İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Brezilya’nın bağımsızlığının 200. yılı ve Arap Hıristiyanlar -nehna

7 Eylül’de Brezilya’nın İstanbul Başkonsolosluğu Brezilya’nın bağımsızlığının 200. yıldönümünü için bir kutlama düzenledi. Bu günde, dünyanın farklı coğrafyalarında 7 Eylül 1822’de Brezilya’nın Portekiz İmparatorluğu’ndan resmen ayrıldığını ilan eden Bağımsızlık Bildirgesi anılır.

Brezilya’nın bağımsızlık ilanından tam 200 yıl sonra Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde düzenlenen etkinliğe ben de katıldım. Yurtdışında yaşayan Brezilyalıların da çeşitli STK’larla beraber yer aldığı etkinlikte, Brezilya İstanbul Başkonsolosu Regina Maria Cordeiro Dunlop’un konuşması dikkatimi çekti. Konuşmasında aynen şu sözleri söyledi:

Brezilya-Türkiye İlişkileri, 1858’de ülkelerimizin Dostluk, İkamet, Ticaret ve Seyr-i Sefain Anlaşması’nı imzaladığı zamanlara kadar uzanır. O günlerde, tarihsel bir tesadüfle her iki ülke de bir imparatorluktu: Brezilya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu. İkinci İmparatorumuz II. Dom Pedro 1876’da saygı ve hayranlık hisleriyle Sultan II. Abdülhamid’i ziyaret etmişti. Bu ilk adımları takip eden yıllarda, dostluk bağları ve ticari ilişkiler halklarımızı giderek daha da yakınlaştırdı.

Konuşmasında Brezilya ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki tarihi ve diplomatik bağlarından bahsederek Brezilya ve Türkiye arasında onlarca yıldır süregelen ilişkilere dikkat çeken konsolos, konuşmasının devamında, iki ülke arasındaki ilişkilerin günümüzde daha da geliştirilmesi için THY’nin İstanbul-São Paulo arasında direkt uçuşlarının önem arz ettiğini vurguladı. THY’nin İstanbul-Rio de Janeiro direkt uçuşlarının açılmasının yeni bir adım olacağını söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.

THY’nin Brezilya rotasını nispeten yeni olsa da, iki ülke arasındaki kıtalararası yollar, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Brezilya’ya yapılan kitlesel göçlerle şekillendi. Brezilya’nın bağımsızlığını ve Osmanlı İmparatorluğu’yla olan yakın ilişkisini anarken, özellikle Suriye ve Lübnan coğrafyasından Brezilya ve Güney Amerika’ya büyük göçten de bahsetmek gerekli. Buna yüzlerce Antakyalı ailenin göçü de dahil. Nehna’da Abdulla Sert, Can Terbiyeli ve Can Şakırgil, Brezilya’ya ve Güney Amerika’daki diğer ülkelere göç eden ailelerinden ve bu ailelerin izlerinden bahsetmişti.

Gerçekten de 1880’lerden 1920’lere kadar Osmanlı Suriyesi’nden Güney Brezilya’ya yaklaşık üç milyon insan göç etti ve bugün bölge nüfusunun en az yüzde 6’sı bu göçmenler oluşturuyor. Osmanlı’ya bağlı Suriye coğrafyasında bu nüfus çeşitli etno-dilsel ve dini grupları (Arap, Süryani ve Ermeni Hıristiyanlar, Arap Müslümanlar -hem Sünni hem Alevi- ve Mizhrabi/Arap Yahudileri) içeriyorken, Brezilya’da halk arasında Portekizcede “Turcos” olarak bilinen tekil bir “Osmanlı” kimliğinin temsilcisi olarak algılanmaya başlandı. Daha yakın zamanlarda, bu insanlar Brezilya’da modern ulusal kimliğin ifadelerinde benzersiz bir yere sahip olan ”Suriye-Lübnan” topluluğu olarak da anılıyor.

Brezilya’da Antakyalıların da bir parçası olduğu “Suriye-Lübnan” veya Arap Hıristiyan topluluğu, Brezilya ulusal kimliğinin bir bileşeni. Üyeleri, Brezilya toplumunun tüm katmanlarında etkilidir. Abdulla Sert’in yazısında ortaya çıkardığı “Sociedade Uniao Antiochia” (11 Kasım 1925 yılında kurulan Antakyalılar Derneği) logosu da bu bağlara bir örnek teşkil ediyor. Bu ilişkiyi temsil eden bir başka önemli bir figür ise Brezilya İmparatoru Dom Pedro’ydu. II. Dom Pedro, Güney Amerika’nın Osmanlı topraklarını gezen ilk imparatoru. İmparator, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine doğrudan katkıda bulunmak amacıyla 1875-6 yılında İstanbul, Suriye, Mısır ve Kudüs’ü ziyaret etti. II. Dom Pedro’nun Seyahatleri adlı kitapta Lübnan göçmeni Brezilyalı tarihçi Roberto Khatlab, Arapların göç etmek için Brezilya’yı tercih etmelerinde, Brezilya İmparatoru’nun Arapça bilmesinin ve Arap halklarına karşı dostane tutumunun önemli bir rolü olduğunu söyler.

Gerçekten de, São Paulo’da bu toplulukların üyeleriyle tanışmak çok olağandır. Bu topluluk ülke çapında sadece yoğun olarak yaşadıkları belli başlı bazı mahallelerde şekilde ikamet eder. Ben de São Paulo’da Lübnan ve Suriye’de aile üyeleri olan Arap Hıristiyan topluluğundan arkadaşlarımla büyüdüm. Bugün hala arkadaşlarımın evlerini ziyaretlerimde Esfihas (Kaytaz Böreği) yediğimi hatırlıyorum.

2018’de Antakya’ya ilk ziyaretimden bu yana, Arap Hıristiyan topluluğun üyeleriyle her sohbette Brezilya’daki ailelerinden bahsettikleri için kendimi hiç yabancı gibi hissetmedim. Bazıları bana São Paulo’daki aile üyelerinin fotoğraflarını gösterdi, Facebook’ta nasıl iletişim kurduklarından ve farklı kıtalarda ulusötesi aile olmanın zorluklarından bahsettiler. Hatta bazıları Brezilya’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bile bahsetti. O sırada, São Paulo Üniversitesi’nde ders veren bilim insanı/politikacı Fernando Haddad, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yarışıyordu. Fernando’nun dedesi Habib, Antakya’daki Rum Ortodoks Kilisesi’nin baş rahibiydi. Dedesi ve ailesi 1947’de Lübnan’dan Brezilya’ya göç etmişti.

Türkiye’de Haddad’la ilgili kaleme alınan birçok köşe gazete haberinde “Brezilya’nın başına Osmanlı torunu Fernando geçebilir “ gibi başlıklarla çıktığını hatırlıyorum. Hatta konuştuğum bazı aileler bana Habib ailesini tanıdıklarını söylediler. Kesin olan bir şey var, Haddad Brezilyalı ama aynı zamanda Antakya Rum Ortodoks cemaatinin bir torunu. Kendime her zaman üçüncü nesil bir Antakyalının nasıl Brezilya Cumhuriyeti başkanlığına aday olduğunu sormuşumdur. Son 13 yıldır Brezilya topluluğunun bir parçası olarak Türkiye’de yaşıyorum ve buradaki Brezilya doğumlu çocukların gelecek nesillerinin Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini düşünemiyorum.

Bu sorunun cevabı, pek çoğunun bilmediğinin aksine, Suriyelilerin, Lübnanlıların ve Antakyalıların göçünün, 1889’da Birinci Brezilya Cumhuriyeti tarafından yönetilen kitlesel bir göç projesinin parçası olduğudur. Birinci Brezilya Cumhuriyeti, 15 Kasım 1889’da gerçekleşen bir askeri darbe sonucunda ilan edildi. Bu darbe, Brezilya İmparatorluğu’nun anayasal monarşisini devirdi ve İmparator II. Pedro’nun saltanatını sona erdirdi. Brezilya İmparatorluğu’nun çöküşü ve köleliğin kaldırılması sırasında Brezilya Cumhuriyeti, kahve tarlalarında çalışmak üzere Avrupa, Asya ve Orta Doğu’dan binlerce insanın göçünü destekledi. Bu ekonomik politika aynı zamanda yeni bir Brezilya kimliği ve yeni bir nüfus inşa etmeyi da amaçladı. Antakya topluluğundan Haddad ve birçok aile bu şekilde bu yeni Brezilya’nın bir parçası haline geldi. Antakyalıların Brezilya’daki varlığının sosyo-ekonomik ve politik sebepleri bir başka yazıyla detaylandırmayı hak ediyor. Yine de şunu not etmek gerekir ki, yukarıda özetlemeye çalıştığım dinamikler sonucunda bugün Antakyalılar Brezilya toplumuyla kaynaşmış ve her yıl 7 Eylül’de onlar da benim gibi Brezilya’nın bağımsızlığının 200. gününü kutlar hale gelmişlerdir.

Öne çıkan görsel: Bağımsızlık Günü İstanbul şehri tarafından da kutlandı. Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü, Brezilya’nın bağımsızlığının 200. yılı anısına Brezilya bayrağının renkleri olan yeşil ve sarı ışıklarla aydınlatıldı. Fotoğraf: Mehmet Eser/AA


Nehna

Yorumlar kapatıldı.