Ayhan Demir
Ne zaman millet ve memleket lehine hayırlı bir adım atılsa, hemen ardından, bir terör saldırısı oluyor. Bu bir tesadüf müdür? Hiç şüphesiz değil, olamaz.
Yapılmak istenen şey, yolumuzun kesilmesidir. Ülkemizi hareketsiz bırakmak. Elini kolunu bağlayıp, adım atmasının önüne geçmek. Türkiye düşmanlığında buluşanlar, kalıcı istikrara kavuşmamızı istemiyor.
Türkiye’yi terörle terbiye etmek, dizginlemek, zayıf düşürmek ve devamında operasyona açık hale getirmek niyetindeler. En nihayetinde, Haçlı seferlerini durduranlardan intikam almak istiyorlar.
Çok cepheli, uluslararası sermayeli bir terörle imtihan ediliyoruz. Bu yüzden, bitirilmesi zor.
Terör kampları sürekli bombalanıyor. Sınır ötesi kara harekâtları düzenleniyor. Fakat nihai adım atılamadığı için her seferinde tekrar başa dönüyoruz.
Soru şu: Herhangi bir batılı devletin, ülkemizin başına musallat edilen bölücü teröre karşı ciddi bir yaptırıma gittiğini gördük mü? Bilakis, saklama ve saklanma ihtiyacı hissetmiyorlar. Oyunu açık bir biçimde oynuyorlar.
Yüz yıl önce Ermeni terör örgütlerinin arkasında kimler varsa, aynı aktörleri bölücü terör örgütünün de yanında görüyoruz. Ayrıca Almanya ve İsrail gibi birkaç ilave daha oldu.
Batı dünyası, bölücü terör örgütünü himaye ediyor, koruyor kolluyor. Lider kadroları, militanları, yandaşları, sempatizanları, mensupları vs. Bürolar, dernekler, banka hesapları. Burada cinayet işleyen, millet hayatına kasteden soluğu onların yanında alıyor. Bazen bir iki sözde duruşmaya şahitlik ediyoruz. Ön kapıdan içeri alıp, arka kapıdan salıveriyorlar. O kadar.
‘Dost’ ve ‘müttefik’ olarak adlandırdığımız ülkeleri, hep aynı çizgide görüyoruz. Milletimizin ve memleketimizin lehine olan bütün gelişmelerin karşısında duruyorlar. Sadece ‘kendilerine’ yapılanı terör olarak görüyorlar.
Türkiye, terörden en fazla zarar gören ülkelerin başında geliyor. Aynı zamanda terör örgütlerine karşı en çok operasyon düzenleyen ülkeyiz. İçerde ve dışarda. Buna karşılık, terör örgütleriyle iş tutanlar, ‘teröre destek veriyorsunuz’ diye bize kara çalmaya çalışıyor. Halbuki, batı dünyası, birçok alanda olduğu gibi, terör konusunda da bizden (İslam dünyasından) ilerdedir. Avrupa tarihine baktığımız vakit, konuyla ilgili yüzlerce örnek bulabiliriz. Tarihleri, her türlü kıyımla, yıkımla, terörle doludur.
Askerimize pusu kurulurken, karakollar basılırken, öğretmenler katledilirken, doktorlara kıyılırken ses etmeyenler, terör örgütüne geniş çaplı bir operasyon düzenlendiği an, insan hakları ve barış gibi kavramları dillendirmeye başlıyor.
Ne işgal girişimi ne de fetih teşebbüsü. Arap, Türkmen ve Kürt kardeşlerimizi terör örgütünün zulmünden kurtarmak ve güney sınırlarımızı güvence altına almak için operasyon yapılıyor. Kurulmak istenen terör devletinin önü kesiliyor. İşgalciler etkisiz hale getiriliyor. Beldeler sakinlerine, gerçek sahiplerine kavuşuyor.
Sözde müttefikimiz Amerika, tüm bunlara karşı çıkıyor. Fransa da onun yanında saf tutuyor. Batı başkentlerinden birbiri ardına ‘endişeli’ açıklamalar geliyor. Operasyonun süresi ve sahası sınırlı olsun vs.
Maalesef, batı dünyasının bize karşı tutumu genellikle budur. Tezgâh sağlam. Kusursuz işliyor.
Allah’ın izniyle, ölmedikçe güçleniyoruz. Ancak artık daha cesur adımlar, ilave kararlı hamleler ve esaslı tedbirler şarttır. Aksi halde, istikbalimiz ipotek altına alınacaktır.
Milli şairimiz Mehmet Akif’e göre, Türkiye, İslâm’ın en güçlü, en ileri ve son kalesidir. Türkiye yıkılırsa, bu İslâmlık için de felaket olacaktır. Bu doğrultuda: Türkiye, batı dünyasıyla ilişkilerini gözden geçirmek zorundadır. Ne pahasına olursa olsun, terörden medet umanlara ve teröre destek çıkanlara fırsat verilmemelidir. Bu, hem bizim, hem de İslâm dünyasının iyiliğine olacaktır.
Bu söylediklerimiz bazılarına oldukça korkutucu gelebilir, “savaş çığırtkanlığı” gibi görülebilir. Görülmesin. Sağlıklı düşünen hiçbir insan, savaş çıksın istemez. Ancak biz yurduna bağlı insanlarız. Vatanımız, izzetimizdir. Onu korumak zorundayız. Bunun adı “savaş çığırtkanlığı” olamaz.
Savaştan değil, barıştan yanayız. Çatışmayı değil, diyaloğu arzuluyoruz. Ama hali hazırda bunun bir zorunluluk olduğu, yapılmaması halinde, ülkemize çok ağır maliyetler getireceği bir aşikârdır.
Yazımızı Abdülhak Molla’nın bir beyti ile noktalayalım: “Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh / Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.”
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ayhan-demir/hazir-ol-cenge-40680.html
İlk yorum yapan siz olun