Garo Paylan, iki dönem kuralı nedeniyle 14 Mayıs’ta aday değil. Paylan, Ermeni vekil” olarak seçildim ama yalnızca “Ermeni vekil” olmayı reddettim. Kimliğimi onurla taşıdım ama kimliğime hapsolmadım. Zaten HDP de bence bu demek” dedi.
Seda TAŞKIN
ANKARA – Yeşil Sol ve Gelecek Partisi (Yeşil Sol) 28. Dönem milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim etti. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yetkili kurulları iki dönem kuralını uygulayacakları belirtirken bu kural eş genel başkanlar ve bazı isimler için esnetildi. İki dönem kuralına takılan isimlerden biri de Meclis’in tek Ermeni milletvekili olan Garo Paylan. HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ile iki dönem içinde Meclis’te yaşandıklarını, seçim atmosferini ve bundan sonraki döneme dair planlarını konuştuk.
28 dönemde aday listeleri YSK’ya teslim edildi. Yeni dönemde aday listelerinde adınızın olmadığını öğrendik, neden?
“Partimizde iki dönem kuralı var. Yani her kurulda iki dönem görev yapabiliyorsunuz. Ben de onurla gururla HDP’lilerin iki dönem milletvekili oldum. Bu kural nedeniyle aday değilim. İki dönemdir milletvekili olan bazı arkadaşlar için bu kuralın esnetilebileceği açıklandı. Bu açıklama yeniden aday olmam konusunda tüm kamuoyunda ciddi bir beklenti yarattı. Bu beklenti karşılanamadı. Türkiye ve dünyadaki milyonlarca Ermeni de tam bir mutabakatla devam etmemi arzuluyordu. Bu konuda belki bir pozitif ayrımcılık uygulanabilirdi. Ancak herkesten ricam: o aday oldu, bu aday olmadı eleştirilerini seçim sonrasına bırakıp, partimizin başarısına odaklanmamızdır.
28’inci Dönem adaylarınız arasında bir Ermeni isim göremedik. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
“Biz Halkların Demokratik Partisiyiz ve halkların ve inançların temsiliyeti partimin kuruluşunun birinci meselesiydi. Biz; halkların, inançların, sosyalistlerin, feministlerin, ekolojistlerin bir ittifakıydık. Bütün bu ittifaklarının bir bileşkesiydik. Ama son dönemde sol sosyalist ittifakları daha ön plana koyan, diğer ittifaklarımızı daha az görünür kılan bir süreç yaşadık. Oysa partimizin alametifarikasının çoğulcu bir parti olmamız olduğuna eminim. Milletvekili aday listelerimizde bir Ermeni’nin olmaması partim adına elbette ciddi bir eksikliktir. Ermeniler on yıllar süren sessizlikten sonra, son 20 yılda siyaset arenasında daha görünür olmuşlardı. Ben de bu görünürlüğün son dönemdeki öznesiydim. Benin milletvekilliğimin bitmesi ve bir Ermeni adayın olmaması ciddi bir boşluk yaratacaktır. HDP’yi romantik duygu ve düşüncelerle kurduk. Farklılıkların yok sayıldığı bir iklimde HDP adeta bir Nuh’un gemisiydi… O ruh bizi yüzde 6’lardan yüzde 13’lere taşıdı. Partimin bir Ermeni adayının olmaması ve çoğulcu kimliğinin silikleşmesi elbette eksikliktir. Bu handikabı gidermek ve çoğulcu siyasetin tahkimi için seçimden sonra partimle birlikte çaba göstereceğim.
İki dönem boyunca mecliste aktif rol aldınız, nasıl geçti bu 8 yıl?
Milletvekili seçildiğim 2015 Haziran’ından hemen sonra siyasi iklim bahardan kara kışa döndü. Irkçı hegemonyanın olduğu bu dönem hepimiz için zor geçti. Ama direndik ve bu karanlık dönemin bütün zulmüne rağmen bizi seçenlere layık olmaya çalıştık.
Kişisel olarak sorarsanız ben “Ermeni vekil” olarak seçildim ama yalnızca “Ermeni vekil” olmayı reddettim. Kimliğimi onurla taşıdım ama kimliğime hapsolmadım. Zaten HDP de bence bu demek… Memleketin bütün sorunlarıyla ilgilendim. Geriye dönüp baktığımda en çok ekonomik konularda çalışmışım, söz kurmuşum. Toplumun geniş kesimlerinde saygı uyandırdığımı görmek bana gurur veriyor. Aday olmadığımı öğrenen herkesin devam etmemem konusunda üzüntü belirtmesi ve yaptıklarıma karşı gösterdikleri teveccüh beni duygulandırıyor.
‘BABAANNELERİMİZ İÇİN BULACAĞIMIZ ADALET TOPLUMA İYİ GELECEK’
Elbette Ermeni meselesinin de TBMM’de konuşulması için çaba gösterdim ancak bu kara kutunun açılması konusundaki direnç bu sert dönemde de devam etti. Ermeni Soykırımı mağduru babaannem Siranuş vardı doğduğum evde… Meclisteki amacım babaannemin ruhunu şad etmekti. Bunu başaramadım. Bu adalet elbette bizi iyileştirecekti. Babaannelerimiz için bulacağımız adaletin büyük topluma da iyi geleceğini, bu adaletin ceberut düzenin yüz yıllık sıra dayağına son verebileceğini anlatmaya çalıştım. Olmadı. Ermeni meselesi gibi meselelerle yüzleşmek önce vicdan sonra cesaret gerektirir. Bu sekiz yıllık dönemse siyasette vicdan ve cesaretten en uzak olduğumuz dönemlerden biriydi maalesef…
‘14 MAYIS’TA DEVRANI DÖNDÜRECEĞİMİZE DAİR UMUDUMUZ ÇOK BÜYÜK’
Binlerce tehdit almama rağmen bir an bile korkunun beni esir almasına izin vermedim. Verdiğim mücadele konusunda içim çok rahat, ancak ülkem adına çok üzgünüm. Çok kötü bir noktada vekilliği bırakıyorum. Ama 14 Mayıs’ta devranı döndüreceğimize dair umudumuz çok büyük. Devranı döndürebilirsek, ki döndüreceğiz, demokrasi mücadelesine belki daha geriden ama umutla devam edeceğiz.
Meclis’te en unutamadığınız an hangisiydi?
Sekiz yıl boyunca olumlu ve olumsuz pek çok anım var. Dokunulmazlık tartışmalarının olduğu komisyonda fiziksel linçe uğradım. AKP’liler doğrudan beni hedef alarak, “Ermeni burada, Garo burada” diyerek sekiz on milletvekili üzerime çullandı. Kafama tekmeler attılar, beyin travması geçirdim. Fiziki travmadan ziyade yaşadığımın bir nefret saldırısı olması beni etkiledi ama oraya takılmadım. Ne de olsa bu şartlarda konuşan Ermeni vekil olarak her şeyi göze almıştım.
İkinci linç ise fiziki linç değildi. Her yıl yaptığım gibi geçen yıl 24 Nisan’da ‘Ermeni Soykırımı TBMM’de konuşulsun’ üzerine verdiğim yasa teklifine, Meral Akşener’in başlattığı, ardından Erdoğan, Bahçeli ve ırkçı güruhun katıldığı siyasi linçe maruz kaldım. Topyekûn medya aygıtları ile on beş gün linç edildiğim bir dönem yaşadım.
“Bu mesele Washington’da, Amerikan Kongresi’nde, İngiliz Parlamentosu’nda, Fransız senatosunda konuşulmasın, TBMM’de konuşulsun” diye son derece sarsıcı bir öneride bulunduğumun farkındaydım. TBMM’de Ermeni Soykırımının bu şartlarda konuşulamayacağını biliyordum ama tarihe not düşmek istedim. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in başlattığı açıklamalarla hedef gösterildim, bu anları tabii ki unutamıyorum. Meclisteki ırkçılar bana haddimi bildirmişti. Diğerleriyse “sırası mıydı Garo” demeye getirip sessiz kaldılar. Sevgili Ahmet Kaya’nın linç gecesine benzetmiştim halimi… Onu linç edenleri bugün kimse savunamıyor. Umarım bana yapılan linçlerin de savunulamadığı günleri görürüm.
Ama iyi anlar da var; Mecliste ciddi bir saygınlık uyandırdığımı düşünüyorum. Ben mecliste yalnızca Ermeni olmadım. Yalnızca Ermeni meselesiyle değil her meseleyle ilgilendim. Bir milletvekilinde olması gereken iki şeyi barındırdığımı söyledi geçen gün beni yolda çeviren bir yurttaşımız; vicdan ve adalet. Böyle hissettirebilmeme çok sevindim.
Türkiye tarihi bir seçime doğru gidiyor. Ancak kimi anketlere göre hala AKP’nin belli bir oranda oy aldığını da görüyoruz. Ekonomik krizin bu kadar derinleşmiş olmasına rağmen iktidarın mevcut desteğinin dikkate değer düzeyde azalmamasını neye bağlıyorsunuz?
‘KEMAL BEY ÖN YARGIYI KIRMAK İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR’
“Muhafazakarların CHP’ye karşı ciddi ön yargıları var. Bu ön yargıları kırmak için Kemal Bey ciddi bir çaba gösteriyor ama ön yargılar bir günde kırılmaz. O sosyoloji muhalefet kazanırsa kendilerinin kaybedeceğini düşünüyor. Böyle olmadığını yeterince ifade edemedik ki hala yüzde 40’lık sosyoloji orada duruyor. Eğer onları ikna edebilseydik AKP’nin yüzde 5 bile oy alma şansı yoktu. Ben sosyolojik kampların çok da değişmediğini düşünüyorum Yani Kürtlerin daha çok HDP’ye oy vermesi, muhafazakarların AKP’ye hala oy vermesi, sekülerlerin CHP ve İYİ Parti’ye oy vermesi denkleminin çok değişmediğini görüyorum. Elbette bu durumdan rahatsız belli bir seçmen AKP’ye oy vermeyecek ve AKP kaybedecek. Bundan hiçbir şüphem yok.”
“Ekonomik durum seçmen davranışında önemlidir ama kimse unutmasın, kimliklerimiz onurumuzdur. Mesela ben aç olsam bile Ermeni meselesiyle ilgili nefret söylemleri kullanan ancak bana ekonomik olarak daha iyi bir şartlar sunan bir partiye asla oy vermem. Aç kalmak pahasına bunu yaparım. Muhafazakârların da bir bölümü böyle bakıyor. Yani hala bizim mahalle onların mahallesi diye bakıyorlar. Bu gerçekliği kıramadığımız için bu durumu yaşıyoruz. Bu seçimde hep beraber kazanacağımızı gösterirsek o zaman insanlar bu kutuplaşmadan çıkıp, huzur ve refah vadeden politikaların peşine gidebilirler.”
Millet İttifakı’nın kimi üyeleri Kürt sorunu, Alevi soru gibi meselelerin çözümü konusunda yol ve yöntem önerilerinde bulunuyor. Ancak Ermeni meselesi konusunda herhangi bir öneri duymuyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Siyasette ırkçı bir hegemonya var. MHP AKP’yi MHP’lileştirdi. İYİ Parti de Millet İttifakının saydığınız meselelere bakmamasındaki bahanesi… İYİ Parti’nin ideolojisine baktığımızda MHP’den pek bir farkı yok. Ama biz iradeyi meclise alabilirsek, memleketin tüm meseleleriyle birlikte Ermeni meselesini de konuşmaya başlayabiliriz. Yeni dönemde önemli olanın, ırkçı hegemonyaya son verip, demokrasi hegemonyası kurmak olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle meclise demokrat ne kadar çok vekil gönderebilirsek temel sorunlarınızın konuşulmasını o kadar kolaylaştırabiliriz. Aslında bütün milletvekillerinin kalbinin derinlerinde vicdanlı bir insan var. Mesela “veda konuşmam” olarak adlandırılan Ermeni meselesiyle yüzleşme çağrısı yaptığım konuşmadan sonra parlamentodaki MHP ve İYİ Parti dahil bütün partilerden çok sayıda milletvekili beni tebrik etti. Yani her partide Ermeni meselesi ile yüzleşilmesi gerektiğini düşünen vicdanlı insanlar var ancak hiç kimse bununla ilgili irade ortaya koyma cesaretini göstermiyor.
‘ERMENİ HALKININ HAFIZASI DEVREYE GİRDİ’
Türkiye’de Ermeni cemaatinin siyasetle kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Ermeni toplumu 2015 yılına kadar siyasette aktifti. Hrant Dink’in öldürülmesi sonrası politize olan Ermeni toplumu, siyasi inisiyatifler oluşturdu. Pek çok kişi siyasetle ilgilenmeye başlamıştı. Hrant Dink’in öldürülmesi sonrası siyasete daha aktif katılan gençlerden birisiydim. Ancak 2015 yılından sonra gelen karakışla birlikte eksildik, Ermeni halkının geri çekilmesi söz konusu oldu. Sonuç olarak Ermeni halkının hafızası devreye girdi. Siyaset sertleştikçe yaşadığımız felaketler hatırlandı. Bazı arkadaşlarımız yurt dışına gitmek durumunda kaldılar ve gittikçe eksildik. Benim sekiz yıldır dünyanın neresine gitsem gideyim Ermeni’lerden en çok duyduğum şey “aman oğlum, bize bir acı daha yaşatma” oldu. Evet bir acı daha yaşatmaya hakkım yoktu ama sessiz kalmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini çok iyi biliyordum. Eğer 14 Mayıs sonrası tek adam rejimine son verebilirsek eminim daha çok arkadaşımız siyasette aktif rol alacaktır.”
Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinde aktif rol aldığınızı biliyoruz. Mecliste muhalif bir Ermeni milletvekilinin olmamasının bu sürecin devamında bir dezavantaja dönüşebileceğini düşünüyor musunuz?
“Yıllardır Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için çaba gösteriyorum. İki ülke arasında; diplomatik, ekonomik, kültürel ilişkilerin başlaması için çok emek saf ettim. Paşinyan hükümetinin yapıcı tavrına ve bazı güven artırıcı adımlara rağmen bu ilişkilerin bam teli olan otuz yıldır kapalı Türkiye-Ermenistan sınırını henüz açamadık. Sınırın ilk etapta haziran ayı başında üçüncü ülke vatandaşlarına açılması için bir irade var. Heyecanla bu adımın gerçekleşmesini bekliyorum. Türkiye Ermenistan sınırının açılması ve sınıra Hrant Dink adının verilmesi için yasa teklifi verdim. Umarım bu beklentim gerçekleşir.
Türkiye’de yaşanan depremde Ermenistan’dan buraya kurtarma ekipleri ve yardım tırları geldi. Sınır otuz yıl sonra yardım vesilesiyle açıldı. Bu konuda aktif rol aldım. Ön yargıları büyük oranda kırdık, şimdi sınırı açma zamanı ve ben bunun için milletvekili olmasam da çaba göstermeye devam edeceğim.”
Yeni dönemde mecliste muhalif Ermeni bir milletvekilinin olmaması bir handikap olabilir. Ne de olsa bu kadar yakıcı mesele içinde diğer arkadaşlarım Ermenistan ve Ermeni meselesini gündemine yeterince alamayabiliyorlar. Milletvekili olmasam da bu konuda aktif rol almaya ve bu eksikliği gidermeye çalışacağım.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan Karabağ krizinin derinleştiği anlarda bildiğimiz kadarıyla savaşın bitmesi için ciddi çaba gösterdiniz. Ermenistan-Azerbaycan arasındaki yaşanan krizde nasıl bir rol oynadınız?
Kafkaslarda ne zaman barış konuşulmaya başlansa, halkları birbirine düşürme senaryoları devreye konuyor maalesef. 2020 yılındaki Karabağ Savasında kaybeden Ermenistan kazanan Azerbaycan gibi gözükse her iki ülke de kaybetti. Savaşın tek kazananı tek kurşun atmadan bölgedeki hegemonyasını artıran Rusya’ydı. Türkiye de bu savaşta Azerbaycan’ın tarafını tutarak büyük kazanımlar elde edeceğini düşündü ama sonuç öyle olmadı. Savaş günlerinde yaratılan ırkçı iklim içinde Türkiye’de savaşa karşı çıkan tek kişi bendim. Bu yüzden hedef gösterildim, tehdit edildim. Türkiye bu savaşın kaybedenlerinden biri olduğunu anlayınca tekrar normalleşme adımları atılmaya başlandı. Mecliste “sen haklı çıktın” diyen çok oldu. Savaşın durması ve hemen ardından normalleşme sürecinin başlaması için elimden gelen her türlü çabayı gösterdim.
‘MİLLİYETÇİ DUYGULARI KABARTMAK İÇİN PROVAKASYON YAPILDI’
Türkiye’deki müesses nizam üç kimliği hep öteki olarak kullandı; Ermeni kimliği, Kürt kimliği ve Rum kimliği. Bu kimliklerden her zaman birini daha ön plana çıkardı. Müesses nizam, bazen Ermeni kimliğini karşı, bazen Kürt kimliğine karşı, bazen Rum kimliğine karşı milliyetçi duyguları kabartmak için provokasyonlar yaptı. Ancak her saldırıda; Ermeni, Rum veya Kürt kaybettiğinde, Türk de kaybetti. Başta Türkler olmaz üzere hepimiz bunu idrak etmediğimiz sürece emperyalist oyunların içinde hep beraber kaybetmeye devam edeceğiz. Bunu fark edip barışı sağladığımızda ise hep beraber kazanacağız.
Ermeni diasporası hakkındaki değerlendirmelerinizi de merak ediyorum. Türkiye ve dünyadaki sosyal ve siyasal hayata ne gibi etkileri var?
“Diyaspora dediğimiz benim teyzemin kızı, halamın çocuğu, amcamın oğlu… Yani Malatya’dan, Kayseri’den, Tekirdağ’dan, Bursa’dan, Diyarbakır’dan göç etmek zorunda kalmış, “kılıç artığı” Ermenilerin torunlarından bahsediyoruz. Ermeni Diasporasının kalbinin Türkiye’de atması için mücadele ettim. Türkiye’ye hep ön yargıyla bakıyorlardı, bense Türkiye’de bir değişimin olabileceğini hep onlara anlattım. Ama iklim sertleştikçe, bana karşı yapılan nefret saldırıları arttıkça veya Azerbaycan-Ermenistan savaşında Türkiye’nin kayıtsız şartsız Azerbaycan’a destek vermesiyle birlikte bu ön yargılar da arttı. Ama bir devranı döndürebilirsek, barışın sözünü daha ön planda tutabilirsek 2015 yılından önce olduğu gibi Ermeni Diasporasına sorunları Türkiye’de çözebileceğimize daha rahat inandırabilirim.
“Diasporadaki bütün Ermenilere çağrım şudur: Bizler demokrasi mücadelesi veriyoruz ve Türkiye’yi demokratikleştirmeden Ermenistan da rahat yüzü görmeyecek. Şimdi diasporanın kalbi Ermenistan’la atıyor olabilir ama Ermenistan’ın eğer ki iyiliğini düşünüyorsanız, Türkiye’de demokrasi mücadelesi verenlerin yanında olmanız gerekir. Bir yaramız var ve yaramızın iyileşebileceği tek yer Türkiye’dir. Bu büyük suç, günah, soykırım bu topraklarda işlendi, adaletini de ancak bu topraklarda bulabiliriz. Türkiye’ye dışarıdan baskı yaparak, Amerikan parlamentosunda, Fransız senatosunda belli senatörlere bu konuda söz kurdurarak, adaleti yüzyıldır sağlayamadık. Bu meselenin ancak ve ancak Türkiye’de çözülebileceğini düşünüyorum. Bunun için mücadele ediyorum. Ermeni Diasporasının da bu noktadan bakması gerekiyor. Yalnızca demokratik bir Türkiye’nin Ermeni Soykırımı ile yüzleşebileceğine eminim.”
‘NEREDE İNSAN HAKLARI İHLALİ VARSA ORADA BENİ GÖRECEKLER’
Bundan sonraki dönemde ne yapacaksınız?
“Ben zaten insan hakları aktivisti ve sivil toplum gönüllüsüydüm. Aynı zamanda Ermeni vakıflarında, kurumlarında yöneticilik yaptım. Benim bir işim ve yapmaktan keyif aldığım hobilerim vardı. Şimdi birkaç gündür bunları hatırlamaya çalışıyorum. Çünkü 15 yıldır siyasetin çemberi içinde hareket ediyorum. Seçimden sonra fırsatım olursa o ihmal ettiğim şeylere biraz vakit ayıracağım. Ama mücadelenin de sonuna kadar içinde olacağım, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın Özellikle bu birikimimle Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi konusunda, Kürt meselesini çözme konusunda, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda her alanda aktif olacağım. Nerede insan hakları ihlali varsa orada beni göreceksiniz.
14 Mayıs’ta tek adam rejimine son verirsek, ki vereceğiz, ülke bir anda demokratik bir ülke olmayacak. Esas mücadele o zaman başlayacak. Seçimden hemen sonraki altı ay çok önemli olacak. Müesses nizam yeni iktidarı ve meclisi de dümen suyuna sokmak isteyecektir. Buna asla izin vermemeliyiz.
İlk yorum yapan siz olun