1915 Mayıs ayından itibaren Ermeniler yerinden, yurdundan millet olarak resmen sürüldü. Genelkurmay çalışmasında 413.067 ve nazır Talât’ın özel defterinde 924.158 ve valilik raporlarında 422.758 ve 17 Aralık 1916’da Sadrazama sunulan evrakta 702.900 Ermeni’nin sürüldüğü yazıldı. Yapılan, literatürdeki tanımla bir sürgün değil, kovalamadır. Ermeniler millet olarak bir yere iskân edilmeden Suriye çölüne kovalanmıştır.
Nevzat Onaran
Abdülhamid, Talât ve Mustafa Kemal… Üçünün de hedefi aynıydı. Bu, Anadolu’yu İslamlaştırmak ve Türkleştirmekti. Abdülhamid’in 1878 sonrasında özellikle 1890’larda temellendirdiği Anadolu’yu Sünni İslamlaştırma ve Hıristiyanları tasfiye politikasına devam edile geldi. 1923’e gelindiğinde Anadolu temizlenmişti. Bu bir iddia değil, İttihatçı hükümetin yaptırdığı 1914 nüfus sayımı verileri ortada. 1914’te yüzde 20 olan Hıristiyan ve Yahudi nüfus payı, 1927’de yüzde 2,8’e geriledi; bugün de binde 1’lerdedir. Demografik yapıdaki bu erime, planlı değilse nedir?
24 Nisan 1915, temizlik planının önemli tarihidir. İçişleri Bakanı Talât’ın 24 Nisan 1915’te vali ve mutasarrıflara gönderdiği şifre[1] Abdülhamid’in eksik bıraktığını tamamlamanın önemli adımıydı. Şifre Edirne, Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, Haleb, Bursa, Diyarbekir, Sivas, Trabzon, Konya, Elazığ, Van, Urfa, İzmit, Bolu, Samsun, Balıkesir, Kayseri, Niğde, Eskişehir, Afyonkarahisar ve Maraş’a gönderildi. Liderlik yeteneği olan Ermenilerin tasfiyesi hedeflendi. Şifre tesadüfen gönderilmiş değildi, devamı şifrelerden anlaşılıyor ki bir plan-program icra ediliyordu. Plan o kadar detaylıydı ki, Ermeniler, sadece yerinden, yurdundan edilmedi; malına ve mülküne de el kondu.
Hitler de 24 yıl sonra aynı adımı atmıştı. Hitler, 12 Ekim 1939’da Polonya Genel Valisi Hans Frank’a şu emri verdi: “Polonya’da liderlik yeteneği olanlar tasfiye edilmelidir.” Bunun gereği 3500 Polonyalı aydın imha edilmiştir.[2]
24 Nisan’ın devamında Haziran’dan itibaren Ermeniler kitlesel olarak toprağından kovalandı. Gerek 24 Nisan şifresinin gönderildiği gerekse kitlesel sürgünün yapıldığı Edirne, Adana, Aydın, Bursa, Ankara, Sivas ve Urfa gibi kentleri dikkate alırsak, İttihatçıların ve Türkçülerin ileri sürdüğü Rusya ile savaş sahası gerekçesinin aslında temelsiz olduğu anlaşılmaktadır.
24 Nisan’a gerekçe arayanların ifade ettiği bir şehir efsanesi de Osmanlı’nın kimsenin dinine ve diline karışmadığıdır. Bu konuda Trabzon’un nasıl İslamlaştırıldığını öğrenmek için Heath W. Lowry’in (doktora tezi) kitabını okumak yeterlidir. 1461-1583 yılları arasında Trabzon şehir merkezinin nasıl [Sünni] İslamlaştırıldığı (ve Türkleştirildiği) araştırıldı. 1486-1583 döneminde Trabzon şehir nüfusunda İslâm payı yüzde 19,22’den 53,62’ye yükselirken, Hıristiyan nüfus payı yüzde 80,78’den 46,38’e geriledi. En büyük erime Rum Ortodoks nüfusta yaşandı, nüfus payı yüzde 65,16’dan 38,34’e indi. Bu sürede Ermeni Ortodoks nüfus payı da yüzde 12,49’dan 5,82’ye düştü. Böylece Trabzon kent merkezinin kimliği değiştirildi, Hıristiyanlık tasfiye edilirken, Sünni İslâm hâkim kılındı.[3]
ABDÜLHAMİD’İN ANADOLU PLANI
Osmanlı’nın Rusya’ya harpte yenilmesi, Kıbrıs’ın İngiltere’ye hibe edilmesi, anayasanın ilgası ve Meclis’in kapatılması, 1878 Berlin Antlaşması, Tanzimat’ın hâkim İslam’la mahkûm Hıristiyan ve Yahudileri eşitleme politikasına son verilmesi, Balkan milletlerinin Osmanlı egemenliğinden kurtulması, Balkan ve Kafkaslardan İslam muhacir akını 1878’in unutulmaz siyasi vakalarıydı. Ekonomik vakası da peşinden geldi. 1875’te maliyesi iflas eden Osmanlı’nın borç ödemesini garanti etmek için bizzat Abdülhamid’in kararnamesiyle Düyun-i Umumiye İdaresi kuruldu. Sorunlara dikkat çekip Abdülhamid güzellemesi yapılması anlamsızdır. Çünkü sorunun kaynağı Abdülhamid’in de başında olduğu çürümüş Osmanlı saray sistemidir.
Osmanlı saray sistemi bir sömürge imparatorluğuydu. Osmanlı’nın mahkûm milletlerin ayağa kalkmasıyla varlığı doğrudan sorgulandı. Osmanlı egemeni Sünni İslam’ın milleti, Arap veya Kürt ya da Arnavut değildi, Türk’tü. Bu hakikat, öncesinde maskelense de 19. yüzyılda artık görünürdü. Böylesi koşullarda Tanzimat, Osmanlı’nın hâkimle, mahkûm milletini ve bireyini eşitleme politikasıydı. Tanzimat’la, 1876 Anayasası’ndan evvel 1860-1865 arasında Ermeni, Rum ve Yahudi anayasaları (nizamnameleri) resmen yürürlüğe girmişti. Amaç, can ve mal güvenliğinin sağlanmasıydı. Hatta 1453’te yasaklanan kilisede çan çalmak bile ancak 403 yıl sonra Tanzimat’la 1856’da serbest olmuştu.[4]
Osmanlı’nın anayasal yapılanmasına son veren Abdülhamid, istibdadının inşasına başladı; elinde keser her gördüğü çiviydi. Modernite kapsamında kimi adımları attığı belirtilse de maliyeden orduya, adliyeye, mülkiyeye sorunlara çözüm sağlayamadı; devraldığı çürümeyi derinleştirdi.
1870’ler sonunda Balkan milletleri Osmanlı’dan kurtulmuştu ve gündemdeki Makedon ve Ermeni meselesinde ne yapılacağını da Abdülhamid Siyasi Hatıratım’da itiraf etmişti: “İdaresi güç olan ve milli gücümüzü yiyip bitiren Balkan devletlerini kaybetmiş olduğumuza üzülmüyorum. Ne kadar küçülür, teksif olursak (yoğunlaşırsak) o kadar kuvvetlenir, ‘hastalık’tan kurtuluruz. Dâhilde kuvvetlendiğimiz gün, Avrupa devletleri, o kadar alay ettikleri ‘hasta adam’ın iyileşip, ‘kuvvetli adam’ haline geldiğini göreceklerdir. […] Bir devlet içinde muhtelif dinlerin ve mezheplerin mevcudiyeti zararlıdır.”[5]
“[M]arjinal nüfus gruplarını hedef alan özellikle Anadolu ve Arap vilayetlerinde öne çıkan ‘iç yeniden fetih’ hareketine” girişen Abdülhamid, devleti ‘bütünleştirmeyi’ ve merkezileştirmeyi hedefledi.[6]
Abdülhamid’in Anadolu’yu ‘yeniden’ fethinde, hedef millet Ermenilerdi. 1878’de Berlin’de imza attığı antlaşma gereği Ermenilerle ilgili reformu yapmayan Abdülhamid, 1894’te Sasun’un bastırılması ve 30 Eylül 1895’te 1’inci maddesi “can ve mal güvenliği” olan talepler listesini Babıali’ye sunma yürüyüşünün dağıtılması sonunda 17 Ekim 1895’te ıslahat paketini imzaladı. Daha imzanın mürekkebi kurumadan, Sünni Kürt aşiretlerinden teşkilatlandırılan Hamidiye Alayları seferber edildi.[7] O dönemin Le Figaro’sunu araştıran Orhan Koloğlu’nun aktardığına göre, gazetede 1896’da 300 bin Ermenin imha edildiği iddiası abartılı bulunur.[8]
300 bin Ermeni’nin öldürüldüğü abartılı bulunsa da hedefe ulaşılmıştır, Ermeniler can pazarındadır. Selim Deringil’in çalışmasından okuyoruz ki, 1895-1897 yıllarında Ermeniler, canını kurtarmak için değil birey köy köy İslamlaştı.[9] Ermenilerin kitlesel imhası ve İslam dinine geçmesi, Abdülhamid politikasının doğrudan sonucuydu. Anadolu’da demografik yapıdan gayri İslam’ın (ve gayri Türk’ün) tasfiyesi Osmanlı’nın yeni dönem yol haritasıydı.
Abdülhamid’in Ermeni meselesinde yaptığının, yıllar öncesinde söylediğinin şahidi vardır. Macaristan’dan Türkolog Arminius Vambery, Abdülhamid’in anlattığının şahididir; bizzat ağzından duyduğunu raporlaştırdı. 1891’de Abdülhamid’in söylediği şudur: “Yakında Ermeni meselesini halledeceğimi söylüyorum size. Onlara öyle bir tokat atacağım ki canları yanacak ve ihtilalci hırslarından vazgeçecekler.” Ne tesadüf, iki gün sonra da Hamidiye Alayları kuruldu! Ve Vambery raporuna göre, Ermeni meselesini halletmenin yegâne yolu, onlardan kurtulmaktır. François Georgeon de Vambery’den benzer anlatımı yazdı ve Ermenistan kurulmasına izin vermektense, Abdülhamid’in başının kesilmesini tercih edeceğini söylediğini aktardı.[10] Abdülhamid, Ermeni meselesinde 1891’lerde söylediğini beş yıl sonra yapmıştı.
1900’lere gelindiğinde Türklüğe de dikkat çekilecektir. Kemal Karpat’ın analizinde 1900’lerde Osmanlı kimliği Türk olarak netleşmişti. Abdülhamid’in İslamcılık politikasının içerdeki ve dışardaki amacını değerlendiren Kemal Karpat’ın vardığı sonuç, Osmanlı ümmetini, milletine dönüştürmekti. Türk kimliği benimsenmişti. Artık Türk, toplumun üst kimliğiydi.[11]
TALÂT, SULTANININ YOLUNDA
İttihat ve Terakki, Sultan Abdülhamid’in istibdadına karşı Ermeni devrimcilerle birlikteydi. Fakat 1913 Ocak darbesi sonrasında İttihat ve Terakki, iktidarın tek ve hâkim partisi olarak devrimci çizgisinden uzaklaştı. Çünkü İttihatçılar, artık Abdülhamid’in Anadolu’yu İslamlaştırma ve Ermenileri tasfiye politikasını uygulayandı.
1908 Temmuz sonrasında İttihat ve Terakki ile Taşnaktsutyun’un (Ermeni Devrimci Federasyonu) Ermeni sorunu müzakeresi umutla başlasa da sonu gelmedi.[12] İttihatçılar, Türkçülük politikasında yoğunlaştı. 1913’teki kongrede adem-i merkeziyeti yani yerinden yönetimi reddettiğini programına yazan İttihat ve Terakki, sonraki kongre raporunda “Türkçü ve devletçi” olduğunu da beyan etmişti.[13]
Politikasında bu değişikliği yapan İttihatçılar, oysa hükümet olarak 8 Şubat 1914’te Ermeni reform paketini imzalamıştı, ama gereğini de yapmamışlardı. Abdülhamid de Hamdiye Alaylarını seferber ederek, 17 Ekim 1895’te ıslahat paketine attığı imzasını yok saymıştı.
Ermenilerden önce hedefte Rumlar vardı. 1913 sonu ve 1914 başında İttihatçı hükümet, Balkan muhacirlerinin Ege ve Marmara kıyısına iskânı için bölgedeki Rumları kovaladı. Celâl Bayar, yaptıklarını detaylı yazdı. Birinci Paylaşım Savaşı’nın başladığı ve Osmanlı-Almanya ittifak antlaşmasının imzalandığı 2 Ağustos 1914’ten itibaren hedef Ermenilerdi.
Ağustos 1914’ten Mayıs 1915’e on aylık dönemin özeti:
1- Seferberliğin ilanıyla 5 Ağustos’ta her milletten Osmanlı gibi 45 yaşına kadar olan tüm Ermeni erkekleri de askere alındı.[14] 6 Eylül 1914 tarihli şifreyle de Ermeni milletinin liderlik yeteneği olanlar izlenmeye başlandı.[15] Ve 11 Kasım’da harbe giren Osmanlı, 4 Ocak 1915’te Sarıkamış’ta Rusya’ya yenildi. Rusya şarkta işgale başladı. Şarkta işgalin yaygınlaşması, İttihatçı hükümeti telaşlandırdı.
2- Eylül 1914’ten itibaren valilerin ve resmî zevatın evrak dilinde düşmanın öznesi, Ermenilerdi.[16] Bugünün diliyle vatandaşın bir kesimi tamamen düşmandır; suçlu-suçsuz ayrımı yapılmamaktadır. 28 Şubat 1915’te nazır Talât, “Ermeniler, iç düşman” tanımlamasını resmileştirdi.[17]
3- Kasım’da, nazır Talât’la Bitlis Valisi Mustafa [Abdülhalik Renda], Erzurum Valisi Tahsin [Uzer] ve Van Vali Vekili Cevdet yazışmasında, “Ermenilere ne yapılacağında” irade birliği sağlandı.[18]
4- 1 Aralık 1914’te Erzurum valisinin şifresinden[19] öğrendik ki, İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi’nin “Ermeni ihtilalinin önüne geçmek” amacıyla aldığı karar Van ve Bitlis’e tebliğ edildi. 1915’teki icraattan kararın ne olduğunu düşünebiliriz: Ermenilerin toprağından kovalanmasıdır.
5- Ermenilerle hükümetin kopan ilişkisinden bahsedemeyiz; 20 Ocak 1915 tarihli Meclis kararıyla izinli Van mebusları Vramyan ve Papazyan bölgede çalışmaktadır.[20] Ve 10 Şubat’ta dilekçeyle barış programını hükümete sunan[21] Van Mebusu Vramyan, 17 Nisan’da tutuklandı ve on gün sonra da öldürüldü.
6- 25 Şubat 1915’te Ermeni askerler silahsızlandırıldı ve 12 Mart’ta da Ermeni polislerin tasfiyesi emri verildi.[22] Kırsalda lokal düzeyde vakalar, jandarmayla çatışma ya da telefon tellerinin kesilmesiydi. Suçlanan Ermeni asker firarileriydi. Firarlar Hıristiyan askerlerden oluşturulan Amele Taburlarının kurulmasıyla arttı. Sadece Ermeniler değil Türk ve Kürt askerler de firar etmişti. Çatışma sahasındaki Ermeni köyler yakılıp-yıkıldı. Devlet saha hâkimiyetini hiç kaybetmedi.
7- 4 Mart 1915’ten itibaren geçici kanunla mahkûmlardan çeteler oluşturulduve cepheye sürüldü. Ve altı yıl sonra bu mahkûmlar TBMM’nin 14 Temmuz 1921 tarih ve 135 sayılı kanunuyla affedildi.[23]
8- 19 Nisan’da Erzurum Valisi Tahsin, Van ve Bitlis valiliklerinden aldığı bilgiye göre değerlendirmede bulundu: a- Van’da Ermeni ihtilali başladı. b- Van’a silah gönderiyoruz. c- Kürtler, Van’a sevk edilirse yeterlidir. d- Erzurumlu Ermeniler kımıldayamayacaktır. e- Ermeni meselesi halledilmelidir.[24]
9- Resmî zevatın iddiasına göre, peki yakalanmayan ve el konulamayan lojistikle ayaklanmak mümkündüyse, neden kitlesel kovalamaya direnilmedi? Zaten 16/17 Mayıs’ta Rus işgali öncesinde Van, Kayseri, Diyarbakır, Elazığ, Maraş, Adana, Eskişehir, Urfa, Samsun, Edirne’den gelen raporlardan anlaşılıyor ki, devletin saha hâkimiyeti tamdır.[25]
10- Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, Taşnaktsutyun dâhil Ermeni partiler de İttihat ve Terakki gibi yasaldı. Devlet, Ermeni parti ve toplum liderlerini 6 Eylül 1914’ten itibaren yakından izledi ve silahlı-silahsız gücü ne kadardı bilmiyordu diyemeyiz. Türkçü zevatın iddia ettiği kadar teşkilat ve lojistik olsaydı, savaş koşullarında Ermenilerin kovalanması kolayca yapılamazdı.
11- Peki silahlı çatışmayı yapan kimlerdi? Hınçak ve Taşnak militanı ya da herhangi asker firarisi veya 45 yaşına kadar erkeğin askere alındığı milletin ferdi ile bunların dışında provokasyon amacıyla devletle ilişkide Hamidiye Alayları artığıyla belli görevliler de olabilirdi. Silahlı güçlerin kimler olduğunu ve genelinde Ermeni milletinin tavrını anlaşılır kılacak olan, soruşturma-yargılamaydı. Bilinen soruşturma-yargılama sadece Zeytun ve Sasun’da yapıldı! Sasun davasında[26] 6 kişi idam edildi. Zeytun’da[27] 130 kişi yargılandı ve 73 kişiye idam cezası verildi.
12- Van’da 3. Ordu’ya göre, şehirde sıkıştırılan Ermenileri tasfiye edecek askeri güç vardı. Rusya 19 Mayıs’ta Van’ı işgal etti.[28] Zafer bekleyen İttihatçı hükümet, işgalin ardından “iç düşman”da yoğunlaştı.
Sonuç olarak, çatışmadan bahsedilen devletin hiçbir evrakında, Ermeni isyancıların kontrolünde olup, devlet gücünün giremediği sahadan bahsedilmez; devlet her yerde hâkimdir!
ÖNCELİKLİ HEDEF LİDERLERDİ
24 Nisan 1915’te Dahiliye Nezaret’nin 6 Eylül 1914 tarihli “Ermeni liderleri takip et” şifresiyle izlenenler öncelikli hedefti. Dahiliye Nazırı Talât ile Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver’in ortaklaşa aldığı belirtilen 24 Nisan şifresini maddeleştirdim:
1- Hınçak [Sosyal Demokrat Hınçak Partisi], Taşnak [Taşnaktsutyun] ve diğer komitelerin [partilerin] bütün şubeleri derhal kapatılacaktır.
2- Parti şubelerindeki bütün evraka ve vesikalara el konacaktır.
3- Parti yöneticileri, Ermenilerin önde gelenleri, hükümetçe bilinen önemli ve zararlı Ermeniler hemen tutuklanacaktır.
4- İkametlerinde oturmaları sakıncalı görülenler gözaltına alınacak ve firarlarına imkân verilmeyecektir.
5- Gereken mahallerde silah aramasına başlanılacaktır.
6- Her türlü ihtimale karşı ilgili kumandanlarla görüşülecek ve derhal uygulamaya geçilecektir.
7- Evrak ve belgeleri inceleme ve araştırma sonucunda tutuklanan şahıslar Divanı Harplere sevk edilecektir.
8- Tedbirlerin uygulanmasında kaç kişinin tutuklandığıyla ilgi bilgi verilecektir.
Hedeftekiler, Hitler’in ifadesiyle “liderlik yeteneği” olanlardı.
Harekâta İstanbul’da başlandı, yüzlerce Ermeni tutuklandı Çankırı ve Ayaş’a sürüldü.[29] Ermenilerin toplumsal önderi partili-partisiz yazarı, gazetecisi, doktoru, mimarı, mühendisi, müzisyeni her ne varsa tutuklanmış ve sürülmüştür; birçoğundan bir daha haber alınamamıştır.
Yusuf Sarınay’ın çalışmasındaki evraka göre İstanbul’da 610 kişi tutuklandı ve bunların isimleri de bellidir.[30]
Nesim Ovadya İzrail’in çalışmasına göre İstanbul’da Ermeni aydınlardan 250’si tutuklandı ve bunların 158’i Çankırı’ya ve 92’si Ayaş’a sürüldü. Bunlardan 174’ü öldürüldü ve 76’sı canını kurtarabildi. 1915’te, 1908-1915 döneminde yapılan üç seçimde Mebusan’a seçilen 22 Ermeni mebusun 7’si tutuklandı ve 6’sı öldürüldü, Hampartsum Boyacıyan idam edildi.[31]
Diğer kentlerdeki operasyon hakkında bilgimiz yok denecek kadar azdır.
Tutuklanıp sürülen Ermeni önderlerinin toplamı 2345 kişi[32] veya 1800 kişi[33] olarak da belirtilmiştir.
24 Nisan 1915 tutuklama rakamlarında farklılık olsa da bir gerçek var ki, liderlik yeteneği olanlar şahsında Ermeni milletini hedef alan harekâta başlanmıştır.
Liderlik yeteneği olanların tasfiyesi, sosyolog Michael Mann’in analiziyle 1965-1966’da Endonezya’da askeri diktatörlüğün 500 bin komünisti öldürmesi[34] gibi siyasikırımdır.
Talât’la Abdülhamid arasında dil birliği vardır. Abdülhamid, Türkolog Arminius Vambery’e, Ermeni meselesini halledeceğini ifade etmişti. Talât da Abdülhamid’in eksik bıraktığını tamamladığını İttihatçıların iki önemli şahsiyeti Cavid’e (“Acı şey, uykuma giriyor, fakat memleket için zarûrî idi”) ve Halil Menteşe’ye (“İnsan yüreğinin dayanacağı bir şey değil, fakat ben onlara yapmasaydım, onlar benimkine yapacaktılar”) söylemişti.[35] Cavid’e göre “Ermeni vilayetlerinde” yapılanlar imhaydı.
Mayıs ayından itibaren Ermeniler yerinden, yurdundan millet olarak resmen sürüldü. Genelkurmay çalışmasında 413.067[36] ve nazır Talât’ın özel defterinde 924.158[37] ve valilik raporlarında 422.758[38] ve 17 Aralık 1916’da Sadrazama sunulan evrakta 702.900[39] Ermeni’nin sürüldüğü yazıldı. Yapılan, literatürdeki tanımla bir sürgün değil, kovalamadır. Ermeniler millet olarak bir yere iskân edilmeden Suriye çölüne kovalanmıştır.
26 Eylül 1915 tarihli kanun, bazı talimatnameler ve şifrelerle kovalanan Ermenilerin geride kalan malına ve mülküne devlet adına el konmuştur. Malların transferi ve tapulama işlemlerine 1920’lerde de devam edilmiştir.
Ermenilere yapılanın üç maddesi: 1- Yerinden, yurdundan kovalandı; can pazarında kalan da İslamlaştı. 2- Malına, mülküne el kondu. 3- Tarihi ve kültürel varlığı imha edildi.
Demografik, iktisadi ve kültürel yapıdan tasfiye, soyu kırmak değilse nedir?
NOTLAR
[1] BOA, DH.ŞFR, 52/96, 97 ve 98.
[2] William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu, cilt: 2, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul-1968, s. 1018-1026.
[3] Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, çeviren: Demet ve Heath Lowry, 3. basım, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul-2005, s. 13-19, 23-24, 26, 29, 36-47, 55-64, 78, 98-100, 117, 137-139, 141-145.
[4] Murat Bebiroğlu, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Nizamnameleri, İstanbul-2008 s. 14-15, Fatih’in Galata Ahidnamesi-1453 (madde 5); İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Yayınevi, 25. baskı, İstanbul-2006, s. 114.
[5] François Georgeon, Sultan Abdülhamid, çeviren: Ali Berktay, 6. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2020, s. 365, 443.
[6] François Georgeon, age, s. 365-370.
[7] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul-1976, s. 329-355, 479-484; François Georgeon, age, s. 371-375, 397-415.
[8] Orhan Koloğlu, Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit, 7. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2021, s. 181-183.
[9] Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, çeviren: Ayşen Anadol-Taciser Ulaş Belge, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 281-340.
[10] Joan Haslip, II. Abdülhamid, çeviren: Eşref Özbilen, Profil Yayıncılık, İstanbul-2008, s. 255, 270; François Georgeon, age, s. 367, 387-388, 393.
[11] Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), çeviren: Bahar Tırnakcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003, s. 22-24, 29-30.
[12] Dikran Mesrob Kaligian, Taşnaklar ve İttihatçılar, çeviren: Deniz Mutlu Taşyürek, Aras Yayıncılık, İstanbul-2017.
[13] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 293-295.
[14] BOA, HR. MA, 1105/7, 5.8.1914, Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, cilt: 1, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Yayın no: 130, İstanbul-2013, s.28-29.
[15] BOA-Katalog, DH.ŞFR, 44/200, 28 Ağustos 1330 (6.9.1914).
[16] BOA’dan aktaran Tehcire Giden Yol, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Yayın no: 142, İstanbul-2016, s. 59-221.
[17] BOA, DH. ŞFR, 50/127, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı, 1878-1920, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, s. 110-111.
[18] BOA’dan aktaran Tehcire Giden Yol, s.74, 79-83, 86-89; BOA-Katalog, DH.ŞFR, 46/303-1 ve 47/236.
[19] BOA, DH.ŞFR, 451/62, Tehcire Giden Yol, s. 90-91.
[20] MMZC, devre: 3, cilt: 1, sene: 1, s. 209-210.
[21] BOA, DH.ŞFR, 461/115, 18.2.1915, Tehcire Giden Yol, s. 129-132.
[22] Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. baskı, Ankara-1985, s. 212; BOA, DH.EUM.MEM, 62/8, Tehcire Giden Yol, s. 162.
[23] 19 Şubat 1330 tarihli muvakkat kanun, MMZC, devre: 3, cilt: 1, sene: 2, s. 185-186; 14.7.1921 tarih ve 135 no’lu kanun, TBMM ZC, devre: 1, cilt: 11, s. 261-273 ve Fihrist-s.2.
[24] BOA, DH.ŞFR, 468/24, 19.4.1915, Tehcire Giden Yol, s. 209.
[25] BOA, DH.EUM.2.Şb, 7/21, Osmanlı Belgeleri-2007, s. 141-150.
[26] Tehcire Giden Yol, s. 72-73, 109.
[27] Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 1914-1918, cilt: 1 ve 8, Genelkurmay Basımevi, Ankara-2005 ve 2008; Tehcire Giden Yol, İstanbul-2016; Osmanlı Belgeleri-2007.
[28] Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3’üncü Ordu Harekâtı, cilt: 1, Genelkurmay Basımevi, Ankara-1993, s. 567, 592-597, 682.
[29] BOA, DH.ŞFR, 52/102; DH.ŞFR, 52/255 ve DH.EUM.2. Şb, 10/73, Osmanlı Belgeleri-2007, s. 127-132, 232-238.
[30] Prof. Dr. Yusuf Sarınay, 24 Nisan 1915’te Ne Oldu?, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul-2012, s. 263-322.
[31] Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, 2. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2014, s. 227-233, 237-564.
[32] Kamuran Gürün, age, s. 213.
[33] Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2005, s. 35.
[34] Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü, çeviren: Bülent O. Doğan, İthaki Yayınları, İstanbul-2012, s. 20-22, 130-207.
[35] Cavid Bey, Meşrutiyet Ruznâmesi, cilt: 3, hazırlayan: Prof. Dr. Hasan Babacan, Servet Avşar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2015, s. 135; Halil Menteşe’nin Anıları, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul-1986, s. 216.
[36] Aktaran Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 1914-1918, cilt: 1, s. 147.
[37] Murat Bardakçı, Talât Paşa’nın Evrak-ı Metrûkesi, Everest Yayınları, İstanbul-2008, s. 76-77.
[38] Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul-2004, s. 95-96.
[39] Kâmuran Gürün, age, s. 223.
https://www.gazeteduvar.com.tr/abdulhamidden-24-nisana-makale-1614873
İlk yorum yapan siz olun