Rana Cabbar, ülkemizin tanınmış bir sinema ve tiyatro oyuncusuydu. Arkadaşımdı. Son iki yıldır üzerinde çalıştığımız ortak bir projemiz vardı. Kaldığı öğretmenevinin kirası iki katına yükselmişti. Geçim sıkıntısına çözümler arıyorduk ki 15 gün önce onu kaybettik.
Ağırlaşan hayat şartlarının onun yaşamını kısalttığını düşünüyorum. Rana Cabbar’ın ölüm haberini aldığımda, kendimi sorumlu hissederek, nasıl bir uğurlama yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Kısa bir soruşturma sonrasında Rana’nın Katolik Ermeni olduğunu ve kilisenin cenaze törenini hazırladığını öğrenince şaşırdım. Onca uzun yıllara dayalı arkadaşlığımıza rağmen onun Ermeni olduğunu bilmiyordum.
Ortak arkadaşımız aktör Halil Ergün de benzer şekilde, “Şaşırdım, üzüldüm, acaba kimliğinin görülmesini mi istememişti? Ben mi farkında değildim? O yüzden iki kat üzüldüm” dedi. Rana’nın sessizliği bu ülkede azınlık olmanın ne anlama geldiğini kavramamıza yardımcı olabilir. Sadece sayısal olarak azınlıkta olan Ermeniler değil bu ülke nüfusunun azınlık denilemeyecek genişlikte bir dilimini oluşturan Aleviler ve Kürtler de bir zamanlar görünmezdi.
Alevi Aleviliğini, Kürt Kürtlüğünü göstermek istemezdi. Zaten göstermeye kalksa başına işler gelebilirdi. Gerçi şu an da bütün bunlar tamamen değişmiş değil ama bir miktar değişim var. Bizim kuşak Kürt kelimesinin kullanılmasının yasak olduğu bir dönemi gördü. Eski Ceza Kanunu’nda 159. madde vardı. Hemen onu işletirlerdi. 1 ile 6 yıl arasında cezası vardı Kürt kelimesinin.
12 Mart 1971 askeri müdahalesinin ardından yargılanırken yaptığımız savunmalarda “Kürt” diye başladığımızda savcı hemen not alır ve o gün suç duyurusunda bulunur, ertesi gün dava açılırdı. Eğer 1974 Affı çıkmasaydı, yüzlerce yıl sırf Kürt kelimesi nedeniyle hapislerde yatmamız gerekecekti. Adında Alevi olan dernek kurmak da yasaktı.
İlk Alevi isimli örgüt, 2000 yılında Alevi-Bektaşi Federasyonu kurulduğunda Ankara Valiliğinin itirazıyla karşılaştı. Alevi kelimesini kullanmak “bölücülüktür” diye ismin silinmesini istedi. Yargıtay, valiliğin bu başvurusunu reddedince, Alevi kelimesi, 2002 yılında özgürlüğüne kavuştu. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla Alevi dergahları yasaklanmış, Alevilere yasal ve meşru ibadet edecekleri bir mekan bırakılmamıştı.
Alevi cemleri bu dönemde gizlice yapıldı. Bu yüzden sürekli baskılara maruz kaldılar. Halen cemevleri yasal bir statüye kavuşmadı. Alevilerin ibadet ettiği bu mekanları devlet ibadethane olarak kabul etmiyor. “Sünni öğretisinde Alevilik olmadığına göre, cemevi de ibadet yeri olamaz” anlayışı hakim.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ben Aleviyim, Hak Muhammed Ali öğretisiyle yetişmiş samimi bir Müslümanım” demesi bir tarihsel çıkış sayılabilir. Bir Cumhurbaşkanı adayının, Cumhuriyet kurucusu partinin genel başkanının kimliğini toplumla paylaşmasının uyandırdığı yankılar, “öteki” meselesinin hâlâ çözülemediğine işaret.
Velhasıl-ı kelam kimlik meselesini çözebildiğimiz oranda demokrasiyi de geliştireceğiz.
https://www.posta.com.tr/yazarlar/oral-calislar/kurt-olmak-alevi-olmak-ermeni-olmak-2630947
İlk yorum yapan siz olun