İstanbul Ekspres gazetesi 6 Eylül 1955 tarihinde, “Atamızın evi bomba ile saldırıya uğradı” manşetiyle çıktı. Aynı gün İstanbul’da başlayan gösteriler akşam saatlerinde azınlıkların yaşadığı semtlerde, azınlıklara dair iş yerleri, evler, kilise ve sinagogların yağmalanmasıyla sonuçlandı. 6-7 Eylül tanıklarından Andon Parisyanos ve Feridun Dörtler yaşadıklarını Medyascope’a anlattı.
Kamera-kurgu: Ayşegül Karagöz
6-7 Eylül’ü tanıklarından dinlemek için gittiğimiz ilk durak Beyoğlu Balık Pazarı’nda bulunan “Üç Yıldız” isimli şekerleme dükkanı. Neredeyse bir asırdır tarihe tanıklık eden bu dükkan ve sahibi Feridun Dörtler, 6-7 Eylül Pogromu’na bizzat tanıklık etmiş. Pogromda Rum komşularına yardım ederek, onların dükkânlarının yağmalanmasını engelleyen Dörtler, o günü şöyle anlatmaya başlıyor:
“6 Eylül’de öğleden sonra çıkan bir gazetenin haberiyle her şey birden bire değişti. O gazetenin adı Ekspres’ti zannediyorum. Sonra her şey birden bire değişti, hadise büyüktü. Selanik’teki Atatürk’ün evinin bahçesine bomba atılmıştı. Saat 2-3 sularında İstanbul Üniversitesi talebeleri Beyazıt’tan buraya doğru yürüdüler, sokak aralarından Taksim’e çıktılar. Hiçbir tecavüz yoktu sağa sola, dükkanlara karşı. Taksim’e çıkıp orada Atatürk’ün anıtı önünde konuşmalar yaptılar ve dağıldılar. Yalnız saat 5’ten, 6’dan sonra bırakın Türkiye’yi, İstanbul’a hiç yakışmayan tipler çıktı ortaya. Ellerinde tahta parçaları, hepsi de bir boyda kesilmiş odunlarla bu münasebetsizlikleri yaptılar.”
“Rumların dükkanlarını harâb-u türâp ettiler”
Dörtler’in babası Üç Yıldız şekerleme dükkanını 1926’da kurmuş. Feridun Dörtler ise Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra dükkanda çalışmaya başlamış. Dörtler, 6-7 Eylül öncesi Beyoğlu’ndaki yaşamı şöyle anlatıyor:
“6-7 Eylül’den evvel burada gerek Türk Rumları, gerekse Türk insanları olarak hiçbir sorun olmadan son derece dostane bir yaşam vardı. Komşuluklar üst derecedeydi. Bizim karşımızda Sütçü Todori vardı. Onun eşi, kızları bizim ablalarımızdı; biz de onların kardeşleriydik. Öylesine güzel bir münasebetimiz vardı. Rumların dükkanlarını harâb-u türâp ettiler. Hatta bizim dükkanımıza bile bakanlar oldu. Ama bizim o zamanlar dükkanımız iki kattı ve 10-15 çalışanımız vardı. O zaman bu nahoş hareketler olacağını anladığım için arkadaşları ben kaldırıma dizdim. Bir de Türk bayrağı astım, yani asma ihtiyacını hissettim.”
“Komşumun dükkanının tabelalarını sökerek yağmayı engelledim”
Dörtler’in dükkânına bir saldırı girişimi olmamış ancak sahibi gayrimüslim olan komşu dükkanlar yağmalanmış. Dörtler, karşılarında bulunan sütçü dükkanının yağmalanmasını engellemek için çalışanlarına komşularının dükkanının tabelasını söktürmüş:
“Dükkanımızın karşısında Rum bir sütçü vardı, tereyağı ve kaymak satardı: Todori Cicilidis. Onun dükkanının Allah’tan katlamalı bir kepengi vardı ve iki yerinden de kuşakla kilitlenmiş durumdaydı. Tabii Todori Cicilidis ismini okuyorlar, oraya bakıyorlar fakat o demirlerle uğraşamıyorlar. Dolayısıyla gidiyorlar ve yukarıda da Cicilidis aeilsi oturuyor. Kimsenin olmadığı bir anda da ben iki arkadaşa birbirine omuz verdirerek tabelalarını oradan indirttim. Dolayısıyla ondan sonra gelenler hiç oraya bakmadan çekip gittiler.”
“Komşumuz gelip ‘Hemen evinize gidin’ dedi”
6-7 Eylül Pogromu’nu dinlediğimiz bir diğer isim de Andon Parisyanos. Parisyanos, İstanbullu bir Rum. Şu an emekli olan ve İstanbul kiliselerinde okuyuculuk yapan Parisyanos, uzun yıllar boyunca Yunanca Edebiyatı öğretmenliği yapmış. Pogrom sırasında henüz ilkokul ikinci sınıfa giden Parisyanos, o dönemde ailesiyle birlikte Kurtuluş’ta yaşıyormuş:
“İlkokul ikinci sınıfa geçmiştim. Tesadüfen o akşam Balat’ta büyükanneme gitmiştik babamla. Bir komşu geldi, adının Zehra olduğunu hatırlıyorum, dedi ki ‘Hemen evinize gidin’. Büyükanneme ise ‘Evinin kapısını kilitle, bana gel’ dedi. ‘Niye’ dedik, ‘Sormayın’ dedi. Çünkü enteresan bir durum, herkesin haberi vardı, Rumlar hariç. Oradan dolmuşa bindik, Taksim’de indik, Kurtuluş’a gideceğiz. Babam Taksim’de tuhaf bir şey sezdi böyle. Kamyonlar falan vardı. Eve gidiyoruz Kurtuluş’a, babam anneme ‘Bir karışıklık var’ dedi. Ondan sonra gece kırmalar, etmeler başladı.”
“Kiliseyi yaktılar, kubbesindeki kurşunlar eridi”
Parisyanos ve ailesi olaylar başladıktan sonra neler olup bittiğini anlamak için balkona çıkmışlar. Kurtuluş’un etrafını yangınların kapladığını hatırladığını söyleyen Parisyanos, o gün yaşadığı korkuyu hiçbir zaman unutamadığını söylüyor:
“Bizim Kurtuluş’ta fazla hareket yoktu ancak biz bu olaylar başladıktan sonra bütün ev, orada oturan dört-beş Rum ailesi hepimiz yukarıya balkona çıktık. Baktık ki üç-dört yerde yangınlar var. Bir tanesi de bizim çok yakınımızda olan bir kilise, Halen Kurtuluş’ta duruyor, Aya Tanaş Kilisesi. Kiliseyi yaktılar, kubbesindeki kurşunlar eridi ve bir mangal gibi böyle püf püf yandı. Bize de geldiler, bizim sokağa, yanımızda bir Arnavut komşu vardı. O sonradan duyduğuma göre engelledi. Dedi ki ‘Bu eve bir şey yaparsanız bizim ev de zarar görür’ bir balta da aldı eline.”
“Bizim evi de yıkarlar diye bayrak sallayarak yağmacıları alkışladık”
Parisyanos, taşınmak için yeni kiraladıkları evin saldırılar sırasında tüm camlarının kırıldığını söylüyor. Parisyanos’un büyükannesinin Balat’ta bulunan evininse camları kırılmakla kalmamış, tüm eşyaları yağmalanan evin geride sadece dört duvarı kalmış:
“O sene babam yeni bir ev kiralamıştı, Sefa Meydanı’nda. Evi boyamıştık, her şeyi hazırdı. Oranın bile camlarını kırdılar. Hatta o kadar fazla taş attılar ki taşlar pencereden içeri girip salondaki camları da kırdı. Neyse o gün gece sabahı bulduk. Ertesi sabah örfî idare ilan edildi olaylar yatışsın diye. Bir-iki gün sonra babamla Balat’a gittik çünkü merak ediyordu annesine ne olduğunu. O güzelim evi görünce gözlerimize inanamadık, dört duvar kalmıştı. Büyükannem eşyaları pencerelerden attıklarını anlatıyordu. Duvarları yıkmamışlar çünkü yandaki komşu çıkıp ‘Benim evim de zarar görecek’ diye bağırmaya başlamış. Büyükannem diyordu ki ‘Bizim evi de yıkarlar diye bayrak sallayarak yağmacıları alkışlıyorduk’. Korkudan ne yapsınlar?”
“Pogromdan beri deprem çantası gibi çantamız daima hazır”
Olaylar yatıştıktan sonra hükümetin olaylar sırasında meydana çıkan zararları tazmin etme kararı aldığını ancak verilen tazminatın zararlarının beşte birini bile tazmin etmeye yetmediğini belirten Parisyanos, o günden bu yana “Acaba gitmek zorunda kalır mıyız?”korkusuyla yaşadıklarını söylüyor:
“Hükümet o zaman bir karar çıkardı. Dedi ki ‘Biz dedi bu zararları tazmin edeceğiz’. Ama nasıl tazminat? Mesela babam evi tamir etmek için o zamanki parayla 100 lira harcadı, 17 lira tazminat verdiler. Çok büyük bir korku hakimdi. Özellikle o ilk geceyi ve ertesi günü unutamıyorum. Yani sağ kalacak mıyız, kalmayacak mıyız, pek anlayamadık. Pogromdan sonra pek giden olmadı. Herkes yeniden hayatını kurdu, evini tamir etti, burada kaldı çoğu. Yani gidenler çok azdı. Ama şöyle diyeyim bu kadar sene burada büyüdüm, yaşadım deprem çantası gibi çantamız daima hazır. Hani acaba bir şey olur da bizi gönderirler mi ya da gitmeye mecbur kalır mıyız diye o korku daima içimizde.”
6-7 Eylül Pogromu’nda neler yaşandı?
6 Eylül günü İstanbul’da başlayan gösterilerde yağmaya yönelik ilk saldırı saat 19.00’da Pangaltı’nda sahibi Rum olan Haylayf Pastanesi’ne yapıldı. Ardından çoğalan kalabalık Kumkapı, Samatya ve Beyoğlu gibi gayrimüslimlerin çokça yaşadığı semtlerde Rumlar başta olmak üzere Ermenilerin ve Yahudilerin hatta sonradan Müslüman olmuş gayrimüslimlerin dükkânlarına ve evlerine saldırdı.
Saldırı İstanbul’dan diğer illere de sıçradı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda 4.214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul olmak üzere toplam 5.317 mekân yakıldı, yıkıldı ve/veya tahrip edildi.
İlk yorum yapan siz olun