Cesar’ın meşhur “Veni, Vidi, Vici” sözünü söylediği, kalesinde Drakula’yı hapis eden, dünyanın en eski helalarından birinin, Sık Dişini Helası’nın bulunduğu, Burhan Altıntop’un memleketi Tokat… Burada yaşayanlar Yeşilırmak’a deniz gözüyle bakıyor, kendileri için “Tokatlıyız, pek tatlıyız” diyor ve herkese Tokatlı olmanın muhteşem bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor. Peki, nedir bu Tokat’ın ve Tokatlıların olayı?
Döneminin ünlü şair ve müzisyenidir Necati Başara… Ama ünlü dediysek de aklınıza zengin bir adam gelmesin. İşte yine bir gün parasız kalmıştır. Çareyi memleketi Tokat’taki abisine telgraf çekerek para istemekte bulur. Postaneye gider. Telgraf çekmek istediğini söyleyerek, kelimesinin kaç kuruş olduğunu sorar. “Beş kuruş” dediklerinde bir bakar cebinde sadece yirmi kuruşu vardır. Yani en fazla dört kelimelik telgraf çekebilecektir. Ad, soyad, adres, abisinden isteği, hangi birini yazacak dört kelimeyle? Ama bir çaresini bulur Necati Başara. “Tokat, Hayati. Para, Necati” yazıp verir memura. Memur alıp bakar ve “Bu nasıl telgraf beyefendi? Kim ne anlayacak bundan?” diye sorar. Başara, “Siz Tokat’a gönderin. Orada anlarlar memur bey” der, yirmi kuruşu verir. Gerçekten de Tokat Postanesi’ndeki memurlar anlar bu telgrafı. Ne de olsa Tokat küçük bir şehir ve Necati Başara’yı da abisini de tanıyor memurlar. Abisi de anlar kardeşinin parasız kaldığını ve İstanbul’a para gönderir hemen.
Türk halk müziği sanatçısı Necla Akben’in, Türkiye gazetesinden Ünal Bolat’a anlattığı bu anıyı, küçük bir şehrin en temel özelliğini, yani herkesin birbirini tanıma özelliğini ve sanki biraz da Tokat’ı özetliyor aslında. Belki ne demek istediğimi yazıyı okumaya devam ettikçe daha iyi anlayacaksınız.
‘VENI, VIDI, VICI’ BURADA SÖYLENDİ
Yeşilırmak havzasının bereketli toprakları üzerine kurulan Tokat, tarihi boyunca hep önemli ticaret merkezlerinden biri olmuş. Hâl böyle olunca da Anadolu’da aynı günde kentlerin el değiştirdiği, sabah cami olan yerin akşam kilise ertesi sabah tekrar cami olduğu dönemlerde Tokat da birçok kuşatma ya da istila yaşamış. Hatta Julius Cesar, o meşhur “Veni, Vidi, Vici” (Geldim, gördüm, yendim) sözünü Tokat’ın Zile ilçesindeki Zela Savaşı’ndan sonra Roma’ya yazdığı mektupta kullanmış. Hatta Zile’de, Sezar’ın bunu söylediği yer olduğu belirtilen yerde 4.000 yıllık tarihî bir kale sütunu bulunuyor.
Savaşlar yetmemiş; depremler, su baskınları, yangınlar atlatmış. Bu yüzden yerin üstünde olduğundan daha fazlası, belki de yerin altında gün ışığına çıkarılmayı bekliyor. Yerin üstündekilerin de korunup korunmadığı tartışma konusu… Örneğin birkaç yıl önce Tokat’ın Niksar ilçesindeki simge eserlerden, tarihi MÖ 600’lü yıllara dayanan Leylekli Köprüsü’nde yapılan facia gibi restorasyon çalışmaları herkesi isyan ettirmişti.
‘TOKATLIYIZ, PEK TATLIYIZ’
Gelelim ekonomisine… 2000 yılında 828.027 ulaşan nüfusu, 2022 verilerine göre 596.454’e gerilemiş. Göçün büyük kısmı ilçelerinden, köylerinden… Bu arada neler oldu? Mesela şehrin en önemli geçim kaynaklarından biri olan sigara fabrikası, önce özelleştirildi, sonra kapatıldı. On binlerce işçi, tütün üreticisi ekmeğinden oldu. Tokatlılar, “Tokatlıyız, pek tatlıyız” der ama şeker fabrikasının özelleştirilmesi biraz ağızlarının tadını kaçırmış. Özelleştirmeyle çiftçiler arasında başka ürünlere yönelim artmış, özellikle işçilerde sigara fabrikası gibi bu fabrikanın da kapanacağı korkusu var. Yine birçok tekstil fabrikası da kapanmış durumda.
TOKAT KADAR TOKATLI, İSTANBUL’DA
Bizzat Tokat Belediyesi’nin internet sitesinde yazdığına göre; kırsal kesimlerden şehre büyük oranda göçlerin olması nedeniyle Tokat’ın verimli ovaları, yerleşim merkezi konumuna gelmiş durumda. Eskiden çocukların ağaçlardan meyve yediği bahçelerin yerinde artık çok katlı betonarme binalar bulunuyor. İstanbul’da başka illerden gelenler sayısında Tokat beşinci sırada. Tam 484.463 kişi, yani neredeyse Tokat’ın şu anki nüfusu kadar Tokatlı İstanbul’da. Sivas’ın birinci sırada olduğunu biliyordum ama Tokatlıların oranının da bu yüksek olacağını tahmin etmezdim.
TOKAT’IN DENİZİ YEŞİLIRMAK
“Tokatlı olmak; Yeşilırmak’a deniz gözüyle bakmaktır” diye bir söz var. Her ne kadar Yeşilırmak kıyıları Amasya’daki gibi görsel bir şölen sunmasa da Tokat’ta büyüyen hemen her gencin Yeşilırmak’la ilgili bir anısı vardır kesin. Kenarında atılan voltalar, kayık gezileri, gizli buluşmalar, belki ilk kez içilen biralar… Bira demişken konuştuğum Tokatlı bir arkadaşım, halkın tutucu olmasına rağmen alkol tüketiminin ne kadar fazla olduğunu, bu toplaşmaların da genelde Yeşilırmak ya da Behzat Deresi kenarında olduğunu anlatmıştı.
Bu arada Behzat Deresi’nin 1977, Yeşilırmak’ın da 1919 yılına ait fotoğraflarını buldum. Bir de yanlarından geniş yolların geçtiği, yüksek binaların olduğu güncel hâline bakınca insan tam bir hüsran yaşıyor. Hani “Amasya’daki görsel şölen”den bahsettim ya bu hissi veren, artık Tokat’ta neredeyse hiç olmayan tarihî binalar… Hâlbuki biraz örnek alınsaymış şu anda bambaşka bir yerden bahsediyor olurmuşuz.
DRAKULA’YI TUTSAK EDEN ŞEHİR
Biz “Tokat” deyip duruyoruz ama Tokatlılar k harfini pek kullanmıyor ve Tokat’a “toat” ya da “tohat” diyor. Aslında kendilerine has kelimeleri de var: Azıcık yerine “eccük”, dur yerine “ağleş”, herhâlde yerine “ellam”, şimdi yerine “henim hincik” kelimelerini kullanıp ayrana “gatıh”, omlete “mücürüm”, ayakta durmaya “soğurtma” diyorlar. Bu arada ellik oyunundan bahsetmesek olmaz; hem oynaması kolay hem de çok eğlenceli bence. Yaprağına, kebabına, çemenine, pekmezine, bileziğine, yazmasına hiç girmiyorum ve devam ediyorum.
Gelelim pek kimsenin bilmediği başka özelliklerine… “Drakula” diye bilinen Kazıklı Voyvoda III. Vlad’ın Tokat Kalesi’nde tutsak olarak kaldığını, dünyaca ünlü Apollon heykellerinden birinin Tokat Müzesi’nde bulunduğunu, 1730’da başlayan Patrona Halil İsyanı’ndan itibaren padişah fermanıyla Osmanlı topraklarındaki tüm hamam işletmelerinin Tokatlılara verildiğini biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum!
“Tokatlı olmanın muhteşem bir şey olması”; Ekşi Sözlük’te böyle bir başlık açılmış ve inanılmaz çok sayıda ileti yazılmış. Öyle coşmuşlar ki birçok önemli isme ne sözler atfetmişler. Bakın kimlerin, neler söylediği iddia edilmiş. Hepsi birbirinden yaratıcı:
Samuel Huntington: “Tokatlıların karşısında herkes medeniyetsiz kalıyor. Bu yüzden çatışacak bir medeniyet bulamıyor tokatlılar.”
Edward Said: “Tokatlılar, Batı’nın gıptayla ve kıskançlıkla baktığı yegâne insanlardır. Tokat’ın kültür ve medeniyeti Batı’nın tahayyül edebileceğinden fevkalade yüksektir ve Batılılar bunun farkındadır. Bu yüzden Tokatlılara büyük bir saygı ve sevgi beslerler.”
Hegel: “Tarih kendini ancak tüm milletler Tokatlılarla aynılaşınca tamamlayacaktır. Tokat, ulaşılabilecek en yüksek mertebedir. Geist’in kendisidir.”
Fukuyama: “Tokatlılar, zamanın sonuna çoktan ulaşmışlardı. Sadece dünyanın onlara yetişmesi gerekiyordu, şu anda olan da budur.”
Thomes More: “Tokatlıları gördüm ve onlardan çok etkilendim. Kitabın isminde (Ütopya) aslında Tokat’a atıfta bulundum.”
Jose Mourinho: “Ben dünyanın en asık suratlı teknik adamı olurkenki tırmandığım başarı basamaklarında kimi zaman ağladım kimi zaman ise kıskanıldım. Beni tek kıskanmayan Tokatlılar oldu. Anlatabildim mi?”
Kafka: (Milena’ya mektup yazıyor) “Evet Milena, işte Tokat’ta bir postanende oturmuş kahve içiyorum şu an. Geldim Milena. Buna hâlâ inanmıyorum. Rüya görüyorum sanki şu an… Bugün senin sevdiğin yerleri gezeceğim.”
Gustav Janouch: “Gözleri etüt ederim hep, bana kelimelerden daha çok şey söylerler. Bütün Tokatlı dostlarımın harikulade gözleri vardır. İçinde yaşadığım karanlık kafesi aydınlatan tek şey, onların gözlerindeki parıltıdır.”
Napolyon Bonaparte: “Eğer dünya tek bir ülke olsaydı başkenti hiç kuşkusuz Tokat olurdu.”
BİR BURHAN ALTINTOP KOLAY YETİŞMİYOR!
Avrupa Yakası’nın Burhan Altıntop’unu bilmeyen yoktur. Dizi karakteri, 23 Ocak 1971’de Tokat’ın Erbaa ilçesi doğumlu. İş başvurusu için Tokat’tan İstanbul’a gelerek, Sütçüoğlu Apartmanı’nda yaşamaya başlamış. Kendisine Tokat’ta amcasından domates tarlası kalmış. 200 metrekare tarlasıyla etrafındakilere toprak ağasıyım diye hava atıyor. Tokat’ın domateslerini dilinden düşürmüyor. Hatta Kraliçe Elizabeth’e bile o domatesi tattırıyor. (Merak edip baktım; TÜİK verilerine göre Tokat’ta 2017’de sofralık domates ekim alanı 56.000 dekardan 2021’de 31.000’e; üretimi ise 456.000 tonken 279.000’e düşmüş.)
Bu karakteri canlandıran Erol Günaydın da gerçekte Tokat’ın Erbaa ilçesinde doğmuş. Tarihte küçük bir farklılık var; gerçekte 29 Ocak 1972 doğumlu. Günaydın’ın 12 Eylül Tokat’ına dair Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir anısı: “On yaşımdayken evimizin bahçesine bomba atıldı Tokat’ta. Evin duvarına sürekli kurşun atıyorlardı. Pencerenin altında uyurdum, kulağımı duvara dayar, bum, bum, diye merminin duvara giriş seslerini dinlerdim. Bu ülkenin aşağı yukarı hepsi bu duyguyu yaşamıştır.” Bu anıyı okuyunca aklıma 1972’de, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Tokat, Niksar’ın Kızıldere köyünde öldürülmesi geldi.
GÖNÜL ARZULUYOR TOKAT İLİNİ / DUMANLI DAĞLARI GÖRESİM GELDİ
Tokat, evet ovalık ama daha fazlası dağlık bir yer. Dağlar, il topraklarının tam yüzde kırk beşini kaplıyor. “Hey Onbeşli Onbeşli Tokat Yolları Taşlı” türküsünün yazılma gerekçesiyle ilgili birkaç iddia olsa da Tokat’ın yollarının taşlı olduğu bir gerçek.
Dik ve sarp kayalar üzerine kurulu Tokat Kalesi, doğal bir hisar durumunda. MÖ 30- MS 395 Roma döneminde, yol güvenliği için kurulmuş. Kalenin güney batısında çok eski çağlardan kalma bir kaya mezarı oyulmuş. Ayrıca 362 basamaklı bir merdivenle kalenin dibine iniliyor ve günümüzde bu merdiven yolunun büyük bir kısmı açılmış durumda. Niksar Kalesi ise Tokat Kalesi’nin çorak görüntüsünün aksine tamamen yeşillikler içinde kalıyor. Her iki kaleden de yine Zile ilçesinin merkezinde bir höyük üzerinde bulunan Zile Kalesi’nden de manzara müthiş.
Yine Tokat Saat Kulesi de kentin her yerinden görülecek konumda. 1902 yılında, kesme taştan yapılmış ve yüksekliği otuz üç metre. Her yarım saatte ve saat başlarında, iki dakika arayla tam çalan ses de kentin her semtinden rahatlıkla duyulabiliyor.
TARİH KOKAN SOKAKLAR
Tokat eski kent merkezini ve aynı zamanda kentin tarihî ticaret merkezini merak ediyorsanız Sulusokak ve onunla bütünleşmiş konut yerleşiminin olduğu Halit Sokak’a gitmelisiniz.
Tokat Müzesi, müzecilik faaliyetlerine 1926 yılında Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait tıp medresesi olan Gökmedrese binasında başlamış. Yıllar içinde eser sayısının artmasıyla depolar yetersiz kalmış ve Sulusokak’taki Arastalı Bedesten’e taşınmış. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde dokuz kubbenin yer aldığı bu eski Osmanlı ticaret merkezinde, arkeolojik ve etnografik eserler yer alıyor.
Sulusokak’ta han, cami, medrese, türbe, hamam, bedesten, çeşme gibi birbirinden güzel yapıların arasında gezerken barok tarzda inşa edilmiş, sivil mimarlık örneği olan Tokat Kültür Evi, Yağıbasan Medresesi, Deveciler Hanı dikkatinizden kaçmayacaktır.
Osmanlı barok üslubunda heybetli bir yer görmek istiyorsanız Gaziosmanpaşa Bulvarı üzerindeki Latifoğlu Konağı’na gitmelisiniz. 1746 yılında inşa edilen iki katlı konak, oldukça zengin ahşap, alçı ve kalem işi süslemelere sahip. Tokat Müzesi’nin ilk ev sahibi, 1277 tarihli yapı Gökmedrese ile Türkiye’nin en güzel hanlarından biri olan Taşhan da buraya çok yakın.
Tokat’ın Bey ve Beyhamam sokaklarında da iki yönlü olarak Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait evler bulunuyor. Ahşap barok motiflerle bezenmiş sütun dizisiyle Bey Sokağı’na bakan Mevlevihane’nin sade bir ihtişamı var.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924’te misafir olduğu Piyade Yüzbaşı Mustafa Vasfi Süsoy’a ait, Devegörmez Mahallesi’ndeki konak ise Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor.
SIK DİŞİNİ HELASI
Adı çok komik değil mi? Dünyada günümüze ulaşan en eski bağımsız bir helanın adı bu! Kullanım yoğunluğundan ötürü halk arasında “Sık Dişini Helası” olarak adlandırıldığı ve 15. yüzyılda yapıldığı düşünülüyor. Yapı, 19. yüzyılda depo olarak kullanılmış ve tahribata uğramış. 2021 yılında Tokat Belediyesi tarafından restore edilerek, Su ve Temizlik Müzesi’ne dönüştürülmüş. Müzede, tarihî yapının tuvalet taşları ve geçmişte kullanılan hela taşları, maşrapalar gibi geleneksel ıslak hacim üniteleri sergileniyor. Hatta burada gerçekleşen bir cinayet etrafında kurgulanan, Sık Dişini Helası Cinayeti adlı bir de romanı var.
ANTİK KENTLER VAR AMA YETERLİ ÇALIŞMA YOK
Son olarak şehrin kuzeyindeki Selçuklu Dönemi’nden kalma Yeşilırmak Köprüsü’nün de üzerinden geçtiyseniz artık şehir merkezinden çıkalım mı, ne dersiniz? Tokat’ta kazılıp çıkarılmayı bekleyen birçok tarihî bölge var. Konana Antik Kenti’nde çalışmalar başlamış ama yeterli düzeyde değil. Horoztepe’de MÖ 3.000’e ait bir mezar bulunmuş.
Mezar buluntuları arasındaki en önemli eser olarak kabul edilen çocuğunu emziren kadın heykelciliği, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde teşhir ediliyor. 1973-1984 yılları arasında yapılan kazılarda saray kalıntısına rastlanan Maşat Höyük, adı “büyük azametli şehir” anlamına gelen Sebastopolis Antik Kenti, ana kaya bloku oyularak yapılan Artova Yeraltı Yerleşimi derken belki de adını daha hiç bilmediğimiz daha bir sürü yer…
BALLICA MAĞARASI
Ziyarete açılan sekiz salonu, 680 metre uzunluğu ve doksan beş metre yüksekliğiyle Ballıca Mağarası, dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri… Yaşı yaklaşık 3.4 milyon yıl olarak tespit edilmiş. Hâlen ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri bulunuyor. Şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra özgün Soğan Sarkıtları’yla da uluslararası önemi var. Mağaranın bir buçuk kilometre ötesinde de suyu yaz kış akan Ocaklı Şelalesi bulunuyor.
GÖLLERİ, YAYLALARI
Kaz Gölü, göçmen kuşların göç yolları üzerinde bulunmasından dolayı birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Göçmen kuşların yuvalanma, kuluçkalama alanı… Kaz Gölü’nün yanı sıra Almus Baraj, Zinav, Göllü Köy ve Kurt gölleri; Almus Dumanlı, Topçam, Çamiçi, Akbelen, Batmantaş ve Selemen yaylaları, temiz hava almak; yürüyüş ya da kamp yapmak için tercih edilen yerlerden…
Zinav Gölü Tabiat Parkı’nda, bir de Zinav Kanyonu bulunuyor. Yaklaşık 380 metre derin yarıkları içinde barındıran kanyonda derinliği bir ile dört metre arasında yedi tane çağlayan bulunuyor. Özellikle bunaltıcı sıcak havalarda, akarsuda yürüyen insanlar nedeniyle kanyonun içi epey kalabalık oluyor.
BAŞÇİFTLİK KAYAK MERKEZİ
Türkiye’de hangi ile elimizi atsak bir kayak merkezinin olması beni çok şaşırtıyor. Tokat’ta da Başçiftlik Kayak Merkezi’nin varlığından benim hiç haberim yoktu. Birçok kayak merkezi karsızlıktan yakınırken burasının mevsimi uzun sürmüş. Ayrıca internet sitesindeki fiyatları görünce de inanamadım. Birçok yerde saatlik kayak kiralama ücreti 300-400 lira arasındayken burada 40 lira… Umarım siteyi güncellemeyle ilgili bir durum yoktur da insanlar, uygun fiyatlara bu tesisten faydalanabiliyordur.
https://www.gazeteduvar.com.tr/tokatli-olmanin-muhtesem-bir-sey-olmasi-makale-1610493
İlk yorum yapan siz olun