İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Evet, bir yeni takvim yılının başı ama; bu çılgınlıkların Hz. Îsâ ile ilgisi ne?

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, iзeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

28 Aralık yazımızda, ’24 Aralık ile ocak ayının 7’si arasındaki 15 günlük zaman aralığı, değişik Hristiyan mezhepleri arasında Hz. İsâ Aleyhisselâm‘ın doğum günü olarak kutlanır. Katolik ve Protestan  (Evangelist) Hristiyanlar 24 Aralık tarihini; Ortodoks Hristiyanlar ise, 7 Ocak gününü kabul ederler.’ demiştik. Amerika’dan dostum Prof. Necati Engeç ise mesajında, ‘Hz. Îsâ‘nın doğum günü için ilginç bir işaret zikrediyor, Kur’an‘dan.. Meryem Sûresi 25-26’ncı âyetlerde, ‘Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun ve taze hurmalar dökülsün.. Ye, iç, gözün aydın olsun..’ (…) ‘ buyrulur ki, demek ki, Hz. Îsâhurma hasat mevsiminde doğmuş ki, bu da Filistin’de, Eylûl- Ekim aylarına tekabül eder..’ diyor. Evet, bu milâd tarihi için, biz Müslümanlar açısından ilginç bir düzeltme kaynağı olabilir.. 

*

Şimdi, ‘Hristiyan toplumlarında bu konuda da kendisini gösteren mezhebi ayrışmaların nasıl meydana geldiği üzerinde duralım, diyebiliriz’, ama, önce bir İngiliz gazetesinde 10-12 yıl önce ‘Yılın fıkrası’ diye yazılan bir mizahî yazıyı kısaca tekrarlayalım, sosyal ihtilâfların konunun daha iyi anlaşılması için..

Londra’da Times Nehri üzerindeki köprülerden birinde, yağmurlu- fırtınalı bir gece, bir adam, intihar etmek için, köprüden aşağı atlamak üzeredir.

Bu durumu gören bir kişi, hemen koşup adamı tutar.. Adam atlamak istemektedir. O kişi ise, onu önlemeye, kurtarmaya çalışmaktadır.

-Bırak ben, bu hayatı artık çekemiyorum.. 

*Ama, insan olarak, sana yardımcı olmak, insani vazife ve borcumdur.. Sana bir sorum var.. Tanrı’ya inanır mısın?.

Yes.. İnanırım..

*Ben de inanırım. Bak, büyük bir ortak noktamız var.. Bir dinin var mı ve varsa, hangi dindensin?

-Hristiyanım.. 

*Hangi mezheptensin? 

-Evangelist- Anglikan Mezhebi’ne bağlıyım..

*Ne iyi.. Ben de Anglikan’ım.. Hangi tarikata bağlısın?

John Babtist (vaftizci) tarikatına..

*Onların hangi kolundansın?

-(…filanca) koldan..

*Neee??! Vay alçak, demek sen o, dinden çıkanlardansın, haa!..’

Ve, bir tekme ile adamı nehre atar.

*

Aslında bu mizah, bütün mezhep ayrışmalarında, tarikat bölünmelerinde, hattâ inanç gruplaşmaları dışında ideolojik veya siyasî bölünmelerde bile, trajik bir gerçeği de yansıtmaktadır. (Bu açıdan bakıldığında biz Müslümanlar da benzer merhalelerden geçmişizdir. Ki, 13 asır öncelerdeki bazı ihtilâflar, bugün de, anlaşılmaz bir inatla sürdürülmektedir. Halbuki, keşke olmasaydı diye hayıflanıp, aynı ihtilâfları sürdürmemek dikkatimizi geliştirebilmeliydik.. 

Ama, yine de, hiç ihtilâfsız iki insan bile düşünülemez. Bunun içindir ki, bazı ârif kişiler, ‘Sadece Enbiyaullah (ilâhî peygamberler) bir arada olsalardı, onlar ihtilâf etmezlerdi, çünkü onları güzel ahlâkın en mükemmel örnekleri olarak, Allah’u Teâlâ terbiye etmektedir.’ demişlerdir. )

*

Bu hatırlatmalardan sonra, Osmanlı vatandaşı ve Lübnanlı bir Hristiyan Arapolan Halil Cibran’ın 90-100 yıl öncelerde, ‘Bir Bayram Gecesi’ isimli başlıklı yazısında yazdıklarına da -özetle- bakalım: 

‘Akşam oldu ve karanlık şehri kapladı.. Konaklarda, evlerde ışıklar parıldadı, insanlar yüzlerinde neşe ve (…) yeni bayramlık elbiseleriyle caddelere çıktılar..

Bense yalnız, bir başına, kalabalıktan uzak, bayramın sahibini düşünerek yürüdüm.. (…)Başımı yana çevirdiğimde, birden kanepenin üzerinde, yakınımda outran bir adam gördüm.. ‘Benim gibi bir yalnız..‘ dedim, kendi kendime.. (…) 

‘Bu şehirde yabancı mısın?‘ dedim..

‘Bu şehirlerde ve diğer bütün şehirlerde bir yabancıyım ben..’ diye karşılık verdi.. (…)

Kendi kendime, ‘Ne garip bir adam, kâh filozof gibi konuşuyor, kâh deli gibi..’dedim.

(…) ‘Kimsin sen?’ dedim..

‘Ben milletlerin oturttuklarını ayağa kaldıran devrim’im. İnsanların yetiştirdiği fidanları söken fırtınayım.. Ben yeryüzüne barışı değil, kılıcı bırakmak için gelenim..’ dedi..

(…) Birden önünde eğilerek yere kapandım, ‘Ey Nasirâlı Îsâ..’ diye seslendim. O esnada, o da, ‘Cümle-âlem benim ismim ve geçmiş günlerin ismim etrafında ördüğü âdetler vesilesiyle bayram ediyor. (…) Ama, insanlar arasında benim hakikatimi bilen yok..(…)’ diyordu.. (…) O sırada başımı kaldırdım ve baktım.. Önümde duman sütunlarından başka başka bir şey görmedim..’

Cibran‘ın yazısında Hz. İsâ aleyhisselam‘ın ağzından aktarılan ibare, gerçekte, Matta İncili’nde 10. bâbdan aktarmadır: ‘34-Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. (…)’

Ama, daha sonraki asırlarda, Hz. Îsâ‘ya, ‘Sizin bir yanağına vurana, siz öteki yanağınızı da uzatın..’ dedirttirilmiş ve o, dünyaya, ‘ütopik bir sevgi peygamberi’ olarak anlatılmış ve sonra da, onun takipçisi olduklarını söyleyenler, asırlardır, kurdukları emperyal sistemlerle, insanlığa kan kusturmuşlardır. 

*

Esasen,  Hz. Îsâ‘ya dünya hayatında, kendilerine ‘havari’ denilen sadece 12 kişi iman etmişti. Ama, onlardan birisi de Hz. Îsâ‘ya ihanet etti.

Hz. Îsâ’nın şeriati ise, ‘Trinité- Teslis/ Üçleme’ denilen ve ‘Tanrı- Oğul ve Ruh’ül Quds’ şeklinde ifade olunan ve Hristiyanlık şeklinde en başta, Tarsuslu Paulus(Saint Paul) tarafından tedvin olundu. İznik ve Rimini gibi konsüllerde İncil’den bazı çıkarmalar ve düzeltmeler yapıldı ve Kilise farklılaşmaları ortaya çıktı. Meselâ, İskenderiye Kilisesi’nden Arius, daha çok ‘tevhîd’ inancını sahib savunuyordu. 

*

Bugün de devam eden ayrılık ise, MS. 750’lerde Roma’daki Papa, kuzeyden gelen barbarlar tarafından istilâ edilme tehlikesiyle karşılaşınca, Frankia Krallığı’nın (ve Franklar’ın) yardımıyla o tehlikeleri bertaraf etti ve MS. 800 yılında Şarlman’ı İstanbul’daki Doğu Roma Kilisesi’nin görüşünü almadan, Roma İmparatoruolarak kutsadı ve ‘Muqaddes Roma- Germen İmparatorluğu’ tesis olundu. 

Dolayısıyla Kilise, teorik olarak bütün idiyse de, Doğu Roma İmparatoru, MS.863’de, İstanbul Patriği’ni seçince, bu tâyine Papa karşı çıktı ve böylece Doğu ve Batı Kiliseleri arasında teolojik farklılıklar da daha bir derinleşmeye başladı.

Gelişen zıtlaşmalar esnasında, Papa, İstanbul Patriği‘ni ve  Doğu Kilisesi’ni aforoz ettiğini duyurdu. İstanbul Patriği de Papa’yı ve Batı Kilisesi’ni aforoz ettiğini ilân ederek karşılık verdi. Bu şekilde Batı  ve Doğu Kilisesi, MS. 1055’lerde tamamen ayrıldı. 

Latince ‘Katolik’ kelimesi, Papalık Kilisesi için, ‘cihanşumûl’, yâni, ‘bütün dünyada tek söz sahibi‘ mânâsında kullanıldı. 

‘Doğu Kilisesi’ ise, kendisini “ilke ve geleneklerle bağlı; gerçek..‘ mânâlarına gelen ‘Ortodoks’ kelimesiyle adlandırdı. 

*

Ve özellikle Katolik Kilisesi ve öncülük ettiği dünya, Haçlı Seferleri‘yle zirveye ulaşan saldırganlıklarının devamını Asya, Afrika ve Amerika’da asırlarca en kanlı şekilde sergiledi ve Hz. Îsâ’nın takibçiliği adına!. Ve böylece, onun dünyaya gelişinin yıldönümü adına, Milâdî-2023′ncü yıla girilirken,  Hz. İsâaleyhisselâm, bir kez daha en ağır zulümlere mâruz bırakılıyor; üstelik de O’nunla hiç ilgisi olmayan çılgınca eğlencelerle..

https://www.star.com.tr/yazar/evet-bir-yeni-takvim-yilinin-basi-ama-bu-cilginliklarin-hz-isa-ile-ilgisi-ne-yazi-1757525/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın