Abdullah Gürgün
Küçük dilimle birlikte büyük dilimi de yutacağım. Bafa Gölü kıyısında, “Koca Mezarlık” ya da “Maşatlık (Meşetlik)” adıyla anılan araziye zeytinyağı fabrikası yapılır mı?
Yapıldı; açmaya hazırlanıyorlar…
GÖLYAKALILARIN ANLATTIĞI TARİHÇE
Buraya ilk önce Didim Apollon Tapınağı’na ve Milet’e mermer gönderen Kızıl Yar ve Oyuk Dağı mermer ocaklarında çalışan işçiler öldüklerinde gömülmüşler. Daha sonra Hıristiyanlar gömülmüş daha sonra Müslüman Türkler gömülmüş. O bakımdan buranın “Koca Mezarlık” adıyla anılması çok doğal.
Öte yandan “Maşatlık ya da “Meşetlik” genelde Yahudi, Ermeni mezarlığı ya da gayrımüslimlerin mezarlığı anlamında kullanılıyor. Ancak aynı zamanda savaşta ölenlerin mezarlığı da deniyor, şehit düşülen yer anlamında kullanılıyor.
Ali Rıza Yalman (Yalkın) Türkmenler arasında yaptığı araştırmaları topladığı “Cenupta Türkmen Oymakları 1 kitabında, vurularak ve şehit olarak ölen adamların mezarlarına “meşhet” ya da “düşek” adı verildiğini yazıyor.
Meşhet kelimesi Türkçe’de “şehadet yeri, mezar” anlamına gelir.
Arapça şehid kökünden gelen maşhad مشهد z “şehadet yeri, mezar” sözcüğüne dayanıyor.
İslam Ansiklopedisi’nde ( https://islamansiklopedisi.org.tr/meshed ) şu bilgiye rastlıyoruz.
…dinî bir özelliğe sahip veya topluma mal olmuş kimselerin şehid olduğu yahut defnedildiği yerlerdeki mezar ve türbelerde insanların dua amacıyla toplanması neticesinde bu mahaller meşhed olarak anılmış olmalıdır. İlk dönemlerde pek rastlanmayan meşhed tabiri daha sonra bilhassa Şiî dünyasında “şehitlik” mânasında kullanılmıştır. Türkçe’de şehitlik kelimesi birden fazla kişinin defnedildiği yeri belirtirken meşhed genellikle tek kişinin defin yahut şehâdet mekânını ifade etmektedir.
Bu durumda bu araziye zeytinyağı fabrikası kurulması geri dönülemeyecek, doğaya ve göle yapacağı zarar bir yana, tarihi ve arkeolojik olarak da onanamayacak zararlara yol açacağı belli değil mi?
TEREYAĞINDAN KIL ÇEKMEK
Muğla İli, Milas İlçesi’nde Bafa Gölü kıyısında Bafa-Gölyaka köyünün tapulu tarlası Büyükşehir Belediye Şehir Yasası çıkınca Muğla Büyükşehir’e geçti. Tarlayı en son Gölyakalı Uysal ailesi kiralamış ve ekmişti. Kira süresinin bitmesine iki yıl kala kiracı vefat etti. Tarlayı iki yıl daha ailesinin ekmesine izin verilmedi. Arazi, içinde Bafalı olmayan zenginlerin kurduğu “S.S. Bafa Doğal Yaşam Tarımsal Üretim ve Pazarlama Kooperatifi’ne(!)”e fabrika kurması için – aldığımız bilgiye göre – onbeş yıllığına tahsis edildi.
Tarlaya karikatür gibi, minicik zeytin fidelerini diktiler. Oldu burası zeytinlik. Tarlaya fabrika kurulamıyor ama zeytinliğe kuruluyor. İşin garip tarafı Muğla Büyükşehir Belediyesi bu seçilmiş varsıllar kooperatifine işlemeleri için 276 dönüm zeytinlik de verdi. Bafa Gölüne yapacağınıza bu fabrikayı NEDEN onca zeytinliğin bir köşesine yapmadınız? Neden Gölü’n oraya yapıyorsunuz? Başkanlarına çok soru sordum yanıt yok. Ben yalnız fabrikayla kalmayacaklarından başka şeyler de yapacaklarından kuşkuluyum. Gölün boğulacağından korkuyorum.
Bafa bölgesine hiç yakışmayan, bölge mimarisiyle hiç ilgisi olmayan, bölge ile tamamen uyumsuz bembeyaz bir karton kutuya benzeyen acaip bir ucubeyi oraya kondurdular. Yanına, konteyner vs koymuşlar. Tam bir görüntü kirliliği. Bakalım daha neler göreceğiz.
Bölgede çalışan arkeologlardan aldığımız bilgiye göre, bu parsel Bafa Tabiat Parkı ve tarihi sit alanı içinde değil. O nedenle hiçbirşey yapamıyorlar. Eskiden buralara, yola kadar su basardı. Yani gölün sınırı yola dek geliyordu. Mekeler, ördekler yüzerdi. Gölyakalılar, “kemik” dediğimiz, ucu Zeus’ün mızrağı gibi üçlü mızrakla balık avlarlardı. Yağmurlar azaldı, çaylar akmaz oldu, yeraltı suları derinlere çekildi, şimdi su basmıyor. Ya gene basarsa?!. Allah kerim…
Şimdi bu araziye fabrika kurulması emsal teşkil edecek. Yeni fabrikalar, bunların personel konutları, satış yerleri vb olacak gölün kıyısı panayır yeri… Zaten her yer kaçak bina dolu. Yeniden imar affı çıkacağı dedikoduları da yaygın. Buraya otel bile dikebilirler.
Ortakları Bafalı-Gölyakalı köylüler değil; zenginler. Ortak olabilmek için 150 -200 bin TL istiyorlar. Örneğin, Ali Osman Menteşe üye… Menteşe beylerinin torunu, Milas’ın tek şatosunun, Madam Murat Evi’nin sahibi, zeytinlikleri de var, kendi özel fabrikası da… Çok güzel, ödüller alan yağlar üretiyor. Neden Bafa Gölü kıyısına kondurulan çirkin fabrika kondurulmasına ses çıkarmadın? Oraya İhtiyacın mı var? Yakıştı mı?
Doç. Dr. Erol Kesici yıllardır göl havzasına bina, fabrika yapılmasının yanlışlığını anlatıyor. Bafa Gölü’nün can çekiştiğini bilmemek mümkün mü? Sağır sultan duydu.
DOĞAL SINIR MI YAPAY SINIR MI?
Fabrika arazisinin etrafına tel çekmişler… Bafa’nın kuşları şimdi tel çektikleri sınırdan içeriye uçmuyormuş, buraya konmuyormuş. Çiçekler, böcekler de sınırdaki pasaport kontrolüne takılıyorlarmış. Koca mezarlık ya da Maşatlık diye tarihi bir yer yokmuş. Oradan çıkmış olan taşlar “devşirme” imiş. Maşatlık Yahudi, Ermeni mezarlığı olduğu kadar şehitlik imiş. Özellikle Şiiler için, Bektaşiler için. Bana kalırsa oralara bizim devşirme yeniçeriler de gömülmüş.
Toprağın üstünde kocaman bir mermer sütun var. O koskoca mermer sütunu da birisi etraftaki mermer ocaklarından devşirmiş, koltuğunun altına alıp oraya koymuş sanki. Resimlerini gördüğünüz diğer taş da başka bir yerlerden oraya getirilmiş. Özetlemek gerekirse burası tarihi bir yer değilmiş. Burada yüzeyde görünen taşlar, mermerler, kulübelerde kullanılan işlemeli malzemeler hep birileri tarafından “devşirilmiş”.
Elli yıllık İsveç yaşamımda gördüklerimle karşılaştırdığımda daha çok şaşırıyorum. Üstünde ufak bir süs, yazı olan taş buldular mı hemen inceleme başlatıp etrafını süslüyorlar, başına bir açıklama yazısı koyuyorlar ve halk onu gözü gibi koruyor. Ama bizde çok ya önemsenmiyor. Bir zamanlar İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan gelmişti Stockholm’e. Tarlabaşı’nda üç yüze yakın Art Nouveau sitili evi neden yıktıklarını sormuştum. Rahat yanıtlamıştı: “Ooohooo bizde onlardan çoook var…” O hesap… Bizde de her yer taş… Yurtdışı müzeleri bizden giden taşlarla dolu… Onlar da bizden devşiriyorlar…
ATATÜRK’ÜN TARİH VE KOOPERATİF ANLAYIŞINA TERS
Tarihe, arkeolojiye, müzeciliğe o kadar önem veren Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü, 10 Kasım Perşembe günü öğleden sonra Milas Müzesi Müdürü Sayın Mehmet Çelebi ve iş arkadaşlarıyla gittik Koca Mezarlık’a inceleme yapmaya. Mermer sütun fabrika arazisinde balina gibi yatıyor. “Ben nereye götüreyim bunu?” diyor müze müdürümüz. “Her taşı götürsek 100 dönüm arazi yetmez. Zaten yerinde korunması gerekli şeydir bunlar. Sit alanı da değil burası”…
Çaresiz bakıyor. Çaresiz bakıyorum. Öyle bakışıyoruz…
Arazide kazılmış yerleri gösteriyorum, fabrikanın eşgüdüm sorumlusu bir görevli genç, “dört ay önce kazmışlar orayı. Bizle alakası yok” diyor. “Dört ay ne, yıllardır kazılıyor. Kazan bulduğunu götürüyor. Bari kalanları kurtarsak” açıklaması yapıyorum. “Yok burada birşey, bizi meşgul ediyorsunuz, ben burayı zamanında açmaya çalışıyorum” diyor telaş ve sinirle. “Ben de tarihi yeri, bu gölü mahvettirmemek için uğraşıyorum” karşılığını veriyorum. Ama o genç de orada çalışan bir emekçi, zenginler kulübünde, pardon, kooperatifinde çalışan bir emir kulu. Ekmek peşinde…
Komşu arazideki taşları, sütun parçalarını gösteriyorum. Fayda etmiyor. Arkeologlarımıza göre, hepsi “devşirme(!)” “Yukarıdaki mermer ocaklarından gelmiş olabilir”… Civardaki mermer ocaklarından Didim’e, Milet’e mermerler gidiyormuş. Oradakiler de “devşirme”. Ne anlatabiliyorum ne anlayabiliyorum. Şaşırmaya devam ediyorum.
Uysal ailesi fertleriyle görüşmeler yaptım. Bunlar arasında yıllarca Gölyaka Muhtarlığı yapmış olan Mehmet Uysal’ın oğlu Balıkçı Osman Uysal da var. (Aynı zamanda Milas İlçe Tarım ve Orman Müdürü Mehmet Uysal’ın babası). Bölgeyi karış karış biliyor. Tarihini, çıkan eserleri biliyor. “Burada ÇED raporu için köy kahvesinde köylülerle toplantı bile yapmadılar” diyor. Bu arazide hem haçlı hem de Osmanlı mezar taşlarının çıkmış olduğunu, başka taş ve eserlerin çıktığını, zamanla tarihi eser kaçakçıları tarafından götürüldüğünü, artık yüzeyde görülmediğini ama iyi bir araştırma ve kazıyla kesin sonucun ortaya çıkabileceğini anlatıyor. Gölyakalıların tapulu büyükşehir belediyesi tarafından arazisinin başkalarına armağan edilmesini anlayamıyor.
DERDİMİ KİMLERE DESEM?
Milas Müze Müdürü Sayın Mehmet Çelebi ve arkadaşları burada kazı yapılmasını gerektirecek bulguların olmadığını, istersem Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’na, başvurarak buranın sit alanı yapılması için başvurabileceğimi söylediler. Elimdeki yazı, resimler ve Gölyakalıların anlattıklarını içeren videolarla bir de oraya başvurmak zorundayım.
Kendilerine teşekkür ettim.
Dönüşte Bafa’da, içinde tek bir tarihi eser bulunmayan, doğal özellik bulunmayan 876 parseldeki ev ve bahçeyi gösterdim. Buranın 2. derece sit alanı olduğunu söyledim. Bu kez Sayın Müdür ve arkadaşları küçük dilleriyle birlikte büyük dillerini yutacaklardı. Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu içinde ne tarih ne coğrafya ne tabiat olan sıradan bir bahçe içindeki yeri ikinci derece sit alanı yapıvermişti. Ama Etrafı Tabiat parkı, sit alanı olan Bafa Gölü kıyısındaki “Koca Mezarlık /Maşatlık” sit alanı derecelerine gir(e)miyordu.
YOKSUL KÖYLÜNÜN TOPRAĞINI KURTARIN
Gölyakalılar tapulu arazilerinin ellerinden alınıp tanımadıkları, Bafa ile Gölyaka ile uzaktan yakından alakası olmayan kişilere verilmesini haksızlık olarak görüyorlar. Arazinin yeniden kendilerinin kullanımına verilmesini istiyorlar. “Bu arazi biz bildik bileli Gölyakalı yoksul köylünün malı, yoksuldan alıp varsıla vermesinler. Muğla Büyükşehir’in CHP’li Belediye Başkanı Osman Gürün’e bunu söyleyin” diyorlar.
Burada yazdım. Söyleyeceğim. Vali Beye de söyleyeceğim. Bakalım onlar ne diyecekler…
Paranın gözü kör olsun!
https://www.ulusal.com.tr/yazarlar/abdullah-gurgun/kocamezarlikta-zeytinyagi-fabrikasi-15004878
İlk yorum yapan siz olun