Arslan TEKİN
Dün 23 Nisan’dı çocuklar gibi şendik. Bugün 24 Nisan canımız sıkılıyor. Ermeni diasporası yine hücuma geçecek, yine Türklere yüklenecek: “Türkler Ermenileri soykırıma uğrattı!” İçimizdeki postal yalayıcı “Hepimiz Ermeni’yiz”grubu ağıt düzecek, “Türk”e iğreti bakacak.
Hâlbuki Türkler 23 Nisan 1920’de, yeni bir evreye geçtiler, büyük bir mücadeleyle yeni devletin temellerini attılar. Yeni devletin temeli atılırken doğuda Taşnakçı Ermenilere karşı da büyük mücadele verdiler. (Taşnakçıların daha önce Birinci Dünya Savaşı’nda nasıl vahşî katliama giriştiklerini Şevket Süreyya Aydemir “Suyu Arayan Adam“da çok acıklı yazar. Bizzat şahittir.)
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında ülkenin “vaziyet ve manzara-i umumiye”sini anlatırken, sözü Ermenilere de getirir:
“Ermeni patriği (Zaven) Efendi de, ‘Mavri Mira’ heyetiyle hem-fikir olarak çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor.”(Nutuk,1927 bs., s. 6)
Sonra Vilâyât-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliyye Cemiyeti’nin “matbû raporu”ndan bahseder:
“İstanbul’daki merkez idarelerinden verilmiş olan bu direktif dâhilinde, Erzurum şubesi, vilâyât-ı şarkıyyede [doğu vilayetlerinde] Türk’ün hukukunu muhafaza ile beraber tehcir esnâsında yapılan sû-i muamelâtta [kötü muamelelerde] milletin kat’iyyen medhaldar bulunmadığını [dahli bulunmadığını] ve Ermeni emvâlinin [mallarının] Rus istilâsına kadar muhafaza edildiğini, buna mukabil Müslümanların pek gaddarâne harekâta ma’rûz kaldığını ve hatta hilâf-ı emir [emir hilâfına] tehcîrden alıkonulan bazı Ermenilerin hâmîlerine [koruyucularına] karşı revâ gördükleri muamelâtı, müdellel vesâikle [delillerle] âlem-i medeniyete [medeniyet âlemine] arz ve iblâğa [bildirmeye] ve vilâyât-ı şarkıyyeye [doğu vilayetlerine] karşı dikilen enzâr-ı ihtirası [ihtiraslı bakışları] hükümsüz bırakmak için çalışmaya karar veriyor.” (Erzurum şubesinin beyannâmesi)” (s. 7)
Millî Mücadele’ye en büyük desteği veren Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, Kars ve Iğdır da dâhil doğu bölgesini silahlı Ermenilerden temizlemiştir.
Eğer Millî Mücadele başlamasaydı, bu bölgeye Ermeni militanlar çökecekti.
Aklıma başka bir şey takıldı. Bilmiyorum, bu yıl da ABD Başkanı Joe Biden, 2021 ve 2022’de dediği gibi “Ermeni soykırımı” diyecek mi? Benim nazarımda, böyle demesinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.
Ermenilerle savaştık; işgal edilen bölgelerin büyük kısmını geri aldık. “Savaştık.”, “Geri aldık.” derken, kastım 2020’de 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ın topraklarını geri alması. Türkiye, Azerbaycan’a, “her türlü” desteği vermişti. Azerbaycan demek “biz” demek.
ABD’nin İsrail’le iç içeliği malum. ABD’nin, ne durumda olursa olsun, önceliği İsrail’dir.
Azerbaycan Türkleri de 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra Ermenilerin saldırılarına maruz kalmış, yine Türkiye Türkleri yetişmişti. Türkiye Türkleri sadece Azerbaycan Türklerine değil; Kafkaslar’a geçicince -pek bilinmez- Dağıstan Türklerine de destek vermiş, ilk elde iki ülke de devlet kurmuştu. (Ara not: “Osmanlı” demedim, “Türkiye Türkleri” dedim. Osmanlıcılarımız diş gıcırdatmasınlar, Osmanlı sahası için “Türkiye” de yaygın kullanılırdı.)
Tarihi geçelim. Mesele şu: Azerbaycan, İsrail’le bayağı yakın. Yeni yeni antlaşmalara vardılar. 29 Mart 2023 günü haberlerinde, Azerbaycan’ın Tel Aviv’de büyükelçilik açma töreni bilgileri yer alıyor. İsrail’e giden Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen’legörüşmesinin ardından Eli Cohen: “Azerbaycan, İsrail’in stratejik ortağıdır. Bölgesel güvenlik, enerji, turizm gibi birçok başlıkta çok sıkı koordinasyon içinde çalışıyoruz.” demişti.
Azerbaycan Tel Aviv’de 29 Temmuz 2021’de ticaret ve turizm temsilciliklerini açmıştı.
Bu açılışların İkinci Karabağ Savaşı’ndan hemen sonra olduğunu hatırlatırım.
İsrail’in Azerbaycan’a bu derece yakınlaşmasında elbette İsrail kendi çıkarını öne alıyor. Casusluk faaliyetleri için ana merkez Azerbaycan. Çıkar karşılıklı olmazsa bu derece yakınlaşılmaz. Azerbaycan da yakınlaşmadan azamî derece istifade ediyor. Yıldan yıla silah alışı artıyor. Bu ilişkinin “düşman”a karşı caydırıcılığını da düşünmek gerekir. Azerbaycan’ın etrafında “düşman”mevzi almış. Rusya’nın her an tavır değiştirebileceğini de göz önünde tutmalıyız. Karabağ’da sözüm ona Rus askeri “barış gücü” ama Ermeni militanların koruyucusu. Türklere karşı birlikte hareket ediyorlar.
İsrail’e yakınlaşmak, dünyada söz sahibi Musevî cemaatlerine göz kırpmaktır. Dolayısıyla neler kazanılacağını hesap etmek hiç de öyle zor değil. ReisBeyimiz 29 Ocak 2009’da İsviçre-Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres‘e “Hadi oradan!” der gibi “Van minüt!” çekmesinin, zaman içinde bize nelere mal olduğunu düşünmeliyiz.
Sözü nereye getirecektim yahu!
ABD de mütemmimi İsrail’in, Türkiye’nin mütemmimi Azerbaycan’a yaklaşmasının yeni merhalesi, hem de çok önemli merhalesi Tel Aviv’de elçilik açılması, acaba Joe‘yu düşündürür mü? Tabiî Joe‘nun düşünecek hâli yok. Musevî lobileri, Beyaz Saray’a, “Şu Ermeni meselesinde ölçüyü kaçırmasanız mı acaba!” telkiniyle -herhâlde- yaklaşırlar!
Şu notu da düşmeliyim: Tavrım, hiçbir surette Ermenilere karşı değil; kışkırtılan, Türk düşmanlığı güden, yaraları kaşıyarak menfaat sağlamak isteyen kasıtlı Ermeniciler ve onların yalakaları bizdeki “Hepimiz Ermeni’yiz”grubudur.
***
“Hepimiz Ermeni’yiz“ diyerek sokağa dökülen, ağıt düzen sol/sosyalist/komünistlerimiz lütfen ağa babaları, Mustafa Suphi‘nin Türkleri Taşnakçı Ermeni militanların katliamından nasıl koruduğunu lütfen okusunlar. Bu yazım, 11 Nisan 2022’de çıktı. Yazıya gönderme yapmadım. Hazır bulun, okuyun, dedim.
*
Mustafa Suphi nasıl korudu?
+++++++++++++++
Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey‘in şehadetinin 103. yıldönümü. 10 Nisan 1919 tarihinde İstanbul Beyazıt Meydanı’nda asılmıştı.
Kemal Bey, 14 Ekim 1922 tarihinde, Mustafa Kemal‘in teklifiyle İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararıyla “millî şehit” kabul edildi.
Kemal Bey iki defa yargılandı. “Boğazlıyan”daki görevi sırasında tehcire tâbi tutulan ahalinin mallarının yağmalanıp gayrimenkullerinin talan edilmesine müsaade verdiği ve olaylar sırasında tedbirsiz davrandığı” iddiasıyla Yozgat’ta mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme beraat kararı verdi.
Konya’ya tayin edilen Kemal Bey, 1918 sonunda tutuklandı. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, galip İtilaf Devletleri çok insanı tutuklattılar. Kemal Bey de içlerindedir.
Kemal Bey, savunmasında ‘Ben aldığım emri yerine getirdim. Sürgün edilenlere insanî şekilde davrandım. Vicdan azabı duymuyorum. Kimsenin ölümü için emir vermedim.’ dese de hüküm peşindi. İdam edildi. (Kemal Bey meselesine döneceğim.)
Arada hatırlatırım. Şevket Süreyya Aydemir Kafkas Cephesi’nde askerdi. “Suyu Arayan Adam”da anlatır. Karşılaştığı manzara dehşetengiz:
“Ermeni ordusuna Taşnak komitecileri hâkimdi. Bu komitenin büyük hırsı, sadece bir imha ve intikam savaşından ibaretti. Çılgın hesaplaşmanın bir türlü sonu gelmiyordu. Erzurum yolu üstündeki Cinis köyü karşısında Evreni köyünde, kadın, erkek, çocuk bütün köylüler öldürülmekle kalmamıştı. Öldürülenlerin vücutları parçalanarak, kollar, bacaklar, kafalar, kasap dükkanlarındaki etler gibi, duvarlara, çivilere, çengellere asılmıştı. Fakat bunları yapanların hırsları bununla da sönmemişti. Köyde ne kadar hayvan ele geçmişse, mandalar, sığırlar, davarlar, kümes hayvanları, hatta köpekler öldürülmüş, parçalanmıştı.” (s. 129)
Ş. S. Aydemir, ilk gençlik yıllarında Turancıydı. Sonra Turancılıktan komünistliğe geçiş yaptı.
İlk komünist partisi kurucularının birçoğu Turancıdır. Mustafa Suphi, Ethem Nejat liderleriydi. Ethem Nejat, Türk Yurdu dergisinde de yazardı. M. Suphi‘nin imzasını görmedim. O, erken zamanda İttihatçılarla arayı açmıştı.
Mustafa Suphi deyince komünistlerimizin içleri titrer. Türkiye’ye, Mustafa Kemal‘in izniyle girdi girmedi tartışması hâlâ devam eder. Bilindiği gibi, M. Suphi 14 arkadaşıyla Karadeniz’de boğdurulmuştur. Kesin olan şu ki Mustafa Kemal‘in tavrı Bolşeviklerle işbirliğine ‘evet’, çünkü şartlar bunu gerektiriyordu, komünizme ‘hayır’dı.
M. Suphi‘yi öne çıkarışımda maksadım başka.
M. Suphi Bakü’ye geçmiş, komünist partisini teşkilatlandırmakla meşgul.
Bu arada Azerbaycan Millî Ordusu’nun Gence Alayı, 26 Mayıs 1920 tarihinde, Gence’de, Bolşevik Ordusu’na isyan başlatıyor. Bolşevik Rus Ordusu’na büyük kayıplar verdiriyor. Sonra Gence’de bulunan Ermeniler ayaklanarak Azerbaycan isyancılarını arkadan vuruyor. Bolşevik kuvvetleri, Ermenilerin desteğiyle Gence’yi alıyor. Bolşevikler çoğu kadın ve çocuk binlerce kişiyi öldürüyorlar, 1500’den fazla kadına tecavüz ediyorlar.
Mustafa Suphi, burada devreye giriyor. Tabiî Bolşeviklerin isteğiyle. Bolşeviklerin derdi halkı kazanmak. M. Suphi Gence’de araştırmalara başlıyor. Hususiyete Bolşevik güçleri içindeki Ermeni askerlerin Müslüman halkı öldürdüğünü ve tecavüzlerde bulunduğunu tespit ettiği raporunu gönderiyor. Bu rapor üzerine Nahçivan yönüne hareket eden 11. Kızıl Ordu’nun 52. Fırkası’ndaki Ermeni askerler bu fırkadan çıkarılarak Ermeni mıntıkalarına gönderiliyorlar. Mustafa Suphi‘nin sayesinde Nahçivan Türkleri, Bolşevikler katliama giriştiler mi bilmiyoruz, Ermenicilerin katliamından kurtuluyorlar.
Komünistlerimiz, Türk düşmanı ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ grubuna sakın kanmasınlar. Yoksa Mustafa Suphi‘ye ihanet etmiş olurlar!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ermeni-meselesi-musevi-lobileri-657520h.htm
İlk yorum yapan siz olun