Karmaşanın büyük bir kısmı ise pek de iyi niyetli olduğunu söyleyemeyeceğiz kimi mevcut yönetimlerin seçim yönetmeliğindeki yanlışlıkları, eksiklikleri, boşlukları istismar etmelerinden kaynaklanıyor. Bu tip girişimlere karşı Patrik Sahak Maşalyan ve bazı vatandaşlar VGM’ye, ilgili bakanlığa şikâyette bulunuyor ki bu da anlaşılır. Fakat, işin paradoksal yanı şu ki başvurulan yerler, makamlar, yönetmelik yazma işini geniş istişareyle yapmayıp bu karmaşanın yaşanmasının yolunu açanlar.
Bazı vakıflardaki sorunlara rağmen, ki bunlar sorun çık(ar)ması beklenen vakıflardı zaten, vakıf seçimleri ilerliyor. Düşük katılımın bir sorun olduğunu daha evvel de söylemiştim. Öte yandan, bardağın dolu tarafına bakacak olursak, kazansalar da kaybetseler de, görebildiğim kadarıyla birçok yeni isim ve genç aday yönetimlere talip oldu. Bu, toplumun geleceğiyle ilgilenen, bununla ilgili kaygıları olan insanların hâlâ var olduğunu göstermesi açısından, ilerisi için iyi bir işaret. Bu sefer seçilemeyen genç kuşaklar, umarım bunun uzun soluklu bir süreç olduğunu, kurumların ve Ermeni toplumunun her zaman kendilerine ihtiyaç duyacağını unutmazlar ve şevklerini kaybetmezler.
Karmaşanın büyük bir kısmı ise pek de iyi niyetli olduğunu söyleyemeyeceğiz kimi mevcut yönetimlerin seçim yönetmeliğindeki yanlışlıkları, eksiklikleri, boşlukları istismar etmelerinden kaynaklanıyor. Örneğin, yönetmelikte her bir bölgede bulunan binlerce seçmen için kaç yere kaç sandık kurulacağına veya seçimlerin haftanın hangi günü yapılması gerektiğine dair bir hüküm yok. Yani, seçimi tek bir sandıkla ve hafta ortasında yapmanın önünde kanunen bir engel yok. Nitekim, seçim gününde tek bir sandık koymaya veya seçimini hafta içi yapmaya kalkan, en azından bunu deneyen vakıf yönetimleri var. Dediğimiz gibi, kanunen bunu yapmalarına engel yok ama bu tip girişimlerin sandığa gidecek seçmen ve/veya sandığa girecek oy sayısını düşürmeyi amaçladığı aşikâr ve bunları iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değil. Ancak çıkacak sonuçtan korkan kimseler böyle yöntemlere tevessül ederler.
Bu tip girişimlere karşı Patrik Sahak Maşalyan ve bazı vatandaşlar VGM’ye, ilgili bakanlığa şikâyette bulunuyor ki bu da anlaşılır. Fakat, işin paradoksal yanı şu ki başvurulan yerler, makamlar, onca uyarımıza rağmen, yönetmelik yazma işini şeffaf, tartışarak, azınlık toplumlarından iki-üç kişiyle değil geniş istişareyle yapmayıp bu karmaşanın yaşanmasının yolunu açanlar. Yazdıkları taslağı da azınlık toplumlarından gene sadece kısıtlı sayıda kişiyle paylaştılar ve onlara bu taslağı başkalarıyla paylaşmama uyarısı yaptılar. Hâlbuki taslak evvelden kamunun dikkatini açılsa, tartışılsa, işin uzmanları hukukçular tarafından incelense ve onların uyarıları doğrultusunda gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra yürürlüğe konsa, bunların hiçbiri muhtemelen yaşanmayacaktı. Peki bu yönetmeliği yapan devlet görevlileri bunu düşünemeyecek kişiler mi? Buna evet demek zor olduğuna göre, demek ki kasten bu yolu tercih ettiler. Böylece, Ermeni toplumu her bir adımda tekrar tekrar devlet mercilerine başvurmak zorunda kalıyor. İdarenin bu işte iyi niyetli olmadığına işaret eden bir başka husus da, malum, seçimlerin idare eliyle dokuz sene geciktirilmiş olması. Belki siz de bunu duymaktan, okumaktan sıkıldınız ama yönetmeliğin neden dokuz sene boyunca yapılmadığını sormak her vatandaşın hakkı ve cevabı da önemli, çünkü yönetim zihniyetini gösterecek. Ben şahsen yeri geldikçe bu soruyu, sizi bıktırma pahasına sormaya devam edeceğim: Seçim yönetmeliği neden dokuz sene boyunca hazırlanmadı? Devlet görevlileri, biz vatandaşlara bu konuda bir açıklama borçlu.
Tabii, Ermeni ve diğer azınlık vakıfları konusundaki en temel sorun aslında bunların vakıf olmamasından kaynaklanıyor. Yeni kurulan cumhuriyet, keyfî bir kararla, bu kurumları 1926 tarihli Medeni Kanun’la vakıf olarak tanımlıyor ve böylece ilk düğme yanlış iliklenmiş oluyor. Uzun ve ayrıntılı konu ama bugün Ermeni toplumunun vakıf çatısı altında tanımlanan ve idare edilen okullar, kiliseler, manastırlar, hastaneler, mezarlıklar vs. Osmanlı zamanında, Osmanlı hukukunun yerleşik bir organizasyonu olan vakıf şeklinde kurulmuş değillerdir. Çoğu padişah iradesiyle yani zamanın yürütme erkinin idari kararlarıyla kurulmuş teşekküllerdir, dolayısıyla vakıfların tanımlayıcı özelliklerinden olan vakıf senetleri yoktur. Hâlbuki geçmiş ve cari vakıflar kanunlarında birçok faaliyetin yapılabilmesi o faaliyetin vakıf senedinde yazılı olması şartına bağlanmıştır. Azınlık vakıfları, vakıf senetleri olmadığı için faaliyetler konusunda en başından bir kısıtlamayla karşı karşıya kalmış oluyorlar. “X’i yapabilmen için vakıf senedinde bunun yazması lazım”, “Benim vakıf senedim yok ki!”, “O zaman X’i yapamazsın!”
Bu teşekküllerin gerçek hayattaki varlık ve işlevleri ile kendilerine verilen hukuki statü arasındaki farklılığı hatta çelişkiyi gene hukuk yoluyla ifade edecek olursak, vakıflar temelde belli bir amaca atfedilmiş mal birlikleridir; hâlbuki Ermeni ve diğer azınlık toplumlarında faaliyet gösteren okul, kilise, hastane gibi kurumlar, mal birliğinin ötesinde kişi birlikleridir. Yani, insanların belli sosyal faaliyetler için düzenli olarak bir araya geldiği, kararlar aldığı, kanlı canlı, yaşayan yerlerdir.
Sonuç olarak, devlet ilk günden beri kendisinin yanlış biçimde yaptığı tanımın ve atfettiği statünün ceremesini bu kurumlara çektiriyor. Vakıf gömleği bu kurumlara dar geliyor.
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/27863/vakif-gomlegi-dar-geliyor
İlk yorum yapan siz olun