İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Arabın intikamı

Melih Aşık

Şehir Tiyatrosu Ümraniye Sahnesi 12 Nisan’dan itibaren Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet’i oynamaya başlıyor. Bize not geçen okurumuz: 

– Bilet almak için internete girdim, nisan ayındaki tüm oyunlar için bilet tükenmiş, tiyatromuz adına sevindim, diyor.  

Son yıllarda tiyatroya ilginin azaldığı söylenirken İstanbul’un çevre ilçelerinden birinde tiyatroya ve Hamlet’e bu ilgi gerçekten sevindirici. 

Hamlet deyince. Tiyatro tarihimizde yeri vardır. 

Rahmetli Aydın Boysan anlatır: 

“Bizim Narlıkapı Tiyatrosu’nda Ermeni tiyatroları Shakespeare oynuyorlardı. Kumkapı, Samatya Ermenilerin çok yaşadığı yerlerdi. Bir gün bir Ermeni Tiyatrosu Shakespeare oynadı, o onu öldürdü, bu bunu öldürdü, kızla oğlan kaldı, ama oyun bitmesi gerekirken bitemedi. Neden bitemedi? Çünkü lüks lambası söndü. Elektrik yoktu. Sahne lüks lambasıyla aydınlatılıyordu. Karanlıkta oyun bitemeyince, çare aradı rejisör, bir mum yaktı, sahneye çıktı, sahnede ölenlerden birine ‘Kalk lan, şu lüksü yak’ dedi. Ölü dirildi, lüksü yaktı, yerine astı, yine uzanıp öldü.” 

***

40’lı yıllarda gezginci tiyatrolar da sık sık Shakespeare’in Hamlet ve Otello adlı oyunlarını oynarmış. Ancak oyunlar Türk seyircisinin anlayacağı şekle sokulur, orijinal halinden epey uzaklaşırmış. Mimar Doğan Hasol anılarında 40’lı yıllarda Şadi Tek tiyatrosunun Üsküdar’da Aypark’ta Hamlet’i ve Otello’yu oynadığını anlatıyor. Bir siyahinin başrolde olduğu Otello o dönem “Arabın İntikamı” adıyla oynanırmış. 

TÜRK

Yapı Kredi Yayınları eski bakanlardan Cevdet Kerim İncedayı’nın yazdığı “Türk İstiklal Harbi” adlı kitabı yeniden basmış. Ancak kitabın adından Türk sıfatını çıkarmış. Kapakta sadece “İstiklal Harbi” okunuyor. 

Gerçi baskı yeni değil. 2007 tarihini taşıyor. Ancak son aylarda “Türk edebiyatı” yerine “Türkçe edebiyat”, “Türk okuru” yerine “Türkçe okuru” gibi ifadeler kullanmak moda olduğu için sözünü ettiğimiz kitap kapağı da duyarlık yaratmış. Malum. Türk sözünü her yerden çıkarmak, yerine “Türkiyeli” demek entel ve demokrat olmanın koşullarından biri oldu! Siz istediğiniz kadar Türk sözü Türkiye’de yaşayan tüm insanları kapsar deyiniz, proje dışarıdan dayatıldığı için o kaynaklardan beslenenler dört elle sarılıyor.Gençleri bu yönde şartlıyorlar. 

KOLTUK KALMADI!

Ordulu okurumuz Ali Öztürk, ünlü sanatçı Ayten Gökçer’in bir anısını göndermiş. 

Ayten Hanım ve tiyatro grubu yıllar önce Karadeniz turnesindedir. Ordu’da bir sinemada oynayacaklardır. Ayten Hanım bir ara gişede bir tartışmaya tanık oluyor. Yaklaşıp izliyor. Meğer gişenin camına “Koltuğumuz kalmamıştır” yazılı bir kâğıt asılmış. Vatandaşın biri de evinden iki koltuğu bir kamyonete yükleyip, kapıya getirmiş. İçeri sokmak istiyor. Ayten Hanım duruma el koyuyor. Koltuklar içeri alınıp mecburen en öne yerleştiriliyor. 

Tartışma bitiyor mu? Hayır. Bu defa da diğer seyirciler başlıyor: 

– Neden bazı seyirciler oyunu özel koltukta izliyor, diye şikâyete.  

Ayten  Gökçer, “En unutamadığım anım budur” diyor olayı anlatırken. 

STANDART

İngiltere’de yaşayan bir arkadaşımla kahve içmek için İstanbul Galataport’ta buluşuyoruz. Ünlü bir giyim firmasının adını taşıyan mağazanın içinden geçip o aynı adı taşıyan lokanta-kafeye oturuyoruz. Birer kahve söylüyoruz. Dostumuz Galataport’un her yanıyla Batı standartlarında bir yer olduğu düşüncesinde. Ancak fiyatları yüksek buluyor. Kahve ve pastaların İngiltere fiyatlarına yakın olduğunu ekliyor. Kahveler geliyor. Dostumuz, benim ellerimi yıkamam lazım, diyor. Garsona tuvaleti soruyoruz: 

– Maalesef burada tuvalet yok, diyor garson, dışarı çıkıp yandaki AVM’nin tuvaletine gideceksiniz. 

Kocaman bir mağaza orası. Yüz milyonlarca lira yatırım yapılmış. Bir tuvalet yapılmamış. Mecburen yandaki AVM’ye yürüyor, ikinci kata çıkıyor, tuvaleti buluyoruz. 

Dönene kadar kahveler soğuyor. Tuvaleti olmayan mekâna belediye nasıl işletme ruhsatı vermiş? Firma tuvalet soranı yan binaya göndermekten utanmıyor mu? Merak ediyoruz! 

MADRİD

“Hepimiz aynı gemideyiz” veya “Aynı trendeyiz” muhabbetine ilişkin. 

Efsane hocamız Seha Meray’ın anlattığı bir İspanyol öyküsü. 

Barselona’dan Madrid’e giden tren bir istasyonda mola veriyor. Yolcular arasındaki İspanyol köylüsü farkında olmadan treni kaçırıyor. Perona gelince Madrid’den Barselona’ya giden treni kendi treni sanarak biniyor. Kompartımandaki yolcularla muhabbet sırasında onların Barselona’ya gittiğini öğreniyor. Kendi kendine mırıldanıyor: 

– Şu teknolojiye bak. Ben Madrid’e gidiyorum. Onlar Barselona’ya. Ve hepimiz aynı trendeyiz. 

MEMUR

Arkadaşları memura soruyor: 

– Neden hiç tatil yapmadan çalışıyorsun? 

– Tatile çıkarsam burada işler durur diye korkuyorum. 

– Yok canım, hiçbir şey değişmez, işler yine tıkır tıkır yürür. 

– İkinci endişem de bu. 

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/arabin-intikami-6928708?sessionid=3

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın