aradı. Bunun için her kapıyı zorladı. Önce siyaset yolunu denedi. İstanbul’a gelir gelmez yeni hükümeti kuran Tevfik Paşa’nın yerine eski sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın hükümeti kurmasını istedi, bunun için Osmanlı Meclisi’ne giderek Tevfik Paşa Hükümeti’ne güvenoyu verilmemesi için kulis yaptı. Ancak başarılı olamadı. Bu arada vatanı kurtarmak için yetkili bir makama gelmeye çalıştı. Ancak yine olmadı. Padişah Vahdettin’le çeşitli görüşmeler yaparak onun düşüncesini anlamak istedi. Yabancı gazetecilerle, çeşitli yabancı temsilcilerle de görüşerek ağızlarını aradı, gerçek niyetlerini öğrenmeye çalıştı. Bu sürede asker-sivil pek çok kişiyle görüştü. Sonunda, “İstanbul surlarının dışına çıkarak” Anadolu’ya geçmeye karar verdi. Tanıdığı ve güvendiği Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, İsmet İnönü gibi arkadaşlarıyla Şişli’deki evinde günlerce gecelerce “gizli kurtuluş planları” yaptı.
Mustafa Kemal, 1919 baharında, Gebze-Kocaeli yolu üzerinden gizlice Anadolu’ya geçme planı yaparken, hükümet, kendisini 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya göndermeye karar verdi.
21 Nisan 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Osmanlı Saray Hükümeti’ne bir nota vererek Karadeniz’de Rum çetelerine karşı direnen Türk kuvvetlerinin dağıtılmasını ve Doğu Anadolu’daki şûralara son verilmesini istedi. 29 Nisan 1919’da Savaş Bakanı Şakir Paşa, Mustafa Kemal’e 9. Ordu Müfettişliği’ne atandığını duyurdu. Mustafa Kemal’den istenen şey, Anadolu’ya geçip düşmana direnmesi değil, Samsun ve civarında Rum çetelerine karşı direnen Türk kuvvetlerini susturmasıydı. Ancak yetkileri henüz belli değildi.
Mustafa Kemal, Savaş Bakanlığı’ndaki tanıdık arkadaşlarını devreye sokarak ve yetki belgesini de o zaman Genelkurmay 2. Başkanı olan cephe arkadaşı Kazım İnanç Paşa’ya bizzat yazdırarak Anadolu’da -en azından belirli bir süre- kendisine geniş bir hareket alanı yaratmayı başardı. Böylece resmi bir görevle (9. Ordu Müfettişi) ve geniş yetkilerle Anadolu’ya geçti.
Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da geniş yetkilerle Samsun’a çıkışı “bir devlet operasyonu” falan değil, onun kendi kişisel çabasının, çalışmasının, akılcı hareket tarzının bir eseridir.
ATATÜRK’ÜN KURTULUŞ STRATEJİSİ
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken saraya/sultana değil, millete dayanacak; sarayı/sultanı değil, vatanı milleti kurtaracaktı. Ancak dönemin koşulları gereği belli bir süre halife/padişahı da kurtarmaktan söz edecekti. İkincisi, asıl düşmanın emperyalizm olduğunu bildiği ve antiemperyalist bir mücadele verdiği halde – halk, büyük devletleri gücendirmekten çekindiği için – önceleri büyük devletlere doğrudan cephe almayacaktı. Bu onun kurtuluş stratejisiydi. Atatürk, Nutuk’ta bu stratejiyi şöyle anlatıyor:
“Millet ve ordu padişah ve halifenin hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüz yılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve sadık.(…)
Bir başka önemli noktayı daha söylemek gerekir. Kurtuluş yolu ararken İngiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke gibi görülmekteydi.(…)
Öyleyse kurtuluş yolu ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. İlkin İtilaf devletlerine karşı düşmanlık durumuna girilmeyecekti. Sonra da padişah ve halifeye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel koşul olacaktı.”
Mustafa Kemal, önce haklı mücadelenin gerekçelerini ve yöntemini ortaya koydu. Bunun için İstanbul’da oluşturduğu “kurtuluş ekibini” Amasya’da bir araya getirip Amasya Genelgesi’ni yayımladı. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” dedi.
Sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplayarak kurtuluş yolunu belirledi. Bu sırada dağınık haldeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirdi. Milleti temsil etmek için bir Temsil Heyeti kurdu. Böylece kurtuluşun ilk örgütlenmesini gerçekleştirdi. Bu sırada, 7/8 Temmuz 1919’da görevden alınıncaya kadar 9. Ordu Müfettişliği yetkilerini kullanarak asker, sivil yetkililere düşmana karşı direniş telgrafları çekti. Kendi ifadesiyle ülkede “elektrik şebekesi gibi” bir direniş ağı kurdu. İrade-i Milliye ve Hâkimiyeti Milliye gibi gazetelerle, Anadolu Ajansı ile içeride ve dışarıda süratle kamuoyu oluşturmaya başladı.
Mücadeleyi kişisellikten kurtarıp millete mal etmek ve milli iradeyi egemen kılmak için Ankara’da TBMM’yi açtı. İşgale karşı askeri direniş için düzenli orduyu kurdu. İki yönlü bir kurtuluş planıyla bir taraftan ülkeyi bağımsızlığa, diğer taraftan ulusu egemenliğe kavuşturacak adımları attı. Kendi cephesini sürekli genişletip güçlendirirken düşman cephesini daraltıp zayıflattı. Bu amaçla içeride ve dışarıda ittifaklar kurdu. Her fırsatta mücadelenin haklılığına ve barışa vurgu yaptı. Diplomasiden asla vazgeçmedi. Sahte barış tekliflerini asla ciddiye almadı. Gerektiğinde geri çekildi, gerektiğinde durdu, gerekli hazırlıkları tamamlamadan asla saldırıya geçmedi. Yeri ve zamanı gelmeden gerçek düşüncelerini asla açıklamadı. Kendi ifadesiyle aşama stratejisiyle adım adım ilerledi.
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp emperyalist işgale karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı ve saraya/sultana karşı ulusal egemenlik mücadelesi yürütürken asla toplumsal gerçeklikten kopmadı, sürekli bilimsel analizler yaptı ve akıllı stratejilerle başarıya ulaştı.
Özellikle bu günlerde 19 Mayıs’ı anlamak, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ten ders ve ilham almak gerekir.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/19-mayisi-anlamak-2082088
İlk yorum yapan siz olun